5 Aralık 2008 Cuma

Masal kenti Stockholm

Gökyüzünden baktığımızda, beyaz yelkenliler kuzeyin lacivert sularında yaz rüzgârına karşı kanat çırpan birer küçük kelebeği andırıyor.
Kente yaklaştıkça sıklaşan adacıklar ise kopan bir kolyenin boncukları misali sağa sola dağılmış. Bazılarında kırmızı çatılı tek tük evler göze çarpıyor. Birazdan Stockholm'e, Arlanda Havaalanı'na iniyoruz...
Arabayla yola koyulduğumuzda etrafımızı saran çınar, kayın ve çam ormanları nerdeyse kentin merkezine kadar kesintisiz sürüyor. Arada bir 'Dikkat geyik çıkabilir' levhalarını görmeden geçemiyoruz. Nereye baksak yeşillikler, küçük küçük göller ve kuzeyin o sert karakterini gösteren siyah kayalar ile karşılaşıyoruz. Göller ve köprüler o kadar çok ki zaman zaman, gördüklerimiz göl mü, yoksa Baltık Denizi'nin uzantıları mı diye şüpheye düşüyoruz. İsveçliler birkaç yıl önce yaptıkları genel sayımda nihayet kaç tane gölleri olduğunu öğrenebilmişler: Tam 90 bin göl var bu ülkede. Göllerin üzerinde ara ara muazzam çelik köprüler uzanıyor. Gökyüzünü yansıtan bu irili ufaklı aynalardan Stockholm'ün payına da çokça düşmüş belli ki.
Baltık Denizi kıyısındaki kent, yine denizle buluşan iç göllerle çevrili. Stockholm on dört ada üzerine kurulu. İrili ufaklı, üzerinde sadece bir-iki ev bulunan adaları hiç saymıyoruz. Bu adacıklar kent ortasında ıssızlığı yaşamak için mükemmel kaçış noktaları oluşturuyor. Stockholm'ün merkezindeki uzun ince kilise kulelerinin ve her biri küçük birer saray gibi tasarlanmış binaların kubbeli bakır yeşili çatılarının üzerinden kayar gibi geçen balonlar bana Jules Verne'in '80 Günde Devriâlem' romanını hatırlatıyor. Kuzeyde bu kadar çok balonu bir tek bu kentte bir arada görebilirsiniz. Bu koca sepetli balonlarla üç saat süren kent turu yaklaşık 1300 kron tutuyor. Pahalı, fakat ömür boyu unutulmayacak bir macera. Balonlar yeşil kayın ormanları üstünde yavaş yavaş gözden kayboluyor... İsveç'in en ünlü yazarlarına ilham kaynağı olan güney tepelerindeyiz. Buradan Stockholm'ü kuşbakışı görmek mümkün. Nobel ödüllü August Strindberg, sadece Stockholm için onlarca eser yazan Per Fogelström, daha sonraki kuşaktan Ingrid Arvidsson ve Evert Taube bu tepelerden Stockholm'ü anlayabilmiş, yazabilmişler.
Yazarların, sanatçıların, ressamların uğrak yeri Mosebacke'de soğuk içeceklerimizi yudumluyoruz. Saat akşamın onbuçuğu, ama gökyüzü hâlâ aydınlık. Burada yılın altı ayı gün asla kararmıyor. Gökyüzü, gece yarısı açık mavi tonlardan eflatunlara bürünmüş koyu bir maviye dönüşüyor. Bir parça kararacak gibi olsa da yaklaşık iki saat sonra tekrar ışıl ışıl bir aydınlık yayılmaya başlıyor kentin üzerine. Geceler beyaz burada. Gece, gece değil, gün burada. Günler uzun, upuzun, masmavi... Stockholm bir liman kenti. Kuzeyin eşsiz vahşi doğasını yansıtan kıyılara sahip. İç göllerin Baltık Denizi ile buluştuğu kesitteki küçücük bir ada üzerinde kurulu Eski Kent, yani Gamla Stan. Bu küçücük ada, köprülerle dört bir tarafından diğer adalara bağlanmış. Gamla Stan, ortaçağ Avrupası ve sonraki dönemlerin mimarisini taşıyan binalarıyla günümüze kadar korunmuş nadide kentlerden biri. Kralın kışlık sarayını, ona yakın adamlarının ve ortaçağ tüccar sınıfının üç-dört katlı evlerini burada görmek mümkün.
Daracık sokakları, geçitleri, sokak köşelerinden sarkan gece fenerleri, neredeyse beş yüz yıldır denizcilere ev sahipliği yapan, günümüzde otele dönüştürülmüş hanları, taihî denizci pubları, su kanalları ve küçük köprüleri ile gerçek bir ortaçağ kenti. Stockholm aynı zamanda bir müzeler kenti. Burada yaklaşık elli müze var. Ortaçağ Müzesi, Skepsholmen Adası'ndaki Ulusal Sanat Müzesi ve kilometrelerce alana yayılmış bir açık hava müzesi görünümündeki Skansen şüphesiz en ilginçleri. Müzeleri gezdikten sonra üç yüz yıllık kayın, çınar ve ıhlamur ağaçlarının gölgesindeki Djurgården kanalı civarındaki çimenlere uzanmak size bütün yorgunluğunuzu unutturacak. Yanınızda olta varsa balık tutabilir ya da piknik yapabilirsiniz. Yürüyüşe devam edecekseniz, karşınıza çıkabilecek geyiklerle tavşanları ürkütmemeye çalışın. Stockholm'ün en keyifli mekânlarından biri de İskandinavya'nın ünlü heykeltıraşlarından Carl Miles'ın evi, Milesgarden. Ünlü Fransız heykeltıraş Auguste Rodin'in öğrencisi olan Miles'in,
İskandinav mitolojisini konu alarak yaptığı siyah mermerden devasa heykeller evin bahçesinde görülebilir. Stockholm'ün en önemli merkezi olan eski saman pazarındaki (Hötorget) Konserevi'nin (Konserhuset) önündeki dev heykel de ona ait. 20. yüzyıl başında yapılan, çatısı bir Viking gemisi şeklindeki Nobel Evi de İtalyan rönesans dönemi saraylarını andıran mimarisiyle mutlaka görülmesi gereken bir sanat eseri. Stockholm çok keyifli bir kent. Yaz boyu süren gemi ve tekne turlarına katılıp irili ufaklı yüzlerce adadan oluşan bu mavi cenneti gönlünüzce keşfedin. Kuzeye ait laks balığını ve su ürünlerini ancak bu adalardaki özel balık restoranlarında ucuza ve taze taze bulabilirsiniz. Doğa, tarih ve teknolojinin bütünleştiği ender güzellikte bir Avrupa kenti olan Stockholm'ü gezerken, daima adalar arasında yolculuk yaptığınızı çeşit çeşit, küçük büyük, uzun ince ya da dar geniş köprüler sayesinde anlarsınız. Bu köprüler ve tekneyle adalar arasında yaptığınız yolculuklar, bildik bir deyişi haklı çıkarır: Stockholm, kuzeyin Venedik'i.
Shirvan Nuray Sarıkaya, serbest gazeteci

Hiç yorum yok:

reklam izle kazan

SPONSOR REKLAMLAR