20 Şubat 2009 Cuma

Saadet'e vereceğiniz her oy emperyalizme karşı sıkılan yumruktur

Saadet Partisi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Mehmet
Bekaroğlu ile İstanbul ve Millî Görüş'ün belediyeciliği üzerine bir
sohbet yaptık. Millî Görüş'ten hiçbir zaman ayrılmadığını vurgulayan
Bekaroğlu önemli tespitlerde bulundu ve "Saadet Partisi bu milletin
vicdanıdır. Millet vicdanını 29 Mart'ta ayağa kaldırmalı" dedi.

Hala 40 yıllık yalanı söylüyorlar
"AKP'liler 'Oyları bölmeyin. Saadet Partisi'ne vereceğiniz oylar,
CHP'ye gider' propagandası yapıyor. Bu 40 yıllık bir yalan. Demirel'in
icadı. Ne zamanki millet Millî Görüş'e döndü, müthiş şeyler oldu
Türkiye'de. Bırakın AKP'liler, CHP, herkes Millî Görüşçü olmaya
çalışıyor. 40'lı yıllarda Kur'an Kurslarını yasaklayan CHP, şimdi 'Her
mahalleye Kur'an Kursları açacağız' diyor. Eğer Çağlayan mitingi
olmasaydı Davos olmazdı. 'Saadet'e vereceğiniz her oy emperyalizme
karşı sıkılan yumruktur' diyoruz.

Sayın Bekaroğlu, Adaylığınız, İstanbulumuza, Milletimize hayırlı
olsun. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na aday oluş sürecini
anlatır mısınız?

Genel Başkanımız Prof. Dr. Numan Kurtulmuş bey ile Büyük Kongre'den
itibaren istişare ediyorduk. Yerel seçimler gelince Genel Başkan ve
partimizin büyükleri istişare etmişler. "Bekaroğlu'nun aktif
siyasetten uzakta kalmak, pasif durmak gibi bir lüksü yoktur.
Bekaroğlu'nun aktif siyasete girmesi ve Yeniden Büyük Türkiye
Hareketi'ne katkıda bulunması gerekir" demişler. Sayın Genel
Başkanımızla konuştuk. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adaylığını
teklif ettiler. Ben de bunu bir görev olarak gördüm. "Eyvallah" dedim
ve kabul ettim. Allah mahcup etmesin. Yani Bekaroğlu'nun Saadet'e
yeniden geri dönmesi diye bir şey söz konusu değildir. Çünkü biz
söylemlerimizle, çalışmalarımızla bu camianın zaten içindeydik.
Buradaydık.

En önemli sorun yönetim biçimi
İstanbul'un en önemli sorunları neler?

İstanbul'un problemlerini sokaktaki insana da sorsanız 1,2,3,4 diye
sıralar. Biz bu sorunların envanterini çıkardık. Yani İstanbul'un
röntgen filmini çektik. Çalışmaya devam ediyoruz. Bütün bu sorunların
üstesinden gelmeyi engelleyen bir temel sorun var: O da yönetim
biçimidir. İstanbul'u geziyorum. İnsanları dinliyorum. Bu konuda
yapılan anketleri inceliyorum. İstanbullu "Şehrinizin en önemli sorunu
nedir?" şeklindeki soruya; Türkiye genelinde olduğu gibi,

1- "Yolsuzluk" diyor.

2-"AK Parti ANAP'laştı" diyor.

3-"Trafik" diyor.

4-"Deprem" diyor.

5- "Su" diyor.

Bizim dünyaya temel bakışımızın da ışığında bir kentte, insanların
bulunduğu bir yerde en önemli konu; can güvenliğidir. İstanbul'da
kimin ne ile karşılaşacağını kimse bilemiyor. Uzmanlar önümüzdeki
yıllarda büyük bir depremin olacağını anlatıyorlar. Bu önemli bir şey.
Biz bu işi bilenlere soruyor ve onlardan öğreniyoruz. Niye? Yönetim
tarzı dedim. Eğer siz gerçekten demokratik, katılımcı, denetlenebilir
insanlarla, saydam bir belediye yönetimi kurmazsanız, başta yolsuzluk
olmak üzere bu sorunlardan hiçbirini çözemezsiniz.

