31 Temmuz 2008 Perşembe

facebookta üyelik iptal etmek

Facebook son zamanların en popüler sitelerinden biri. Buna rağmen site hakkında konuşulanlar da oldukça çeşitli. Amerika’nın gizli bilgilerimizi toplamak için yaptığı bir proje olduğu en popüler dedikodu. Bundan dolayı facebook’a bir şekilde üye olup artık üyeliğini iptal etmek isteyenler mevcut. Peki Facebook üyeliği nasıl iptal edilir?

Aslında oldukça basit. Öncelikle üyeliğinize oturum açacaksınız. Menünün üst kısmında sağ taraftaki seçeneklerden account’u seçiyoruz. Açılan sayfada en altta Deactivate Account seçeneğini işaretliyoruz. Yine bir sayfa açılacak. Burada size Facebook üyeliğinizi neden iptal etmek istediğinize dair sorular soruyorlar. Herhangi bir seçeneği seçin. Örneğin “I don’t feel safe on the site.” seçeneğini seçerek Facebook’u güvenli bulmadığınızı belirtebilirsiniz. Bunu da işaretledikten sonra deactivate butonuna basıyoruz ve Facebook üyeliğimizi iptal etmiş oluyoruz.

Tabi Facebook’un artık Türkçe olarak kullanılabilmesi sonucu önce burada anlatılan adımlarla Facebook’u Türkçeleştirebilir ve üyelik iptalinizi ondan sonra daha rahat gerçekleştirebilirsiniz.

Dailymotion’a nasıl girerim?dailymotion yasağını delmek

Ülkemizde kapanan sitelere her gün yenisi ekleniyor. Youtube‘un kapanması kanıksandıktan sonra insanların video sitesi arayaşlarında bulunan en büyük cevap Dailymotion olmuştu. Ve beklenen gelişme oldu. Dailymotion da kapatıldı. Bu sitelere girmek için birden fazla yol var. Biz bunlardan en belli başlı olanları tekraren not edelim.

http://www.ninjacloak.com/
http://www.ktunnel.com

Üstteki sitelerden birine girerek sitenin alt tarafında bulunan kutucuğa dailymotion.com ya da girmek istediğiniz başka bir sitenin adresini yazıp Go’ya basarsanız istediğiniz site açılır.
Etiketler: dailymotion, İnternet, proxy, yasak, youtube

27 Temmuz 2008 Pazar

Halk Edebiyatı Özellikleri

1. Hem şiir hem de düzyazı alanında ürünler ve­rilmekle birlikte, şiir daha da ağırlıktadır.
2. Halk öykülerinin, eski destanlarından, halk şi­irlerinin koşuk ve sagulardan İzler taşıdığına baka­rak, bu edebiyatın, İslamiyet öncesi Türk edebiyatının bir devamı olduğunu düşünebiliriz.
3. Masal ve destanlardaki olağanüstülükler dı­şında konular genelde somut ve gerçekçidir. Halk edebiyatında biçimden çok konu önem taşır.
4. Aşk, doğa sevgisi, gurbet, ayrılık, özlem, din ve tasavvuf, kahramanlık, mizah Halk edebiyatının başlıca konularıdır.
5. Şiirler işlenen konulara göre güzelleme, taş­lama, ağıt, koçaklama gibi adlar alır.
6. Dil halkın konuştuğu Türkçe olmakla birlikte, bazı ozanların dilinde yöresellik de gözlenir.
7. Koşma, türkü, mani,destan semai gibi değişik nazım biçimleri kullanılmıştır.
8. Nazım birimi dörtlük, kullanılan ölçü hecedir. Hecenin daha çok 7′li, 8′li ve 11′1İ kalıpları kullanıl­mıştır.
9. Halk ozanlarından bazıları, birtakım etkilen­meler bir sonucu aruzu da kullanmıştır. Divan ve tasavvuf şiirinden etkilenen halk ozanlarının şiirle­rinde Arapça ve Farsça sözcükler daha çoktur.
10. Anlatım canlı, yalın ve içtendir.
11. Şiirler bir saz eşliğinde, bir hazırlık olmaksı­zın doğaçlama olarak söylenmiştir.
12. Kimi şiirlerde, Divan şiir ölçüsünde olma­makla birlikte zaman zaman söz sanatları ve kalıplaşmış sözler de kullanılmıştır. Ancak bunter genel­lenmeyecek kadar azdır.

* Halk Edebiyatı
* → Halk Edebiyatı Özellikleri
* Tasavvuf (Tekke) Edebiyatı
* Aşık Edebiyatı
* Anonim (Ortak) Halk Edebiyatı

Halk Edebiyatı

Kaynağı halk kültürüdür. Geleneğe bağlı olarak gelişen sözlü bir edebiyattır. Kökleri Türklerin İslamiyeti kabul edişi öncesine kadar dayanır. Bu­gün de varlığını az çok sürdürmektedir. Bu edebiyat halkın duygu ve düşüncelerini, ya­şama ve dünyaya bakışını yansıtır. Halk diliyle oluşturulmuştur.Yaratıcıları belli olan Aşık ve Tekke edebiyatı ürünleri, sözlü gelenekte ortaya çıkan ve halkın ortak malı olmuş ninniler, türküler, bilmeceler, masallar, halk öyküleri, seyirlik halk oyunları (Karagöz, Orta­oyunu, Meddah ) bu edebiyatın içinde yer alır.

Halk edebiyatı üç ana bölümde incelenir:
1. Anonim (Ortak) Halk Edebiyatı
2. Aşık Edebiyatı
3. Tekke (Tasavvuf) Edebiyatı

* → Halk Edebiyatı
* Halk Edebiyatı Özellikleri
* Tasavvuf (Tekke) Edebiyatı
* Aşık Edebiyatı
* Anonim (Ortak) Halk Edebiyatı
* Halk Masalları
* Halk Hikayeleri
* Dede Korkut Hikayeleri

20 Temmuz 2008 Pazar

İçki, kadınlar ve eğitim!.."EKREM KIZILTAŞ MİLLİ GAZETE

İçki, kadınlar ve eğitim!.."

