12 Mart 2009 Perşembe

ERBAKAN HAYATI VE İDEALLERİ

İÇİNDEKİLER
Önsöz 11
1. BÖLÜM
Prof. Dr. Necmettin Erbakan'ın soyu ve doğumu 15
Erbakan'ın soyu 17
Erbakan'ın doğumu 19
2. BÖLÜM
Çocukluk Dönemi 21
Erbakan'ın Çocukluğu 23
Erbakan'ın Çocukluk arkadaşlarından Vala Bey anlatıyor 24
Erbakan kendi çocukluğu ile ilgili şöyle diyor 25
ilkokul Öğretmenleri Erbakan'ın Babasına ne dediler 26
3. BÖLÜM
Gençlik Dönemi 27
İlkokul sonrası Erbakan 29
Prof. Dr. Berhan Bey anlatıyor 30
Bu Hatırayı Erbakan anlatıyor 31
Lise Yıllarında Erbakan 32
Ahmet Berker Erbakan'ı anlatıyor 33
Erbakan Liseyi birincilikle bitiriyor 34
Erbakan Üniversiteyi de birincilikle bitiriyor 35
Mehmet Bilge Erbakan'ı anlatıyor 36
Okul Albümünde Erbakan 37
Okul Albümü ile ilgili kendisi şöyle diyor 38
4. BÖLÜM
Akademik hizmet dönemi 39
Erbakan okul ardadaşlarına hocalık yaptı 41
Prof. Dr. Mustafa Köseoğlu anlatıyor 42
Erbakan öğrencilik yıllarında da Namazını kılardı 43
Erbakan şimdi de namazını kılıyor 44
Üniversite Erbakan'ı Almanya'ya gönderiyor 45
Prof. Dr. Selim Palavan anlatıyor 46
Almanya'daki dönemi Erbakan anlatıyor 47
Almanya'lı Bilimadami Erbakan'ı anlatıyor 48
Erbakan Almanya'dan Türkiye'ye dönüyor 49
Prof. Dr. Hakkı Öz anlatıyor 50
Erbakan kendi ülkesinde Fabrika kuruyor 51
Gümüşmotor Ustası 'anlatıyor 52
Genç Profesör iş başında 53
Siyonistler harekete geçiyor-1 108
Siyonistlerin metodları 110
Milli Nizam Partisi'nin kapatlılması için dava açılıyor 111
Savunan adam savunuyor 119
Milli Nizam partisini kapatıyorlar 127
Erbakan isviçre'deki tedaviyi anlatıyor 129
Erbakan isviçre'den Türkiye'ye dönüyor 130
9. BÖLÜM
Milli Selamet Dönemi 131
MSP ile ilgi bir tesbit 132
Milli Selamet partisinin kurulması 133
Milli Selamet partisi kurucular kurulu 134
MSP'nin Anahtarının dilleri konuşuyor 135
O yine ayakta ve yürüyor 136
O Samimi bir devlet adamı 137
O emretmesini bildiği gibi itaat etmesini de biliyor 138
MSP'nin kurucu Genel Başkanı anlatıyor 140
Erbakan'ın partisi seçime gidiyor 141
Halk MSP Lideri Erbakan'ı dinliyor 142
1973 Seçimlerinde seçilen MSP'li Milletvekilleri 143
Erbakan Başbakan Yardımcısı oluyor 145
Erbakan Başbakan yardımcılığı görevini kabul ediyor 148
Erbakan'ın MSP dönemindeki hizmetleri 149
Mustafa Üstündağ Erbakan'a diyor ki 152
Erbakan Ağır Sanayi Hamlesine bu sloganla başlıyor 155
Erbakan'ın Ağır Sanayi ile ilgili Genel değerlendirmesi 156
Ağır Sanayi yatırımlarının Planı 157
Erbakan bir Fabrikanın Temel atma töreninde diyor ki 158
O dediğini yapıyordu 159
Diğerleri lafta O icraatta 160
Erbakan yaptıklarına İmza atıyor 161
Erbakan Maddi kalkınmaya manevi destek istiyor 162
Erbakan Dualarla Şartele basıyor 163
Erbakan Sanayileşmede doğu batı ayrımı yapmıyor 164
Erbakan tüten Bacalar çoğalsın istiyor 165
Erbakan yılın adamı seçiliyor 166
Erbakan Temel atmaktan zevk alıyor 167
O Azimli ve kararlı bir devlet adamı 168
O başka bir açılış gerçekleştiriyor 169
Ciddiyetle gelen bir başka açılış 170
Erbakan Türkiye'nin istikbaline harç koyuyor 171
Erbakan Temel peşine Temel atıyor 172
Fahri Paşa Erbakan'ın Ağır Sanayi Hamlesi ile ilgili ne diyor 174
Subhi Bey Erbakan'ın Ağır Sanayi Hamlesi ile ilgili ne diyor 175

Türkiye'de ilk yerli Otomobil yapan Erbakan'dır 54
Cemal Gürsel yerli Otomobil için Erbakan'a ne diyor? 55
Türkiye kendi Otomobilini yapabilir 56
İsmet İnönü Erbakan için ne diyor? 57
Dinci olmak gerici olmak mı? 58
5. BÖLÜM
Odalar Birliği Dönemi 59
Erbakan ile ilgili bir tesbit 61
Erbakan'ın hayalinin büyük oluşu basiretindendir 62
Erbakan daha çok hizmet etmek istiyor 64
Erbakan Odalar Birliği Genel Sekreteri oluyor 65
YTP Genel Başkanı Erbakan için ne diyor? 66
Erbakan odalar Birliği Başkanı oluyor 67
Erbakan evleniyor 68
Nermin Hanım eşi Erbakan için şöyle diyor 69
Örnek bir Aile Erbakan Ailesi 70
Erbakan Ailesi Mücadeleci bir Aile 71
6. BÖLÜM
Milli Görüş Hareketinin Başlaması 73
Niçin Milli Görüş 75
Erbakan Milli Görüş'ü tarif ediyor 77
7. BÖLÜM
Bağımsız Milletvekilliği dönemi 79
Erbakan ile ilgili başka bir Tesbit 81