Kentsel değil; rantsal dönüşüm!
Siz bu sorunları nasıl çözeceksiniz?

İstanbul'da kamuya ait büyük araziler, "kentsel dönüşüm" adı altında
"rantsal dönüşüm"e uğruyor. Örneğin İETT'ye ait arazi satılıyor. Büyük
iş merkezleri rezidanslar, oteller yapılıyor. Zaten en temel
sorunlardan biri olan trafiği daha da çıkılmaz hale getiriyorlar. Bunu
İstanbullulara sorsalardı, belki de halk orasının yeşil alan olmasını
isteyecekti. Neyse, ben temel zihniyetimizi söylüyorum. Biz, yolsuzluk
dahil, bu sorunları; İstanbul'u İstanbullularla yöneterek çözeceğiz.

1-Biz bütün projeleri teknolojideki gelişmeleri, interneti kullanarak,
referandumlarla(halka sorarak) yapacağız.

2- Denetlenebilir bir belediye yönetimi kuracağız. Denetlenebilir bir
yerde haksızlık, hukuksuzluk olmaz. Biz İstanbul Belediyesi'nin bütün
çalışmalarını şeffaf hale getireceğiz. İstanbul'la ilgili ihaleleri
naklen yayınlayacağız. İhaleleri halka açık stadyumlarda
düzenleyeceğiz. Böylece yolsuzlukları ortadan kaldıracağız.

Haksız yere rant dağıtımını önleyeceğiz. İşi ehline vereceğiz.
Sorunları uzmanlarla çözeceğiz. Bunun örneğini vererek İstanbul'a
gelir gelmez, muhtemel depremi göz önüne alarak ilk ziyaretimizi
Jeoloji Mühendisleri Odası'na yaptık. Farklı üniversitelerden öğretim
üyelerinden depremle ilgili neler yapıldı, neler yapılması gerekir
konusunda bilgi aldık. İstanbul belediyesi, şehrin zemin planını Japon
firmasına ihale etmiş. Halbuki dünya kadar mühendisimiz var. Japon
firması iki sene çalıştı, yüzüne gözüne bulaştırdı. Bizim Jeoloji
Mühendisleri Odası'na geldiler. Türkiye'deki mühendislere "Bize
yardımcı olun" dediler. Şimdi yeniden etüd plana başlandı.

Deniz ulaşımı geliştirilmeli
Trafik problemini nasıl çözeceksiniz?

15 milyonluk bir şehrin trafik sorununu 'geldiğimiz an hemen
çözeceğiz' demek inandırıcı olmaz. Ama yeniden keşfe gerek yok.
İstanbul'un trafik çözümü metrodan geçer. Metrobüs, muhterem Hocamızın
deyimiyle pansuman tedbiridir. Ayrıca sayın Topbaş metrobüsü yeni
keşfetmiş gibi övünüp duruyor. Yeni değildir. Metrobüs daha önceden
uygulanıp, uygulamadan kaldırılan, tercihli yoldur. Ayrıca İBB'nin
ihmal ettiği fakat son yıllarda yatırım yapmaya başladığı deniz
ulaşımına da büyük önem verilmeli ve bu ölçüde deniz ulaşımı
geliştirilmelidir.

İmarda büyük rant!
İstanbul Belediyesi denetlenmiyor mu?

Şu anda İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ni denetleyen herhangi bir
kurum yok. Ne yasa buna izin veriyor, ne de uygulamalarda denetim
görebiliyoruz. Kararlar, tamamen kapalı kapılar arkasında veriliyor,
aldıkları kararları kendileri uyguluyorlar. Özellikle neredeyse
İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin bütçesini aşan BİT'ler, yani
Belediye Şirketleri, asla ve asla denetlenmiyor. Ne alıyor, ne
satıyor, bilançosu nedir? Zararı nedir? Finansal borçları nedir? Diğer
borçları nedir konusunda kimsenin bildiği bir şey yok.

İmarda rant çarkı iddiaları var. Bununla ilgili neler söyleyeceksiniz?