Siz ne düşünürsünüz bilmem ama: “Türkiye’deki giderek sivrileşen laik-dindar ayrışmadaki en büyük çatlak hatlar, içki, kadınlar ve eğitim ile ilgilidir” şeklindeki bir tesbit, ilginç bir tesbittir. Hele bu tesbit, The Economist tarafından yapılmış ise... Bu tesbit bana, Fransa’da yayınlanan bir dergi adına Türkiye’ye araştırma yapmaya gelmiş Mısır asıllı bir gazeteciyle, 80’lerin son çeyreğinde yaptığımız bir konuşmayı hatırlattı. Gazeteci, uzun süren konuşmamızın sonunda, Türkiye’deki laik kesimle dindar kesim arasında ne gibi temel problemler bulunduğunu, sormuştu. Ben de, ‘aslında, her iki kesim de eninde sonunda ülkenin iyiliğini istiyor olduğuna göre, çok temel problemlerin olmaması gerektiğini ama içki ve kadın hususunda ciddi sıkıntıların var olduğunu söyleyebileceğimizi; laik kesimin içki içmiyor bile olsa, her yerde mutlaka içki bulunması ve içilebilmesi; gözlerinin görebileceği alanda bulunan bütün kadınların da mutlaka açık olmaları gerektiğini düşündüklerini...” söylediğimde, Mısırlı gazeteci gülüyordu. Merakla, neden güldüğünü sorduğumda da, şunu anlattı: “Sizden önce, çok meşhur bir belediye başkanınız ve çok satan gazetelerinizden birinin başyazarı ile aynı konuda birer konuşma yaptım. Onlar bana bu hususta bir sürü şey anlatıp durdular. Konuşmalarının sonunda, İkisine de, anlattıkları hemen her şeyin aslında iki noktaya; içki ve kadın noktasına dayandığını söylemiştim, şaşırmışlardı; onun için gülüyorum...” Giriş paragrafında alıntıladığımız tesbit, daha taze; İngiltere’nin meşhur The Economist Dergisi’nin geçen hafta yayınlanan son sayısındaki, Türkiye ile ilgili uzun ve imzasız bir makaleden. ‘Bayraklar, Peçeler ve Şeriat’ başlığını taşıyan makale, medyamızın ciddi şekilde ilgisini çekti ve makaleyi konu alan birçok haber yapıldı... çünkü AKP’ye açılan kapatma davası temel alınarak bazı yorumlar yapılan yazıda, yenilir yutulur cinsten olmayan bazı iddialara yer veriliyordu. Hürriyet İnternet Sitesi de,18 Temmuz’da “The Economist’ten inanılmaz bir Türkiye yalanı” şeklinde makaleyi haberleştirdi. Haberi hazırlayanlara göre, The Economist bu makale ile, ‘Türkiye’nin AKP ile İslamlaşmadığını, zaten İslamlaşmaya başladığı için AKP’nin iktidarda olduğu tezini ispatlamak için’ bu durumu; “Hıristiyanların (Rum ve Ermenilerin) katledilmesine ve sürülmesine“ bağlamış. Anadolu’nun İslamlaşmasını, burada vaktiyle bulunan gayrimüslim nüfusun katledilmiş ve sürülmüş olmasına bağlayan dergi; buna güya delil olarak da, feminist bir aktivistin, “büyükannem vaktiyle kentte (Kars’ta) büyük bir rahatlıkla şarap içip, çarliston dans ettiklerini anlatırdı” şeklindeki sözlerini vermiş. Derginin, Anadolu’nun İslamlaşması ile ilgili olarak ortaya attığı ‘katliam ve sürgün’ şeklindeki temel argüman, tabii ki yanlış. Anadolu’nun İslamlaşması, büyük çapta dışardan içeriye ve bunun tersine gerçekleşen göçlerle alakalı bir husustur ve şimdi torunlarının şikayet eder gibi gözüktükleri bu durumun müsebbibi de; kardeşçe birarada yaşayan insanları, birbirlerine düşman edebilmek için akıl almaz yöntemlere başvuran, zamanın batılı güçleridir. 1915’e kadar kardeş kardeş yaşayan insanların arasına nasıl karakedi(ler) sokulduğu ve o yıllarda tam olarak nelerin yaşandığı, ciddi bir mesele. The Economist’in sözkonusu makalesinde, bu büyük yalanın dışında yer alan ve yine çoğu yalan ve yanlış olan diğer argümanların kaynağının bizim medyamız olması da, bir başka önemli mesele!.. Ama The Economist’in: “Türkiye’deki giderek sivrileşen laik-dindar ayrışmadaki en büyük çatlak hatlar, içki, kadınlar ve eğitim ile ilgilidir” şeklindeki yorumu, ilginç. çok ilginç

DEVLETTE GİZLİ BELGE PANİĞİ

ÖZEL DOSYALAR MEDYAYA GÖNDERİLİYOR

Belge savaşları devlet zaafiyetine dönüştü. Kozmik bilgilerin bile havada uçuşması bazı kurumlarda paniğe yol açıyor. Gizli kalması gereken bilgiler hatta komutanların şahsi sağlık raporları internette yayınlanıyor
Türkiye yaklaşık 6 aydır “gizli belge” savaşlarına sahne oluyor.

Devletin en gizli kalması gereken bilgileri, belgeleri, komutanların şahsi sağlık raporları bile internete düşüyor. Kuzey Irak’a yönelik kara harekatının tarihi bile Youtube’a düştü. Son belge sızması olayı ise Hava Kuvvetleri’nde yürütülen bir soruşturmayla ilgili. MİT’in “çok gizli”’ ibareli ve “hassas” uyarılı raporu Ergenekon Operasyonu kapsamında İşçi Partisi’nde ele geçirildi.

Belgeler yağmur gibi yağdı

Son derece gizli belgelerin nasıl sızdığı tartışması yapılırken Genelkurmay Başkanlığı; 2’si kurmay 20 subayın başını çektiği yapılanma haberiyle ilgili sert bir açıklama yaparak, “TSK’ya yöneltilen hukuk dışı saldırılara karşı Türk milletinin yasal ve demokratik tepki göstermesi doğal bir beklentidir” dedi. Bu beklentinin muhatabı ve tepkinin şekli net değil ama net olan bir şey var devletin güvenliğini bile tehlikeye sokacak kadar önemli bilgi ve belgeler yağmur olup yağıyor. Türkiye’de birtakım bilgi ve belgelerin çeşitli yerlere sızdırılması hep yaşandı. Fakat son 6 aydır özellikle de internet gizli belge ve kayıt kaynıyor.

En çarpıcı örnek ise şüphesiz Tuğgeneral Münir Erten’in ses kaydıydı. Türk ordusunun en hassas birimi sayılan Genelkurmay GES Komutanlığı’nın başındaki Erten’in konuşmaları kaydedilmişti. Beklide dünya tarihine geçecek bir konuydu. Çünkü Kuzey Irak’a yönelik kara operasyonunun tarihi operasyon başlamadan Youtube’dan ifşa edilmişti. Üstelik Paşa karargah ile ilgili son derece mahrem bilgileri ilan etmişti. Yapılan incelemede kayıtların telefon dinlemesi olmadığı resmen belgelendi.

Yani komutanlık içerisinde kayıt yapılıp internete yayılmıştı. Her birisi en az GES Komutanı’nın ses kaydı kadar önemli çok sayıda evrak ise Genelkurmay Karargahı’ndan çıktı yakın tarihte. Bugün hararetle tartıştığımız emekli Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek’in günlükleri de internete düşmüştü. Yine aynı tarihlerde karargahın hazırladığı ve medyayı andıçladığı çalışması da dergilerde sayfa sayfa yayınlandı.

Zarflarla medyaya dağıtım yapılıyor

Hemen akabinden ise Genelkurmay’ın yargıyı ve medyayı yönlendirmek, TSK muhaliflerini yıpratmak amacıyla hazırladığı “Lahika” gazetelerde yer aldı. Daha bu sızmaların nasıl olduğu anlaşılamadan müstakbel Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ ile Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt’ün karargahtaki görüşmesi basın organlarında haber oldu. Üstelik de sızmanın içeriden olduğunu düşündürecek son derece çarpıcı ayrıntılarla.

Yine aynı günlerde Org. Başbuğ’un Kudüs’te Ağlama Duvarı önünde çekilmiş fotoğrafları basına sızdırıldı. Çok sıkı korunan Başbuğ’un hemen yanı başında birilerinin çekmesi muhtemel olan ve biraz da şahsi sayılan fotoğrafları zarflarla medyaya dağıtılmıştı. Bugünlerde sağlık durumu tekrar tartışma konusu olan Genelkurmay 2. Başkanı Org. Ergin Saygun’un son derece gizli kalması gereken sağlık raporları da internete düştü ki bu bilgilere ulaşabilecek insanların sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Yine Dağlıca baskınına ait çok önemli rapor ve belgeler de medyada yer aldı.

Kafalardaki soru işaretleri

Ege Ordu Komutanlığı’nın çok önemli kozmik dosyaları da Ergenekon operasyonu kapsamında yapılan baskınlarda İşçi Partili bazı yöneticilerde çıkmıştı. Tartışmaları alevlendiren son olayda yani MİT’in Hava Kuvvetleri’nde ki yapılanmaya yönelik uyarı raporunun İşçi Partisi’nde çıkmasında yine sızdırma hadisesi dikkat çekiyor. Çünkü devletin istihbarat örgütü ordu içerisinde bir yapılanmayı tespit edip muhatabına bildiriyor. Raporda İşçi Partili bazı yöneticilerin bu yapılanmada aktif rol aldığı uyarısını da yaparak. Fakat karargaha teslim edilen bu rapor Ergenekon soruşturması sırasında İP’de çıkıyor. Genelkurmay da sert bir açıklamayla çıkan haberlere tepki gösterdi. Fakat asıl kafalarda ki soru işareti şu:

“Devletin en önemli kurumunda, en gizli kalması gereken bilgi ve belgeler nasıl oluyor da sızıyor? Medya mensuplarının bu belgelere kendi imkanlarıyla ulaşmasının mümkün olmadığı ortada olduğuna göre eleştirilmesi - tartışılması gereken konunun haber yapılması değil bilgilerin güvenliğinin neden sağlanamadığı ya da bu tip haberlerin neden hep ağustos öncesi patladığı, bilgilerin bazı emekli paşaların şahsi bilgisayarından çıktığı?”

