26 Haziran 2008 Perşembe

Kene salgını, biyolojik silah ve azgınlaşmak! İbrahim KARAGÜL

Kene salgını, biyolojik silah ve azgınlaşmak!

İbrahim KARAGÜL
Kene salgını biyolojik saldırı mı? Böyle bir nitelemenin istihza ile karşılanacağı, biyolojik silahlar konusundaki bilinmezlikler yüzünden komplocu bir bakışla ele alınacağı kesin. Ancak Türkiye'de önlenemeyen kene salgını karşısında bu tür düşüncelerin çoğumuzun aklında, biliyoruz.

İlk olarak İkinci Dünya Savaşı döneminde Kırım'da görülen ancak ilk kez Türkiye'deki kadar tehlike içeren, 206 kişinin hayatına malolan, ısırılan her yüz kişiden onunu öldüren, daha çok Orta Anadolu'da yaygınlaşan, şu an otuzdan fazla ülkeyi tehdit eden bir "salgın" söz konusu oluyorsa ve bu önlenemiyorsa insanların istediğini düşünmesinde garipsenecek bir şey yok. Sovyetlerden geriye kalan laboratuar kalıntılarında insanoğlunun akla hayale gelmeyecek çılgınlıklar denediğini gördük. Benzer bir çöküş ABD'de yaşansa kesinlikle aynı manzaraları göreceğiz. Kuş gribi için de benzer iddialar ortaya atıldı. Bazı ülkelerde adı konulamayan hastalıklar, salgınlar ortaya çıkıyor.

Olağan dışılıkların bol olduğu bir tarihi dönemde yaşıyoruz. Ekonomik krizin yanı sıra dünyayı açlığa mahkum edecek ölçüde bir gıda kriziyle karşı karşıyayız. Gücü ellerinde tutanların insanları açlıkla hizaya sokmaya çalışacağı bir dönem mi geliyor? Küresel ısınma tehlike sınırlarını çoktan aştı. Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi'nden James Hansen, Kongre'de yaptığı konuşmada, atmosferde sera etkisi yaratan gazların "tehlikeli seviyeyi" çoktan aştığını belirterek, "Başka çare bulunmazsa kavrulacağız" uyarısı yapıyor. Ekonomik kaynaklara yönelik korkunç bir açgözlülük yarışı başladı. İnsanoğlu güvenlik, enerji, gıda ve su gibi temel zorunluluklar üzerinden bir sınavla karşı karşıya. Bu dört temel faktörü kontrol etmek için akılalmaz denemeler yapılıyor. Bu yapılırken insan bir değer olarak değil bir tüketim malzemesinden başka anlam taşımıyor.

Açgözlülük çağındayız. Hep öyleydik ama 21. yüzyılda bu korkunç bir hal almaya başladı. Dizginlenemezse insanoğlu dehşet yıkımlarla yüz yüze gelebilir.

Güvenlik paranoyası çağındayız. Herkesin birbirini izlediği, "devlet"in ürkütücü bir denetim kurduğu, kontrol edilemez silahlanmanın yaşandığı, kaynakları ele geçirmek için dünya ölçeğinde yıkımların göze alınabildiği bir çağda.

Doğal afetler çağındayız. İklimlerin değiştiği, bütün canlıların genetiği üzerinde tehlikeli oyunların oynandığı, insanoğlunun "merak" gerekçesiyle kendi soyunu ateşe atacak adımlar attığı bir çağda. Küresel ısınmanın iklim dengesini bozduğu, bir çok ülkenin okyanusların tehdidi altına girdiği, felaketlerin ardı ardına geldiği bir çağda. Bütün bunlar insan eliyle yapılanların, açgözlülüğün, güce tapınmanın sonucu. Kendi ellerimizle kendi geleceğimizi yok ediyoruz.

Kene salgınının biyolojik silahla, genetik oyunlarla hiçbir ilgisi olmayabilir. Ama yine de dünyayı ve kendimizi bu aşamaya biz sürüklemedik mi? Küresel ısınmanın, dolayısıyla iklim dengesizliklerinin, bitkiler ve hayvanlardaki değişimin sorumluları biz değil miyiz? Bizim tehlikeli merakımız sadece nükleer silah yapmakla mı sınırlı?

Sadece son on yıldır, dünyanın geleceğine ilişkin tartışmalara bakalım. Bir tane bile çözüm girişimi yok. Hangi alanda olursa olsun, geliştirilen bütün tezler yıkımı daha da büyütücü, açgözlülüğü daha da artırıcı, güvenlik paranoyasını ve buna bağlı silahlanmayı daha da kontrolden çıkarıcı, yeni çatışma alanları açıcı nitelikte oldu.

Buna direnebilecek tek şey var; İnsanoğlu'nun kaderi… Tarihin kabus dolu dönemlerinden insanoğlunu çekip çıkaran kendi becerisi olmadı. İşte bu kader oldu. Bir yüce iradenin yeryüzüne müdahalesiyle oldu. Kim bilir, insanoğlunun bütün azgınlıklarına bir kez daha "dur" diyecek bir müdahale neden olmasın! Çünkü bu azgınlıklar çağında insanoğlunu dizginleyecek başka bir şey görünmüyor!

Hain Olmert Öldürülmeli

"Hain Olmert Öldürülmeli"

Ahmet VAROL

"Sarkozy'nin veda töreninde ilginç bir olay yaşandı. Bir asker kendine kurşun sıktı ve hastaneye kaldırılırken öldü. Bazılarına göre olay kazaydı, bazılarına göre ise intihar. Adam intiharı şova dönüştürmek mi istemişti ki böyle önemli bir tören mekânını seçmişti? Ama kimse "suikast girişimi" demedi. Acaba askerin, Olmert ya da Sarkozy'yi kuvvetli ihtimalle de Olmert'i öldürme teşebbüsünde bulunduğu sırada koruma görevlilerinin müdahalede bulunmuş olmaları ve mermilerin askerin kendi üstüne boşalmış olması muhtemel değil midir? Olaydan hemen sonra Sarkozy'yi apar topar uçağa bindirmeleri, Olmert'in etrafında da koruma görevlisi duvarı örmeleri bu ihtimali akla getirmiyor mu?

Bu kanaati bir komplo teorisi sayabilirsiniz. Ama aşağıda vereceğim bilgiler tamamen doğru. Filistinlilerle anlaşma imzalaması yüzünden Rabin'in öldürülmesi olayıyla bu bilgiler arasında irtibat kurun ve Sarkozy'nin uğurlanması töreninde yaşanan olaydan bir komplo teorisi de siz çıkarın.

İsrail'in "aşırı" diye nitelendirilen kesiminin dinî liderlerinden Haham Şalom Dov Volpe, Tel Aviv'de bir hahamlar toplantısında yaptığı açıklamada aynen şunları söyledi:

"Şu hain Olmert, Nazilerle işbirliği yapıyor. Biz eğer ki gerçekten bir hukuk devletinde yaşıyor olsaydık onun, Haim Ramon, Tzipi Livni ve Ehud Barak ile birlikte asılması gerekirdi… Şu an bunların hepsinin idam ipine bağlanmış olmaları lazımdı. Çünkü bunlar Filistin Özerk Yönetimi'yle anlaşabilmek için topraktan taviz vermeye niyetleniyorlar."

İşin gerçeğinde hukukun icrası açısından bunun gerekliliği konusunda biz de aynı kanaati taşıyoruz. Ama Haham Dov Volpe'nin ileri sürdüğü gerekçeden dolayı değil. Kundaktaki bebekleri katlettiklerinden, sokakta oynayan çocukların üzerine füze fırlattıklarından, yedi çocuk sahibi anneyi katlettiklerinden, kahvaltı sofrasında bir aileyi toptan yok ettiklerinden, insanların ilaç almalarını ve tedavi için dışarı çıkmalarını engellemek suretiyle ölümlerine sebep olduklarından dolayı."

KOMUTANLARI TİTRETEN KOZ

KOMUTANLARI TİTRETEN KOZ

Kapatma Davası AKP'ye inanılması güç bir koz verdi...

Başbakan Erdoğan'ın Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Başbuğ'u çağırıp görüşmesi ardından başkent kulislerine yansıyan "komutansız ordu senaryosu"na göre, AKP'nin kapatılması askeri atamaları geciktirirse Org. Başbuğ 1 eylülde emekli olabilir.

KAPATMA KARARI SONRASI

AKP'nin temmuzda kapatılması ihtimali, hükümetin istifasıyla doğacak boşlukta, Yüksek Askeri Şura kararlarının 30 ağustosa dek resmiyet kazanmamasına yol açabilecek.

YAŞ HADDİNDEN EMEKLİYE
30 ağustosun aşılması, komuta kademesinde mecburi emeklilik getirecek. Genelkurmay Başkanı Ogr. Büyükanıt ve olası halefi Org. Başbuğ yaş haddinden emekliye ayrılacak.

HAVACI YA DA DENİZCİ
Jandarma Genel Komutanı'nın da kadrosuzluktan emekliliği gündeme gelebilecek ve Genelkurmay Başkanlığı için gözler Deniz ya da Hava Kuvvetleri komutanlarına çevrilecek.

HÜKÜMETİN ELİNDEKİ ÖNEMLİ GÜÇ
Kapatma davasına karşın Hükümetin elinde önemli bir güç bulunuyor.Bu güç kullanılırsa Genelkurmay içindeki dengeleri ve beklentileri tümüyle değiştirebilir ve yeni komutanlara yol verebilir.

Yasalara göre kuvvet komutanları, "Genelkurmay Başkanı'nın teklifi, Milli Savunma Bakanı'nın inhası üzerine Başbakan'ın imzalayacağı Cumhurbaşkanı'nın onaylayacağı kararname" ile atanıyor. Genelkurmay Başkanı ise "Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlığı yapmış orgeneral-oramiraller arasından Bakanlar Kurulu'nun teklifi üzerine" Cumhurbaşkanı'nca atanıyor.

Haber: İsmet Demirdöğen/Taraf

Özal'ın hakkını helal etmediği 3 kişi

Özal'ın hakkını helal etmediği 3 kişi

Adalet eski Bakanı İsmail Müftüoğlu kulislerde çok tartışılacak ilginç anılarını yazdı.
Eski Adalet bakanı ve Milli Gazete yazarı İsmail Müftüoğlu bugünkü yazısında çok tartışılacak anılarını yazdı.

Mesut Yılmaz ve tarihe not düşmek

Sayın Hasan Celal Güzel, Radikal gazetesinde yayınlanan makalesinin başlığını "Zavallı Mesut Onbaşı" olarak koymuş ve sayın Mesut Yılmaz'ın aleyhine Anayasa Mahkemesinde açılan davadan bayan Rahşan Ecevit affı diye bilinen aftan yararlanarak paçasını kurtardığını yazmıştır.

Diğer taraftan, sayın Mesut Yılmaz'ın bayan Semra Özal'ın elini öperek ANAP genel başkanlığına seçildiğini, kumar oynamayı sevdiğini, 28 Şubat'ta da adını Mesut Onbaşı olarak koyduğunu, darbeci generaller karşısında bir onbaşı kadar hükmü bulunmadığını, geldiği her yere birilerinin himayesinde geldiğini, darbecilerle iyi geçindiğini, ordunun kışlaya dönemez dediğini… vs yazmış ve bize bir Mesut Yılmaz tarifi yapmıştır.

Biz de, dahil olduğumuz iki hadiseyi izahla sayın Mesut Yılmaz'ın biraz daha tanınmasına yardımcı olalım dedik. Malum, merhum Turgut Özal Cumhurbaşkanı seçilince ANAP'ın başına sayın Yıldırım Akbulut getirilmişti. Arkasından ANAP'ta genel başkanlık yarışı başlamıştı. İşte o dönemin genel başkan adaylarından birisi de, sayın Mesut Yılmaz'dı.

Bazı arkadaşların ısrarı ve sayın Mesut Yılmaz'ın daveti üzerine, İstanbul Tarabya Oteli'nde bir görüşmemiz olmuştu. Bu görüşmenin halen yaşayan şahitleri vardır. Mücahit Gülen ve İstanbul ANAP milletvekili, Fatin Rüştü Zorlu'nun damadı, Hilmi Özen.

Sayın Mesut Yılmaz'la otelde masaya oturunca, diğer arkadaşlar yanımızdan ayrıldılar. Konuşma şu şekilde gelişti:

- Davetinize teşekkür ediyoruz, buyrunuz.

- Biliyorsunuz, ANAP'ta genel başkanlık yarışına girdik. Sizin tecrübelerinizden istifade etmek istedik. Bizim lehimize çalışmanızı bekliyoruz.

- Mesut bey, biliyorsunuz ki siz muhafazakar görünen bir partinin genel başkanlık yarışına giriyorsunuz. Sormak istiyorum. Namaz kılıyor musunuz?

- Günlük kılmam ama bazen Cuma namazı kılarım.

- Millet bu yönünüzü öğrenirse oy alamazsınız.

- Milletten ziyade delege önemlidir.

- Mesut bey, geçenlerde gazetelerde eşiniz bikinili mayo ile görüntülendi. ANAP'ın başına geçecek bir insanın hanımı çok dikkatli olmalıdır, değil mi? Zira, millet sizi beyaz bir çarşaf olarak görmek ister. Oysa, hanımınızın bu resimleri beyaz çarşaf üzerinde siyah leke olarak görülmektedir.

- Önemli olan şekil değil, kalp temizliğidir.

- Bu izah, inanan insanları tatmin etmez.

- Önemli değil, alışırlar.

- Mason olduğunuz söyleniyor, ne dersiniz?

- Eskiden milliyetçiydim, şimdi ise liberalim.

- Bilderberg toplantılarına katıldığınız yazılmaktadır. Yoksa Bilderbergçi misiniz?

- Evet, Bilderbergçilerin davetine icabet ediyorum. Onlarla müşterekliğimiz var. Bir katılmamızda TCK'nın 163. maddesinin kaldırılması noktasında mutabakat sağladık. İyi de oldu. Onların desteği olmasaydı, bu maddeyi hiçbir kuvvet kaldıramazdı. Bilderberg yabancı menşeli bir kuruluştur ama faydalı hizmetler görür. Benden önce Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit de Bilderberg toplantılarına katılmışlardır. Ben Bilderberg toplantılarına katılmaktan memnunum.

- Peki, Mason musunuz?

- Yok.

- Sizi destekleyen olmazsa genel başkan olamazsınız. İçten ve dıştan destekçileriniz var mı?

- İçten bayan Semra Özal, dıştan da dostlarımız vardır.

- Hedefiniz milliyetçi, muhafazakar bir Türkiye midir?

- Zaman gösterir ama ben liberalim. Bu sözcüğün içinde her şey vardır.

- Bu düşünceler ve destekçileriniz sayesinde genel başkan olursunuz, ama sizden lider olmaz.

***

"Rahmetli Turgut Özal, bizimle görüşmeyi arzulamış, biz de sayın Ömer Öztürkmen'le birlikte, İstanbul Harbiye Orduevi'nde davetine icabet etmiştik. Bizi son derece nazik bir şekilde karşıladı. Odasına aldı. Hoşbeşten sonra bize dönerek; "İsmail bey, nerelerdesiniz, politika sahnesinde görünmüyorsunuz, siz son derece hareketli bir insansınız, aklımdan hep geçtiniz ama görüşme bugüne nasip oldu" dedi. Biz de kendisine milli görüş çizgisinde siyasetimizin devam ettiğini ama parti içinde bazı sebeplerden dolayı aktif olmadığımızı söyledik. Merhum Özal "öyle ise benim yeni kuracağım partide beraber olalım inşaallah" dedi.

"Türkiye'nin durumundan memnun musunuz" diye sordu. Cevabımız hayır oldu. Neden diye sordu. Biz de, büyük bir manevi tahribat var, vurgun, soygun alabildiğine, borçlanma hızla artıyor, manevi coğrafya hızla çoraklaşıyor dedik ve Türkiye'nin manevi coğrafyasını çizdikten sonra, bana cevaben "İsmail bey, ben bunları bilmiyordum" dedi. Anladım ki, manevi coğrafya ile ilgilenecek zaman bulamamıştı.