Niçin Siyaset? 82
Erbakan Siyaset'e başlıyor 84
Erbakan 43 yaşında Milletvekili seçiliyor 85
8. BÖLÜM
Milli Nizam Dönemi 87
MNP ile ilgili bir Tesbit 89
Erbakan niçin Parti kuruyor? 90
inançlı kadrolar omuz omuza vererek yola çıkıyor 92
Erbakan ilk partisini kuruyor 93
İsmet Paşa MNP'nin kurulması ile ilgili ne diyor? 95
İsmet Paşa Gelişmeyi görünce ne diyor? 96
İlk Partinin amblemi şehadet parmağı 97
Milli Nizam partisinin kurucuları 98
Erbakan Genel Başkan oluyor 100
S. Arif Emre Erbakan'ı anlatıyor 101
Erbakan Halkla iç içe olan bir Lider 102
Milli Nizam Partisinin gayesi 103
Milli Nizam partisinin Marşı 104
Milli Nizam partisinin faaliyetleri 105
Siyonistler Harekete geçiyor-3 326
Refahyol Hükümetini yıkın emrini kim veriyor? 328
14 Şubat'ta hangi kararlar alınıyor? 329
28 Şubat MGK'da hangi kararlar alınıyor? 330
Batı Çalışma Grubu (BÇG) niçin kuruluyor 334
Batı Çalışma Grubu nedir? 336
Refah partisinin kapatılması için dava açılıyor 337
Başsavcı Vural Savaş Allah'dan yardim istiyor 339
Pazarda para nasıl konuştu? 340
Erbakan Başbakanlık görevinden istifa ediyor 342
Savunan adam yine savunuyor 344
Seni Seviyoruz Savunan adam 346
Refah Partisi de kapatılıyor 347
İşte gerekçeli Karar 349
Karşı oy kullanan üyelerin gerekçeleri 353
Tebessüm onun yüzünden hiç eksik olmaz 359
RP'nin kapatılması ile ilgili vahim hatalar 360
Cengiz Candar'in tepki ve yorumu 363
Abdurrahman Dilipak'ın tepki ve yorumu 364
Ali Bayramoğlu'nun tepki ve yorumu 365
Hakan Albayrak'in tepki ve yorumu 366
Nazlı Ilıcak'ın tepki ve yorumu 367
Mehmet Y. Yılmaz'ın tepki ve yorumu 368
Gülay Göktürk'ün tepki ve yorumu 369
Refah Partisi kapatılınca ... 370
11. BÖLÜM
Yepyeni dönem 372
Hukuki Vahim hatalara rağmen 374
Erbakan'a 1 Yıl Hapis cezası veriliyor 376
Erbakan'a verilen ceza ile ilgili hukuki hatalar 377
Erbakan'a verilen ceza ile ilgili Hasan Cemal'in tepki ve yorumu 378
Erbakan'a verilen ceza ile ilgili Yazarlar Birliğinin tepki ve yorumu 379
Erbakan'a verilen ceza ile ilgili Mustafa Başoğlunun tepki ve yorumu 380
Erbakan'a verilen ceza ile ilgili Dr. Hikmet Aydın'ın tepki ve yorumu 381
Erbakan'a verilen ceza ile ilgili Ecevit'in tepki ve yorumu 382
Erbakan hakkında ceza kesinleşirse 383
Çankaya'nın kapısı Erbakan'a mı açılıyor 384
Erbakan Cumhurbaşkanı mı olacak? 385
Erbakan'ın bazı özellikleri 386
Sabırlı Adam 389
Seni Seviyoruz 390
Sonuç 391
Dipnotlar 393
ÖNSÖZ
Tarihin akışı içinde çok sayıda liderden bahsedildiğini, hayatları, kimlikleri, şahsiyetleri, fikirleri ve icraatlarıyla ilgili kitaplar yazıldığını görüyor ve biliyoruz. Bunların kimisine iyi, kimisine de kötü denmiştir. Veya kimisi iyi gösterilmeye, kimisi de kötü gösterilmeye çalışılmıştır.
Aklı selim olan kimselere düşen görev; iyiye niçin iyi, kötüye niçin kötü dendiğini veya iyi gösterilmek istenenin niçin iyi gösterilmek istendiğini, kötü gösterilmek istenenin niçin kötü gösterilmek istendiğini araştırmak ve ondan sonra inanıp kabul etmektir.
İyiye, iyiyi ve iyiliği istediği için kötü denmişse, bunu araştırıp doğruyu ve gerçeği bulmak bir sorumluluk sayılmaz mı?
İşte bu sorumluluk duygusu beni, çocukluğumdan beri bir çok gazetede, televizyonda, radyoda, mitingde, açıkoturumda, sohbette, kahvede, haber programında, dergide ve özellikle bir takım belli çevreler tarafından Milli Görüş Lideri Sayın Prof. Dr. Necmettin Erbakan'ın kötü gösterilmeye çalışıldığını duyduğum, gördüğüm ve okuduğum için bu liderin belli çevreler tarafından niçin kötü gösterilmeye çalışıldığını, niçin

istenmediğini incelemeye, araştırmaya ve öğrenmeye itti. Aynı zamanda;
Erbakan'ın soyu, doğumu, çocukluğu, gençliği, akademik hizmetleri, siyaseti, siyasi hizmetleri, idari hizmetleri ve bu hizmetlerin yanısıra; Erbakan ne istiyor?
Erbakan'ın davası, gayesi nedir? Erbakan niçin yasaklanıyor? Erbakan niçin suçlanıyor? Erbakan dindar mı? Dindarlık suç mu? Erbakan laikliğe karşı mı? Erbakan neyin lideri?
Erbakan'ın siyaset yapmasını kim istemiyor? Erbakan için kim ne dedi?