BUGÜN

ABDÜLLATİF ŞENER'E SOĞUK DUŞ !

ABDÜLLATİF ŞENER'E SOĞUK DUŞ !

AK Partili eski milletvekillerinin, yeni parti kurma sürecini başlatan Şener’e destek verdiği konuşuluyordu. Fakat vekillerden Şener'e kötü haber geldi
AK Parti’de 22 Temmuz seçimlerinde liste dışı kalan eski milletvekilleri arasında Abdüllatif Şener çatlağı çıktı. 22 Temmuz seçimleri öncesinde AK Parti’den 9 milletvekili kendi isteğiyle aday olmazken, 155 kişi de liste dışı bırakılmıştı. Eski vekillerin, geçen hafta AK Parti MKYK’dan istifa ederek yeni bir siyasi parti kurma sürecini başlatan Şener’e destek verdiği konuşuluyordu. Özellikle bazı isimlerin Şener’le birlikte yurt içi gezilerine katılması bu iddiayı güçlendirdi. Ancak eski vekillerin de AK Parti ve Şener arasında ikiye bölündüğü ortaya çıktı. Şener’e destek vermeyen milletvekilleri AK Parti Genel Merkezi ve Meclis’teki toplantılara daha sık katılmaya başladılar. Bazı isimler ise yaklaşan yerel seçimlerde aday olmak için çalışma yürütüyor.

Şener’e destek verenler

155 eski AK Partili vekil içinde Şener’e destek verenlerin sayısı 10 ila 15 arasında değişiyor. Şener’le görüşen ve kuracağı partiye destek vermesi beklenenler şunlar: Halil Özyolcu, Mehmet Soydan, Osman Nuri Filiz, Abdülbaki Türkoğlu, Ahmet Işık, Mahmut Kaplan, Mustafa Öztürk, Sebahattin Yıldız, Maliki Ejder Arvas, Mustafa Nuri Akbulut, Cavit Torun.

Eski vekiller, Genel Merkez ve Meclis’te daha fazla ziyaret etmeye başladı. Özellikle Salı günleri yapılan AK Parti Grup toplantılara katılmaya başlayan AK Partili eski milletvekilleri Erdoğan’a “seninleyiz” mesajı veriyorlar.

İçel eski Milletvekili Mustafa Eyiceoğlu, “Ben Erdoğan’la birlikteyim. Belediye seçimlerinde büyükşehir belediye başkanlığı için aday adayıyım. Partim aday gösterir veya göstermez. Başka bir kişinin yapacağı çalışmada yer almıyorum, almam” dedi.

samanyo

11 Temmuz 2008 Cuma

BUHARKENT CPL Siir dinletisi 2008-1-2

Buharkent Çok Programlı Lisesi Şiir dinletisi 2008-1.BÖLÜM

BUHARKENT ÇPL 2008 HAZİRAN Şiir dinletisi 2.BÖLÜM

BUHARKENT CPL Şiir dinletisi 2005-2.BÖLÜM

BUHARKENT ÇPL Şiir dinletisi 2005-4.BÖLÜM HALİL AKPINAR

BUHARKENT ÇPL Şiir dinletisi 2005-5.BÖLÜM HALİL AKPINAR

BUHARKENT ÇPL Şiir dinletisi 2005-3.BÖLÜM

10 Temmuz 2008 Perşembe

AB zirvesinin zabıtları açıklansın Ertuğrul ÖZKÖK

ÇİN Halk Cumhuriyeti'ndeki çıkışından sonra Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli ile ilk defa konuşuyorum.
Başbakanlık'taki bürosunda her şey aynı...

Her zaman yanında olan iki kişi orada.

Biri Özel Kalem Müdürü Arif Fırtına.

Öteki dış politikadan sorumlu başdanışmanı Büyükelçi Deniz Bölükbaşı.

Bu iki kişi Bahçeli'nin ‘‘arka odasını’’ oluşturuyor.

Yanına girmeyi beklerken, bir il başkanı arıyor ve Bahçeli'den randevu istiyor.

Arif Fırtına her zaman olduğu gibi Bahçeli'nin partililerle görüşmeleri Başbakanlık'ta değil, parti binasında yaptığını söyleyerek, orayı aramalarını istiyor.

Başbakan Yardımcısı Bahçeli'yle yarım saate yakın konuşuyoruz. Tabii ana konu, Avrupa Birliği'ne üyelik için gerekenlerin yapılması.

İÇERİDE NE DEDİ DIŞARIDA NE DEDİ

Cumhurbaşkanı'nın başkanlığında yapılan zirveden çıkan görüntü üzerinde konuşuyoruz.

Bahçeli şu ilginç öneriyi ortaya atıyor:

‘‘Cumhurbaşkanı, Çankaya zirvesinin zabıtlarını yayınlamalı. Özellikle de ikinci bölümde yapılan konuşmaları yayınlarsa, kim içeride ne demiş, sonra dışarı çıkınca nasıl şartlar öne sürmüş görülür.’’

Kastettiği kişinin özellikle AKP Genel Başkanı Tayip Erdoğan olduğu belli.

TESLİMİYETÇİ DEMEK YANLIŞ

Bahçeli ülkede beliren sert kutuplaşmadan rahatsız. Bunu şöyle izah ediyor:

‘‘Bazı çevreler Avrupa Birliği'ni destekleyen kişilere, ‘Teslimiyetçi' diyor. Bu yanlış. Ama ötekiler de itirazı olan kişileri hemen AB karşıtı olarak damgalıyor. Bu da yanlış. Oysa bu iki suçlama dışında çok geniş bir alan var. Biz işte oradayız.’’

Bu pozisyon nedir?

Bahçeli bunu çok net bir şekilde anlatıyor. Önce Avrupa Birliği’ne bildirilen siyasi kriterleri metinden okuyor. Metnin 2.1.8 No'lu bölümü aynen şöyle:

‘‘Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na göre kesinleşmiş idam cezalarının yerine getirilmesi kararı münhasıran TBMM'nin yetkisindedir. Hükümet, TBMM'nin 1984 yılından bu yana yaşama hakkının özüne dokunulmaması yönünde benimsediği uygulamaya saygılıdır.

Türk ceza hukukundan ölüm cezasının kaldırılması hususu, şekil ve kapsamı itibariyle TBMM tarafından orta vadede ele alınacaktır.’’

İNGİLİZ ELÇİ BANA NELER DEDİ

Bahçeli iki noktanın altını özenle çiziyor:

‘‘Bir, bizim ölüm cezalarının uygulanmayacağı yolunda bir moratoryum ilan ettik. Buna sadığız. İki, idam cezasının kaldırılmasını orta vadeli bir karar olarak ilan ettik. Buna sadığız.’’

Bahçeli'nin gerçek pozisyonu ne? Öcalan'ın asılmasını mı istiyor? AB'ye karşı mı?

‘‘Geçen hafta bana İngiltere'nin yeni büyükelçisi geldi. Türkçe de biliyormuş. Ama yanlış anlama olmasın diye Dışişleri'nin yetkilileri de vardı. Bana açıkça, sizden idam cezasını hemen kaldırmanızı kim istiyor, diye sordu. Kendileri Kuzey İrlanda ile ilgili olarak şu politikayı izlemişler. Terör tamamen sona ermeden hiçbir şeyi konuşmayız.’’