Daha sonra kendisine bazı sualler sorduk. "Niçin YÖK Başkanı İhsan Doğramacı'yı görevden almıyorsunuz?" sorumuza cevabı netti: "Gücümüz yetmez."

Bu meydanda, benzer bir görüşme de, Sayın Süleyman Demirel'le gerçekleşmişti. 1. Cephe hükümeti kurulurken İhsan Sabri Çağlayangil'i Dışişleri Bakanı yapmayınız dediğimizde, "o zaman bu hükümet kurulamaz" cevabını almıştık. Demek ki, bazı güçleri ve uzantılarını aşmak mümkün olmuyor.

Daha sonra sözü alan merhum Özal, üç insan tipine hakkını hiç helal etmeyeceğini ifade ile onları şöylece sıraladı: 1- Benim inançlı olduğumu bildikleri halde, beni tekfirleyenler. 2- Mesut Yılmaz. 3- Çok iyiliğim dokunduğu halde aile efradıma sövenler.

Mesut Yılmaz'a niçin hakkını helal etmediğini sorduğumuzda, "vefasızdır da ondan" dedi, "peki niçin seçtirdiniz" dedim, cevaben "ben değil, Semra seçtirdi", "Semra hanım sizin eşiniz" deyince, "orasını karıştırmayınız" dedi.

Aile efradına sövenler meselesine gelince; "kim bunlar" dedik. Cevaben "onlardan birisi eski ANAP Ordu milletvekili Şadi Pehlivan'dır" dedi. "Niçin" deyince, cevaben "Ordu ili onu milletvekili istemedi, ben de listeye koyamadım ama Türk Ticaret Bankası Yönetim Kurulu Başkanı yaptım. Daha çok kazandırdım. Buna rağmen arkamızdan küfür edip, durmaktadır. İşte bunun gibi olanlar."

Merhum Turgut Özal çok dertli idi. Bizimle uzun bir sohbet yaptı. Gözünde hizmetin pırıltıları vardı. ANAP'ın Genel Başkanı Mesut Yılmaz ve ekibine de itimadı kalmamış, yeni parti kurma çalışmalarını başlatmıştı. Ama ömrü vefa etmedi.

81 ilde sudaki arsenik seviyesi ölçülecek

81 ilde sudaki 'arsenik' seviyesi ölçülecek


Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Ankara ve İzmir’de "içme sularında insan sağlığını tehdit eden bulgular olduğu" yönündeki iddialar üzerine, "Türkiye genelinde 81 ilde içme sularındaki arsenik seviyelerini tekrar kontrol ettiriyorum, arkadaşlarıma bu talimatı verdim" dedi.
Hekimevi’nde sağlık muhabirleri ile bir araya gelen Akdağ, gazetecilerin sağlık gündemine ilişkin sorularını yanıtladı.
Ankara’nın su ihtiyacını karşılamak üzere Büyükşehir Belediyesince Kızılırmak’tan getirilen suda "arsenik oranının yüksek çıktığı" yönündeki iddialara açıklık getiren Akdağ, Ankara’nın içme suyunun, Ankara İl Sağlık Müdürlüğü ve bu müdürlüğe bağlı Halk Sağlığı Laboratuvarı hem de Hıfzıssıhha tarafından düzenli olarak kontrol edildiğini söyledi.
Akdağ, Ankara halkına verilen içme suyu incelenirken, belediyenin tesislerindeki çıkış noktasından ve gün içerisinde de çeşitli semtlerde musluklardan akan sulardan numune alınarak inceleme yapıldığını belirterek, "Sağlık Bakanlığı, şu ana kadar Ankara’ya verilen içme suyunda standartların üstünde hiçbir kimyasala, standartların üstünde
hiçbir ölçüme rastlamış değildir" dedi. Yapılan açıklamalara rağmen, toplumda hassasiyet oluştuğu için,
ölçümlerin AB standartlarının belirttiğinden daha sık aralıklarla yapıldığını anlatan Akdağ, şunları kaydetti:
"Hafta bir yerine biz her gün numune alıyoruz. Ankara suyunda sağlığı tehdit edeci hiçbir unsur yok. Tarım ilacı açısından da suda hiçbir sorun çıkmadı. Arseniğin de yönetmeliğimize göre 10 mikrogram litrenin üstüne çıkmaması lazım. Tahlillerde arsenik açısından da tespit edilen en yüksek değer 4 mikrogram litredir. Tüm bunlar, Ankara suyunun gerek mikrobiyolojik gerek diğer açılardan güvenle içilebilecek bir su olduğunu göstermektedir.
Yarın başka bir şey tespit edilirse bunu da anında toplumla paylaşır, Belediyemizi ve vatandaşımızı uyarırız. Benim
Sağlık Bakanı olarak vatandaşa karışı sorumluluğum, vatandaşı doğru bilgilendirmektir. Şu anda içilen suda herhangi bir problem yok. Vatandaşımızın rahatlıkla içebileceği sudur."

"SÜLFAT MİKTARI DA TAKİP EDİLECEK"

Bakan Akdağ, bir gazetecenin "Sudaki sülfat miktarının da şu an tehlikeli olmadığı, ancak diğer barajlardaki suyun azalması halinde Ankara suyuna karıştırılan Kızılırmak suyunun artırılması durumunda sudaki sülfat miktarının da artacağı belirtiliyor. Artan sülfat miktarının bir zararı var mı?" sorusu üzerine, "Sülfat için üst değer 250 miligram litredir. Kızılırmak suyu yüzde 20 katılmaya başlandıktan sonra Ankaralımızın içtiği suda sülfat değeri 50-60 miligram litre civarında. Bu takip edilecek" dedi. Kızılırmak suyunun içme suyuna daha yüksek oranlarda katılması durumunda
da sudaki sülfat oranlarının ne kadar artacağının yapılacak çalışmalarla yakından takip edileceğini belirten Akdağ, "Laboratuvarlarımız güvenlidir. Emin olun ki, gözümüz sürekli bu işin üzerinde" diye konuştu.

"BENİM DE ÇOCUKLARIMIN DA MUSLUKTAN SU İÇTİĞİMİZ OLDU"

Akdağ, bir gazetecinin, "Siz evinizde normal şebeke suyunu içiyor musunuz" sorusuna, "Ben, Ankara’ya geldiğim günden itibaren büyük damacana sularını soğutan bir cihaz var, onu kullanıyorum. Ancak damaca suyunun kalmadığı durumlarda benim de çocuklarımın da musluktan su içtiğimiz oldu" cevabını verdi. Suyun sağlıklı olması kadar tadının da önemli olduğunu anlatan Akdağ, "Sağlıklı suyu içebilirsiniz ama tadını beğenmediğiniz için tercih etmiyor olabilirsiniz. Artık alışkanlık haline geldiği için genellikle kaynak suyu tüketiliyor. Bu ağız tadı ile ilgili yoksa suyun sağlıklı olup olmadığı ile bir ilgisi yok" diye konuştu.

"İSHAL VAKALARINDA ARTIŞ YOK"

Akdağ, bir gazetecinin, "Kızılırmak suyunun verilmesinin ardından, ishal vakalarında bir artış oldu mu?" soru üzerine "Ankara’nın suyunda mikrobiyolojik açıdan hiçbir sıkıntı yok. Buna bağlı olarak hastanelerimizde artan bir ishal vakası falan da söz konusu değil" dedi. Daha önceki yıllarda Ankara ishal vakaları görüldüğünü anımsatan Akdağ, bunların sebebinin Ankara çayı ile bazı kuyu suları ile sulanan sebzelerin tüketilmesinden kaynaklandığını söyledi.
Akdağ, bunun tespit edilmesinden sonra, belediyenin bu konuda uyarıldığını ve gerekli tedbirlerin alındığını ifade ederek, "Bu sularla sulanan sebzelerin vatandaşa ulaşması engellendi ve o problem ortadan kalktı" diye konuştu.

İÇME SUYUNDA ARSENİK İNCELEMESİ

İzmir’in suyu ilgili olarak iddialarda iddiaların söz konusu olduğunun hatırlatılması üzerine Akdağ, şunları kaydetti:
"Bu tartışmaları, böyle siyasi polemik haline getirilmesiyle, açık söylüyorum vatandaşımıza büyük bir haksızlık yapılıyor. Şimdi ben şunu yaptırıyorum. Madem toplumda böyle bir hassasiyet oluştu, İzmir de dahil olmak üzere Türkiye genelinde 81 ilde içme sularındaki arsenik seviyelerini tekrar kontrol ettiriyorum, arkadaşlarıma bu
talimatı verdim. Dolayısıyla, bu şehirlerimizde belediye pompalarından su numunelerini, belediyeler ile il valiliği ile birlikte alacağız. Bu konu öyle sağa sola çekilemez. Hatta gerekirse basını da araya götürecek ve numuneleri
beraber alacağız. Ondan sonra hangi ilin suyunda arsenik oranı fazlaymış onu göreceğiz. Çünkü vatandaşa haksızlık yapılmamalı, fazla ise fazla denilmeli. İster Ankara’da, ister İstanbul, ister İzmir ya da Türkiye’nin neresinde
olursa olsun; belediye başkanları ister AK Parti’li ister başka partiden olsun, içme suyu ile ilgili vatandaşın sağlığını tehdit edebilecek herhangi bir bulguya rastlandığında bunun üstüne ciddi olarak gidileceğinin bilinmesini istiyorum. Vatandaşa sağlıklı içme suyu temin etmek belediyelerin görevidir ama Sağlık Bakanlığı olarak da elbette biz bunu denetliyoruz ve denetlemeye devam edeceğiz." Akdağ, "arıtılamayacak su olmadığını" da ifade ederek, "İster Ankara,
ister başka belediye olsun herhangi bir suyu halkına içirirken bu limitlerin üstüne çıkabilecek bir su ile karşılaştıklarında, bu suyu arıtarak halka verebilirler. Bugün yapılan arıtmalarını daha ileri bir arıtma düzeyine de getirebilirler" dedi.

Büyükanıt'tan veda gibi sözler

Büyükanıt'tan veda gibi sözler


Genelkurmay Karargahı’ndaki törende Orgeneral Büyükanıt, duygulu konuştu:

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, TSK adına takım halinde veya ferdi olarak 2007 yılında katıldıkları yarışmalarda başarılı olan sporcuları ödüllendirdi.

Genelkurmay Karargahı’ndaki törende Orgeneral Büyükanıt, duygulu konuştu:

“Görev süremin dolmasıyla seneye yapılacak ödül töreninde burada olmayacağım. Ancak ben aranızda olmasam da sizler daha kalabalık bir grup halinde ve daha büyük başarılarla yine burada olacaksınız. Yaptıklarınızla yalnız ben değil tüm ulusumuz gurur duyacak, mutlu olacak. Nerede olursak olalım yarınlara güvenle bakmamızı sağlayacak. Bu başarıların haberleri bizleri mutlu edecek.’’ Toplam 76 personelin ödül aldığı törende komuta kademesi tam kadro hazır bulundu.

'Google davası' sanal alemde dalga konusu oldu

'Google davası' sanal alemde dalga konusu oldu


AK Parti'nin savunmasını Anayasa Mahkemesi'ne sunmasının ardından yapılan pek çok haberde “Google davası” başlığının kullanılması üzerine, guguuk.com isimli bir internet sitesi kuruldu.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya'nın iddianamesini oluştururken Google arama motorundan sıkça faydalandığının ortaya çıkması, özellikle AKP'nin Anayasa Mahkemesi'ne sunduğu savunmasındaki "deliller Google'dan toplanmıştır" ifadesi gündemi ateşledi.

Sanal alemde espri konusu oldu

Bir grup internet kullanıcısının oluşturduğu guguuk arama motoru, “kolaya alışanların işini daha da kolaylaştırmak için” tasarlanmış.


Aranacak kelimelerin yazılması gereken yerde ise “lütfen delilinizi seçin” ifadesi ve alt tarafında, “başörtüsü, Kur'an kursu, burası devlet hastanesi, Mesude Ergürbüz, Hatice Sultançiftliği” seçenekleri yer alıyor. Guguuk'un ana sayfasında “Siyasi parti nedir, parti kapatma, google nasıl kullanılır” gibi kısa yollar bulunuyor.

Bu ifadelerden birisi seçilerek, yan taraftaki “delil bul” butonuna tıklandığında, arama motoru google'a yönlenerek, delil yerine geçecek sonuçları ekrana getiriyor.


Google'a benzer şekilde tasarlanan sayfanın üst tarafında “delil bulma”, “parti kapatma”, “suçlama yapma” bölümleri bulunuyor.

Çiçek: Zenginler klübü yapınca entel işi oluyor

Çiçek: Zenginler klübü yapınca entel işi oluyor


Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil
Çiçek, "Biz anayasa değişikliği çalışması yapınca anayasal düzeni
değiştirme ithamı ile karşılaşıyoruz, zenginler kulübü yapınca, TÜSİAD
yapınca entel bir iş oluyor" dedi.
Bakan Çiçek, bir etkinliğe katılmak üzere Erzincan’ın Kemaliye ilçesine
giderken Malatya’nın Arapgir ilçesinde belediye başkanı Halit Konukçu’yu
ziyaret etti.
Çiçek, gazetecilerin TÜSİAD’ın dünkü yüksek istişare kurulu
toplantısında anayasa değişikliği önerisi yapıldığının hatırlatması
üzerine şunları söyledi:
"Dün onlar bir anayasa konvansiyonu konusunda bir toplantı yaptılar.
Anayasa konusunu gündeme getirmiş olmalarını memnuniyetle karşılıyoruz.
Hatırlarsanız biz bir sene evvel bu konu ile ilgili kamuoyuna açıklama
yaptık. O zaman bizim anayasa taslağı hazırlamamızı birçok kişi
yadırgadı. Ama şimdi memnuniyetle görüyoruz ki TÜSİAD da bu konuyu bir
önemli mesele olarak gündeme alıyor.
Biz bundan dolayı memnun oluruz, ama aynı konuda TOBB başkanlığındaki
başka kuruluşların da meslek kuruluşlarının da çalışmaları var. Bu
çalışmalar birbirine paralel gitmelidir."
Birlikte çalışma yürütülmediği taktirde çalışmaların başlamadan
öleceğini vurgulayan Çiçek, şöyle devam etti:
"O zaman da böylesine önemli bir konu maalesef Türkiye’nin gündeminde
çözümsüz olarak kalır. Onun için gündeme gelmesini
memnuniyetle karşılıyoruz, ama daha yapılması gereken çok iş var. En
başta bu çalışmalara siyasi partilerin de destek vermesi lazım. Anayasa
değişikliğine en hazır parti AK Parti’dir. Çünkü biz bu konuda
hazırlığımızı daha seçimlerden önce başlattık ve seçimlerden sonra da bu
çalışmaları yaptık."
Anayasa değişikliği ile ilgili çalışma yaptıkları için anayasal düzeni
değiştirmekle itham edildiklerini belirten Çiçek, "Biz anayasa
değişikliği çalışması yapınca anayasal düzeni değiştirme ithamı ile
karşılaşıyoruz. Zenginler kulübü yapınca, TÜSİAD yapınca entel bir iş
oluyor. Ama yapılan her işte bir olumlu yön vardır. Ben olumlu buluyorum
bunu" diye konuştu.