Türkiye'de futbolun yıldızı var, sanatın yıldızı var, peki ya siyasetin yıldızı var mı? Varsa kimdir?
Sorularına cevap aramayı, böylece güneşin önünde gölge yapan kara bulutlan, gerçek rüzgarlarıyla dağıtmayı da ayrıca bir sorumluluk kabul ettim.
Bu sorumluluğu birçok okurla, hatta mümkün olabilse, Erbakan'ın adını duymuş, resmini görmüş, sesini işitmiş tüm insanlarla paylaşmak için "SAVUNAN ADAM" adlı kitabı yazmaya karar verdim.
Beyaza siyah, meyve ağacına kavak ağacı, iyiye kötü, güneşe karanlık demek istemeyen okurları, kolay ve herkesin anlayabileceği değişik bir üslupla yazılmış olan bu kitabı tümüyle ve önyargısız olarak okumaya davet ediyorum.
Kapı ve pencereleri kapatıp, misafiri eve almamaya
SAVUNAN ADAM
niyet ettikten sonra "ayıp olmasın" diye misafiri eve davet etmenin bir anlamı olmadığı gibi, kalbin manevi kapı ve penceresini kapatıp, bu kitapta yazılanları kabul etmemeye niyet ettikten sonra "iş olsun" diye önyargılı olarak bu kitabı okumanın da bir anlamı ve faydası olmaz!
Kapıyı, pencereyi açtıktan ve misafiri kabul etmeye niyet ettikten sonra daveti yapmanızı diliyorum.
Selam, saygı ve dualarla....
ERBAKAN'IN SOYU
Necmettin Erbakan Kozanoğulları soyundandır. 1800'lü yılların son döneminde Adana'nın Kozan ve Saimbeyli bölgelerinde asırlarca hüküm süren Kozanoğulları Beyliği'nden gelip İstanbul'a yerleşen ve Sultan Abdülhamid'e yakınlığı ile bilinen Hüseyin Bey'in torunudur.
Dolayısıyla "Necmettin Erbakan Türkiye'nin "Saraylılar" diye adlandırılan bir ailesinden geliyor. Baba tarafı 19. yüzyıl sonlarında Adana'nın Kozan ve Saimbeyli bölgelerinde hüküm süren Kozanoğullarından. Dedesi Kozanoğlu Hüseyin Bey, İkinci Abdülhamit döneminde saraya yakınlığı ve bağlılığıyla tanınan bir zattır." (1) İşte Erbakan bu zatın oğlu Mehmet Sabri Bey'in oğludur. Annesi Kamer Hanım'dır. "Kamer Hanım ise Sinoplu Kale Kumandanı Binbaşı Halil Bey'in torunudur." (2)
Erbakan'ın dedesi Hüseyin Bey, oğlu Mehmet Sabri Bey'e hukuk tahsili yaptırır. Mehmet Sabri Bey hukuk mektebini bitirdikten sonra ilk görev olarak Erzurum İstinaf Mahkemesi Savcılığı'na tayin edilir. "Erzurumlular bu beyefendiyi çok severler ve tanınmış ailelerden Korukçuların kızı Sabriye Hanımla evlendirirler."
"Savcı Mehmet Sabri Bey'in ve Sabire Hanımefendinin Nizamettin ve Selahattin isimli iki çocukları dünyaya gelir."
Birinci Dünya Savaşı sonunda Ruslar'ın Erzurum'u işgali sebebiyle zorunlu bir göç başlar. İşte bu korkunç şartlar içerisinde yapılan göç sırasında Sabire Hanım yolda vefat eder. Böylece bu mutluluk bozulur.
Arkasından Ağır Ceza Reisi olarak Sinop'a tayin edilen Mehmet Sabri Bey bu sefer Sinoplu Kamer Hanımla evlenir.
Kozanoğulları daha sonraları Nazırzade oldular. Yani Bakanlık payesine erişmiş oldular. İşte bu yüzden 1934 senesinde Soyadı Kanunu çıktığında herkes soyi-sim ararken Nazırzadeler Erbakan soyadını aldılar.
Böylece Necmettin de Erbakan soyadını almış oluyordu.
ERBAKAN'IN DOĞUMU
Erbakan, Anadolu'nun kuzeye doğru en çok ilerleyen ve ince Burun ile sona eren kara çıkıntısına doğudan birleşen küçük bir yarım adanın yüksekliği az olan berzah kesiminde kurulmuş ve 1924 yılında vilayet yapılan Sinop ilinde dünyaya geldi.
Babası Mehmet Sabri Bey, Cumhuriyet'in üçüncü yılının kutlandığı 29 Ekim 1926'da dünyaya gelen oğluna "Dinin Yıldızı" anlamına gelen Necmettin adını koydu.
Erbakan, anne (Kamer Hanım'ın) ve babası (Mehmet Sabri Bey'in)nın üçüncü çocuğudur. Abilerinden Nizamettin Erbakan cildiye doktoru, Selahattin Erbakan göz doktorudur. Küçük kardeşlerinden Kemalettin Erbakan diş doktoru, Atife (kız kardeşi) eczacı ve Ak-gün Erbakan ise mühendistir. (3)
Bu, Erbakan ailesinin tüm fertlerinin akademik seviyede bilgili ve kültürlü olduğunu gösteriyor.
29 Ekim 1926'da Kamer Hanım'ın dünyaya getirdiği
çocuk, yuvarlak yüzlü nurtopu gibi idi. Bu çocuk, istikbalde hangi ilklere imza atacağını, neler kuracağını, neler yapacağını, nelerle karşılaşacağını, devlet adamı olup olamayacağını, hangi şeyi dava edineceğini, kimin rızasını kazanmak için uğraşacağını, ne ile suçlanacağını, hangi şeyi dava edineceğini, kimin rızasını kazanmak için uğraşacağını, milyonların gönlünde nasıl taht kuracağını kimse bilmiyordu. Annesi Kamer Hanım da bilmiyordu.