Farz edelim sizin bir arsanız var. Birisi bu arsaya müşteri oluyor.
Hatta 5 liraysa 7 lira veriyor. Siz de kârlı alış-veriş diye
elinizdeki arsayı satıyorsunuz. Aradan 6 ay veya bir sene geçtikten
sonra belediye imar komisyonu bir imar değişikliği yapıyor. O 7
liralık arsanız 700 hatta 7 bin liralık oluyor. Mesela, önceden o
arsaya 5 dairelik imar durumu görünürken, 50 dairelik imar durumu
veriyorlar. Bu hem arsanın ilk sahibine büyük bir haksızlık, hem de
bütün insanlarla ilgili kul hakkı var. Orada yeşil alanı, çevreyi,
gelecek kuşakları katlediyorlar. Niye bunlar yapılıyor? Kapalı kapılar
ardında ihale yapıldığı için.

"Biz hep kazanırız"
İnşaallah, biz hep kazanırız. Bunu kimse unutmasın. Sebeplerle
uğraşmak bizim işimiz. Sonuçlar bizim değil Allah'ın takdirindedir.
Allah ne dilerse o olacak. Daha 40 gün var. Ne olacağını kimse
bilemez. Ama ne olursa olsun. Biz bu millete gerçekleri anlatmakta
kararlıyız. Biz bunların maskelerini düşürmekte kararlıyız. Örneğin,
"2010 İstanbul Avrupa'nın kültür Başkenti olacak" projesi var.
"İstanbul'u Avrupa'nın kültür başkenti yapacağım" demek, insanları
aptal yerine koymak demektir. İstanbul birlikte yaşamak kültürüyle
yoğrulmuş bir medeniyetin başkentidir. Gölge etmeyin, yeter. İstanbul
aşığı olduğunu söyleyen Sayın Topbaş'ı bırakın, Sayın Başbakan'ın
Belediye Başkanlığı döneminde

"İstanbul'a gök kafesi yaptırmam" diyen sözünü hatırlayın. Başbakan'ın
döneminde başlayan, Topbaş döneminde biten yüzlerce gök kafes
sayabilirsiniz. Biz geldiğimizde İstanbul'u ahlakın başkenti
yapacağız. Bu medeniyeti, insanlığı, adaleti yeniden inşa etmenin
sevdasındayız.Emperyalizme, sömürüye direnmek, mazlumların ve
mağdurların yanında olmak doğru bir bakış açısıdır. Bu bakış açısı
kayboldu. Bu ciddi bir şey. O nedenle Saadet Partisi'nin 29 Mart'ta
alacağı oylar son derece önemli. Saadet Partisi bu milletin
vicdanıdır. Millet vicdanını 29 Mart'ta ayağa kaldırmalı. Saadet
Partisi, Milli Görüş yönetimde olmadığı on senede bu millet neler
neler kaybetti? Bunu tek tek anlatacağız.

Etiğe bakan yok
Belediye hizmetleri denilince aklınıza ne geliyor?

Mühendislik, estetik ve etik geliyor. Mühendislik hizmetleri bir
şekilde, şöyle ya da böyle yapılıyor. Ama estetik ve etik yok. Etik
derken insani, vicdani, manevi olanı kast ediyorum. Bir alt geçit veya
bir üst geçit yapılırken, sadece mühendisliğine ve rantına bakılıyor.
"Ne para getiriyor? Kime ihale edeceğiz?" Etiğine bakılmıyor.
İstanbul'un görüntüsüne uyuyor mu uymuyor mu? Trafiğe gerçekten
faydası olacak mı olmayacak mı? Estetik olmadan belediye yönetilmez.
Bir şehrin güzel olması gerekir. Orada insanlar yaşıyor. Biz medeniyet
iddiasında olan bir siyasi topluluğuz. Yeni bir Dünya diyoruz. Halbuki
Batı'nın insanları ezip geçen silah, savaş, borsa, kar, zarar gibi
kapitalist anlayışı var. Bizim medeniyet iddiamız çok farklı. Bizde
alın teri, helal, insani, vicdani, hak, hukuk, adalet gibi anlayışlar
var. Dolayısıyla estetiği asla ve asla ihmal edemeyiz. İstanbul'un
ranta yönelik kentsel dönüşümle bırakın bir medeniyeti, geçmiş
kuşakların kurdukları medeniyetin izlerini de yok ediyorlar.