Özbudun: Siyasete girmesi gerekmeyenler boğazlarına kadar siyasette

Özbudun: Siyasete girmesi gerekmeyenler boğazlarına kadar siyasette


Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ergun Özbudun, "Siyasete girmesi gerekmeyenler boğazlarına kadar
siyasetin içine girmişlerdir" dedi.
Iğdır Barosu tarafından, Iğdır Kültür Merkezinde düzenlenen, "Demokrasi, Hukuk Devleti ve Yeni Bir Anayasa Arayışı" konulu panelde konuşan Özbudun, 1924 Anayasası’nda TBMM’de tek parti bulunduğunu, 1961 ve 1982’de asker tesiriyle anayasa yapıldığını, her iki anayasada geniş katılım rahat tartışmaların olmadığını ifade etti.
Bu anayasaların halkın özgürlükleriyle, değerleriyle tam uyumlu olmadığını öne süren Prof. Dr. Özbudun, "Bu son alınan Anayasa Mahkemesi kararı, parlamentonun anayasa yapma ve anayasa değişikliğini, Anayasa Mahkemesinin onayına mahkum etmiştir" dedi. Tüm sivil toplum kuruluşlarının çağa uygun bir anayasa ihtiyacı olduğunda hem fikir göründüklerini ifade eden Özbudun, şöyle devam etti:

"Genel olarak iki eğilim var. Biri evrensel normlara uygun olan, özgürlükleri ön plana çıkaran, diğeri ise 1982 Anayasası’nın kurduğu bir çeşit vesayet hükümetinin devam ettirmek istediği anlayış. Cumhurbaşkanlığı makamı bir vesayet makamı haline getirilmiştir. Yetkiler ona göre düzenlenmiştir. Yargı ve üniversitelerde atama yetkileri buna örnek verilebilir. Kenan Evren darbeyle gelen bir cumhurbaşkanı olmasına rağmen, tarafsız cumhurbaşkanı olabilmiştir. Bu bağlamda da hakkını teslim etmeyi hakşinaslık adına söyleyebilirim. Hazırlamış olduğumuz yeni Anayasa taslağıyla Cumhurbaşkanlığı makamını, görev ve sorumluluklarının kısıtlandığı sembolik bir makam haline
getirmeyi amaçlıyoruz."

-DOÇ. DR. YAZICI-
Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Serap Yazıcı ise konuşmasında,
demokrasi, hukuk devleti ve yargı bağımsızlığı konularına değinerek,
Türkiye’de acil bir anayasaya ihtiyaç olduğunu ifade etti.
1980 yılında Turgut Özal ile başlayan değişim ve dönüşüm hareketinin bir
döneme damgasını vurduğunu belirten Yazıcı, şöyle devam etti:
"Bugün değişen Türkiye’de toplum, anayasal bilgileri öğrenmek istiyor.
Fakat vatandaşın bilgi kirliliği karşısında kafası karışmış durumda.
Yargının ve hukukun bağımsızlığı önemlidir. Hukuk devletinin amacı
devlet karşısında bireylerin varlığını, hakkını koruyabilmektir. Sanki
yasama ve yürütme sürekli yanlış yapar, yargı da buna gerekirse hukuk
dışına da çıkarak engel olur gibi yanlış bir anlayış var. Anayasa
Mahkemesine yürütme durdurma yetkisi verilmemiştir. Yargının
bağımsızlığı demek anayasanın dışında bir yetki var saymak demek
değildir. Bugün yargı organları, yayınladıkları bildirilerle ülkenin
siyasi düzenine yön vermeye çalışmaktadırlar."


-PROF. DR. ARSLAN-
Güvenlik Bilimleri Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Zühtü Arslan da
konuşmasında, "Darbe deyince aklımıza Hasan Mutlucan’ın kahramanlık
türküleri ve siyasi partiler ile TBMM’nin kapısına kilit vurulması
gelmektedir. Ama yargının yetkilerini aşması da bir darbedir" dedi.
Anayasa Mahkemesinin son başörtüsü kararıyla bizzat anayasa kurucu ve
anayasaya norm koyma halini ortaya koyduğunu ve hukuk dışına çıktığını
öne süren Arslan, şöyle devam etti:
"Bu karar yürürlüğü olmayan bir uygulamanın durdurulmasıdır ve çok
gariptir. Anayasa Mahkemesinin almış olduğu son karar 367. madde
kararında olduğu gibi bir yargı darbesidir. Anayasaya uyması ve
anayasayı koruması gerekli olan bir kurum, açıkça anayasa dışına
çıkmıştır. Anayasa Mahkemesi kendisini her türlü yetkinin üstünde
görerek anayasanın 11. maddesini görmezden gelmiştir. Anayasa Mahkemesi
gerekçesini yazmadan kararını açıklayamaz hükmü açıkça ihlal
edilmiştir." Ardından panelin soru cevap kısmında
katılımcıların sorularını cevaplayan konuşmacılardan Özbudun, DTP VE AK
Parti’nin kapatılması süreciyle ilgili bir soruya, "DTP ve AK Parti
kapatılmasın inancındayım. Kapatma hukuki mi siyasi mi belli değil.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurulursa kazanılacağına inanıyorum.
Fakat bu karar uygulanır mı belli değil" diye konuştu.
Prof. Dr. Zühtü Arslan da yargı kararlarına uyulması konusunda bir
soruya, "Anayasa Mahkemesi demokrasinin olmazları arasında değildir.
Köklü demokrasilerde Anayasa Mahkemesi yoktur. Bugünkü Anayasa Mahkemesi
temel hak ve özgürlükleri geçersiz kılarak aksi yönde kararlar alıyor" dedi.

Arınç: AKP kapatılmayacak, dava reddedilecek

Arınç: AKP kapatılmayacak, dava reddedilecek
Mikail PELİT/MALATYA, (DHA)

TBMM eski Başkanı ve AKP Manisa Milletvekili Bülent Arınç, AKP’nin kapatma davasından başarıyla çıkacağını ve davanın reddedileceğini söyledi. Kendisine soru soran basın mensuplarına da tepki gösteren Arınç, “Bir kapatma kapatma diye tutturmuşsunuz, siz önce ağzınızı kapatın” dedi.
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı ile AKP Manisa Milletvekili Bülent Arınç, bu yıl 7'ncisi düzenlenen Somuncu Baba ve Hulusi Efendi Kültür Etkinlikleri'ne katılmak için Malatya’nın Darende İlçesi'ne geldi. Arınç ve Yazıcı burada bir dizi açılışa akıtldı. Açılışlar sonrası basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Bülent Arınç, AKP’nin kapatma davası ile ilgili değerlendirmelerde bulundu.
Kapatma davasında sürecin uzamasının söz konusu olmadığını belirten Arınç, “Dava süreci normal şartlar altında ilerliyor, AK Parti savunmasını süre dolmadan verdi. Parti olarak iddanemeye çok hukuki ve mükemmel bir cevap verdik. AK Parti bu davadan başarıyla çıkacak, dava reddedilecek” dedi.
AKP’nin kapatılmasına ihtimal bile vermeyen Arınç, basın mensuplarına, “Bir kapatma kapatma diye tutturmuşsunuz, siz önce ağzınızı kapatın” dedi. Yaşananları bir spekülasyon olarak değerlendiren Arınç, açılan kapatma davasıyla ilgili “Boş bir dava açılmış ve devam ediyor. Büyütecek bir şey yok, AK Parti kapatılamayacak” diye konuştu.

Arınç'tan gazetecilere, "Siz önce ağzınızı kapatın"

Arınç'tan gazetecilere, "Siz önce ağzınızı kapatın"


TBMM Meclis Eski Başkanı ve AKP Manisa Milletvekili Bülent Arınç, AKP'nin kapatma davasından başarıyla çıkacağını ve davanın reddedileceğini söyledi.
Malatya'nın Darende İlçesinde bu yıl 7.düzenlenen, Somuncu Baba ve Hulusi Efendi Kültür Etkinliklerine Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı ile AKP Manisa Milletvekili Bülent Arınç da katıldı. Sabah saatlerinde İlçeye giden Yazıcı ve Arınç, burada bir dizi açılışlara katıldılar. Açılışların ardından basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Bülent Arınç,AKP'nin kapatma davası ile ilgili değerlendirmelerde bulundu.
Kapatma davasında sürecin uzamasının söz konusu olmadığını belirten Arınç,"Dava süreci normal şartlar altında ilerliyor,AK Parti savunmasını süre dolmadan verdi.Parti olarak iddanemeye çok hukuki ve mükemmel bir cevap verdik.AK Parti bu davadan başarıyla çıkacak,dava reddedilecek."dedi.
Demokrasi ve özgürlükler adına Anayasa Mahkemesi'nin kapatma kararı vermeyeceğine yürekten inandıklarnı vurgulayan Arınç,"Bunun dışında bir karara hiç bir ihtimal vermiyoruz.Dolayısıyla o ihtimalleri konuşmanın hiçbir alemi yok. Parti kapatılırsa erken seçim olurmu sorusu üzerine Bülent Arınç,"Bir kapatma kapatma diye tutturmuşsunuz, siz önce ağzınızı kapatın"dedi.Yaşananları bir spekilasyon olarak değerlendiren Arınç,açılan kapatma davasıyla ilgili "Dava açılmış ve devam ediyor. Gerek Başsavcı,gerekse parti bu konuda kendilerine tanınan hakları kullanıyorlar.Ümit ediyorum ki Anayasa Mahkemesi süreci yakından takip edip kısa sürede sonucu verecektir." şeklinde konuştu.

New York Times: Türkiye'de sınıf ayrılığı var

New York Times: Türkiye'de sınıf ayrılığı var


Türkiye’de elit kesim ile halk arasında bir “sınıf" ayrılığının bulunduğu öne sürüldü. New York Times gazetesi, AKP’nin kitleleri temsil ettiğini belirtirken, Türkiye’de “Sınıf ayrılığı bugünlerde de devam ediyor ve laik kadınların yaşam tarzlarının, daha açık bir biçimde dindar bir toplumda kısıtlanacağı yolundaki derin korkularına katkıda bulunuyorö yorumunu yaptı. New York Times gazetesi, Sabrina Tavernise imzalı haberinde Türkiye’deki son gelişmeleri değerlendirdi ve AKP hakkındaki kapatma davasının Mart’tan bu yana ülkedeki siyaseti felce uğrattığını öne sürdü. Gazete, “Türkiye’deki iktidardaki parti, onu kapatabilecek ve çok sayıda üyesine siyaset yasağı getirebilecek bir yüksek mahkeme kararı için hazırlanırken parti yetkilileri, o kadar sorun yaratmak için neler yaptıklarından söz etmekten hoşlanıyorlar" diye yazdı.

-İDDİANAME SİYASİ-

Bu çerçevede AKP Grup Başkan Vekili Sadullah Ergin’in “Dikkat, bir günahkarla konuşuyorsunuzö sözlerine yer veren gazete, Ergin’in de, iddianamenin “hukuki değil, siyasiö olduğu değerlendirmesiyle liberallerin de mutabık olduğunu yazdı. Gazete, Baskın Oran’ın, ordu ile ilgili olarak “Son oyununu oynuyorlar. Asker artık darbe yapamıyor. Tutunabilecekleri son çizgi de, Anayasa Mahkemesidir" görüşünü de aktardı.

-LAİKLİK MÜSLÜMAN TOPLUMUNUN AKCİĞERİ-

Geçen Cumartesi günü İstanbul’da birkaç bir kişinin darbelere protesto ettiğini belirten gazete, CHP Genel Başkan Yardımcısı Bihlun Tamayligil’in de “Laiklik, bir Müslüman toplumunun özgürlüklere açılan akciğerler gibidir. Kadınlar için en büyük sigortaö değerlendirmesini yansıttıktan sonra Başbakan Erdoğan’ın da, halkın daha fazla özgürlükleri olacağını laik bir devlet istediğini söylediğini kaydetti.
NYT, Türkiye’de bugün yaşanan “mücadele"nin 1920 yıllarında Atatürk’ün reformları ile başlayan bir sürecin son aşaması olduğunu öne sürerek Batı’ya bakan Atatürk’ün “Doğu ile tüm bağları koparttığı"nı iddia etti.

-TÜRK TOPLUMU TRAUMATİZE OLDU-

AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat’ın da “Türk toplumu traumatize oldu. Bir gecede giysilerini, dillerini değiştirmeleri istendiö derken giysi konusunun traumatize olmayan toplumların umurunda olmadığını söyledi. ABD’li gazete, iddianamenin, Ergin ve Fırat hakkındaki iddialarının örneklerini de verdiği haberinde ordu ve yargının etkisini gösterdiği bir dizi seçilmemiş kurumların, AB süreci kapsamında hükümet tarafından yapılan reformlarla zayıflatıldığını öne sürdü.

-AKP KİTLELERİ TEMSİL EDİYOR-

Türkiye’de “elit ile halkö arasında bir “sınıf" ayrılığının bulunduğu iddiasına da yer verirken AKP’nin kitleleri temsil ettiğini belirten gazete, “Sınıf ayrılığı bugünlerde de devam ediyor ve laik kadınların yaşam tarzlarının, daha açık bir biçimde dindar bir toplumda kısıtlanacağı yolundaki derin korkularına katkıda bulunuyorö yorumunu yaptı. Buna karşın liberallere dayanarak Başbakan Erdoğan’ın “Türkiye’nin mevcut elidin yerine kendi elidi yerleştirmekte olmasıönın da kaygı yarattığını belirten gazete, bunun bir örneği olarak da Erdoğan’ın yakın bir şirket tarafından bir medya kuruluşunu almasını gösterdi.
CHP Milletvekili Birgen Keleş’in “Yüksek oy oranının kendilerine istedikleri yapma hakkının verdiğini sanıyorlar. Bu demokrasi değilö sözlerini de aktaran gazete, “Ancak laik parti, artık liberalizmin öncüsü değil. İfade özgürlüğünü genişleten ve dini azınlıklara mülk iadesini yapan ve Türkiye’nin AB hedefi açısından büyük önem taşıyan, iki yasaya karşı oy kullandıö diye yazdı.

-TÜRBAN DEĞİŞİKLİĞİ İZAH EDİLMEDİ-

NYT, “Reel değişiklikleri acı verir ve birçok liberal, Erdoğan’ın değişiklikleri gerçekleştirirken, fazla ileriye, fazla hızlı gittiğini savunuyorlarö görüşünü de dile getirdi. Baskın Oran’ın “türbanö değişikliğinin limitlerini uygun bir biçimde izah etmeden parlamentodan büyük bir hızla geçirildiği değerlendirmesine dikkat çeken gazete, Oran’ın da “Onları, bunu açık bir biçimde izah etmeleri yönünde bin defa uyardık. Şimdi sadece onlar değil, bizler de bunun faturasını ödemek zorunda kalıyoruzö sözlerini de yansıttı.

SP: ‘Hocanın elini öpenler, cumhurbaşkanı, başbakan oldu’

SP: ‘Hocanın elini öpenler, cumhurbaşkanı, başbakan oldu’
Onur ÇAKIR/İZMİR, (DHA)

SAADET Partisi (SP) İzmir Genişletilmiş İl Divan Toplantısı'nda konuşan Genel Başkan Yardımcısı Ömer Vehbi Hatipoğlu, “Bu ülkede hocanın elini öpenler cumhurbaşkanı, başbakan olmuşlar ama hocayı hapse mahkum etmişler. SP çatır çatır gelecek, hocalarına yapılan zulmün hesabını soracak. Bu da boynumuzun borcu” dedi.
SP İzmir Teşkilatının Genişletilmiş İl Divan toplantısı, Üçyol Semti'ndeki Samanyolu Düğün Salonu'nda yapıldı. Toplantıya Genel Başkan Yardımcıları Ömer Vehbi Hatipoğlu, Teoman Rıza Güneri, İl Başkanı Şerafettin Kılıç, ilçe başkanları ve partililer katıldı. Toplantıda kadınlar ve erkekler ayrı ayrı oturdu. Konuşmasında sık sık AKP hükümetini eliştiren Hatipoğlu, “Milli görüşün iktidar olması için sahte görüşün iktidar olması gerekiyormuş. Biz en zor zamanında ülkemizi çamurun içinden çıkardık. Türkiye ne zaman kaosa gittiyse milli görüş ülkemizi ayağa kaldırdı. Bundan sonra üçüncü defa kurtulması için vesile olacağız” dedi.
Hatipoğlu, ülke ekonomisinin en ufak bir olaydan etkilenerek kötüye gittiğini öne sürerek, tarım, hayvancılık gibi sektörlerin bitme noktasına geldiği söyledi. Hatipoğlu, “Herkes kan ağlıyor. Çiçek satan esnafın yüzü somurtuyor. Bu ülkenin genci geleceğinden emin değil. Türkiye'nin geleceği ciddi sıkıntı içinde. Çalkantılı denizde dümene tecrübeli bir kaptanın geçmesi gerekiyor. Çoluk çocukla bu iş olmuyor” diye konuştu.
AKP'nin kapatılma olasılığına karşı senaryolar yazıldığını iddia eden Hatipoğlu, “Şimdi alternatif enflasyonu yaratılmaya çalışılıyor. ‘AKP kapatılırsa hangi oluşum öne çıkacak’ diyorlar. Başarılı olabileceği söylenen her oluşumun içinde milli görüşçülerin isimleri geçiyor. Sahte milli görüşçü bir partiyi ön plana çıkarmaya çalışıyorlar. Milli görüş öyle bir mübarek hareketki gömleğini çıkarsın çıkarmasın; bu ülkede 2 cumhurbaşkanı, 4 de başbakan çıkarmış” dedi.
Kayıp trilyon davası kapsamında 2 yıl 4 ay ev hapsi cezasına çarptırılan Necmettin Erbakan'a yapılanları ‘zulüm’ olarak niteleyen Hatipoğlu, şöyle konuştu:
“Bu ülkede hocanın elini öpen cumhurbaşkanı olmuş. Elini öpüp cumhurbaşkanı, elini öpüp başbakan olmuşlar ama hocayı hapse mahkum etmişler. Bunu düşünebiliyor musunuz? Milli görüş elbisesi olmasaydı kendi mahallerine muhtar bile olamayacakken, bakan koltuğuna oturmuşlar. Onları oraya getiren insanı hapse mahkum etmişler. SP çatır çatır gelecek. Hocalarına yapılan zulmün hesabını soracak. Bu da boynumuzun borcu.”
SP Genel Başkan Yardımcısı Teoman Rıza Güneri de kendilerinin dünyadan bir şey beklemediğini, insanların refahı için mücadele ettiklerini vurgulayarak, “Keşke biri bizi gözetliyor evi gibi bulunduğumuz yerden bütün evlere yayın yapılabilse idi. İnsanlar bizi görsün. Düşüncelerimizi öğrensin. Bizim iki cihan saadetinden başka bir beklentimiz yok” diye konuştu.
SP İzmir İl Başkanı Şerafettin Kılıç partililere Milli Takım'ın Hırvatistan'ı yendiği maçı örnek almalarını tavsiye ederek, “Oyuncularımızı son dakikaya kadar inançlarından bir şey kaybetmedi. Seçimlerde de bizler aynı azmi ve inancı göstererek sandıkta galip geleceğiz. İnanmak başarmanın yarısıdır” dedi.