Dindar bir şilenin çocuğu olan Necmettin Erbakan, temel ahlaki eğitimini ve sağlam aile terbiyesini anne ve babasından aldı.
"Dinin Yıldızı" (4) 29 Ekim 1926'da Türkiye'de doğmuştu artık. Karanlıkta kalan nice meseleleri, bilinmeyenleri aydınlatacaktı. Onu söndürmek için, ışığının önüne geçmek için nice kimseler ne entrikalar çevireceklerdi...!
2. BÖLÜM

ÇOCUKLUK DÖNEMİ
(1926-1938)
21
ERBAKAN'IN ÇOCUKLUĞU
Ağır ceza reisi olarak görev yapan Erbakan'ın babası Mehmet Sabri Bey'in Kayseri'ye tayin edilmesi sebebiyle Erbakan çocukluk döneminin bir ila altı yaş arasını Kayseri'de geçirdi.
Daha sonra yine babasının tayini nedeniyle 1932 yılında Trabzon'a yerleşti.
İlk tahsilini Trabzon Gazi Paşa İlkokulunda tamamladı. (5)
Erbakan çok zeki olduğundan çocukluğunda da üretken idi. Kendi kafasından yeni oyunlar icad eder, icad ettiği oyunlara kurallar koyar ve oynadıkları oyunları kendisi yönetirdi. Öyleki, Trabzon'da oturduğu konağın bahçesinde çocukluğuna ait ayrı bir dünya kurmuştu. Bu dünyaya çevredeki memur çocuklarını dahil etmeyi başarmıştı.
Artık o kendi yaşındaki çocukların fikir üreteni, oyun icad edeni kural koyanı, oyunları yöneteni idi.
Erbakan'ın çocukluk günlerini çocukluk arkadaşlarından biri şöyle anlatıyor.
ERBAKAN'IN ÇOCUKLUK ARKADAŞLARINDAN VALA BEY ANLATIYOR
(TRABZON, 1932-1937)
"Necmettin Bey o zamandan bu zamana hiç değişmeyen bir olaydır. O zaman televizyon ve radyonun olmadığı bir dönemdi. Ancak köşe
kapmaca, salıncakta sallanma veyahutda Necmettin Bey'in kurallarını koyduğu oyunlarla oynardık. Bu oyunlarda onu yenmek mümkün olmazdı. Çünkü oyunların kurallarını kendisi koyardı. Salıncak oyununda kim ayaklarını tavana vurursa o birinci olurdu. Tabi kendisinin boyu o zaman da uzun idi. Dolayısıyla hemen ayağını duvara vurur ve birinci olurdu. Maalesef biz ayaklarımızı tavana vurmayı başaramazdık." (6)
Vâlâ KARTAL
ERBAKAN KENDi ÇOCUKLUĞU İLE İLGİLİ ŞÖYLE DİYOR
(TRABZON, 1932-1937)
"Bizim konağın bahçesi genişti. Bütün memur çocukları bizim bahçeye gelirler, bilhassa yaz tatillerinde böyle program dahilinde oyunlar oynardık. Bahçede herkesin ayrı ayrı dükkânları vardı. Ayrıca basılmış paralarımız vardı. Günlük hayat programa bağlıydı. Belli saatlerde alış-veriş yapılırdı. Ondan sonra askeri talim yapılırdı. Bazen kitap okunurdu. Askeri talimlerde bahçede çok uzun sarmaşıklar vardı. Bu sarmaşıklarla incir ağacından konağın üst katına elektrik telleri çekerdik. Bunu askeri talim gereği yapardık. Üzerine de nar çiçekleri asardık lamba görevi yapsın diye."(7)
Prof. Dr. Necmettin Erbakan
İLKOKUL ÖĞRETMENLERİ ERBAKAN'IN BABASINA NE DİYORLAR?
(TRABZON, 1937)
"Reis Bey maşallahı var Necmettin'in, aman dikkat edin, tahsilini tamamlasın, iyi bir öğrenim görsün "(8)
Erbakan'ın İlkokul Öğretmenleri
3. BÖLÜM

GENÇLİK DÖNEMİ
(1938-1951)
İLKOKUL SONRASI ERBAKAN
Erbakan 1937 yılında İstanbul taşındı. Babası Mehmet Sabri Bey'in niyeti, oğlu Necmettin Erbakan'ı o yıllarda Almanya'nın dünya'da giderek artan prestiji nedeniyle Alman Lisesi'ne kaydettirmekti. Ancak bu okuldaki öğrenim süresi hazırlık sınıfıyla birlikte yedi yıl olduğundan Alman Lisesi yerine İstanbul Erkek Li-sesi'ni tercih etti.
Okulda hep takdirle geçmenin yanı sıra sıfırcı Avni olarak ün yapan fizik öğretmeni rahmetli Avni Ku-ren'den 10 puan almayı başaran ilk öğrenci Necmettin Erbakan oldu. (9)
Erbakan öğretmenlerinden öğrendiği tarifleri noksansız ve fazlasız anlatırdı. Bu sebeple bütün öğretmenlerin ilgisini çekerdi. Bir gün okula yeni tayin edilen bir öğretmen öğrencilere bir tarif sormuş. Bu soruya en mükemmel cevabı Erbakan vermiş. Dersten sonra öğretmenler odasında Erbakan'ın zekasından bahseden bu öğretmene diğer öğretmenler gülmüşler. "Niçin gülüyorsunuz?" diye sormuş. Öğretmenler de "okula yeni geldiğiniz belli" diye cevap vermişler.