Dinin toplumdaki ruhu
Gündemde tartışmalara yol açan cip/başörtüsü meselesi var. Cipe binen
başörtülü kadın bana oy vermesin mi dediniz?

Bunu derken şunu söylüyorum. Bizim Adalet ve Kalkınma Partisi'nden
farkımızı ortaya koymamız gerekir. Ben de bunu örneklerle ortaya
koyuyorum. Bir durakta başörtülü bir hanım 2 çocuğuyla birlikte
yağmurda çamurda otobüse binmeye çalışırken, erkekler arasında
bulunmaktan utanırken, o kareye başka bir manzara giriyor. Tam o
sırada otobüs gibi pahalı bir jip duruyor. Başında 800 dolarlık
başörtüsü, ayağında 2 bin dolarlık çizmesi, bin 500 dolarlık
mantosuyla başörtülü bir cip sürücüsü duruyor. Belki öteki hanımın
üzerine çamur sıçratıyor. Bu büyük bir çelişkidir. Bu olay AKP'nin
farkıdır. Bu olmaz. Kim ne kadar namaz kılıyor, hacca gidiyor? Buna
biz karışmayız.

BU dinin topluma taalluk eden esasları adalettir, tevazudur, haktır,
hukuktur, vicdandır, insanlıktır. Bizi buraya getiren, medeniyetimizi
oluşturan değerler bunlardır. Mustafa Sandal'ın şarkısında geçen
"Arabası var ama ruhu yok" mısrası gibi. Batı medeniyetinin de
teknolojisi var ama ruhu yok. Bizim farkımız budur. Maalesef AKP bu
ruhu da ortadan kaldırdı. Bu daha tehlikeli. Hem inançlı gözüküyor,
hem de o ruhu, topluma taalluk eden adalet, insaf, tevazu, vicdan gibi
şeyleri ortadan kaldırıyor. "Efendim biz onu da yaparız, zekatı da
veririz" diyemezsiniz. Dinimize göre, "Bu parayı ben kazandım.
İstediğim gibi harcarım" diyemezsiniz. Yani helal kazancını israf
edemezsin. Gösteriş yapamazsın. Nasıl kazanacağınız ve nasıl
harcayacağınız sınırlıdır. Biz kapitalizme karşıyız. Biz sermaye ve
güç yerine insanlığı ve vicdanı koyuyoruz. İşte İslam uygarlığı,
atalarımızın uygarlığı, Fatih'in şehri İstanbul böyle kuruldu.
Dolayısıyla biz böyle bir ruh getiriyoruz. Kimse alınmasın.
Sözlerimden birileri rahatsız oluyor. Vicdanları rahatsız. Yaptıkları
işin yanlış olduğunu biliyorlar. Başörtüsü iffetin, mağduriyetin,
mazlumiyetin simgesidir. Teşhirin ve gösterişin simgesi olamaz.
Bunları topluma deşifre edeceğiz.

Mehmet Bekaroğlu kimdir?
1954'de Rize'de doğdu. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden mezun
oldu, Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde psikiyatri
uzmanlığı yaptı. İngiltere'de Aston Üniversitesi'nde misafir
araştırmacı, Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde öğretim
görevlisi olarak çalıştı. Akademik kariyerini Psikiyatri Anabilim Dalı
Başkanı iken noktalayan Bekaroğlu, 1980 sonrasında yedek subaylığını
yaparken Metris ve Gaziantep özel tip cezaevlerinde psikiyatrist
olarak görevlendirildi. Siyasete Refah Partisi'nde başladı. Rize
Milletvekili olarak Meclis'e girdi. RP kapatılınca Fazilet Partisi'ne
geçti. FP de kapatılınca siyasete Saadet Partisi'nde Genel Başkan
Yardımcısı olarak devam etti.

Hiç yorum yok:

reklam izle kazan

SPONSOR REKLAMLAR