Batman'da ‘Biji Tayyip’ sansürü

Batman'da ‘Biji Tayyip’ sansürü
Arif ARSLAN/BATMAN, (DHA)
AKP Kozluk İlçe Teşkilatı'nın taşıdığı pankartları korumalar engelledi

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan'ın dün Batman'daki konuşması sırasında AKP Kozluk ilçe yönetiminin açtığı ‘Biji Tayyip’ ve ‘Serok Tayyip’ pankartları, Başbakanlık korumaları tarafından engellendi.
Batman'da dün TOKİ'nin selzedelere yaptığı 1250 konutun anahtar teslim törenine katılan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, yaklaşık 7 bin kişilik topluluğa hitap etti. Okulların tatil olmasına karşın öğrencilerin toplanıp getirildiği, belediye otobüslerinin ücretsiz insan taşıdığı tören alanına, AKP teşkilatları da kalabalık gruplarla temsil edildi.
AKP Kozluk İlçe yönetimi de törene Kürtçe yazılı ‘Biji Tayyip’ (Yaşasın Tayyip) ve ‘Serok Tayyip’ (Başkan Tayyip) yazılı Kürtçe pankartla geldi. Güvenlik kontrolundan geçen Kozluklu AKP'lilerin pankartlarını gören Başbakanlık korumaları hemen müdahale etti. Koruma polisleri pankartları toplatırken, taşıyanların isimleri de aldı.

KOZLUKLULAR TEPKİ GÖSTERDİ

Kozluk Belediye Başkanı AKP'li Hikmet Bahşi, korumaların bu tutumuna anlam veremediklerini belirterek, “Başbakanımızı Kürtçe ve Türkçe pankartlarla karşılamak için günler öncesinden hazırlık yaptık. Anlaşılamayan bir nedenle Kürtçe pankartları topladılar” dedi.
TRT'de Kürtçe yayın hazırlığı yapılırken buyşle bir uygulamayı anlayamadıklarını söyleyen Bahşi, “Başbakanımıza sevgi ve saygımızı pankartlarla göstermek istedik ama izin vermediler, anlamak mümkün değil” diye konuştu.
AKP Kozluk ilçe yöneticileri de Kürtçe pankartların siyasi içerikli olmadığını belirterek, “Sadece ‘yaşasın’ ve ‘başkan’ kelimesi Kürtçe yazılmıştı. Başbakanın korumaları üzerimize geldi, pankartları aldı. TRT'de Kürtçe yayında ‘biji’ ve ‘serok’ kelimelerine sansür mü uygulanacak? Bu ne tahammülsüzlük” diye konuştu.

SP Genel Başkanı Kutan: Tehlikeli gelişmeler yaşanıyor

SP Genel Başkanı Kutan: Tehlikeli gelişmeler yaşanıyor
Mehmet EZER/ANTAKYA (Hatay), (DHA)

SAADET Partisi (SP) Genel Başkanı Recai Kutan, ülkede tehlikeli gelişmelerin yaşandığını belirterek, “Kimsenin kendi menfaatleri uğruna ülkenin geleceğini tehlikeye atmaya hakkı yoktur” dedi.
SP lideri Recai Kutan, partisinin Hatay il kongresine katıldı. Antakya Prenses Düğün Salonu’ndaki kongreye, aralarında çok sayıda kara çarşaflı kadının katılması dikkat çekti. Kongrede konuşan Recai Kutan, Türkiye’de tehlikeli gelişmelerin yaşandığını, gerçek gündemin arka plana itildiğini ileri sürdü. Devlet kurumları arasında yaşanan çatışmanın ülkenin geleceğini olumsuz yönde etkilediğini belirten Kutan, şunları söyledi:
“Ekonomik dengelerin yoluna girebilmesi için yaşanan bu sorunların bir an önce çözüme kavuşturulması gerekiyor. Aksi takdirde açılacak ekonomik ve sosyal yaraların kapanması mümkün olmayacaktır. Kendi içimizde yaşadığımız sorunlar, diğer ülkelerin bizlere olan bakış açılarını da etkiliyor. Türkiye şu an bölgesinde sahip olduğu önemli rolü kaybetmemelidir. Bu konuda hem iktidar, hem de diğer kurumlar üzerine düşen sorumluluğu en iyi şekilde yerine getirmelidir. Kimsenin kendi menfaatleri uğruna ülkenin geleceğini tehlikeye atmaya hakkı yoktur.”
SP Genel Başkanı Kutan, konuşmasının ardından partide 30 yılını dolduran üyelere birer teşekkür plaketi verdi. Tek listeyle gidilen kongrede Necmettin Çalışkan yeniden SP Hatay İl Başkanlığı görevine seçildi.

ABD NİN SİYONİST KÖPEĞİ BİR YAZARININ AÇIKLAMALARI

ABD NİN SİYONİST KÖPEĞİ BİR YAZARININ AÇIKLAMALARI:

"AKP'ye açılan kapatma davası meşru"


AKP’ye yönelik ağır eleştirileriyle tanınan ABD’li düşünce kuruluşu Enterprise Enstitüsü’nün kıdemli uzmanlarından Michael Rubin, AKP hakkındaki kapatma davasını “meşru" olarak nitelendirirken “AKP, dini, hukukun üstüne koydu" iddiasına yer verdi. Rubin, partinin yasaklanması beklentilerine dikkat çekerek, “Anayasa Mahkemesi’nin kararı, Türk demokrasisinin sonu değil, yeniden doğuşu anlamına gelecek" yorumunu yaptı.
Michael Rubin, The American dergisinde yayınlanan makalesinde AKP hakkındaki kapatma davasının açılması için nedenlerin bulunduğunu savunarak AKP için “Laik, liberal veya demokratik değil. Aslında Başbakan Erdoğan, Türk Vladimir Putin oldu" iddiasında bulundu.
AKP hakkındaki davanın, parti yetkilileri ve danışmalarınca “haksız", adeta bir “yargı darbesi" olarak sunulmasına karşın, “meşruö olduğunu savunan Rubin, AB’nin cesaretlendirilmesiyle Türkiye’de önemli reformların yapıldığını kaydetti. Rubin, Brüksel’in, MGK’nın reform edilmesine yönelik baskılarının alkışlanması gerektiğini, ancak AB’nin, ordunun anayasa koruyucusu olarak üstlendiği geleneksel role bir alternatif getirilmesini cesaretlendirmediği için “diplomatik hataö yaptığını yazdı.
Michael Rubin, AKP’nin kendisinin “laik, liberal ve demokratö olarak nitelendirdiğini, ancak gerçekte partinin bunun tam tersi olduğunu iddia ederken de “AKP, dini, hukukun üstüne koydu" savını da dile getirdi. Rubin, bu yöndeki çeşitli savlar arasında AKP’nin “dini okullara kısıtlamaları gevşettiğini" de savundu.
Makalede, Başbakanın “teknokrat kurumlarıö “parti kanatları" haline getirdiğini de öne sürülüyor ve CHP Genel Sekreteri Önder Sav’ın konuşmalarının dinlendiğine, Anayasa Mahkemesi’nin yetkililerinin kısaltılmasından veya kaldırılmasından söz edildiğine dikkat çekiliyor.
“Anayasa Mahkemesi’nin bu yaz vereceği karar, Türk demokrasisin sonu değil, yeniden doğuşu anlamına gelecek" ifadesini kullanan Rubin, AKP’nın yasaklanması halinde bile Erdoğan’ın bağımsız olarak seçime katılabileceğini belirtiyor. Rubin, burada esas konunun “dokunulmazlık" olduğunu öne sürerek, Erdoğan’ın Parlamento’dan ayrıldıktan sonra “çok sayıda yolsuzluk davası" ile karşı karşıya kalacağını iddia etti.

AKP sözlü savunmasında ne anlatacak?

AKP sözlü savunmasında ne anlatacak?


AKP, Anayasa Mahkemesi’ne sunduğu “Esas Savunmasının" ardından şimdi 3 Temmuz’da yapacağı “Sözlü Savunma" için hazırlanıyor. Sözlü savunmanın genel çerçevesi belli oldu. Ön ve esas savunmada olduğu gibi sözlü savunmayı da hukukçu milletvekilleri ve dışarıdan destek veren akademisyenlerle hazırlıyor. Sözlü savunmayı Devlet Bakanı Cemil Çiçek ile AKP Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ’ın yapması bekleniyor. AKP Grup Başkanvekili Sadullah Ergin de Anayasa Mahkemesi’ne Çiçek ve Bozdağ ile birlikte gidecek.
Mahkeme, 1 Temmuz’da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın sözlü açıklamalarını, 3 Temmuz’da da AKP yetkililerinin sözlü savunmasını dinleyecek.
AKP’ye açılan kapatma davasında sona yaklaşılıyor. AKP’nin, hukukçu kurmayları 3 Temmuz’da Anayasa Mahkemesi’ne yapacakları “Sözlü savunma" için hazırlıklarını hızlandırdı. Sözlü savunmanın çerçevesini de çizen AKP, partiye kapatma davası açan Abdurrahman Yalçınkaya’ya “hukukö dersi vermeye hazırlanıyor.

ÖN VE ESAS SAVUNMANIN ÖZETİ

ANKA’nın edindiği bilgiye göre, AKP’li kurmaylar 3 Temmuz’da Anayasa Mahkemesi’ne sunacakları sözlü savunmasının da çerçevesini çizdi. Sözlü savunma, aynı zamanda ön ve esas savunmanın bir özeti olacak. AKP’ye kapatma davası açan Abdurrahman Yalçınkaya siyasi ve hukuki bir dille eleştirilirken, aynı zamanda savunmada “hukuk dersi" verilmesi planlanıyor.
AKP’liler, hazırladığı sözlü savunmayla, “3 Temmuz 2008" in tarihte ayrı bir yeri olacağı görüşünü savunuyor. Sözlü savunmada, AKP’ye açılan kapatma davası, “Türkiye’nin geleceğine vurulan bir darbe olarak " tanımlanacak. Sözlü savunmada, AKP’nin 6 yıllık iktidarı boyunca yapılanlar ve yapılmayanlar anlatılacak. "AKP yaptıkları ile Dünyada, Türkiye’nin itibarının artmasına neden oldu" denilecek.

6 YILLIK İCRAAT

AKP, sözlü savunmasını ön ve esas savunmada olduğu gibi iddiaları çürütmeye yönelik hazırlıkların yanı sıra ilginç bir taktikle destekleyecek. AKP, 6 yıllık iktidarı boyunca Türkiye’nin Dünyada itibarının nasıl arttığını diplomasi açılımlar ve icraatlarıyla anlatacak.
Sözlü savunma, ön ve esas savunmanın bir özeti olacak. AKP iktidarının 6 yılda gerçekleştirdiği, “AB reformları, ekonomik açılımlar, turizmdeki gelişmeler, eğitim, sağlık, kültür, kadın hakları, özürlü hakları ve özgürlüklerö gibi alanların yanı sıra Türkiye’de yıllardır süregelen, “yolsuzluklara nasıl son verildiği, işlenen suçlarda en aza inildiği, terörle mücadelede verilen çaba, Türkiye’nin dünyada kazandığı itibar" gibi konular anlatılacak.

LAİKLİK, DEMOKRASİ VE ÖZGÜRLÜKLERİ SAVUNAN PARTİ

AKP, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’yı, AKP’ye açtığı kapatma davasıyla ilgili iddianamesinde yer alan “odak olma" suçlamasına da “laikliği ve demokrasiyi savunan ve bunun için mücadele veren bir parti dünyanın da takdir ve övgülerini alırken, kendi ülkesinde kapatılmaya çalışılıyorö diyecek. Yalçınkaya’yı, “Türkiye’nin icraatlarının önünü kesmekle" suçlayacak. Sözlü savunmada ön savunmada olduğu gibi siyasi ve esas savunmada olduğu gibi hukuki bir dil kullanılacak. AKP’li kurmaylar, “Sözlü savunmanın, uluslararası bir literatüre gireceği" görüşünü savunuyorlar.

NYT: Türkiye ılımlı islam için bir laboratuvar

NYT: Türkiye ılımlı islam için bir laboratuvar


Türkiye’de “gururlu laikler" ile “dindar Müslümanlar" arasında bir mücadele yaşandığı, laik kurumların “Atatürk’ten bu yana o kadar zor bir dönem geçirmediği" öne sürüldü. New York Times’in köşe yazarı Roger Cohen, Anayasa mahkemesinin türban kararının AKP’ye “sağlıklı bir meydan okumaö olarak yorumladı ve “Türkiye, ılımlı bir Müslüman demokrasi için bir laboratuvardır, deneyimi acele ettirmeyin, bir türban giymek, çıkartmaktan kolaydır" dedi.
New York Times’in köşe yazarı Roger Cohen, AKP hakkındaki kapatma davası gibi Türkiye’deki son gelişmeleri değerlendirdiği “Türkiye için Mücadele" başlıklı yazısında “Ülkenin ruhu için bir savaş var ve herkes bunu yakından izlemeli çünkü İslam ve demokrasi meselesi büyük bir ölçüde bunun sonucuna bağlıdırö yorumunu yaptı.
Türkiye gibi nüanslarıyla dikkat çeken bir ülkenin, her şeyin “ya biz ya onlar" gibi kutuplaştırıcı etiketlerle değerlendirildiği “Bush dünyasıöna uygun bir ülke olmadığını belirten Cohen, Türkiye’de “gururlu laikler" ile “dindar Müslümanlar" arasında devlet ve caminin sınırlarını belirlemek amaçlayan bir mücadele yaşandığını öne sürdü. Cohen şunları yazdı:
“Bu mücadelenin çiğ, yanıltıcı etiketleri var ? bir köşede Kemalist düzenin ‘laik faşistler’i, diğer köşede iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi’nin ‘İslamofaşistler’i ? ancak açık ve canlı."