O yıllarda okulda çalışkanlıkta rakibi olan bir öğrenci arkadaşı Erbakan'ı şöyle anlatıyor:
PROF. DR. BERHAN BEY ANLATIYOR
(İstanbul, 1938-1941) "Neriman Tekil isimli beden eğitim hocamız vardı. O günkü Kültür Bakanlığı bir kural koymuştu. Lise talebesi 100 metreyi 14 saniyede katedecek. Bunu yapamayan tam not alamayacaktı. Herkes koşuyor Necmettin Bey ve ben de koşuyorum fakat bunun ardında onaltı saniye 'ye düşüyoruz. Hocamız bizi bir daha koşturuyor, arkadaşlarımız bizi teşvik ediyorlar yine olmuyordu. Her koştukça başarı derecemiz düşüyordu. Hocamız da notumuzu kıracağından bahsediyordu. Ancak kırık puan almamız gerekirken Necmettin Bey 10 puan almış ben ise daha düşük aldım. Daha sonra bunun düzeltilmesi için bir yazılı yaptı. Bu yazılı imtihanda bize bir futbol sahasının ebadını, koşmakla yürümek arasındaki farkı yazınız şeklinde sorular sordu. Necmettin Bey matematikte çok başarılı olduğu için şakır şakır yazdı. Ben ise futbol sahasının ebadım tam yazamadım. Bu sebeple Necmettin Bey 10 alırken ben 10 alamadım." (10)
Prof. Dr. Berhan Bey
BU HATIRAYI ERBAKAN ANLATIYOR
(İstanbul, 1938-1941)
"İstanbul Erkek Lisesi 2000 talebesi olan bir mektep, mektepte jimnastik dersinde hatırladığıma göre bir tek ben 10 puan almışım. Herkes birbirine bahsediyor, bir kısmı beni tanımıyor. Yahu bu nasıl bir spor da bu kadar başarılı bir adammış ki, bu meşhur Neriman Tekil'den bu puanı almış. Bahçede, koridorlarda birbirlerine beni gösteriyorlar. Zannediyorlar ki ben o puanı spordaki maharetimden aldım."
(11)
Prof. Dr. Necmettin Erbakan
AHMET BERKER ERBAKAN'I ANLATIYOR
LİSE YILLARINDA ERBAKAN
Erbakan, orta okul yıllarında başarılı olduğu gibi lise yıllarında da bu başarıyı daha da yükselterek devam ettirdi. Bu başarılar onu arkadaşlarının ilgi odağı haline getirmişti. O "Dinin Yıldızı" olduğu gibi okulun, sınıfın ve başarının da yıldızı oluyordu.
Okul arkadaşlarından biri "Erbakan'ı şöyle anlatıyor:
(İstanbul, 1941-1942)
"Necmettin arkadaşımız her zaman iftihar
edeceğimiz üstün zekâlı, zamanında az yetişen
kişilerden biridir. Okul tarihinde ve her yerde
ismi anılacak bir. arkadaşımızdır. Bizim için
çok kıymetli bir insandır."(l2)
Ahmet Berker Erbakan 'ın Öğrencilik Arkadaşı
ERBAKAN LİSE'Yİ BİRİNCİLİKLE BİTİRİYOR
Erbakan okul derslerinde gösterdiği üstün başarılarla lise tahsilini devam ettirdi. Sonunda lise hayatını okulu birincilikle bitirerek noktaladı.
İlk üç dereceyi paylaştığı arkadaşları belki girememek ihtimalini düşünerek İstanbul Teknik Üniversite-si'nin yanısıra başka fakültelere de kayıt olmuşlardı. Oysa Erbakan sadece İstanbul Teknik Üniversitesi'ne başvurdu.
O dönemlerde liseyi birincilikle bitirenler İstanbul Teknik Üniversitesine imtihansız giriyorlardı. Erbakan bu imkanı reddetti. Daha sonra girdiği imtihanda gösterdiği üstün başarı nedeniyle İstanbul Teknik Üniversitesinin ikinci sınıfından okumaya başladı. (13)
Böylece Erbakan öğrencilik yıllarında bir ilke imza atmış oldu.
ERBAKAN ÜNİVERSİTEYİ DE BİRİNCİLİKLE BİTİRİYİYOR
Erbakan liseyi birincilikle bitirdikten ve üniversite imtihanlarında gösterdiği üstün başarından sonra İstanbul Teknik Üniversitesi ikinci sınıfında okumaya başladı. İlkokul, ortaokul ve lisede gösterdiği üstün başarıyı üniversite hayatında da katlayarak devam ettirdi. "Özellikle matematik derslerinde gösterdiği üstün başarıdan dolayı arkadaşları ona "YARIM DÜNYA" ve "DERYA" diye isim takmışlardı." (14)
Aynı dönemde inşaat bölümünde okuyan arkadaşlarından biri Erbakan'ı şöyle anlatıyor:
MEHMET BİLGE ERBAKAN'I ANLATIYOR
Prof. Dr. Mehmet Bilge
Erbakan'ın Öğrencilik Arkadaşı
(İstanbul, 1943 -1946)
"Necmettin Erbakan'a İstanbul Teknik Üniversitesi öğrencilik yıllarında çok çalışkan ve başarılı olduğu için "Derya " ismini takmıştık. Ayrıca biraz da iriyarı. olduğu için "Yarım Dünya " derdik.
Erbakan'ı daha iyi tanımak için okul arkadaşları tarafından hazırlanan Okul Albümünü (yıllığını) okumak gerekir."(l5)
OKUL ALBÜMÜNDE ERBAKAN
(İstanbul, 1944-1948)
"Necmettin Erbakan,
Toylardandır, dindardır, çalışkandır. Hayatının yansını namaz, yansını da projeler işgal
eder. Sınıfının yarısını kendisi, yansım da arkadaşları işgal eder. Proje ve raporları geniş izahlıdır. Herkesin bir sayfada bitirdiği konuyu, o kırk sayfada hülasa eder. Kendisine cıvata nedir diye sorarsanız, izaha demir filizlerinin naklinden başlar. O kadar uzun anlatır M nihayet namaz vakti gelir, gider namazını kılar, gelir ve kaldığı yerden anlatmaya devam eder." (16)
OKUL ALBÜMÜ İLE İLGİLİ KENDİSİ SÖYLE
DİYOR:
(İstanbul, 1943 -1946)
Prof. Dr. Necmettin Erbakan
4. BÖLÜM

AKADEMİK HİZMET DÖNEMİ
(1948-1957)
Okul yıllığının başındaki "TOY" kelimesini arkadaşlarımız İstanbul Teknik Üniversitesi ikinci sınıfa gidenler için kullanırlardı. Ben üniversiteye ikinci sınıftan başladığım için ba-nada aynı ifadeyi tabir etmişlerdi.