Bahçeli kendi pozisyonunu, bir şemayla büyükelçiye anlatmış. O da elindeki deftere not almış.

Bahçeli önündeki bir dosyayı açıp bana gösteriyor. Bu dosyada, AB üyesi ülkelerin idam cezasının kaldırılması yolundaki 6 Numaralı protokolü, tam üyelikten ne kadar yıl sonra imzaladıklarını gösteren bir liste var.

BİZ YAPAR ONLAR TARİH VERMEZSE

Öyleyse sorun ne?

MHP Genel Başkanı bunu şöyle izah ediyor:

‘‘Biz şu soruyu soruyoruz: İdam cezasını kaldırdık. Kürtçe ile ilgili kararları aldık. Peki bütün bunlara rağmen bize tarih verilmezse ne olacak? Bu arada terör örgütü siyasallaşma yolunda epey mesafe alırsa bunun hesabını kim verecek?’’

Haksız değil. Çünkü bu konuda kimse çıkıp teminat veremez.

İŞTE BİZİM ÇÖZÜM ÖNERİMİZ

Öyleyse AB'ye giriş meselesi nasıl çözülecek? MHP bu konuda ne öneriyor? Önerisi şu:

‘‘Bize bir tarih verilsin. Ondan sonra görüşmeler için 7-8 yıl var. Görüşmeler yürürken biz de üzerimize düşenleri tam olarak yaparız.’’

Ya Öcalan'ın dosyasının Meclis'e getirilmesi meselesi?

‘‘Biz şunu göstermek istiyoruz: Terörist başının bir ayrıcalığı yoktur. O nedenle iki isteğimiz var. Biri dosyanın Meclis'e getirilmesi, öteki de F tipi cezaevine nakli.’’

‘GETİRİN ŞUNU ASALIM’ DENİRSE

Peki Meclis'e geldiği takdirde, bazı milletvekilleri, biraz da seçim ortamının etkisiyle, ‘‘Getirin şu dosyayı Meclis'te oylayalım’’ derse ne olacak?

Bahçeli'nin cevabı şu:

‘‘İdam cezaları uygulanmayacak diyen o moratoryumu kim imzaladı? Altında bizim imzalarımız yok mu? Elbette imzamıza sadık kalacağız.’’

Kafamdaki son soruyu soruyorum.

‘‘Ya yıl sonunda AB bize tarih vermezse ne olur? Bunun sorumluluğu MHP'nin üstüne yıkılmaz mı?’’

‘‘Siyaset risk alma sanatıdır. İnandığınız bir konuda elbette risk alacaksınız.’’

Bunun arkasından şu sitemi yapıyor:

‘‘Bize hep sadece devlet adamı gibi davranın, hiç parti başkanı gibi davranmayın deniyor. Siyasette hep aynı kişiye aynı yükümlülük verilir mi? Başkaları AB konusunu kendi partisi açısından kullanacak, biz ise partimizin verdiği sözleri hiç düşünmeden hep partiler üstü siyasetçi olarak davranmaya mecbur bırakılacağız. Böyle bir siyaset var mı?’’

Haksız mı?..


Erdoğan'ın atağına karşı telefon zirvesi


AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan dün sürpriz bir çıkış yaparak, AB için gerekli idam cezası konusunda koyduğu Anayasa şartını kaldırıyor ve ‘‘Getirin bunu kanun olarak geçirelim’’ diyor. Tabii bu atak, hesapları bozuyor.

Tayyip Erdoğan'ın bu atağı Ankara'da duyulur duyulmaz hükümet kanadında karşı atak başlıyor. Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan, anında öteki iki başbakan yardımcısını telefonla arıyor. ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz Brüksel'de. Özkan onu oradan arayıp şu değerlendirmeyi yapıyor: ‘‘Bana göre bu hükümeti yıkmak için bir taktik. O nedenle biz buna evet demeyelim, Meclis'i tatile sokalım.’’ Yılmaz'ın onayını aldıktan sonra bu defa Bahçeli'yi arıyor ve onun da onayını alıyor.

Sonuç:

‘‘Tayyip Erdoğan'ın girişimine evet denmeyecek ve Meclis tatile girecek.’’


Maçtan yetişirlerse 2. AB zirvesi geliyor


ÖNÜMÜZDEKİ perşembe günü Ankara'da Avrupa Birliği konusunda ikinci liderler zirvesi yapılıyor.

Ama bu defaki resmi nitelik taşımıyor.

Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı, Sheraton Oteli'nde yaptırdığı son araştırmayı açıklayacak.

Araştırmanın konusu ‘‘Türk halkının AB üyeliğine bakışı’’ olacak.

Araştırmayı Boğaziçi Üniversitesi'nden bir ekip gerçekleştirdi. Ekipte Ali Çarkoğlu, Refik Erzan, Kemal Kirişçi ve Hakan Yılmaz var.

Bu araştırma için 17 ilde 3060 kişiyle yüz yüze görüşmeler yapıldı.

Bana göre araştırmanın en ilginç sorusu şuydu: ‘‘AB üyeliğinin gündelik hayatınızda ne gibi bir değişiklik yapacağını umuyorsunuz?’’

Araştırmanın genel kapsamını öğrendim. Gerçekten önemli bazı ipuçları vereceğine inanıyorum.

Gelelim bunun zirveyle ilgili kısmına. Bu araştırmanın açıklandığı toplantıya, siyasi partilerin liderleri de davet edildi.

Bugüne kadar ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz, AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan, SP Genel Başkanı Recai Kutan ve DTP Genel Başkanı Mehmet Ali Bayar katılacağını bildirmiş.

Dikkat edilirse, bu kişiler Çankaya zirvesinde, ‘‘İdam ve Kürtçe konusuna evet diyen’’ partilerin başkanları. Bayar o zirveye katılmamıştı ama onun da buna evet dediği biliniyor.

DYP Genel Başkanı Çiller ile MHP Genel Başkanı Bahçeli ise katılmıyor.
Ancak benim gördüğüm kadarıyla bir sıkıntı var.
Bu toplantı Türkiye-Brezilya maçının 2 gün sonrasına rastlıyor.
Dün Ankara'da aldığım havaya bakılırsa Yılmaz ve Erdoğan maçı izlemeye gidecekler.
Bu durumda ertesi günü bu toplantıya yetişmeleri güç.
Keşke yetişebilseler.

Erdem Bayazıt Hakk'a Yürüdü

Erdem Bayazıt Hakk'a Yürüdü


Ölüm bize ne uzak, bize ne yakın ölüm,
Ölümsüzlüğü tattık bize ne yapsın ölüm.

Uzun süredir tedavisi süren Bayazıt evinde vefat etti. Erdem Bayazıt'ın cenazesi 7 Temmuz Pazartesi günü İkindi namazına müteakip Eyüp Sultan Camii’nden kaldırılacak. Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun inşaallah.

Erdem Bayazıt kimdir?

1939’da Maraş’ta doğdu. İlkokul ve Lise öğrenimini burada tamamladı. Yüksek öğrenimine 1959 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinde başladı. Geçim zorluğu yüzünden 1961’de öğrenimini devam mecburiyeti olmayan Ankara Hukuk Fakültesine naklederek askere gitti.

Askerliğini yedek subay öğretmen olarak Burdur İli, Yeşilova İlçesi, Çuvallı köyünde yaptı. Askerlik dönüşü fakülte değiştirerek yüksek öğrenimini Ankara Üniversitesi DTCF Türk Dili ve Edebıyatı Bölümünde tamamladı. Edebiyat öğretmenliği, kütüphane müdürlüğü yaptı. İstanbul Türk Musikîsi Devlet Konservatuarı’nın kuruluşu sırasında genel sekreter olarak çalıştı. Daha sonra, Sanayi Bakanlığı İnsan Gücü Eğitim Dairesi Başkan Yardımcısı iken bu görevinden istifa suretiyle ayrılarak Akabe Yayınları’nın ve Mavera dergisinin yönetimini üstlendi.