“TÜRBAN KARARI AKP’NİN SİCİLİNİ KANITLAMASI İÇİN SAĞLIKLI"

Roger Cohen, bu mücadelenin çerçevesinde değerlendirdiği türban değişikliği iptalinin karşısında ikili bir reaksiyon gösterdiğini belirterek özetle şunları yazdı:
“-Birincisi, üniversite yaşındaki kadınların, kendi inançlarına göre istediğini giymelerine izin verilmeli. Bu açıdan mahkemenin kararı kabul edilemez.
“-İkincisi, modern Türkiye’nin laik temelleri, en hoşgörülü Müslüman toplumunun yaratılmasında esas oldu. Mücadele etmeden tehlikeye düşürülmemeli. Bu perspektiften mahkemenin kararı, AKP’ye, liberal sicilini kanıtlamayı sürdürmesi için sağlıklı bir meydan okuma.
“Bakiyeye bakılırsa, mahkemenin yanındayım. Orta vadede, Türk kadınların nerede olursa olsun türban kullanma hakkının olacağına güveniyorum. AKP tarafından beslenen, tırmanan İslamlaşmaya, Erdoğan’ın ısrar ettiği gibi laik demokrasiye sarsılmaz bir bağlılığının eşlik ettiğinden o kadar emin değilim."

“AKP WASHİNGTON VE AB’DE POPÜLER"

Roger Cohen, AKP’nin, gerekirse defalarca mahkeme ile karşı karşıya gelerek, harcını ödenmesi gerektiğini savunurken de “Türkiye, ılımlı bir Müslüman demokrasi için bir laboratuvardır, deneyimi acele ettirmeyin, bir türban giymek, çıkartmaktan kolaydırö yorumunu yaptı.
Başbakan Erdoğan ve AKP’nin Washington ve Avrupa’da “popülerö iken “ordu ve yargıdan oluşan laik kurumların “Atatürk’ten bu yana o kadar zor bir dönem geçirmediği"ni vurgulayan Cohen, Türkiye’de halen başta eğitim ve sağlık gibi devlet kurumlarındaki üst düzey görevlerde “İslamcı sicilin geçerli olduğu"nu belirtti.

“AKP İSLAMOFAŞİST DEĞİL ANCAK RADİKAL EZGİLERİ VAR"

NYT yazarı, Türkiye’de türbanın giderek daha çok yaygınlaştığına, plajlarda haşemanın görünmeye başladığına dikkat çektikten sonra “Şeriat Türkiye’ye gelmekte olduğuna veya AKP’nin kafasında İran’ın bulunduğuna inanmıyorum. İslamofaşist değiller. Ancak aynı zamanda partinin Atatürk’ün yarattığı ülke ile pek bağdaşmayan radikal ezgilerinden yoksun olduğuna da inanmıyorumö yorumunu yaptı.

“MAHKEME AKP’YI YASAKLAMAMALI"

Cohen, AKP’nin kapatılmasının demokrasi açısından olumsuz bir gelişme olacağını savunurken de “Mahkeme, yasaklamaktan kaçınmalı. Ancak tehdidin var olmasından memnunum. Ve eğer yasak gelirse Erdoğan’ın ve belki AKP’nin bir halefinin çok hızlı ortaya çıkacağından eminimö görüşünü dile getirdi.
Roger Cohen, yazısına son verirken de “Türkiye’nin ruhu için yapılan mücadele bitecek gibi değil: Açık yapıldığı sürece sağlıklıdır. Batı, bu açıklığın korunması için elinden gelen her şey yapmalı, zaman zaman bir ‘laik faşizm’ dozu içerirse de" ifadesini kullandı.

Gülen'in birinciliği İngilizleri şaşırttı

Gülen'in birinciliği İngilizleri şaşırttı


İngiliz Foreign Policy ve Prospect dergisinin ortaklaşa düzenlediği en büyük 100 entelektüel anketinde Fetullah Gülen’in birinciliği kazanmasının "şaşkınlık" yarattığı bildirildi.
İngiliz The Guardian gazetesi, Fetullah Gülen’in söz konusu ankette "dünyanın birincisi" seçilmesine dikkat çektiği haberinde Gülen‘in birinci seçilmesinin ankete yandaşlarının yoğun bir biçimde katılmasına bağlandığını belirtirken Prospect dergisin editörü David Goohart da, daha önce Gülen adını duymadığını kabul ederken Gülen destekçilerinin anketle alay ettiklerini öne sürdü.
Ankette birinci olan ilk 10 düşünürün hepsinin Müslüman olduğu, yazar Orhan Pamuk’un dördüncü sırada yer aldığı kaydedilen haberde, "Gülen’le müttefik olan AKP’nin kapatma davsı ile karşı karşıya olduğu ve İslami düzen getirmekle suçlandığı" belirtildi.
Gazete, Gülen’in, sistemi devirmek suçlamasıyla yargılandığı davada temize çıktığını belirtirken de Gülen’in dünya çapında "İslam’ın toleranslı bir yaklaşımla eğitildiği çok sayıda okulu kurduğunu da kaydetti.

Fırat kendini böyle savundu

Fırat kendini böyle savundu


NY Times gazetesine, Atatürk devrimleriyle ilgili "Türk toplumuna travma yaşatıldı" sözlerini sarfeden AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Mir Dengir Fırat basın toplantısı düzenledi.

AK PARTİ GENEL BAŞKAN YARDIMCISI FIRAT

Sözlerini savunan Fırat, sözlerinde devrimin iyi veya kötü oluşu konusunda bir söylemde bulunmadığını belirtti.Gösterilen tepkilere anlam veremediğini ifade eden Fırat konuşmasını şöyle sürdürdü:

"HER DEVRİM SOSYAL BİR TRAVMADIR"
"Haberin orjinaline gitmeden yorum yapma ihtiyacı duyuyorlar.Böylece de yanlış ifadeleri söyleme durumunda kalıyorlar.Bir siyasi olarak, bir insan olarak özellikle yabancılarla yaptığım mülakatlarda olayların yanlış değerlendirilmemesi için eğer siyasi veya hukuku yorum yapacaksam, kısaca tarihi ve sosyolojik bir perspektif çizerek değerlendirmelerde bulunup üzerine inşaa etmeyi tercih ederim.

Aynı şey burada da olmuştur.Uzun bir röportaj yaptık.Gazeteye dikkat ederseniz bu röportajtan çok kısa bir alıntı yapılmış.Tüm röportaj alınmış olmasaydı Osmanlı İmparatorluğundan, cumhuriyetin kurulması ve Atatürk devrimlerinden bahsederek bugüne kadarki olaylardan getirdim.

Orada söylediğim şudur: Yeni bir cumhuriyet kurulmuştur ve cumhuriyet toplumun o güne kadar ki birçok değer yargıları ve kurumları ortadan kaldırmıştır ve bunlar devrimdir.Arap harflerinin kaldırılarak yerine latin alfabesinin kabulü bir devrimdir.Medresenin kaldırılıp milli eğitimin kurulması bir devrimdir.Bunun gibi birçok devrim olduğunu söyledim.Her devrim sosyal bir travmadır.Evrimden temel farklılığı da budur. Biraz zahmet edilip sözlüğe bakılmış olsaydı bunlara devrim dendiği görürüldü.Doğrudur her devrim gibi Atatürk devrimleri de toplumda bir travma yaratmıştır.Çünkü bir gecede yazı değiştirilmiştir.Bu devrimdir.O gün okuma-yazma oranı sıfıra düşmüştür. Devrimin iyi veya kötü oluşu konusunda herhangi bir söylem yoktur.

Fransız devriminin izleri hala sürmektedir.Türk toplumunu da bunlardan istisna değildir.Bu bir sosyolojik gerçektir.Yapılmak istenen aslında bu ortaya çıkarılarak Türkiye ile ilgili yapılan bir analizini gölgelenmiş olmasıdır.Bugün gündem bu olmamalıydı.Başka bir şey olmalıydı.Bugün yine bir medya kuruluşumuzda T.C. devletinin tarifini verirken bilinçli olarak T.C. laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu olgusuu çok kez dile getirdi.Nedense demokrasi lafı ağza alınmak istenmemiştir.Bence önemli olan, tartışılması gereken budur. Atatürk'ün devrimleri bir şekilde içselleştirildi ancak demokrasi içselleştirilemedi.Demokrasi düşmanlarının kimler olduğunun açık örneği önümüzde duruyor."

MHP'YE TEPKİ

"TBMM'de grubu bulunan bir siyasi parti liderinin siyasi etik kurallarına aykırı olarak AK Parti'ye akıl verme sürecindeki israrını anlamakta zorlanıyoruz." diyerek isim vermeden MHP Genel Başkanı Bahçeli'yi serti bir dille eleştiren Fırat,"Aklını, deneyimini kendine saklasın. AK Parti çok büyük bir grupla, halkın büyük desteği ile Meclis'te.Bizim tecrübemiz bize yeter.Kimseden akıl olmaya, demokrasi dersi olmaya hiç ihtiyacımız yok. Bilmedikleri konuda fazla beyanat vermemeleri doğru olur.2002'den sonra liderlikten ayrılıp 10 ay sonra beni istiylorlar diye geri dönmek siyasi etiği de sığmaz"

CHP'YE TEPKİ

'İstifa etsin' yönündeki ifadelere de tepki gösteren Fırat,"Beni istifaya davet edenlerle ilgili çok güzel değerlendirmeler var.Onu ben değerlendirmiyorum.Onu gidip Başkan Yardımcılığı görevini yürüttükleri Sosyalist Enternasyonal ile görüşsün.Oradan atılmadan istifayı düşünüyorlar mı? Onların iradesinde değil benim milletvekili olmam."

DTP seçime girecek parti arıyor

DTP seçime girecek parti arıyor

Yargıtay Başsavcılığı'nın kapatılması istemiyle dava açtığı DTP'yi erken seçim endişesi sardı. Erken seçim kararı alınması halinde Mart 2009'daki yerel seçimle genel seçimin birarada yapılacağını hesap eden DTP'de, olası bir kapatma kararına karşı kurduğu yedek partinin seçimlere alınmayabileceği düşüncesi belirdi. DTP, bu nedenle seçimlere katılma hakkı bulunan parti arayışına girdi. DTP, genel seçimlere bağımsız adaylarla, yerel seçimlere ise seçime katılma hakkı bulunan partiyle girmeyi tartışıyor.

Anayasa Mahkemesi'nin DTP’ye sözlü savunması için iki hafta sonrasına gün vermesi, parti kulislerinde, davanın hızlandırılacağı, en geç ağustosta sonuçlanacağı şeklinde yorumlandı. AKP’nin ekim ya da kasım ayında erken seçime gitmesi durumunda yedek parti olarak kurulan Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) seçime yetişemeyecek. DTP’nin de kapatılacağı beklentisi nedeniyle parti, genel seçimlere yine bağımsız adaylarla gitme seçeneğini öne aldı. Yerel seçimlerin erken genel seçimle birlikte yapılması olasılığına karşı ise partide farklı formüller tartışmaya açıldı.

'Belediye' düşündürüyor

Yerel seçime bağımsız girme seçeneğini de göz ardı etmeyen DTP'yi Belediye Meclis üyeliği seçimi düşündürüyor. Partide, Belediye Meclis üyeliği seçimine bağımsız girilmesinde beklenilen düzeyin tutturulamayacağı endişesi nedeniyle belediye başkanlıklarını kazanmanın pek anlam ifade etmeyeceği tartışılıyor. Bu nedenle DTP, seçime girme yeterliliği bulunan bir partinin adı altında yerel seçimlere katılmayı da gündemine aldı. Partide ÖDP, EMEP ve SDP ile ittifaka gidip üç partiden birinin adıyla seçime gidilmesi konuşuluyor. Önümüzdeki bir-iki ay içinde üç parti ile görüşme trafiğinin artacağı öğrenildi. Bu partilerle ayrıca solda birliği sağlaması öngörülen 'çatı partisi' oluşumu için uzun bir süreden beri görüşmeler yapılıyordu. DTP’nin Anayasa Mahkemesi'nce kapatılması halinde ise 8 milletvekiline siyaset yasağı getirilmesi bekleniyor. Bu durumda, milletvekillerinin BDP’ye geçip seçime girme hakkı elde etme formülü de geçersiz olacak.

Askerlik tecil yasası yürürlüğe girdi

Askerlik tecil yasası yürürlüğe girdi


Akademisyenlerin 35 yaşına, Milli Takım kadrolarında yer alan sporcuların ise 38 yaşına dek askerliklerini tecil edebilmelerini öngören yasa değişikliği ile Çavuş ve Uzman Çavuş Kanunu ile Harp Akademileri Kanunlarındaki değişiklikler Resmi Gazete’de yayınlayarak yürürlüğe girdi.
5768 sayılı "Askerlik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun", 5769 "Askerlik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun", 5770 sayılı "Çavuş ve Uzman Çavuş Kanun’unun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun" ve 5771 sayılı "Harp Akademileri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Resmi Gazete’nin bugünkü sayısında yayımlandı.

MİLLİLERE 38 YAŞINA KADAR ASKERLİK TECİLİ

5768 sayılı Askerlik Kanunu ile Bazı

AKP güneşe dönüyor!

AKP güneşe dönüyor!


Ankara, AK Parti'nin yeni amplemini tartışıyor. İddialara göre AK Parti kapatılırsa yeni amblem güneş olacak!
AK Parti, 3 Temmuz'da vereceği sözlü savunma öncesi yeni amblemini tartışıyor! Haberi dünyaya duyuran Fransız haber ajansı AFP, Erdoğan'ın 3 Temmuz öncesi; yeni parti hazırlıklarının tamamlanması talimatını verdiğini yazdı.

AK Parti'nin yeni ampleri güneş! Kapatma davasındaki en kritik virajda Ankara'da işte bu iddiayı konuşuyor. Fransa'nın önde gelen ajanslarından AFP abonelerine geçtiği haberde, AKP’nin kapatılma durumunda bir parti kurma hazırlığı içinde olduğunu, simgesinin de güneş olduğunu duyurdu.

Haberini AKP’ye yakın kaynaklara dayandıran ajans AKP’lilere bu simgenin başarı şansını da sordu. Aynı kaynaklar, “Güneş simgesinin ampulden daha başarılı olacağına emin olduklarını” söyledi.

DTP 16 Eylül'de sözlü savunma yapacak

DTP 16 Eylül'de sözlü savunma yapacak


Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın DTP hakkında açtığı kapatma davasına ilişkin olarak Anayasa Mahkemesi’nde yaklaşık 35 dakika sözlü açıklamalarda bulunmasının ardından DTP de 16 eylül tarihinde sözlü savunma yapmak üzere Anayasa Mahkemesi’ne gelecek.
DTP’nin sözlü savunmasının ardından, Anayasa Mahkemesi raportörü davaya ilişkin bilgi, belgeleri toplayacak. Raportör, esas hakkındaki raporunu hazırlayacak. Bu işlemler sürerken gerek Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, gerekse davalı DTP ek delil veya yazılı ek savunma verebilecek.
Raporun, Anayasa Mahkemesinin 11 üyesine dağıtılmasının ardından, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç toplantı gününü belirleyecek. Üyeler, belirlenen günde bir araya gelerek, kapatma istemini esastan görüşmeye başlayacak. DTP hakkındaki kapatma davasını 11 kişiden oluşan Anayasa Mahkemesi heyeti karara bağlayacak. Asıl üyelerden herhangi birinin bulunmaması veya emekliye ayrılması durumunda 4 yedek üyeden en kıdemlisi heyete katılacak.Anayasa’ya göre, bir siyasi partinin kapatılmasına karar verilebilmesi için nitelikli çoğunluğun oyu aranacak. Buna göre, kapatma kararı için Anayasa Mahkemesinin 11 asıl üyesinin en az 7’sinin oyu gerekecek.

Fethullah Gülen'e Türkiye vizesi

Fethullah Gülen'e Türkiye vizesi
Yargıtay Ceza Kurulu Fethullah Gülen'in beraat kararını onayladı... Bu karardan sonra Gülen'in Türkiye dönebileceği belirtiliyor...

Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’ndan (TMK) yargılanan Fethullah Gülen’e verilen
beraat kararını onayan Daire kararına yapılan itirazı reddetti. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, "laik devlet yapısını değiştirmek ve yerine dini kurallara dayalı bir devlet kurmak amacıyla yasa dışı örgüt kurup bu amaç doğrultusunda faaliyette bulunmak" suçlarından yargılanan Gülen hakkında beraat kararı vermişti.
Yargıtay 9. Ceza Dairesi, beraat kararını onamıştı. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı bu karara itiraz etmişti. Gülen’in eyleminin TMK’nın 7. maddesi kapsamında değil, 765 sayılı TCK’nın "cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak" suçunu kapsayan 313/2-4 maddelerine aykırılık oluşturduğunu savunan Başsavcılık, suçun
niteliğinin ve tarihinin doğru olarak tespit edilmesi için dosya kapsamındaki delillerin incelenmesi gerektiğini belirtmişti. Suç tarihinin temadinin son bulduğu iddianamenin hazırlandığı 31 Ağustos 2000 olduğunu ileri süren Başsavcılık, bu tarih dikkate alındığında dava zamanaşımının dolduğunu, bu nedenle 9. Ceza Dairesi’nin 5 Mart 2008 tarihli onama kararının kaldırılarak, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin beraate ilişkin 5 Mayıs 2006 günlü hükmünün bozulmasını istemişti. Başsavcılık, bu aykırılığın yeniden duruşma yapılmaksızın 1412 sayılı
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’na göre düzeltilmesinin mümkün olduğuna işaret ederek, dava zamanaşımı dolduğu için kamu davasının düşürülmesini talep etmişti.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazını bugün karara bağladı. Genel Kurul, Başsavcılığın itirazını oy çokluğu ile reddetti. Ret kararıyla ile birlikte 9. Ceza Dairesi’nin onama kararı kesinleşti.

Erdoğan'dan Bahçeli'ye: Siyaset merhamet dileyerek yapılmaz

Erdoğan'dan Bahçeli'ye: Siyaset merhamet dileyerek yapılmaz


Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, MHP Genel Bakanı Devlet Bahçeli’nin, “Başbakan bir bilen olarak kenara çekilsin" önerisine sert yanıt verdi. Erdoğan, Bahçeli’yi CHP tarzı siyaset yapmakla suçlayarak “Siz rakibinizim bileğini bükecek bir siyaset yapamayacaksınız, daha başarılı bir performans gösteremeyeceksiniz, milletin gönlünde yer edinemeyeceksiniz, ondan sonra ‘önümüzden çekilin’ ricasında bulunacaksınız. Siyaset rakiplerinizden ricada bulunarak, merhamet dileyerek yapılmaz. Siyaset milletin gönlünü kazanarak çok çalışarak, adım adım Anadolu topraklarını dolaşarak, bir vizyon ortaya koyarak yapılır. Lütfen acziyetinizi örtmek için fedakarlık beklemeyin" dedi.

Başbakan Erdoğan, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “bir bilen olarak kenara çekil" önerisine partisinin TBMM’de yapılan grup toplantısında yanıt verdi. Son günlerde bazı siyasetçileri hayret ve ibretle izlediklerini söyleyen Erdoğan, “Yargı sürecinin sonuçlanmasını beklemeden, kendilerini Anayasa Mahkemesi yerine koyup şimdiden yargısız infazlar yapıyorlar, hesap kesiyorlar, siyaseti tanzim edecek teklifler getiriyorlar. Böyle bir anlayışı hukuk da kaldırmaz, siyaset de kaldırmaz, milletin vicdanı ise hiç kaldırmaz" dedi.

İsim vermeden MHP Genel Başkanı Bahçeli’yi eleştirmeyi sürdüren Erdoğan, şöyle konuştu:
“Kim bunlar? Partisini yüzde 18’lerden yüzde 8’e düşüren, seçim sonrasında siyaseti bırakıyorum deyip yeniden sahneye çıkan siyaset erbabı. Hani milletten kırmızı kart gören, milletten kenara çekil talimatı alan ama yerinden kımıldamayanlar var ya işte onlar söylüyor. Ne diyorlar, ‘Başbakan bir bilen olarak kenara çekilsin’ Ee oysa demokratik siyasette kimin kenara çekileceğine, kimin ülkeyi yöneteceğine millet karar verir.ö Erdoğan’ın bu sözleri üzerine partililer, “Türkiye seninle gurur duyuyor" diye slogan attı.

"SİZ KİM OLUYORSUNUZ?"

“Siz kim oluyorsunuz, bu yetkiyi size kim veriyor?ö diye soran Başbakan Erdoğan, alınan oy itibarıyla milletin böyle bir yetkiyi vermediğinin ortada olduğunu söyledi. Erdoğan, öneriyi siyasi etikten uzak olarak değerlendirerek, “Önce siyasi etikten nasibinizi alın. Eğer birileri kenara çekilecekse bunu söyleyecek olan da millettir. Sizin böyle bir yetkiniz yok. Nitekim millet 2002 seçimlerinde bazı liderlere ‘siz kenara çekilin, siz Meclis’e girmeyin’ dedi. Partisine 10 puan kaybettirip Meclis dışı bırakan bu liderler milletin kenara çekil mesajını algılamakta zorluk çektiler. Hatta çekiliyorum dedikleri halde dönüp dolaşıp yine sahne aldılar. Milletin yüzde 47 oy verdiği bir partiye ve liderine bu tür gayri meşru teklifler yapmak ne milli manevi değerlerimize sığar ne evrensel demokratik değerlere sığar" diye konuştu.

"BİLEĞİNİ BÜKÜMEDİKLERİNİZDEN BAŞKA YOLLARLA KURTULMAYA ÇALIŞMAYIN"

Erdoğan, AKP’nin Türkiye’ye yaptığı en büyük katkılardan birinin siyasete normalleştirmek ve siyasete kalite kazandıracak bir siyaset tarzı geliştirmek olduğunu belirterek şöyle dedi:
“Siz rakibinizim bileğini bükecek bir siyaset yapamayacaksınız, daha başarılı bir performans gösteremeyeceksiniz, milletin gönlünde yer edinemeyeceksiniz, ondan sonra ‘önümüzden çekilin’ ricasında bulunacaksınız. Siyaset rakiplerinizden ricada bulunarak, merhamet dileyerek yapılmaz. Siyaset milletin gönlünü kazanarak çok çalışarak, adım adım Anadolu topraklarını dolaşarak, bir vizyon ortaya koyarak yapılır. Lütfen acziyetinizi örtmek için fedakarlık beklemeyin. Siz de çalışın, siz de karış karış Türkiye’yi gezin, siz de milletin teveccühünü kazanacak işler yapın. Siyaset sahnesinde bileğini bükemediklerinden başka yollarla kurtulmaya çalışmayın. Bu CHP tarzı siyasettir. Çaresizliğin, kendine duyulan güvensizliğin bir tezahürüdür."

Hızlandırılmış açıköğretim geliyor

Hızlandırılmış açıköğretim geliyor

Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, yeni geliştirilen sisteme açık lise ve açık öğretim süresinin kısaltılabileceğini söyledi.

Milli Eğitim Bakanı Çelik, Açık
İlköğretim’de ve Açık Lise’deki başarılı öğrencilere erken mezun
olabilme imkanı verileceğini bildirdi.
Açık İlköğretim Okulunun 10. kuruluş yıl dönümü dolayısıyla Başkent
Öğretmenevi’nde mezuniyet töreni düzenlendi.
İlköğretim çağı dışında her yaş grubundan öğrencilerin biraraya geldiği
törene katılan Çelik, konuşmasına "Saygıdeğer öğrencilerimiz...
Öğrencilerimiz deyince birçok arkadaşımızın yüzünde tebessüm görüyorum.
Yaş 50 de olsa 60 da olsa öğrenmenin sınırı yoktur" diyerek başladı.
Yaygın eğitimde, "Her yerde, her zaman ve herkese eğitim" sloganını
benimsediklerini ifade eden Çelik, herhangi bir nedenle ilköğretimi
bitiremeyenlerin, yaşları kaç olursa olsun Açık İlköğretim’den mezun
olma imkanı bulduklarını, hatta Açık Lise’ye ve üniversiteye devam
edebileceklerini anlattı.
Açıköğretime yönelik çalışmalarını anlatan Çelik, illerdeki "işlevsiz
hale gelmiş eğitim araçları merkezlerinin" kapatılarak, tüm halk eğitim
merkezlerinin Açık İlköğretim ve Açık Lise irtibat bürosu haline
getirildiğini kaydetti. Şu anda 935 irtibat bürosunun hizmet verdiğini
ifade eden Çelik, bu rakamın 978’e çıkarılacağını bildirdi.
Çelik, yapılacak kanun değişikliğiyle Eğitim Teknolojileri Genel
Müdürlüğüne bağlı olarak faaliyet gösteren Açık İlköğretim ve Açık
Lisenin kayıt-kabul ve diğer tüm işlemlerinin Çıraklık ve Yaygın Eğitim
Genel Müdürlüğü’ne devredileceğini, Eğitim Teknolojileri Genel
Müdürlüğü’nün sadece sınavları gerçekleştireceğini anlattı.
Açık İlköğretime ve Açık Lise’ye kayıt yaptırmak isteyenlere bir müjde
vermek istediğini belirten Çelik, şöyle konuştu:
"Açık ilköğretim, ilköğretimin ikinci kademesini yanı 6, 7 ve 8’inci
sınıfı içine alıyor ve 3 yılda bitirme zorunluluğu var. Açık Lise ise
diğer liseler gibi 4 yılda bitirilecek bir lise türü. Örgün öğretim gibi
okula devam mecburiyeti söz konusu değil. Sınıf geçme değil, ders geçme
esası var. Bir öğrenci bu dersleri 4 yılda verebilir, diğer öğrenci 5
yılda, 5.5 yılda verebilir. Ama bir öğrenci çok gayret gösteriyorsa,
’Açık Lise’yi ben 2 yılda bitiririm’ diyorsa veya ’Açık İlköğretim’i 3
yılda değil de 1.5 yılda, 2 yılda bitireceğim’ diyorsa, onlara da bu
imkanı hazırlıyoruz. Buna onay vereceğiz."
Çelik, böylece "geriden gelen insanlara hızlanarak, daha yüksek tempoda
bu yolu katetmelerini sağlayacakları" belirtti.
Ülkede ilköğretimi bitirmemiş tek bir kişinin bile kalmasını
istemediklerini söyleyen Çelik, "Genç veya yaşlı, ev hanımı, ofiste
çalışan, sanayide çalışan... Kim olursa olsun mutlaka bitirmesini
istiyoruz. Bunun için kolaylıklar getiriyoruz, bu hizmeti onların
ayağına getiriyoruz" diye konuştu.

"BİR KALEM, BİR SİLGİ YETER"

Çelik, gelecek yıl Açık İlköğretim ve Açık Lise kitaplarını da
öğrencilere ücretsiz dağıtacaklarını belirterek, "Böylelikle hiçbir
engel kalmamış olacak. Bir kalem, bir silgi varsa bu iş için yeter.
Çünkü size önlük, forma mecburiyeti de yok. Elbiseden de yırtıyorsunuz.
Dolayısıyla Açık İlköğretim belki sıfır masrafla gerçekleştirilebilecek
olan bir eğitim olacak" dedi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’ın himayesinde
"Ana-Kız Okuldayız" sloganıyla bir proje başlatıldığını anımsatan
Çelik, "Haydi Kızlar Okula" kampanyası çerçevesinde 300 bine yakın kız
çocuğun örgün öğretime kazandırıldığını belirterek, "Onların annelerini
de okullu yapmak istiyoruz" diye konuştu.
Eğitim Teknolojileri Genel Müdürü Nizami Aktürk de açıköğretim
okullarının öğrenimlerine ara vermiş insanlara devam edebilmeleri için
büyük imkanlar sağladığını kaydetti. Aktürk, açıköğretim ile ilgili
sorunların iletilmesi için 444 83 83 telefon numaralı çağrı merkezi
kurulduğu kaydetti.
Açık İlköğretim Müdürü Salim Yıldız da 1998-1999 eğitim-öğretim yılında
hizmete başlayan okulun şu anda 504 bin 333 öğrencisi bulunduğunu,
bugüne kadar 197 bin 748 öğrenci mezun edildiğini anlattı. Bu yıl 29 bin
öğrencinin mezun olacağını belirten Yıldız, törene temsilen diploma
almaları için 32 mezunun davet edildiğini kaydetti.

"YAŞLI" MEZUNLARIN ÇAĞRISI

Açık İlköğretimden bu yıl mezun olan 58 yaşındaki İstanbul Polonezköylü
Frederik Novvicki de kürsüye çıkarak "Öğrenci Andı"nın bir bölümünü
okudu. "Bu andı 50 yıl önce okumuştum" diyen Novvicki, "köy
şartlarından dolayı" ortaokul 2. sınıftan ayrılmak zorunda kaldığını
anlattı. Köyde 3 yıl muhtarlık yaptığını da kaydeden Novvicki, Açık
İlköğretim bitirmekten duyduğu mutluluğu dile getirerek, "Bu andı da
öğrenciler adına son kez söylemiş oldum" dedi. Novvicki, Bakan Çelik’e
hitaben "Ağustos ayında da liseye kaydımı yaptıracağım ve lise
diplomasını da sizin elinizden alacağıma söz veriyorum" dedi.
Firkat Okçuoğlu da ilköğretimi bitirmiş olmaktan duyduğu mutluluğu ifade
ederek, "Bütün Türkiye’ye haykırıyorum: Kız çocuk, erkek çocuk ayırt
etmeden okutsunlar" diye konuştu.
Konuşmaların ardından Çelik, diğer mezunları temsilen seçilen mezunlara
diplomalarını verdi.
58 yaşındaki Fatma Bali, Çelik’ten diplomasını aldıktan sonra kürsüye
gelerek yazdığı şiiri okudu. Şiirinin "kendi hikayesini" anlattığını
söyleyen Bali, sözlerini "Haydi kızlar okumaya" diyerek tamamladı.
Frederik Novvicki de Çelik’ten diplomasını alırken liseye kayıt
yaptıracağını yineleyerek, "Durmak yok, yola devam" dedi.
Mezunlardan Emine Genç de yazdığı "Hasat Mevsimi" isimli şiir kitabını
Çelik’e hediye etti.
Diploma töreni sırasında mezunlardan ortopedik engelli Kağan Koçer,
tekerlekli sandalyesiyle sahneye çıkamadığı için salonda beklemek
zorunda kaldı. Bunun üzerine Çelik, Başkent Öğretmenevi Müdürü Servet
Akarsu’ya engellilerin sahneye rahat çıkabilmelerini sağlayacak rampa
yaptırılması talimatı verdi.
Çelik, Kağan Koçer’in yanına giderek diplomasını verdi. Bu sırada
Koçer’in babasının, yaşadıkları sıkıntıları dile getirmesi üzerine
Çelik, "Lisede onu rampası olan bir okulda sınava alırız" dedi. Kağar
Koçer, "Hiçbir şey engel değil" diyerek herkesi okumaya çağırdı.

Erdoğan Fırat'ı konuşturmadı

Erdoğan Fırat'ı konuşturmadı
ANKA

AKP MYK toplantısında, Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat, ABD’nin New York Times Gazetesi’ndeki “Atatürk devrimleri Türk halkında travma yarattı" demeciyle ilgili açıklama yapmak istedi. Ancak, Başbakan Fırat’ın konuşmasına izin vermedi ve konunun uzatılmamasını istedi. Başbakan ve MYK üyeleri açıklamaları televizyondan izlediklerini söylediler. Bazı MYK üyeleri ise söz konusu demecin bu süreçte gündeme gelmesinin doğru olmadığını savundular.
AKP’nin önceki gün Başbakan Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında toplanan MYK toplantısında 3 Temmuz’da Anayasa Mahkemesi’ne sunulacak “Sözlü Savunma", Gaziantep’te yaşanan AKP’li Büyükşehir Belediye Başkanı ile İl başkanı arasında yaşanan, “İhale Kavgası" Meclis’in çalışma takvimi ve Fırat’ın, “Travma" sözleri gündeme geldi.

FIRAT KONUŞTURULMADI

Edinilen bilgilere göre; MYK toplantısında Fırat, ABD’nin New York Times Gazetesi’ndeki “Atatürk devrimleri Türk halkında travma yarattıö demeciyle ilgili açıklama yapmak istedi ancak, Başbakan ve MYK üyeleri, “Gerek yok, biz gerekli açıklamaları televizyondan izledikö dediler. Erdoğan, bu konunun fazla uzatılmamasını istediği belirtildi. Bazı MYK üyeleri ise söz konusu demecin bu süreçte gündeme gelmesinin doğru olmadığını ve sıkıntılı bir konu olduğunu dile getirdiler.