ERBAKAN OKUL ARKADAŞLARINA HOCALIK YAPIYOR
"Erbakan İstanbul Teknik Üniversitesi Makina Fakültesini 1948 yılında büyük bir başarı ile bitirdi. Aynı yıl l Temmuz gününden itibaren Makina Fakültesi'nin Motor Kürsüsünde asistan olarak görev aldı. Bu kürsüde doçent olarak görev yapan bir değerli bilim adamı askere gittiği için, Erbakan asistan olarak Fakültede ders vermeye başladı. İstanbul Teknik Üniversitesi'nde ilk defa böyle bir şey oluyordu. Böylece kendisinden bir yıl sonra gelen öğrencilere hocalık yapmaya başladı." (18)
Hocalık yapma yeteneği olmasaydı, bir bilim adamının askere gitmesi sebebiyle böyle önemli bir görev kendisine verilmezdi. O, zekâsıyla, başarısıyla, yeteneğiyle, kabiliyetiyle bir ilke daha imza atmış oluyordu.
Bu dönemi Erbakan'ın akradaşlarından biri şöyle anlatıyor:
PROF. DR. MUSTAFA KÖSEOĞLU ANLATIYOR
(İstanbul, 1944-1948)
"Üniversitemizin mescidi vardı. Cuma günleri Erbakan'la beraber oluyorduk. Rahmetli Kirazoğlu Abimiz de bizim başımızdı. Herkese bir konu verirdi. Necmettin Erbakan Bey 'e de Besmele konusu verildi, iki hafta üst üste besmeleyi bize çok güzel bir şekilde anlattı. Necmettin Erbakan Bey benimle beraber Üniversiteye başladı, ancak o benden bir yıl önce mezun olduğu için bana hocalık da yaptı. Çok güzel ders anlatıp, güzel resim çizer ve tahtayı çok düzgün kullanırdı. Uzun konuşurdu fakat cümlelerinde bir aksaklık ve ifade düşüklüğü olmazdı. Daha sonra asistanlıkta ve doçentlikte de kendisiyle beraber çalıştık. Arkadaş olarak da çok iyi bir arkadaşdı. bunun için üniversiteden ayrılıp Ankara'ya gitmesini hiç istemiyorduk." (19)
Prof. Dr. Mustafa Köseoğlu
ERBAKAN ÖĞRENCİLİK YILLARINDA DA NAMAZINI KILARDI
Anne ve babasından aldığı din eğitimini, ilk ve orta öğrenimi sırasında gittiği camilerdeki hoca efendilerden aldığı derslerle geliştiren Erbakan'ın en etkilendiği Gönenli Mehmet Efendi ve Mehmet Zahit Kotku Hoca Efendi oldu.
Aldığı sağlam dini eğitim sebebiyle İstanbul Erkek Lisesi'nde orta öğrenimini yaptığı dönemde okulun bir odasını mescid olarak kullanıyor ve vakit namazlarını orada kılıyordu. Üniversite yıllarında ise İstanbul Teknik Üniversitesindeki mescitte ve öğrenci yurtlarındaki odalarda kılıyordu.
Cemaatle namaz kılmanın daha sevaplı olduğunu bildiği için "İstanbul Teknik Üniversitesi Öğrenci Yurdundaki odalarda Süleyman Demirel Bey'in de aralarında bulunduğu üç arkadaşına imamlık yapar, cemaatle namazım kılardı." (20)
Erbakan dini istismar ediyor, gösteriş için namaz kılıyor, bir yerde bir kaç defa namaz kılıyor diye iftira edenlerin maksatlarının ne olduğunu anlamamak mümkün mü? Ayrıca bu iftiralara inananların Erbakan'ı tanımadıklarını görmemek mümkün mü?
ERBAKAN ŞİMDİ DE NAMAZINI KILIYOR

Erbakan, bir konferans sebebiyle gittiği kardeş ülke Pakistan'da cemaatle namaz kılarken görülüyor.
Erbakan'ın namaz kılışı, şov yapmak için ya da dini istismar etmek için kılanların acemi namaz kılışlarına hiç benzemiyor. Namaz kılanlar bunu incelediklerinde daha iyi anlar ve bilirler.
"Mü'minler o kimselerdir ki, onlar gaybe inanırlar ve beş vakit namazı gereği gibi kılarlar." (21)
ÜNİVERSİTE ERBAKAN'I ALMANYA'YA GÖNDERİYOR
"1951 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi Makina Fakültesi Motorlar Kürsüsü'nde hazırladığı yeterlilik te-zindeki başarısından dolayı üniversite Erbakan'ı bilimsel araştırmalar yapması için Almanya'ya gönderdi.
Aachen Teknik Üniversitesi Motorlar ve Termo Dinamik Kürsüsü'nde bir buçuk yıl kalıp bu süre içinde üç tez hazırladı. Bunlardan biri doçentlik tezi idi. Bu tezlerden biri de dizel motorlarda püskürtülen yakıtın tutuşmasının matematiksel anlatımını yaptığı tez idi. Bu tez Almanya'daki bilim camiasında geniş yankılar yaptı. Bunun üzerine Almanya'nın sanayi devi Deutz Motor Fabrikası'na çağırıldı ve Leopard tankları konusunda araştırma başmühendisi olarak görev, yaptı." (22)
Bu görevinde de üstün başarı gösteren Erbakan'a Alman yetkililer maaşını artırma teklifinde bulundular. Ancak ülkesinin sanayileşmesi aşkıyla içi yandığından bu teklifi reddedip milli duygularla milli sanayiyi başlatmak için Türkiye'ye döndü.