1984’te Akabe A.Ş.’nin İstanbul’a taşınması kararı ile bu görevini devrederek yeniden memurluğa döndü. DPT’de sözleşmeli personel olarak çalışırken, 1987 Milletvekili seçimlerinde Anavatan Partisi’nden aday oldu. Kahramanmaraş’tan milletvekili seçildi. TBMM’nin 18. Dönem çalışmaları süresince Milli Eğitim ve Çevre Komisyonlarında görev aldı. 1991 seçimlerinde adaylığını koymadı, İstanbul’a yerleşti. Evli ve dört çocuk babasıydı.

Tok, kavgacı, destana yatkın bir üslûpta söylenmiş olan şiirlerinde ayrıca ince duyarlılıklar işlenmiştir. İslâmî ton bir “leit-motiv” halinde bütün şiirlerine yayılmıştır. Şiirleri Açı (K. Maraş), Çıkış (Ankara), Yeni İstiklâl, Büyük Doğu, Diriliş, Edebiyat, Mavera ve Yedi İklim dergilerinde yayınlanmıştır.

Aldığı Ödüller: Risaleler; Türkiye Yazarlar Birliği 1988 Şiir Ödülü. İpek Yolundan Afganistan’a; TYB 1983 Gazetecilik Ödülü.

Eserleri

*Sebeb Ey İlk şiir kitabı 1972’de Edebiyat Dergisi Yayınları (2. baskısı Akabe Yayınları, 1979)

*Risaleler son şiirleri adı altında Akabe Yayınları arasında 1987 yılında çıktı (2. baskı 1989).

*Şiirler (Sebep Ey ve Risaleler iki kitap bir arada) İz Yayıncılık tarafından 1992 yılında basıldı (4. baskı 1998).

*İpek Yolundan Afganistan’a:1981’de İran, Pakistan, Afganistan ve Hindistan’ı içeren iki aylık gezi ile ilgili izlenimlerini kitaplaştırdı (Akabe Yayınları 1982).

Erdem Bayazıt ve Eyüp Sultan'ın kırık kanatlı leyleği

Erdem Bayazıt ve Eyüp Sultan'ın kırık kanatlı leyleği
Rasim ÖZDENÖREN
Bekleniyor muydu? Bilemeyeceğim. Sanki beklenmiyor gibi bekleniyordu. Hastalığından geçtiğimiz yılın nisan ayında haberimiz oldu. Yeni teşhis edilmişti. Kozyatağı'ndaki evinde bir aile dostumuzla ve bazı yakın arkadaşlarımızla ziyaretine gittiğimizde:

- Ben bu hastalığın seyrini iyi bilirim, demişti. Konuşmasında şakacı bir ton vardı. Geçen yıl, diye devam etmişti, Baysal Seyithanoğlu'nun tedavisi devam ederken telefonla arayıp soruyordum, nasıl gidiyor tedavi diye… O da bana, abi doktorların söylediğine göre tedaviye olumlu cevap veriyormuşum diyordu. Hep öyle söylerler… Akif (İnan) için de öyle söyleniyordu. Daha başkalarını da biliyorum…

Ne ki, geçtiğimiz bir yıldan fazla bir süre içinde yaptığım ziyaretlerin hiçbirinde bir daha böyle konuşmadı. Aslında biz de ona hastalığı üzerine fazla bir şey söylemedik. Sadece kendisini nasıl hissettiğine ilişkin şeyler sorduk. Onun dışında da anılardan, genel konulardan konuştuk.

Benim 53 yıllık dostumdu. Bu kelimeyi bilincimin en yüksek tonuyla telaffuz etmek istiyorum. Bunca yıl, onunla hem edebiyat yolunda, hem hayatın günlük, gündelik dağdağası arasında birlikte yürüdük. Kısa sürelerle birbirimizden ayrı kalmışlığımız kuşkusuz, olmuştur. Ancak bu kısa kesintiler hiçbir zaman bir arada bulunuşumuza halel getirmemiştir.

Bunca yıl zarfında birbirimizle asla yüksek sesle konuşmadık. Birbirimizi hiç incitmedik.

Hastalığının son haftalarında yengemiz Ayşegül hanımefendinin beyanına göre, yalnız benim adım telaffuz edildiğinde gülümseyip tepki veriyormuş.

Üç hafta kadar önceki ziyaretimizi Burç FM Genel Yayın Yönetmeni Bünyamin Şen, Yeni Dünya dergisi Genel Yayın Yönetmeni Mahmut Bıyıklı, şair Cevdet Karal, Asım Gültekin ve daha başka arkadaşlarla ziyaretine gittiğimizde oldukça keyifliydi. Doktorlar beyninde tespit edilen bazı lekelerin kaybolduğunu bildirmişlerdi. Birlikte fotoğraflar çektirmiştik. Geç vakitlere kadar sohbetimiz sürmüştü. İyiydi.

Erdem Bayazıt'la dostluğumuz 1955 yılında Maraş Lisesi'nin birinci sınıfından itibaren başlar.

Lise yılları boyunca Alaeddin Özdenören, Cahit Zarifoğlu, Sait Zarifoğlu ve daha başka arkadaşlarımızla birlikte Maraş'ın yerel gazetelerinde çıkarttığımız sanat edebiyat sayfalarında, lisenin yayın organı olan Hamle dergisi ile devam eden edebiyat hayatımız, sonraki yıllarda Akif İnan'ın da katılmasıyla Edebiyat dergisi çevresinde yürüyüşünü sürdürmüştür.

1976 yılı Aralık ayından itibaren Mavera dergisindeki yolculuğumuz başlamış yaklaşık onbeş yıl sürmüştür.

Erdem de, Alaeddin ve Akif gibi yazmaya titizlenirdi. Onlar, kendilerine özgü sesi yakalamadıkça şiir yazmaya oturmazlardı. Cahit'in tarzı farklıydı. O, şiir heykel gibi mermerin içinde duruyor, şaire düşen heykeltıraş gibi mermeri yontup içindeki heykeli çıkartmaktan ibarettir, diye düşünürdü. Eline, kelimelerden ibaret olan çekicini alarak şiirini yontmaya başlardı. Erdem, Alaeddin ve Akif'se şiirlerinin oluşmasını sabırla beklerlerdi.

Cahit hep çocuksuydu. Akif'se doğuştan kâmil olarak dünyaya gelmişti. Alaeddin kelimenin bütün yükleri ve yüklemiyle garipti: Efendimiz (sav)'in garip kelimesine yaptığı vurgu bağlamında garipti. Dünyaya müstağni idi. Erdem'se gerçek anlamında prensti. Maraş'ın Bayazıt beylerinin oğluydu. Şahsiyetiyle, yaşantısıyla, şiiriyle, nesriyle haza asalet timsaliydi…

Ben, üniversiteye baba ocağımız olan Eyüp'teki dededen kalma evimizde devam ettim. Biz oradayken Erdem'e de bizim eve yakın bir oda kiralamıştık. Bir süre orada komşuluk ettik. Daha sonra Ankara'da onunla aynı evi paylaştık. Keza Cahit'le ve Akif'le de mekansal yakınlıklarımız ömür boyu sürdü.

Onlardan ayrı kalmışlığım şuramda duruyor ya.. bir zamanlar Eyüp Sultan Camii'nin avlusundaki çınarın dibini mekân tutmuş olan kanadı kırık leylekler vardı. Onlar kanatları kırık olduğu için öteki leyleklerle birlikte uçup göçemezlerdi. Kendimi, şimdi, bu dünyada onlardan mahrum kalmış o kanadı kırık mahzun leyleklere benzetiyorum. Hele de Erdem, Eyüp Sultan'da, uçmaya o avludan başladığından bu yana…

Silahını istedi ve 'Kelime-i Şahadet' getirdi

Tedavi altına alınan polis memuru Osman Dağlı ambulansta yaralı halde iken 'Silahımı verin' dediği ve sürekli Kelime-i Şahadet getirdiği belirtildi.
Tedavi altına alınan polis memuru Osman Dağlı, yanına giden Savaş Ay'ın olayın nasıl meydana geldiği sorusu üzerine "Aniden oldu" dedi.