ERDOĞAN CUMA GÜNÜ SAVUNMA EKİBİYLE BİRARAYA GELECEK

MYK toplantısında, AKP’nin 3 Temmuz Perşembe günü Anayasa Mahkemesi’ne sunacağı “Sözlü Savunmaö içinde hazırlıklar gündeme geldi. Başbakan Erdoğan, Cuma günü savunmayı hazırlayan hukukçu kurmaylarıyla bir araya gelerek “Sözlü savunmaö hazırlıklarına katılacak.

BAŞBAKAN “İHALE KAVGASINA" EL KOYDU


Bu arada MYK toplantısında, Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı AKP’li Asım Güzelbey ile AKP il Başkanı Ökkeş Eruslu arasında yaşanan “ihale kavgasınaö Erdoğan el attı. Erdoğan AKP Genel Başkan Yardımcıları Haluk İpek ile Hüseyin Tanrıverdi’yi olayı yerinde incelemek üzere görevlendirdi. Genel Başkan Yardımcıları İpek ile Tanrıverdi Gaziantep’e giderek AKP’li belediye başkanı ile il başkanı arasındaki sorunu çözmeye çalışacak.

MECLİS ÇALIŞACAK, TÜRK TİCARET KANUNU’NDA GERİ ADIM

AKP MYK toplantısında Meclis’in çalıştırılması konusu yeniden gündeme geldi ve Başbakan Erdoğan "Bu konuda taviz yokö dedi. Bu hafta Genel Kurul gündemine inmesi beklenen Türk Ticaret Kanunu’ndan ise şimdilik geri adım atıldığı öğrenildi. Önceliğin gündemde bekleyen yasa tasarı ve tekliflere verileceği, Türk Ticaret Kanunu’nun ise zaman alacağı, muhalefet partilerinin Meclis’i çalıştırmamak için tasarıya engel olacağı görüşü dile getirildiği öğrenildi.

BAHÇELİ NİYE ISRARLI?

Bu arada MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin kapatılma sürecinde AKP ve Erdoğan’a yaptığı çağrılarda gündeme geldi. MYK’lı bazı üyelerin, Bahçeli ile “görüşelim belki bir önerisi varö talepleri ise Erdoğan tarafından onay görmedi. Başta Başbakan Erdoğan olmak üzere, bazı üyeler ise bu süreçte görüşmenin yanlış anlaşılacağı görüşleri dile getirildi.

Büyükanıt: Şansımız olursa Almanya'yı yeneriz

Büyükanıt: Şansımız olursa Almanya'yı yeneriz


Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar
Büyükanıt, Türkiye’nin 2008 Avrupa Futbol Şampiyonası yarı finalinde
yarın Almanya ile oynayacağı maç için, "Bundan önceki maçtaki gibi
şansımız olursa yeneriz" dedi.
Orgeneral Büyükanıt, Türk Taarruz-Taktik/Keşif helikopteri (ATAK)
projesi sözleşmesinin resmen yürürlüğe girmesi nedeniyle düzenlenen
kokteylde basın mensuplarının gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.
2008 Avrupa Futbol Şampiyonası yarı finalinde yarın oynanacak
Türkiye-Almanya maçına ilişkin sorular üzerine Orgeneral Büyükanıt,
"Bundan önceki maçtaki gibi şansımız olursa yeneriz. Tabii ki Türk
milleti bunu bekliyor. Gözümüzde büyütmeyelim. Tabii en büyük dezavantaj
çok sakat var, ama futbol bu hiç belli olmaz. Yeneriz de yani" diye
konuştu.
Bir önceki maçı gazilerle seyrettiğine ilişkin bazı basın organlarında
çıkan haberlerin hatırlatılması üzerine Orgeneral Büyükanıt, maçı
gazilerle izlemediğini söyledi. Futbol Federasyonu Başkanına başarılar
dilediğini belirten Orgeneral Büyükanıt, "Milli formayı giyip,
seyredecekler, onlar için de oynayın dedim" diye konuştu. Maçı
seyrederken üzerinde Türk milli forması olmadığını belirten Orgeneral
Büyükanıt, "Giymem diye bir şey yok. Giyerim tabii ki ama öyle bir şey
yok" dedi.
Orgeneral Büyükanıt, Barzani’nin İtalyan gazetelerine verdiği demeçte
yer alan "PKK terör örgütüdür diyemem" sözlerinin hatırlatılması
üzerine, bu konuda değerlendirmelerini çok açıkladığını ve hepsinin
bilindiğini kaydetti.
Türkiye’nin Irak’ın kuzeyindeki yetkililerle temas kurmasına yönelik
sorular üzerine de Orgeneral Büyükanıt, "O benim alanım değil. Asker
olarak bakıyorum. Terörle mücadele eden bir kurumun başındayım. Terörle
mücadele kapsamında bakıyorum. Bizim şehit verdiğimiz, can ve mal kaybı
verdiğimiz bir mücadelede PKK’ya terör örgütü dememenin ne anlama
geldiğini siz değerlendirin. O terör örgütü değilse başka terör örgütü
yok dünyada. Gelmiş geçmiş en kanlı terör örgütü" dedi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Irak’a yapacağı ziyaretin ilişkilere
nasıl yansıyacağına ilişkin soru üzerine Orgeneral Büyükanıt, bu
ziyaretin ilişkilere olumlu yansıyacağını ifade etti.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Büyükanıt, "Biz de asker olarak Irak
merkezi hükümetiyle temas ediyoruz. Onlar geliyor, biz gidiyoruz.
Merkezi hükümetle işbirliğimizi geliştirmeye çalışıyoruz. Bütün
komşularımızla işbirliğini geliştirmeye çalışıyoruz. Irak bizim
komşumuz. Coğrafyamızı değiştiremeyeceğimize göre sonsuza kadar onlarla
yaşayacağız. İlişki içinde olmak şart" diye konuştu.
Bir soru üzerine, "travma" tartışmalarını izlediğini belirten Orgeneral
Büyükanıt, ancak bir değerlendirme yapmak istemediğini kaydetti.

Askerdeki Demirtaş'a kötü haber

Askerdeki Demirtaş'a kötü haber


Hava Kuvvetleri Askeri Savcısı Albay Ahmet Zeki Üçok, askerlikten kurtulmak amacıyla hile yapmak suçundan yargılanırken askere alınan eski DTP Genel Başkanı Nurettin Demirtaş'ın da aralarında bulunduğu 70 yükümlünün, 10 yıla kadar hapisle cezalandırılmasını talep etti.

Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Mahkemesi’ndeki davanın dünkü duruşmasına, tutuklu sanıklar ve bazı tutuksuz sanıklar ile avukatları katıldı. Duruşmada esas hakkındaki mütalaasını açıklayan Üçok, yükümlü sanıkların sahte rapor almalarına yardımcı oldukları iddiasıyla yargılanan 22 kişinin, "askerlikten kurtulmak amacıyla hile yapmak suçuna iştirak etmek"ten 10'ar yıl hapisle cezalandırılmasını istedi. Davanın kilit ismi Kütahya Askeri Hava Hastanesi'nde görevli Bçvş. Aytekin Demirdaş'ın 71 kişiye sahte askerliğe elverişsiz raporu düzenlediği gerekçesiyle 710 yıla kadar hapse mahkum edilmesini isteyen Üçok, 40 rapor düzenleyen Etimesgut Askeri Hastanesi Sağlık Kurulu'nda görevli Levent Özcan'ın ise 400 yıla kadar hapsini istedi.

Demirtaş’ın da aralarında bulunduğu 70 yükümlünün ise askerlikten kurtulmak amacıyla hile yapmak suçundan 10'ar yıla kadar hapsini talep eden Üçok, 2 sanığın ise beraatine karar verilmesini istedi.

Mahkeme Başkanı Hâkim Albay Ahmet Erdem, 4 sanığın tahliyesine, 11 sanığın tutukluluk halinin devamına karar verdi. Erdem, sanıklar ve avukatlarına esas hakkındaki savunmalarını hazırlamalarını için süre vererek duruşmayı erteledi.

Bakan Çelik'ten 'öğrenci affı' sinyali

Bakan Çelik'ten 'öğrenci affı' sinyali


Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, öğrenci affı konusunda yapılan çalışmaların “karışık gündem" nedeniyle daha ileri tarihlerde görüşüleceğini ifade etti.
AKP’ye açılan kapatma davası, öğrenci affı talep eden gençleri vurdu. Öğrenci affı bekleyen gençlerin kurduğu ve on binlerce üyesi bulunan Eğitim Hakkı Platformu “www.ogrenciaffi.org/" temsilcileri ile TBMM’de görüşen Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, af bekleyen öğrencileri üzecek bir açıklamada bulundu. Çelik, TBMM’de görüştüğü Eğitim Hakkı Platformu temsilcilerine AKP’ye açılan kapatma davasına işaret ederek, “Şu karışık gündem geçsin öğrenci affı konusuna bakacağız" dedi.

SAĞLAM: “ÖĞRENCİ AFFININ KAPSAMI VE YILI GÖRÜŞÜLÜYOR"

AKP Trabzon Milletvekili Kemalettin Göktaş ise TBMM Eğitim Komisyonu Başkanı ve Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Sağlam ile öğrenci affı konusunda görüştü. Sağlam, Göktaş’a “Çalışmalarımız sürdürülüyor. Şu anda öğrenci affının kapsamı ve yılı konusu üzerinde çalışmalar yapıyoruz" yanıtın verdi.

ÖNCEKİ YASAL DÜZENLEMELER

Öğrenci affı kapsamında en son 2005 yılı Mart ayında yasal düzenleme yapılmıştı. Ancak bu düzenleme, 2001-2005 tarihleri arasını kapsadı ve 644 bin üniversiteden ilişiği kesilen öğrenciden 200 bin öğrenci bu afla okullarına yeniden kavuşabilmişti. ’2005 affı’ ile ilgili mahkemeye başvuran bazı öğrenciler, mahkeme kararıyla okullarına geri döndü. Öğrenci affı, Türkiye’nin gündemine 1983’de girdi. Bu tarihten sonra 1984, 1986, 1988, 1991, 1993, 1995, 1997 ve 2000 yıllarında öğrenci affına ilişkin yasal düzenlemeler yapıldı.

Fischer: İrlanda referandumunun bedelini Türkiye ödeyecek

Fischer: İrlanda referandumunun bedelini Türkiye ödeyecek


Almanya eski Dışişleri Bakanı Joschka Fischer, İrlanda halkının Lizbon Antlaşmasını reddetmesiyle Avrupa’nın “siyasi felakete" sürüklendiğini, AB’nin yeni üyeleri kabul edemeyeceğini savunarak “Bedelini ilk ödeyenler, Balkanlar ve Türkiye olacak" diye yazdı.
Joschka Fischer, İspanyol El Pais gazetesince yayımlanan makalesinde Fransa ve Hollanda’da Avrupa Anayasası’nın reddedilmesinin ardından Lizbon Antlaşmasının İrlanda halkı tarafından onaylanmamasının, “güçlü ve birleşik Avrupa’ya ikinci ve büyük bir olasılıkla kesin darbeö olduğunu savundu.
Avrupa’nın “siyasi felakete" sürüklendiği görüşünü dile getiren Fischer, AB’nin dünya sahnesinde dış politikasında ciddi bir aktör olmaktan çıktığını belirterek bu gelişmenin, ABD’nin göreli bir gerilime yaşandığı, Rusya’nın yeniden güç kazandığını ve “Türkiye’nin iç politikasının kötüleştiği" bir döneme rastladığını ifade etti.
Fischer, Lizbon Anlaşmasının reddedilmesinin de AB’nin genişlemesini de olumsuz etkileyeceğini belirtirken de “AB bloke olacak. Genişleme süreci, ya ertelenecek yada da tamamen duracak çünkü AB, Nis Antlaşması’nın temelinde yeni üyeleri kabul edemez. Bedelini ilk ödeyenler de, Balkanlar ve ardından Türkiye olacak."

Denizin doldurulduğu Milas'ta Kaymakam'a görevden alındı

Denizin doldurulduğu Milas'ta Kaymakam'a görevden alındı


Muğla Valiliğince, "Milas’ta
denizin izinsiz doldurulduğu" iddiaları ile ilgili açılan soruşturma
kapsamında Milas Kaymakamı Bahattin Atçı’ya görevden el çektirildi.
AA muhabirinin aldığı bilgiye göre, özel bir şirketin, Güllük
beldesindeki Pina Yarımadası ve Çomça Koyu’nda yapacağı otel için denizi
izinsiz doldurduğu yönündeki iddiaların ardından, Muğla Valiliğince
başlatılan soruşturma kapsamında, Milas Kaymakamı Bahattin Atçı’ya
görevden el çektirildi.
Soruşturmanın bir vali yardımcısı tarafından yürütüldüğü ve görevden el
çektirme kararının, "Denizi izinsiz doldurduğu iddia edilen şirketler
hakkında yasal sürecin geciktirildiği iddiası ve basına yansıyan
olaylar" doğrultusunda alındığı bildirildi.
Milas Kaymakamı Bahattin Atçı da görevden uzaklaştırıldığını belirterek,
"Soruşturma devam ediyor. Bu süreçten çıkan sonuca göre hareket
edeceğim" dedi.

Gül: Türkiye Avrupa'nın 6'ıncı büyük ekonomisi

Gül: Türkiye Avrupa'nın 6'ıncı büyük ekonomisi


Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Türk
ekonomisinin 2002 yılının ilk çeyreğinden itibaren kesintisiz ve yüksek
bir büyüme sürecine girdiğini belirterek, "Buna göre Türk ekonomisi,
2002-2007 döneminde reel olarak yıllık ortalama yüzde 7 civarında
büyüyerek 659 milyar dolarlık bir milli gelire ulaşmıştır" dedi.
Uluslararası Ekonomi Birliğinin, Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve
Sergi Sarayı’nda düzenlenen 15’inci Dünya Kongresi’nin açılışında
konuşan Cumhurbaşkanı Gül, 20’nci yüzyılın son çeyreğinden itibaren
ekonomi alanında etkilerini hissettirmeye başlayan küreselleşme
sürecinin, günümüzde hemen her alanda belirleyici hale geldiğini ve bir
anlamda dünyada yeniden yapılanmaya neden olduğunu söyledi.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, bu süreçte demokratikleşme, hukukun
üstünlüğü, insan haklarına saygı, düşünce, ifade ve girişim özgürlüğü
ile saydamlığın dünyada ortak değerler olarak giderek daha çok
benimsendiğini belirterek, buna paralel olarak uluslararası ticaret,
rekabet, fikri haklar ve çevre gibi alanlarda yeni norm ve standartlar
getirilmekte olmasını da olumlu gelişmeler arasında saymak gerektiğini
kaydetti.
Gül, uluslararası ticarette serbestleşme, finansal piyasalarda
bütünleşme ve iletişim teknolojisindeki hızlı gelişme ile bilgiye erişim
imkanlarının artmasının, artık modern iktisadi hayatın gerçekleri
olduğunu dile getirdi.
Bu kapsamda ülke ekonomilerinin giderek serbestleşmesiyle, üretim ve
ticaret faaliyetlerinin artan oranda uluslararası alanda nitelik
kazandığını, dünya ticaret hacminin hızla genişlediğini belirten Gül,
finansal piyasaların bütünleşmesinin, tasarrufların kullanımında ve
kaynak kullanımında etkinliği artırdığını söyledi.