Bu dönemde Erbakan'la Almanya'da tanışan bir bilim adamı onu şöyle anlatıyor.
PROF. DR. SELİM PALAVAN ANLATIYOR
(ALMANYA, 1951-1953)
"Necmettin Erbakan Bey 'le Almanya 'da görüştük. Birlikte bir gün yemeğe gittik. Yemekte önce güzel bir çorba içtik. Yemeği yedikten sonra bir meyve salatası getirildi. Necmettin Bey salataya doğru eğilip onu kokladı ve yemek istemediğini söyledi. Ben de kendisine niçin yemek istemediğini sordum. Salatanın içinde alkol olduğunu söyledi. Ben de ona, Necmi birkaç damla alkolden ne olur dedim. Yine de hayır yemem dedi. Bunun üzerine dedim ki: Necmi farz edin ki ağır bir şekilde hastalandınız ve sana bir ilaç verdiler ve bu ilacın içinde yüzde elli alkol var, bu durumda ilacı kullanmayacak mısınız? Hiç düşünmeden Erbakan bana şu cevabı verdi: Hocam! Siz koskoca bir hocasınız, siz hiç inanabilir misiniz ki alkollü ilaç fayda verir?
Necmettin Bey benim için ilk kitap yazan biridir. Almanya 'da bir müddet sonra maaşını artırmak istediler fakat o, bunu kabul etmeyip Türkiye'ye döndü." (23)
Prof. Dr. Selim Palavan

ALMANYA'DAKİ DÖNEMİ ERBAKAN ANLATIYOR
(ALMANYA, 1951-1953) "Biz ilk defa 1951 senesinde Almanya'ya gittik. Dünya Savaşı 1945 de sona ermiş, ama anlaşmalar vesaire derken 1947 olmuştu, Almanya 'da üç-dört sene evvel hiç bir şey yapılabilmiş değildi. Gittiğimiz zaman hatta şaşırdık, eyvah bu yıkık şehirde mi oturacağız! Üniversitenin camları yok, kaloriferler çalışmıyor, profesörler paltolarıyla derslere giriyorlar, ama azimliler. Binada bir takım kurşun yaraları var. Biz bu tezleri hazırlarken üniversitenin Laboratuarında yer olmadığı için Üniversitenin yakınındaki bir garajı kiraladık. O garajda yeniden baştan sona kadar laboratuarı kurduk. Bugünki Almanya o zor şartlar altında yola çıkarak geldi. Biz işte o tarihlerde Almanya harpten sonra nasıl kalkmıyor bunu orda yaşa-
ağır sanayi fabrikalarını kurmak
Prof. Dr.Necmettin Erbakan

ALMANYA'LI BİLİM ADAMI ERBAKANI ANLATIYOR
(ALMANYA, 1951-1953)
'Sayın Erbakan çok girişimci bir insan.Te-mel niteliği hem dizel hem benzinli motorlarda yanan bir yakıt geliştirmekti. Ya da öyle bir motor geliştirmekti ki her iki yakıtla da kullanıla-bilsin.
Onun özelliklerine gelince, Ekim 1951 yılında Üniversitemize geldi, odama girdi yanımdaki boş masaya oturdu. Bizi tanıştırdılar. Bu Bay Galler çok yardımcı olacak dediler. Ama benim yardımıma hiç gerek yoktu. Kendini hemen işe adapte etti. Hem deneysel hem teorik olarak çok büyük bir projeye başladı. Bir buçuk yıl içinde bu projeyi hayran olacak şekilde tamamladı. Bütün problemleri çözdü. Ama onun bunların yanında çok başka özellikleri de vardı. Çok düşünceli çok sevecen bir insandı. Öyle diyebilirim ki ilk geldiği günden beri aramızda bir sempati oluştu. Ona çok çabuk ısındım. Beraberce sadaterel konular üzerine de konuştuk. Her şeyden önce bana İstanbul'u sevdiren, İstanbul 'dan zevk almamı sağlayan insandır. Onu dinamik bir insan olarak tanıdım. Sempatik bir çalışma arkadaşı ve çok iyi bir dost."(25)
Prof.Dr.Josef Geller
ERBAKAN ALMANYA'DAN TÜRKİYE'YE DÖNÜYOR
Kendi sanayimizi kurmalı, batıya muhtaç olmamalıyız düşüncesiyle yaşayan Erbakan Almanya'nın nasıl kalkındığını bizzat yaşayarak gördü. Bu büyük sanayi imparatorluğuyla karşılaşınca gözleri kamaştı, heyecanlandı. Almanya milli sanayini kurar da Türkiye millî sanayiini kuramaz mı diyerek Almanya'yı bırakıp 1953 yılında "Türkiye'ye İstanbul Teknik Üniversite-si'ndeki görevine döndü." (26)
Bu görevi esnasında Türkiye'nin sanayileşmesinde en önemli rol oynayacak olan öğrencileri yetiştirmeye çalıştı.
Erbakan'ın doçent olarak öğrenci yetiştirmeye çalıştığı Motorlar Kürsüsü'ndeki bu görevi 1954 yılına kadar devam etti.
"Aynı yıl onsekiz ay sürecek yedek subaylık için İstanbul Kağıthane'deki İstihkam Okulu'nda askerlik görevine başlamak için öğretim üyeliği görevinden ayrıldı." (27) "
İstanbul Teknik Üniversitesindeki akademik hizmet yıllarında aynı odayı. paylaştığı arkadaşlarından biri şöyle anlatıyor:
49
PROF. DR. HAKKI ÖZ ANLATIYOR
(İstanbul, 1953-1954)
"Necmettin Erbakan iyi bir oda arkadaşıydı. Oto Uzmanlar Motorlar Dersi en fazla rağbeti olan ve en çok ilgi görülen bir dersdi. Çünkü; teorik hem pratik, hem de dizayn olarak öğrencilere veriliyordu. Bu derslerin verildiği laboratuarda Necmettin Bey'le beraber olurduk. Bu laboratuarda ben yönetici olarak görev yapıyordum. O ise ilgili projenin bizzat çizicisi, tasarlayısıcı ve raporlarla beraber neticeye götürücüsü idi.
