1 Aralık 2008 Pazartesi

Şimdi mücadele zamanı Aydın Başar

Şimdi mücadele zamanı

Aydın Başar / istanbulhasreti@gmail.com

Müslüman dediğin bir şeylerin kavgasını vermeli, mücadele etmelidir. Ticarette de eğitimde de siyasette de her yerde de... Müslüman, bir keşiş gibi, bir haham gibi olamaz. Bir köşede gelinlik kız gibi süzülemez. Bu dinin Peygamber´i eshabına dinini öğretirken haşa onlara pasif ve tepkisiz bir Müslümanlık modeli sunmamıştır.

Bu dinde zalimlerle ve din düşmanlarıyla mücadele etmek, hak gelip batıl zail oluncaya kadar savaşmak, insanlara iyiliği emretmek ve onları kötülükten nehyetmek vardır. İşte biz bu mücadeleye kısaca �dava� diyoruz ve o davaya sahip olmadan da Müslümanlığın ideal bir şekilde yaşanamayacağına inanıyoruz.

Davayı savunabilmemiz için hak davamıza canı gönülden inanmış ve onun uğrunda birçok şeyi gözümüzden çıkarabilmiş olmamız gerekir. Uykularını, emeğini, maddi ve manevi imkânlarını gerektiği zaman Hz Ebubekir misali orta yere koymadan davayı savunmak ancak söz ekseninde bir savunma olarak kalacaktır. Mukaddes davayı savunmak tıpkı cihada giden sahabiler gibi �acaba kolum mu, bacağım mı yoksa kafam mı kopacak� diye bir sefer bile düşünmemeyi gerektirir.
Rahibeler gibi manastıra kapanarak kendimize �içe kapanık� bir dünya kurmak yerine, sahaya inmenin, söz söylemenin, haykırmanın ve bir şeyleri kökünden değiştirmeye çalışmanın gereğine inanıyoruz. Dünya hak ve batılın mücadelesi üzerine kurulmuşken meydanı zulmün cırcır böceklerine bırakamayız. Çünkü Müslümanlar olarak tüm dünyanın gidişatından biz sorumluyuz.

İçimizdeki uyuyan aslanın kükreme zamanı artık gelmiştir. Küheylanı düştüğü yerden şaha kaldıracak olan kudret Cenab-ı Allah´ın lütfu ile yine kendi içimizdedir. Bizler eski ruhumuzdan hiçbir şeyi kaybetmedik ve kaybetmemek zorundayız da... Yine eskisi gibi İslami mücadelenin sembol isimleri olan Ammarlar, Yasirler ve Sümeyyeler olmalıyız.

Davamızın başarısı için bazı konuları hatırlamak ve hatırlatmak durumundayız. Büyük bir davadan bahsediyor isek, bizler o davayı çilesi çekilmemiş ham sözlerle savunamayız. Her şeyden önce üslubumuzu yeniden gözden geçirmeli, kalplere giden yolu bulabilmenin sözlerimizdeki letafetle mümkün olacağını fark etmeliyiz. Aksi takdirde zücaciye dükkânına giren bir fil edasıyla yapılan tezahüratvari hırçın yaklaşımlarla, elmas kıymetindeki davamızın basit bir cam parçası gibi algılanmasına sebebiyet verebileceğimizi hesaba katmak zorundayız.

Çoğu zaman gülümser bir çehrenin, uzun ikna konuşmalarından çok daha etkili olduğunu da unutmaz isek müspet tavırlar sergilemenin önemini daha da iyi kavrarız. Bir taraftan müspet tavırlar sergilerken diğer taraftan da muhatabımıza sözümüzü dinletebilecek ona derdimizi anlatabilecek ve hatta gerekirse onun zihnine bir şeyleri zorla sokabilecek bir kararlılık halinde olmalıyız. Bu kararlılığımız davamıza dikkat çekmek konusunda ve gündem oluşturma hususunda bize mutlaka pozitif bir katkı sağlayacaktır. Zafer için önce ona inanmamız gerekiyor.

Şunu peşin peşin söylemeliyiz ki; iddiasını, davasını ve aşkını yitirmiş �laylaylom kadrolar�la veya pısırık şahsiyetlerle bir yerlere varmamız mümkün değildir. Yetişmiş olmak, kültürlü olmak, birikimli olmak elbette güzel şeylerdir fakat bir davayı taşıyabilmek için bütün bunların yanı sıra koskocaman da bir yüreğe sahip olmamız gerekir.

Söz söylemek kolaydır, hele ki bu günlerde her taraf laf israfı yapan ve söyledikleri sözlerin vebalini düşünmeyen �boş adamlar�la doludur. Fakat söz söylemek ile bir davayı savunmak arasında çok farklar vardır.

Bir davayı savunurken tek başına �heyecan� anlamlı olmadığı gibi tek başına bilgi de anlamlı değildir. Şayet davayı savunabilecek bilgi ve birikime sahip olmanın yanı sıra yeteri kadar da heyecanımız yok ise, davayı hakkıyla savunmaktan da bahsedemeyiz.

Heyecanımızı yitirmememiz ve hala ilk günkü aşk ve şevkimizi muhafaza edebilmemiz gerekiyor. Her ne kadar zaman zaman heyecanımızı baltalayan durumlar söz konusu olsa da iman noktasında umutsuzluğa yer yoktur. Bizler samimi ve ıhlaslı olursak muzaffer olmamamız için de bir sebep yoktur. Fakat şu var ki biz bu yalan dünyada muzaffer olamasak bile öteki alemin bahtiyarları olmaya talip olduğumuzu da kafamıza kazımalı ve bunu aklımızdan çıkartmamalıyız.

Biz Müslümanların İslam davasından başka bir davası olmaz. Biz bu davayı yüklenmeye talip olan kişiler olarak, hiçbir mümini davanın dışına itmek gibi bir anlayışımız söz konusu değildir. Bizler bu bakış açısıyla toparlayıcı ve kaynaştırıcı olmanın gereğine inanıyoruz. Bunun için bir teşkilattan ve bir davadan bahsediyoruz.

Ve biz sadece tüm halkımızın değil tüm insanlığın saadeti için çalışıyoruz. Bu nedenle de dini ve manevi değerlerimize sahip çıkması gereken gençlerimizi bir ideale doğru yönlendirmeye çalışıyoruz.

Kendi geleceği, ailesi, ülkesi, vatanı, milleti ve tüm insanlık için; dahası kendinin ve insanlığın dünyası ve ahireti için hayaller kurmayan ve bu ideal uğruna çalışmayanlar, toplumun silik şahsiyetleri olarak anılmaya mahkum olacaklardır. Böylelerinin söz sahibi olduğu toplumlar, siyasal, ekonomik ve sosyal alanlarda ancak �aynı tas aynı hamam� deyimi ile özetlenebilecek bir durumla karşılaşırlar.

Biz böyle bir durumla karşılaşmak istemiyorsak planlı ve projeli bir şekilde zulüm düzeninin çarklarının ayarını bozmak için pratikte şart olan bir teşkilatın bünyesinde toplanmalıyız. Oturduğumuz yerden teori üretmek de çözüm değildir. Yani kısacası şimdi mücadele zamanıdır.

Hiç yorum yok:

reklam izle kazan

SPONSOR REKLAMLAR