TÜRK EKONOMİSİNDEKİ BÜYÜME SÜRECİ

Cumhurbaşkanı Gül, teknolojik gelişme ve bilginin paylaşımındaki
kısıtlamaların büyük ölçüde ortadan kalkmasına paralel olarak, yüksek
oranlı verimlilik artışları sağlanabilmesinin de önemli bir gelişme
olduğunu ifade etti.
Bu gelişmeler sayesinde 2000’li yılların başlarından itibaren küresel
ekonominin büyüme yönünden önemli bir ivme yakaladığını ve dünya
genelinde enflasyon oranlarında belirli düşüş gerçekleştiğini dile
getiren Cumhurbaşkanı Gül, şunları kaydetti:
"Dünyada gözlenmiş olan bu canlılığa paralel şekilde Türkiye
ekonomisinin de 2002 yılının ilk çeyreğinden itibaren kesintisiz ve
yüksek bir büyüme sürecine girmiş olduğunu biliyorsunuz. Buna göre Türk
ekonomisi 2002-2007 döneminde reel olarak yıllık ortalama yüzde 7
civarında büyüyerek 659 milyar dolarlık bir milli gelire ulaşmıştır.
Satın alma gücü paritesine göre bu miktar 1 trilyon dolara tekabül
etmektedir.
Bu milli gelir düzeyi ile Türkiye dünyanın 17’nci, Avrupa’nın ise 6’ncı
büyük ekonomisi haline gelmiştir. Bu dönemde Türkiye ekonomisinde dikkat
çekici verimlilik artışları gerçekleşmiştir. Buna ilaveten üretimde
teknolojik düzeyin yükselmesi ve eğitimli genç insan gücünün artması da
önemli gelişmelerdendir."

"KRONİK ENFLASYON SORUNU AŞILDI"

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, "büyük ekonomik ve sosyal maliyetler
yaratan kronik yüksek enflasyon sorunun aşılarak, enflasyonun uzun
yıllardan sonra tek haneli oranlara inmesinin sağlandığını, bunun bir
paradoks gibi gözükse de Türkiye’nin yüksek büyümeye paralel olarak
enflasyondu düşüş sağlamış olmasının kayda değer bir başarı olduğunu"
söyledi.
Türkiye ekonomisini bu performansında olumlu dış koşulların yanında
uygulanan yapısal reformlar ve makroekonomik politikalar ile bu süreçte
yurt içi ve yurt dışı piyasalarda tesis edilen güven ortamının ve AB ile
müzakere başlanmasının olmasının belirleyici bir rol oynadığın
vurgulayan Gül, Türkiye’de 2001 yılı sonrasında uygulanan ekonomik
program sonucunda kamuda mali disipline bağlılığın süreklilik
kazandığını, finansal sistemdeki kırılganlıkların önemli ölçüde
giderildiğini ve sürdürülebilir büyümeyi destekleyecek güçlü bir finans
sistemin oluşturulması yönünde kurumsal ve hukuki altyapının tesis
edildiğini kaydetti.

"CAZİBE MERKEZİ"

Cumhurbaşkanı Gül, böylece ekonominin dış şoklara karşı daha dirençli
bir yapıya kavuşturulduğunu belirterek, bu kapsamda izlenen sıkı mali ve
para politikalarının büyümeyi sınırlandırıcı bir etkisi olmadığını,
aksine, kamu dengelerindeki iyileşme ve fiyat istikrarını sağlama
yönündeki gelişmelerin büyüme sürecine önemli katkılar sağladığını dile
getirdi. Gül, "Türkiye, siyasi ve makroekonomik istikrar sağlanmasıyla
ve uygun yatırım ortamının oluşturulmasıyla birlikte yabancı yatırımlar
açısından da bir cazibe merkezi haline gelmiştir" dedi.
Gül, 1990-2000 döneminde 6,2 milyar dolar düzeyinde gerçekleşen net
doğrudan yabancı yatırımların 2002-2007 döneminde 52 milyar doları
aştığını, böylece Türkiye’nin bir yandan gelişmekte olan ülkelerin
sunduğu fırsatları sunan ama aynı zamanda gelişmiş ülkeler gibi riski
minimum hale getiren bir performans gösterdiğini kaydetti.

Taraftan şok iddia: Genelkurmay dağlıca baskınını biliyordu

Taraftan şok iddia: Genelkurmay dağlıca baskınını biliyordu


Taraf gazetesi bugünkü nüshasında 'Dağlıca Baskını' ile ilgili şok bir belgeyi ortaya çıkarttı. Son dönemde askerle ilgili pek çok iddia ortaya atarak gündeme gelen Taraf'ın bugünkükü haberine göre Dağlıca'da yaşananlar, 9 gün öncesinde Jandarma İstihbarat tarafından Genelkurmay'a haber verilmişti.

Taraf'ın ele geçirdiği belgelerde Dağlıca baskının hangi tepeden yapılacağı, koordinatları, PKK istihbaratçısının kimliği dahil tüm bilgilerin dokuz gün önce başta Genelkurmay olmak üzere tüm komuta kademelerine bildirildiği ortaya çıktı.

On üç askerin şehit olmasına, sekiz erin de 'ihanet'le yargılanmasına neden olan Dağlıca baskınının yapılacağı bilgisinin, baskından dokuz gün önce 'ivedi' kaydıyla Hakkari Dağ Komando Tugayı'ndan başlayarak Genelkurmay Başkanlığı'na kadar tüm sorumlu ve yetkili birimlere ulaştırıldığı ortaya çıktı.

Tarafın ele geçirdiği belgelere göre 12 Ekim 2007 tarihli, 'ivedi' damgalı Van Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı istihbarat raporuyla, baskının nereden yapılacağı, zamanlaması ve baskın yapılacak üslerin koordinatları ayrıntılı olarak yer aldı. Söz konusu istihbarat raporu, başta Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı olmak üzere, Kara Kuvvetleri Komutanlığı İstihbarat Başkanlığı, Jandarma Komutanlığı İstihbarat Başkanlığı, 2. Ordu Komutanlığı İstihbarat Başkanlığı ve Dağlıca Tabur Komutanlığı'nın bağlı olduğu Hakkari Dağ Komando Tugayı'na kadar her komuta kademesine bildirildi.

BASKINI BİLMEYEN KALMAMIŞ • 3590-2292-07/İDAM (63939) numarasıyla, saat 18.36'da faks mesajıyla ulaştırılan 'Haber Talimatı' ibareli raporda, Dağlıca Taburu'na yapılacak saldırı, birebir şu ifadelerle haber verildi: 'Hakkari-Yüksekova İkiyaka Bölgesi'nde faaliyet gösteren Zindan sorumluluğundaki T.Ö. (Terörist Örgüt) grubunun işbirlikçileri aracılığıyla, Dağlıca (20-37) 3. Motorize Tabur Komutanlığı'nın faaliyetleri hakkında bilgi almaya çalıştığı, önümüzdeki günlerde Dağlıca Bölgesi'nde bulunan Keri Tepe (19-35) üs bölgesi ile Geper (22-35) olarak adlandırılan bölgede icra edilecek faaliyet esnasında askeri birliklere yönelik eylem yapmayı planladıkları...'

JANDARMA DA RAPORLAŞTIRDI • Van Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı tarafından 12 ekimde gönderilen bu istihbarat raporundan iki gün sonra ise, Jandarma Genel Komutanlığı da bir 'İç İstihbarat Raporu' düzenleyerek, ilgili birimlere gönderdi. 14 ekim tarihli bu raporda da 'Hakkari Yüksekova bölgesinde faaliyet gösteren terör örgütü mensuplarının, Dağlıca'da operasyona çıkan güvenlik güçlerine yönelik eylem yapmayı planladığı' bilgisi ayrıca kayıtlara geçirildi.

EYLEMCİLERİN İSİMLERİ DE VAR • Baskına ilişkin bütün bu bilgilerin yanı sıra, her iki raporda ayrıca, Şırnak, Siirt, Van bölgelerinde de eylemler beklendiği uyarısı yapılarak, PKK'lıların baskın düzenleyeceği karakollar hatta bu eylemlerde yer alacak örgüt elemanlarının kimliği bile ayrıntılı olarak bildirildi.

OPERASYONUN ADI ‘DÜĞÜN’
Dağlıca baskınıyla ilgili askeri savcılık soruşturmasının yanı sıra Van Cumhuriyet Başsavcılığının da ayrı olarak yürüttüğü soruşturma önceki gün tamamlandı. Başsavcılığın yaptığı soruşturmaya göre PKK'lılar, Dağlıca Taburu'na yapılan operasyona 'Düğün' ismi vermiş.

ŞİFRELER ÇÖZÜLDÜ • Doğan Haber Ajansı başta olmak üzere ajansların dün abonelerine geçtiği haberde, hazırlanan dosyayla ilginç ayrıntılar ortaya çıktı. Dağlıca davasında tutuksuz yargılanmak üzere tahliye edilen sekiz askerin yanı sıra, sekizi tutuklu 12 kişinin daha, baskında PKK'ya istihbarat verdiği gerekçesiyle yargılandığı ortaya çıktı. Van Cumhuriyet Savcısı Çetin Akkaya'nın hazırladığı iddianamede, PKK'nın ilçe ve köydeki muhbirleriyle yaptığı telefon görüşmelerindeki şifreler de çözüldü. Şifrelerde, Dağlıca'daki asker ve korucuların sayılarıyla nöbet mevzilerinin bildirildiği yer aldı.

'DÜKKANDAN 'DÜĞÜN'E • İddianamede, Dağlıca baskınını yöneten kişilerden biri olan 'Agit' kod adlı Vahyettin Karay'a ait telefonla, 'Zindan' kod adlı Hüseyin isimli teröristin, sanıklardan 'Beşir' kod adlı korucu O.E. ile görüşmesine de yer verildi. Yapılan dinlemede, O.E'nin Dağlıca'da bulunan asker ve korucu sayısını, baskını yapacak teröristlere bildirdiği, şifrelerin çözümünde operasyona 'Düğün' ismi verildiği, örgütün bulunduğu yere 'dükkan', Irak'ın kuzeyine 'İstanbul', örgütün üst düzey yöneticisinin ise 'Büyük kardeş' olarak şifrelendiği ortaya çıktı.

TABUR AVUÇLARININ İÇİNDE • Van 4'üncü Ağır Ceza Mahkemesi'nde tutuklu olarak yargılanan sanıklardan korucu O.E.'nin Hüseyin adlı teröriste cep telefonuyla geçtiği mesajda da 'Merhaba amcaoğlu goziri. 22 (asker) vardır. Gece ile gündüz, 10 tane (korucu), 12 tane (rütbeli asker) orda kalıyor. Aynı sayıda karşısında bot yolunda, üstünde bir tepe var orda kalıyorlar. İyi akşamlar selamlar' diye yazdığı belirlendi.
Başka bir telefon görüşmesinde ise 'Dedim 15 tane (asker) vardı. Diğerleri de (korucular). Hepsi 22 tane, yeni gelen toplam 44 (asker) olmuş. Önce 22 çıkıyordu, yeni 44 olmuş. Çünkü bizim adamlardan bazıları o (askerlerin) yanına gitmişti. O yer var ya bir ara orada yemek yemiştik. Şimdiye kadar iki taraftan karşılıklı (asker) vardı. Şimdi 44 tane, haberin olsun' dediği belirlendi.

Dağlıca baskınına yardım ettiği iddia edilen tutuklu sekiz sanık arasında 70 yaşındaki HA adlı bir kadın da bulunuyor. H.A'nın telefon görüşmelerinde, örgütün dağ kadrosuna eleman gönderdiği, Irak'ın Kuzeyi Kanirash bölgesinde bulunan PKK'lı 'Beritan' kod adlı Cihan Asi'yle bağlantılı olduğu da iddia edildi.

Taraf'ın elindeki belgelere göre, Genelkurmay, Kara Kuvvetleri, Jandarma, 2. Ordu ve Hakkari'deki istihbarat başkanlıklarının, baskına ilişkin bütün bilgilerden haberi olmasına rağmen 21 Ekim 2007 tarihinde PKK'lıların gerçekleştirdiği Dağlıca baskınında 13 asker şehit olmuş, sekiz asker de esir alınarak K. Irak'taki PKK kamplarına götürülmüştü. 14 gün sonra Türkiye’ye getirilen sekiz asker ise 'Vatana ihanet suçlamasıyla' askeri cezaevine kondu. Tabur Komutanı Onur Dirik, er Ramazan Yüce'yi PKK'lılara yardım etmekle suçladı. 2 Şubat 2008'de görülen ilk duruşmada, sekiz er tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Daha sonra Dirik'e ait ses kaydı YouTube'a düştü. Dirik, baskındaki ihmallerini kabul ederek, Genelkurmay’daki komutanlara ve günlüğünü okuduğu şehit bir üsteğmene ağır küfürler sarf etti. Bunun üzerine Dirik Afyon'da konuşlu İkmal Komutanlığı Lojistik Şube Müdürlüğü'ne atandı.

Erdoğan: Türkiye en büyük 10 ekonomi arasına girecek

Erdoğan: Türkiye en büyük 10 ekonomi arasına girecek


Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Türkiye’nin başarılarının arkasında, demokratikleşme, milli egemenliğe ve halk iradesine duyulan saygının, etkin dış politika, istikrar ve güven ortamı olduğunu" söyledi.
Başbakan Erdoğan, "The Economist Intelligence" biriminin bir bölümü olan Economist Conferences’in Hyatt Regency Oteli’nde düzenlediği 16. Yuvarlak Masa Toplantısı’nda, "Yol ayrımındaki Türkiye" konulu panelde yaptığı konuşmada, Türkiye’yi dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına sokmayı hedeflediklerini bildirdi.
Erdoğan, "Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100. yıl dönümünde yani 2023’te bunu başarmayı hedefliyoruz" dedi.
Başbakan Erdoğan, bugün 277 milyar dolar olan dış ticaret hacmini 2013 yılında 500 milyar dolara yükseltmeyi amaçladıklarını ifade ederek, bütçe disiplininden asla taviz vermediklerini ve vermeyeceklerini bildirdi.
Mali saydamlığın güçlendirilmesi noktasında çalışmalara devam ettiklerini anlatan Erdoğan, fiyat istikrarını kalıcı hale getirerek ekonomik refahı toplumun tüm kesimlerine yaymak için mücadeleyi kararlılıkla sürdürdüklerini kaydetti.
Erdoğan, rekabet gücünü, verimlilik ve teknolojik yenilik ekseninde artırdıklarını ve artırmaya devam edeceklerini belirterek, yatırım ortamını daha da iyileştirmeyi planladıklarını vurguladı. Kamu borçlarının gayrisafi yurt içi hasılaya oranını ciddi manada düşürdüklerini ve düşürmeye devam edeceklerine işaret eden Erdoğan, özelleştirme programlarının da tüm hızıyla devam edeceğini söyledi.

"DÜNYANIN İLGİSİNİ ÇEKEN BAŞARI"

Başbakan Erdoğan, Türkiye’nin çok kısa bir zaman diliminde ekonomide dünyanın dikkatini ve ilgisini çeken bir performans gösterdiğine işaret ederek, bu başarıların kararlılık, samimiyet ve cesaret sayesinde elde edildiğini vurguladı. Erdoğan, sözlerini şöyle tamamladı: "Milletimizin bize ve politikalarımıza duyduğu güven, Türkiye’nin başta
ekonomi olmak üzere her alanda farklı bir kulvara girmesine zemin hazırladı. Türkiye’nin başarılarının arkasında demokratikleşme vardır, Türkiye’nin başarılarının arkasında milli egemenliğe, halk iradesine duyulan saygı vardır, Türkiye’nin başarılarının arkasında etkin dış politika vardır, istikrar ve güven ortamı vardır. Demokratikleşme, milli
egemenlik, iç ve dış politikada, şeffaflık, özelleştirme, istikrar ve güven noktasında en küçük sapmaya tahammülümüz yoktur, olamaz. Türkiye o eski günleri artık tarihin sayfalarında bırakmıştır. Çok daha farklı bir geleceğe bakıyoruz. Çok daha aydınlık bir geleceğe bakıyoruz. Hedeflerimizi gerçekleştirmek ve reformlar noktasında en küçük bir tereddüte dahi prim vermiyoruz. Türkiye’yi yakından takip edenler 5,5 yıl önceki Türkiye ile bugünkü
Türkiye’nin çok ama çok farklı olduğunu görecektir, görmüştür. İnanıyorum ki 5 yıl sonra çok daha farklı, gelişmiş, kalkınmış, dünyaya entegre olmuş bir Türkiye göreceksiniz. Türkiye bunu istiyor. Türk halkı bunu arzuluyor. Millet olarak bunu hedefliyoruz ve iktidarımız aslında bunun bugüne kadar teminatı olmuştur. Bundan sonra da olmaya devam edecektir."

reklam izle kazan

SPONSOR REKLAMLAR