Dağlı, "Nerelisin" sorusuna gülerek "Yiğidin harman yeri, Kırşehir" yanıtını verdi. Bacağından ve kolundan yaralı olan Dağlı, 15 gün sonra bir yıllık polis olacağını da söyledi. Osman Dağlı'nın ambulansta "Silahımı verin" dediği Kelime-i Şahadet getirdiği belirtildi.

ABD İstanbul Başkonsolosluğu teröristlerin saldırısına uğradı. Trafik polisleri müdahale etti. 8 dakika süren çatışmada 3 polis şehit düştü. Saldırıda yaralanan polislerden biri 3 teröristi de öldürdü.

ABD'nin İstinye'deki İstanbul Başkonsolosluğu'na dün pompalı ve tabancalı El Kaide teröristlerince bir saldırı düzenlendi. Polislerle teröristler arasında çıkan ve 8 dakika süren çatışmada 3 polis memuru şehit oldu. Bir polis memuru ile bir görevli de yaralandı. 2003'te hizmete giren ve 'Kartal Yuvası' olarak anılan ABD'nin İstanbul Başkonsolosluğu'nun vize giriş kapısının bulunduğu Kaplıcalar Caddesi'ne, dün sabah saat 10.30 sıralarında gri renkte Ford Focus marka bir otomobille 4 kişi geldi.

İLK HEDEF KULÜBEYDİ
Araçtan inen 3 kişiden terörist grubun lideri olduğu öne sürülen kısa saçlı sakallı terörist, pompalı tüfeğiyle, 20-22 yaşlarındaki 2 terörist de 7.65 çapındaki tabancalarıyla ateş etmeye başladı. Ana kapıya 50 metre mesafede bulunan ve polis memuru Nedim Çalık'ın bulunduğu kulübeye yönelen teröristler, önlü arkalı olarak kulübeyi ateş altına aldı. Ancak camlar kurşun geçirmez olduğundan kulübeye kurşun isabet etmedi. Bu sırada silah seslerini duyan ve sokakta görev yapan trafik polisleri de koşarak olay yerine geldi ve çatışmaya katıldı. Bu sırada trafik polisleri Mehmet Saçmalıoğlu ve Erdal Öztaş vurularak ağır yaralandı.

LİDERLERİNİ VURDU
Kulübede görevli Sarıyer İlçe Emniyet Müdürlüğü'nde görevli Nedim Çalık da başından vurularak olay yerinde can verdi. Çatışmada 1 yıllık trafik polisi Osman Dağlı ise omuzundan yaralandı, ancak bir süre çatışmaya devam etti. Ardından bayıldı. Bu sırada araçta bekleyen 4'üncü saldırgan liderlerini almak için indi ama 3 teröristin de ölü olduğunu anlayınca araca geri binerek uzaklaştı. Görgü tanıkları sürücü teröristin yaralı olduğunu söyledi.

PLAKASI: 34 US ....
Trafik Vakfı'nda çekici sürücüsü olarak çalışan Ferit Özcan da yaralandı. Hastaneye kaldırılan ağır yaralı trafik polisleri Mehmet Saçmalıoğlu ve Erdal Öztaş ise, tüm çabalara rağmen kurtarılamadı. Olay yerine ise ilk olarak Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, yarım saat sonra da İstanbul Valisi Muammer Güler gelerek incelemelerde bulundu. Sokağı izleyen MOBESE kamerası görüntüleri de incelemeye alındı. Kaçan aracın plakası "34 US ...." olarak açıklanırken, sürücünün de yaralı olabileceği belirtildi. Polis ekipleri bölgede çok geniş çaplı operasyon başlattı.

CÜZDANI KURTARDI
112 görevlileri saldırıda yaralanan Ferit Özcan'ın gömlek cebindeki cüzdanın hayatını kurtardığını belirterek, "Kol ve omzundan yaralanmıştı. Göğsüne de bir kurşun isabet etmiş. Ancak kurşun gömleğin sol cebindeki cüzdana denk gelmiş. Cüzdanı olmasaydı, belki de şimdi hayatta olmayacaktı" dedi.

Görgü tanıkları anlatıyor: Kulübeyi 3 yönden sardılar
Bir görgü tanığı, saldırganların polis kulübesini üç ayrı noktadan ateş altına aldıklarını anlatıyor: "Araba ilk geldiğinde dikkatimi çekmemişti. Arkadaşım arabanın içinde montlu birini gördü ve 'Bu arabada bir tuhaflık var, bu havada mont giyilir mi?' dedi. Hepsinin yüzünü gördüm ve hepsi de kirli sakallıydı. Montlarını çıkardılar. İçlerinden biri montunun arasına bir şeyler sokuyordu. Baktım, silahları gördüm. Mermi yerleştiriyorlardı. Sonra araba aşağı yavaş yavaş inmeye başladı. Polis olduklarını düşündüm. Tam arkamı döndüğüm sırada silah sesleri geldi. Araç üç kişiyi indirdikten bir süre sonra olay yerinden uzaklaştı. Seslerin geldiği yöne baktık, saldırganlar polis kulübesini üç yönden sarmıştı. Polislere 1-2 metreden ateş ediyorlardı. Çatışma sırasında bir polis dışarı çıktı ve ateş etti. Sonra polis yaralandı ve yere düştü. Bir tanesi de kulübenin içine girdi. İki saldırgan yere düştü, yaralandı, vuruldular. Son bir terörist vardı, sürekli polis kulübesine ateş ediyordu. Mermisi ya da silahı düştü, sonra yere eğildiği an kulübeden dışarı çıkan polis saldırganın kafasına ateş etti."

Kapıdan çıkanı vuruyorlardı
Saldırının görgü tanıklarının ifadeleri, olayın nasıl gerçekleştiği konusunda ipuçları veriyor. Görgü tanıklarından Erol K., şunları söylüyor: "Önce aracın içinden ateş ettiler. İndiler yine ateş etmeye devam ettiler. Kulübeye girdiler. Yaralı olarak kurtulan polis kulübeden çıkarken oradaydım. En çok saldırganı vuran da oydu. Üç polis kendini koruyamadan ateş altında kaldı. Çünkü kapıdan çıkanı vuruyorlardı. Çıkan dördüncü polis onları etkisiz hale getirdi. O da yaralandı." dedi. Enis Y. ise "Bir araç ileri geri hareket etti. Sonra silah sesleri duyuldu. Araçtaki 3 kişinin yere düştüğünü gördüm." diye konuştu. Saldırganların 4-5 kişi olduklarını belirten bir başka görgü tanığı, "Ellerinde pompalı tüfek ve tabancalar vardı. Konsolosluk önünde bekleyen polislere ateş ettiler. Bizimkiler de karşılık verdi, ama olay yerinde polislerimiz şehit oldu. Polis kontrol yerinden uzaklaşan bir trafik çekicide bulunan polis arkadaşımız yaralandı. Kontrol noktasındaki Amerikalılar hemen kaçtı. Bizim polisler yalnız kaldı. Çatışma yerine 15 dakika boyunca kimse gelmedi. Bir o yana bir bu yana koştuk. Yaralıları kucaklayıp hastaneye getirdik." dedi.

Tarihi ziyarette süpriz karşılama

Tarihi ziyarette süpriz karşılama
Günlük programı dahilinde İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ı kabul edeceği bildirilen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, basının bilgisi dışında Bağdat'a gittiği belirtildi.
Başbakanlık Basın Merkezi tarafından basın ve yayın organlarına gönderilen günlük programında Bakan Atalay'la görüşeceği bilgisine yer verilen Başbakan Erdoğan, başbakanlık muhabirlerini atlatarak sessizi bir ziyaret gerçekleştirdi.

