14 Aralık 2008 Pazar

Taaşşuk-İ-Talat ve Fitnat Sunum Raporu

Taaşşuk-İ-Talat ve Fitnat Sunum Raporu
Şemseddin Sami'nin roman alanındaki tek eseri olan eser, Türk edebiyatının ilk romanı olarak kabul edilir. Dili, hayata bakış açısı ve vakanın tanzim edilişi bakımından Avrupai anlamda romanla ortak noktaları bulunan eser, tesadüflerin çokluğu ve sık kullanılan motiflerle halk hikayesini de hatırlatmaktadır. 1872 yılı sonralarında, cüz cüz yayınlanmaya başlamış ve üç cüzde tamamlanmıştır. Romanın dili o zamanki kullanılan dile göre sade olup, yazar eserin genelinde süslü anlatımdan kaçınmıştır. Ayrıca eserde yer yer konuşma diline de yer verilmiştir. ( Arap dadının ifadelerinin kendi şivesiyle yazıya aktarılması gibi.) Romanda, görmeden evlenme geleneği gibi önemli bir toplumsal sorun ele alınmıştır. Şemseddin Sami, eserde bu sorundan bahsedip toplumsal bir ders vermek istemiştir.
Romanın işlediği ana konu olan eski örflerin birbirine aşık iki genci nasıl bir bunalıma sürüklediği , eserin başında Talat’ ın annesi Saliha Hanım ‘la babası Rıfat Bey’in yaşadıkları anlatılarak okurlara aktarılmaya başlanıyor. Onların yaşadığı büyük aşk ve birbirlerine kavuşmak için verdikleri mücadele konusu üzerinde duran yazar, Saliha Hanım’ın ailesi tarafından başka birisine verilmesinin istenmesiyle sevgililerin nasıl bir bunalımdan-ikisinin birden intihara kalkışması- tesadüf eseri döndüklerini okurlara sunuyor. Evlilik konusunda roman kahramanlarının görüşleri de o zamanki genel görüşü ve Şemseddin Sami’ nin bu genel görüşe zıt olan görüşünü ortaya koyması bakımından önem taşıyor. Cahil , toplumun çoğunun o dönemde evlilik konusundaki görüşünü ortaya koyan diye karakterize edilen Ayşe Bacı’ nın ‘Heb alem nasıl yabar, biz de öyle yabar. Sen farcayi al, ben de başortisi alur, bugun bir mahalle,yarın bir mahalle gazer, gorur; kız bagandi,alur.’ İfadesine karşın belli bir eğitim almış ve yazarın doğruyu bilen bir toplum üyesi olarak gösterdiği Saliha Hanım şiddetle bu görüşe karşı çıkar ve ‘ … Sonra, benim beğendiğimi, senin beğendiğini oğlum beğenir mi bakalım? Hep alem nasıl yaparsa biz de öyle yapalım, diyorsun. Lakin görmez misin ki halkın çoğu bugün evlenir, yarın kocası karısını, yahut karısı kocasını bırakır. Bin türlü rezalet olur. ‘ sözleriyle o dönemdeki evlilik anlayışını ve bunun yarattığı sorunları dile getirir.
Yazarın günümüzden yaklaşık 130 sene önce ele aldığı sorun, tüm gelişmelere, modernite çalışmalarına rağmen hala devam ediyor. Bu sorunun çözülememesinin birçok nedeni var aslında: Türk toplumunda geleneklerin kırılmaz yapısı, ailenin özellikle ailenin reisi konumunda bulunan babanın aileyi ilgilendiren her konu hakkında karar merci olması, toplumun eğitim seviyesinin düşüklüğü ve vb . Bu etmenler yüzünden görücü usülü evlenme, eş seçimin birincil şahıslar yerine üçüncül şahıslar tarafından yapılması olayları devam ediyor.
Kitapta dikkat çeken bir başka nokta da, kitabın yazıldığı dönemle günümüz arasında toplumda kadına bakış açısının nasıl değiştiğidir. Dönemin muhafazakar Osmanlı toplumda kadın ikinci sınıf vatandaş konumundadır. Eğitim, çalışma gibi en temel hakları elinden alınmıştır. O dönemde kızların on- onbir yaşından sonra okula gitmesi kabul edilemez olarak görülmektedir. Saliha Hanım’ ın babası kızına onu okuldan aldıklarını ‘ …Bu adettir: Kız on-onbir yaşını geçtiği gibi yaşmaksız,feracesiz sokağa çıkamaz.Biz adetin haricinde nasıl hareket edebiliriz? Herkes sonra bizimle gülecek… Ne yapalım? İşte hala kızlar için mahsus mekteplerimiz ,kadın hocalarımız yok ki… Erkek mektebine onbeş yaşında bir kız nasıl gidebilir?’ diyerek açıklıyor. Bu ifadeden de anlaşılacağa üzere o dönemde toplumda kadın üzerinde çok yoğun bir baskı vardır. Aileler çocuklarını okutmak isteler bile toplumun baskısından çekindikleri için bundan vazgeçmektedirler. Kız çocukları yeterli eğitimi alamadıkları için toplumda erkeklerle kadınlar arasında eğitim seviyesi bakımından derin uçurumlar bulunmaktadır. Sadece zengin ailelerin kız çocukları evlerinde özel hocaları sayesinde eğitim alabilmekteydiler. Bunun yanında aile içinde babanın tartışılmaz bir iradesi vardır. Ataerkil bu yapı içinde kadının aile içinde ve toplumda söz sahibi olmasını beklemezdi zaten. O dönemde kadın adeta bir köledir. Evde çalışan ‘bedava işçi’ konumundaki, hiçbir konu hakkında söz söyleme hakkı olmayan kadınlar erkeklerin mutlak egemen oldukları bir toplumda yaşam mücadelesi vermekteydiler. Romanda kadın kılığına girip sevgilisi Fıtnat’a ulaşmaya çalışan Talat’ın peşine sokakta aynı kalemde çalıştığı mesai arkadaşlarından birinin düşmesi ve onu rahatsız ederek tavlamaya çalışması dönemde toplumun kadına bakış açısını okurlara sunması açısından önemlidir.
Taaşuk-I Tal’at ve Fitnat romanında imparatorluğu etkisi altına alan Batı etkisinin sonuçları eserde yer almaktadır. Avrupai düşünce tarzının hayatımızın her sahasına giridiği on dokuzuncu yüzyılın sonlarında, yaşadığımız toplumsal çelişkiler romanda anlatılmaktadır. Muhafazakar bir insan olan Hacıbaba yenileşme hakkındaki düşüncelerini ‘ Gidenlerden sorabilirsin,madamlar çıkarlar,erkeklerin meclislerine girerler, kahvelerde otururlar. Fakat bir madama, kocasını yahut biraderini ya babasını kolundan alıp kemal-i vekarla
yürüyerek ,ırzına halel getirmeyecek bir yere gidip kemal-i edeple oturur. Hiç kimse yüzüne bakmaya cesaret edemez.Halbuki bizimkiler öyle değil… Biz kapılarımızı ,kızlarımızı bir arabacıya teslim edip, Allaha emanet …Nereye götürürse götürsün…’ ifadesiyle açıklıyor. Hacıbaba’ nın görüşleri halkın genelinin Avrupai düşünceye bakış açısını yansıtması bakımından önemlidir. Bir alaturka- alafranga çatışmasının yaşandığı açıktır. Toplumda bir aydın-halk çatışmasının yaşandığını söylemek yanlış olmaz.

Hiç yorum yok:

reklam izle kazan

SPONSOR REKLAMLAR