Sabah saat 08:00'de Esenboğa Havalimanı'ndan yanındaki heyetle ayrılan Başbakan Erdoğan'ın görüntüsünü almak isteyen basın mensuplarının VIP'e girişlerine izin verilmedi.

Vista Transformation Pack 8.0.1

Vista Transformation Pack 8.0.1
Windows XP görünümünüzün Windows Vista'ya benzemesini ister misiniz? Bu arayüz değiştirme paketi ile Windows XP kullandığınızı kimse farkedemeyecek..
Neler Değişiyor?
Açılış ve giriş ekranı
Windows stilleri
Masaüstü ve ikonları
Araç çubuğu ikonları
Sistem çubuğu ikonları
Duvar Kağıtları
Media Player arayüzleri vb...
DOWNLOAD VİSTA TRANSFORMATİON PACK http://www.gezginler.net/modules/mydownloads/visit.php?lid=3786

4 Temmuz 2008 Cuma

Türk Milli Nükleer Vurucu Misyonu İBRAHİM KARAGÜL YENİ ŞAFAK GAZETESİ

Türk Milli Nükleer Vurucu Misyonu!..

Sakın bunu, bugünlerde nükleer teknolojiye geçmek dev adımlar atan Türkiye'nin yeni askeri/stratejik gücü şeklinde anlamayın. Nükleer silahlara sahip ülkelerin “stratejik silahlar” olarak adlandırdığı, en ciddi askeri caydırıcılık unsuru olan nükleer gücü ile de karıştırmayın. Adındaki “Türk” ifadesinden de kimse bunun gerçekten Türkiye'ye ait olduğunu sanmasın. Bu bir Amerikan gücü. ABD'nin, Anadolu topraklarına yerleştirdiği, yıllardır burada olan nükleer silahlar böyle anılıyor: Türk Milli Nükleer Vurucu Misyonu!..

Hani yoktu! Türkiye'deki nükleer bombalarla ilgili kim ne biliyor? Bir çok ülke, benzer silah stoklarına karşı çıkarken bu ülkenin insanı hemen yanıbaşında duran tehlikeli silahlardan haberdar bile olamıyor. Türkiye'den askeri ve siyasi çevrelerden hiç kimsenin ağzından Anadolu'nun bir çok bölgesine yerleştirilen nükleer bombalarla ilgili tek bir cümle bile alamazsınız. Neden? Neden bu ülke ile ilgili her gerçeği başkalarından öğrenmek zorundayız? Türkiye'de kaç atom bombası var? Bunlar nerelerde? Kaç yıldır bu ülkede? Hangi amaçlar için kullanıldı, kullanılıyor? Bu soruların hiçbirinin cevabını bu ülkenin yetkili organlarından alamazsınız. Ama cevapları Batı medyasında, yetkili siyasilerin açıklamalarında, askeri kararlarda ve raporlarda açıkça görürsünüz.

Bunun gibi daha kaç gerçek var başkalarından öğreneceğimiz! CIA'nın Türkiye'de gizli cezaevi var mıdır? İncirlik esir ticareti için nasıl kullanılmıştır? İşkence uçaklarına kimler izin vermiştir? İzinlerin altında kimlerin imzası vardır? Yıllarca TBMM'de oylanan, her siyasi partinin tartışmasız evet dediği çekiç Güç'le ilgili kararların arkasında kimler vardır? Asla cevabını bulamazsınız. Kamuoyunu çok yakından ilgilendiren, hatta rencide eden, korkutan konularla ilgili bile cevap alamazsınız… Dahası merakınız yadırganır. Sizin bile bildiğiniz gerçekler yalanlanır. Ancak başka ülkelerin yönetimleri kendi kamuoylarına bu yönde açıklamalar yapar da öylece ortada kalırsınız?

Konuya gelelim:

ABD Hava Kuvvetleri'nin son resmi raporunu değerlendiren Amerikan Bilimciler Federasyonu “İncirlik'teki Amerikan nükleer başlık depolarının ve personelin yetersiz olduğu”nu, bu silahların güvenliğinin sağlanamadığını açıkladı. Bütün Avrupa'da nükleer silahların güvenliğinin tehlikede olduğu belirtilen raporda Avrupa genelinde 200 ila 350 arasında savaş başlığı bulunduğu, bunların 50 ile 90'ının İncirlik'te olduğu belirtiliyor. Daha önce Balıkesir gibi değişik üslere dağıtılan bu silahlar şimdi İncirlik üssünde bir arada tutuluyor.

Konuyla ilgili geçtiğimiz günlerde bir başka gelişme oldu. ABD'nin Londra'nın 70 mil kuzeydoğusundaki RAF Lakenheath hava üssünden son atom bombalarını da çektiği açıklandı. Bu bombaların çekilmesiyle İncirlik, Avrupa'daki en yüksek Amerikan atom bombasına sahip tek üs haline geldi. Ardından; 50 ve 20-40 arası atom bombası bulunan İtalya'nın Aviano ve Ghedi Torre üsleri geliyor. Belçika (Kleine Brogel), Almanya (Büchel) ve Hollanda (Volkel) ABD atom bombasına sahip diğer ülkeler. Bu ülkelerdeki bomba sayısı 10–20 arasında tahmin ediliyor. Konuyla ilgili raporun İncirlik başlığı altında, üssün 2005 ve 2008'de denetime tâbi tutulduğu, 2005'te Türk Hükümeti'nin bazı kısıtlamalar getirdiği yazılı. Ancak buradaki asıl ilginç not şu: “Türk Milli Nükleer Vurucu Misyonu'nu büyük ihtimalle sonlandırıldı…”

Soğuk Savaş yıllarında Avrupa'ya binlerce atom bombası yerleştiren ABD, 2005 yılı itibariyle Avrupa topraklarında hâlâ 480 nükleer bomba bulunduruyordu. Bu bombaların 90'ı Türkiye'deydi... İncirlik'te yani… (National Resources Defense Council, Nuclear Weapons in Europe , February 2005) Yukarıda verilen kaynak, Balıkesir ve Akıncı üslerinin büyük oranda boşaltıldığını ancak bu termonükleer B61 bunker buster bombalarının hâlâ İncirlik'te tutulduğunu, dahası bu bombaların Soğuk Savaş dönemindeki gibi nükleer güçleri değil, nükleer silahı olmayan Ortadoğu ülkeleri için (İran) orada tutulduğunu söylüyor. Ve bir bilgi daha; Aynı raporda, 1992 ve 1994 yıllarında Konya'da nükleer saldırı tatbikatları yapıldığı, ABD ve NATO pilotlarının bu silahları nasıl kullanacağına dair eğitildiği belirtiliyor.

Yani; bütün Avrupa'da nükleer silahlar azaltılırken Türkiye'deki sayı aynen korundu. Sadece, değişik ABD üslerinde bulunan bombaların hepsi İncirlik'te bir araya getirildi. Konya Ovası'nda Anadolu Kartalı adı altında yapılan tatbikatları biliyoruz. Ancak bölgede nükleer saldırı için, bölgesel nükleer savaşa hazırlık için de tatbikatlar yapılıyor.

İran-ABD/İsrail krizi önümüzde duruyor. Kriz, nükleer anlaşmazlıktan kaynaklanıyor. Türkiye nükleer çalışmalara gidiyor. Bölgedeki 12 ülke daha nükleer teknolojiye geçiyor. Bütün bu gelişmeler arasında İncirlik'teki 90 nükleer bombayı nereye koyacağız? Dahası, İstanbul'un ortasında kaçırılan/kaçan, İran'ın nükleer sırlarına vakıf general Ali Rıza Asgeri'nin de İncirlik'te ağırlandığı iddia ediliyor. Guantanamo esirlerinin ağırlandığını zaten biliyoruz.

İşte İncirlik'teki o 90 bomba, “Türk Milli Nükleer Vurucu Misyonu” oluyor. Ne dersiniz!...

Ulusalcılık bahane rant şahane

Ulusalcılık bahane rant şahane

Sözde “ulusalcılar” ama meşruiyeti dışarıda arıyorlar, AB’den fon alıyorlar, Türk Lirası kullanmıyorlar… Bu isimlerden en fazla dikkat çekeni Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Başkanı Şener Eruygur.



Sözde “ulusalcılar” ama meşruiyeti dışarıda arıyorlar, AB’den fon alıyorlar, Türk Lirası kullanmıyorlar… Bu isimlerden en fazla dikkat çekeni Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Başkanı Şener Eruygur. Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınan ADD Genel Başkanı emekli Orgeneral Şener Eruygur’un yönetici olduğu Çağdaş Eğitim Vakfı'ndaki (ÇEV) faaliyetleri sırasında üç proje için Avrupa Birliği'nden 700 bin Euro'luk fon aldığı ortaya çıktı.

ADD Isparta Şube Başkanı Mahmut Özyürek, Eruygur’a, “AB yandaşlığı ile Atatürkçülük bağdaşamaz. Bu, Kemalizme ihanettir” diye tepki gösterdiği için cezalandırıldı. Ulusalcı kanadın önde gelen isimlerinden olan Eruygur, AB fonlarından yararlanılmasını “ülkeyi satmak” olarak değerlendiriyordu.

HANİ, ULUSAL PARA ULUSAL ONURDU?
Ulusalcı söylemleriyle bilinen ATO Başkanı Sinan Aygün de, 2001’de “Türk Lirası’na İtibar Kampanyası” başlatmış, kampanya için “Ulusal Para Ulusal Onurdur” sloganını geliştirmişti. Aygün, 70 meslek komitesinde aldığı kararla odaya bağlı işyerlerinde döviz kullanımını da yasakladı. Ne var ki, Aygün’ün Türk Lirası kullanmadığı görüldü. ATO Başkanı’nın Ergenekon soruşturması kapsamında evinde yapılan aramada gizli kasasından 2.5 milyon Euro çıktı.

TESK’İN AB FONU SEVİNCİ
Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde Meclis üzerinde baskı kurmak amacıyla Eruygur’un başkanlığındaki ADD ve Türkiye Kamu Sen ile birlikte “Ulusal Birlik Hareketi” adı altında bir platform oluşturan TESK’ten de dün dikkat çeken bir açıklama geldi. TESK’ten yapılan açıklamada, “Esnaf-Sanatkar İşletmelerine İş Sağlığı ve Güvenliği Bilinci Kazandırılması” adlı projelerinin Avrupa Birliği tarafından desteklenmeye değer bulunduğunu bildirildi. TESK Genel Başkanı Bendevi Palandöken, “AB desteği ile üyelerimizi iş sağlığı ve iş güvenliği konusunda bilgilendirme ve bilinçlendirmeyi amaçlıyoruz” dedi.

…VE YARSAV
Ankara Valiliğinin feshedilmesini istediği Yargıçlar ve Savcılar Birliği YARSAV da, Dünya Yargıçlar Birliği çatısı altında meşruiyet kazanmaya çalışıyor. Yaklaşık 2 yıl önce yaptığı resmi üyelik başvurusuna halen cevap alamadığı Dünya Yargıçlar Birliği’ni Ankara’da ağırlamaya hazırlan YARSAV, düzenleyeceği sempozyumla “yargıda örgütlenme özgürlüğünü” gündeme getirecek. YARSAV’ın, Türkiye Barolar Birliği’nin katkılarıyla bu hafta sonu gerçekleştirilecek olan “Kuvvetler Ayrılığı, Yargıda Örgütlenme Özgürlüğü” konulu sempozyumu hukuki statüsüyle ilgili tartışmalarda destek sağlama düşüncesiyle organize ettiği kaydedilirken, sempozyuma Dünya Yargıçlar Birliği ile Avrupa Yargıçlar Birliği yetkililerinin de davet edilmesi bunun göstergesi olarak değerlendiriliyor.

KONUŞMACILARIN YARISI YABANCI
Ulusalcı söylemleri ile bilinen YARSAV’ın organize ettiği sempozyumda konuşma yapacak isimlerin önemli bir bölümünün yabancılardan oluşması da dikkatlerden kaçmadı.

CUMHURİYET’TE YAZAN GERMEÇ DE KONUŞMACI
Ergenekon soruşturmasını yürüten İstanbul Cumhuriyet Savcılarının talimatıyla düzenlenen son operasyonda Ankara Temsilcisi gözaltına alınan Cumhuriyet gazetesinde kaleme aldığı ilginç yazıları ile bilinen Yargıtay 18. Hukuk Dairesi Başkanı Mahir Ersin Germeç’in de sempozyuma konuşmacı olarak davet edilmesi manidar bulundu. Sempozyumda, CHP’li olduğu bilinen TBB Başkanı Özdemir Özok ile YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu’nun yanı sıra Danıştay Başsavcısı Tansel Çölaşan ile Türkiye’nin AİHM’deki eski yargıcı Rıza Türmen de birer konuşma yapacak.

MEKAN DAVALIK OLDUĞU BAKANLIK’TAN
Sempozyum YARSAV’ın her uygulamasına eleştiri getirdiği, davalar açtığı Adalet Bakanlığı’na bağlı Hakimevi’nde yapılacak. Hakimevi’nin kiralanmasında Bakanlığın iznine gerek olmadığını belirten YARSAV yetkilileri, “Hakimevi yetkilileri ile görüşüp, yeri iki günlüğüne kiraladık” bilgisini verdi. 5253 sayılı Dernekler Yasası hükümlerine göre 26.6.2006’da kurulan ve tüzel kişiliğe sahip olan YARSAV’da Adalet Bakanlığı’nda görevli yargıçlar üye değil.

AFİŞLER DE TBB’DEN
Türkiye Barolar Birliği’nin katkı sağlayacak olması da “etik mi” tartışmalarına neden oldu. “Sempozyuma nasıl bir katkı sağlayacaksınız?” diye sorduğumuz TBB Başkanı Özdemir Özok, “Arkadaşlar ilgileniyor, detaylı bilgiye sahip değilim ama afiş bastıracağız falan. Sonrasında da konuşmaları kitaplaştıracağız” dedi. Özok, yargıçlar ve savcıların örgütü YARSAV ile avukatların örgütü TBB’nin birlikte sempozyum düzenlemesinde bir sakınca görmediğini de belirterek “Kesinlikle, ‘etik değil’ denilemez. Türkiye Barolar Birliği olarak her kurumla ortak çalışmalar yapıyoruz, YARSAV’ın talebi üzerine bu sempozyuma da katkı sağlayacağız” diye konuştu.

VALİLİK FESHEDİLMESİNİ İSTİYOR
YARSAV’ın kuruluşu, “Hakimler ve savcılar dernek kurarsa yargıda siyasallaşma başlar” endişesine neden olmuştu. Tepkilere rağmen kurulan YARSAV’ın 501 kurucu üyesi bulunuyor. Ankara Valiliği, geçtiğimiz ay Birliğin feshedilmesi için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurdu. Valilik, Anayasa hükümleri gereği yargıçların dernek kuramayacaklarına dikkat çekiyor. Ankara Valisi Kemal Önal imzası ile Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na sunulan fesih dilekçesinde, YARSAV’ın kurucularının hukuki durumlarının, Dernekler Kanunu’na aykırı olduğu dile getiriliyor. Yargıçların kazanç getirici faaliyetlerde bulunamayacaklarına ve bunun yargıçlık göreviyle de bağdaşmayacağına işaret ediliyor. Valiliğin bu yöndeki ilk girişiminin yürütmesi, Danıştay tarafından durdurulmuştu.

Kenan Ersözlü-Vakit

reklam izle kazan

SPONSOR REKLAMLAR