O günlerde Makina Fakültesi Dekanlığından bize bir yazı geldi. Bu yazıda, talebelerimiz arasında Amerika'ya göndermeye değer proje yapmış kimseler varsa, onların projelerini göndermemiz isteniyordu. Biz de güzel çizim ve tasarımlarla ortaya koymuş olduğu Necmettin Erbakan Bey 'in projesini sergilenmek üzere Amerika 'ya gönderdik." (28)
Prof. Dr. Hakkı Öz
ERBAKAN KENDİ ÜLKESİNDE FABRİKA KURUYOR
"Almanya'dan büyük bir aşk, şevk, azim ve heyecanla Türkiye'ye dönen Erbakan, l Temmuz 1956 yılında 200 ortak toplayarak Konya'da Gümüş Motor Fabrikası'nı kurdu. Böylece düşlerini hayata geçirme olanağını yakaladı. Tarımsal sulamada kullanılan 5-15 beygir gücünde motor ve pompaları üretmek üzere kurduğu bu fabrikanın açılışına ilim ve irfan sahibi olan ve Türkiye'nin sanayileşmesini çok arzulayıp tavsiye eden Mehmet Zahit Kotku Efendi de katıldı. Büyük yankılarla ve ihtişamla açılan Gümüş Motor Fabrikası çok uzun ömürlü olmadı. Erbakan'ın yönetimindeki Fabrika iki yıl sonra büyük bir mali krize girerek batma noktasına geldi. Bunun üzerine en büyük hissedar olan Şeker Şirketi fabrikaya el koydu." (29)
Erbakan'ın kurduğu Gümüş Motor Fabrikası, bugün Pancar Motor adı altında çalışan fabrikanın oluşumunu başlattı.
Görülüyor ki Erbakan hayalci değil icraatçı bir lider.
Bu yıllarda Gümüş Motor Fabrikası'nda çalışan bir usta şöyle anlatıyor.
GÜMÜŞ MOTOR USTASI ANLATIYOR
(KONYA -1956-1957)
"Necmettin Erbakan Bey in insana vermiş olduğu değer, ikna edici bir mahiyet taşır," (30)
Coşkun Tezcan

GENÇ PROFESÖR İŞ BAŞINDA

O, işini titizlikle yapar. Takip etmenin netice almada en önemli etken olduğuna inanır. Fabrikada inceleme ve yerinde takip yaptığını gösteren bu fotoğraf bunun en güzel isbatıdır.
TÜRKİYE'DE İLK YERLİ OTOMOBİL YAPAN ERBAKAN'DIR
"Erbakan'ın 1956 yılında kurduğu Gümüş Motor Fabrikası'nda 850 işçi çalışmakta idi. Yılda yüzde yüz yerli 5000 dizel motoru yapılıyordu." (31) Erbakan 1963 yılma kadar üniversiteden izinle ayrılmış fabrikanın genel müdürlük ve idare meclisi reisliğini devam ettirmekte idi. Bu genç bilim adamı her şeye rağmen Gümüş Motor'un devam etmesini, hatta Gümüş Mo-tor'un yerli araba üretmesini istiyordu."
"1960 yılında, Ankara'da yapılan Sanayi kongresinde konuşan İstanbul Teknik Üniversitesi Motor Kürsüsü öğretim üyesi Prof. Dr. Necmettin Erbakan Türkiye'nin kendi otomobilini yapabileceği fikrini ortaya attı. Bunun üzerine zamanın ihtilalcileri de, Eskişehir Demiryolları CER Fabrikası'nı Erbakan'ın emrine verdiler. Buradaki Türk mühendis ve işçilerle el ele veren Erbakan, Türkiye'nin ilk ve tek "Devrim" adlı yerli otomobilini yaptı." (32)
SAVUNAN
CEMAL GÜRSEL YERLİ OTOMOBİL İÇİN ERBAKAN'A NE DİYOR?
(ANKARA, 1960)
"Yerli arabamıza "Devrim Otomobili" diyelim. Anlattığın hususlar Türk sanayii adına düşündürücü şeylerdir. Sizi tebrik ederim..." (33)
Cemal Gürsel
4. Cumhurbaşkanı
TÜRKİYE KENDİ OTOMOBİLİNİ YAPABİLİR

Erbakan başkanlığında 22 Türk mühendisinin gece gündüz çalışarak 4,5 ayda tamamladığı Devrim adlı bu otomobil için o günkü parayla yalnızca 1400 TL ödenek ayrılmıştı. Betonlar üzerinde çekiçlerle dövülerek üretilen Devrim, 29 Ekim kutlamalarına yetiştirilmesi için lokomotifle Ankara'ya yola çıkarılıyor. Hatta boyası bile yolda yapılıyor. Ankara'ya ulaştırılan Devrim, Cemal Gürseli TBMM önünden alıp Anıtkabir'e götürecekti. Ancak ikiyüz metre gidince durdu. Çünkü benzini bitmişti. Sarı renkte olan Devrim'e benzin konarak yola devam edildi. Bu durum o zaman da yaygara konusu yapılmıştı. Türkiye'nin ilk ve tek otomobilini yapan kişi, gerici olabilir mi?
SAVUNAN İsmet İNÖNÜ ERBAKAN İÇİN NE DİYOR?
(ANKARA, 1973)
"Bu memleket bir tane adam yetiştirdi. O da dinci çıktı." (34)
İsmet İnönü
TC. 2. Cumhurbaşkanı ve CHP Genel Başkanı
57
DİNCİ OLMAK GERİCİ OLMAK MI?
Eski Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün Erbakanla ilgili söylediği söze bakıldığında, sanki dinci olmak, dinden yana olmak, dindar olmak kötüymüş gibi anlaşılır. Bu ise oldukça yanlıştır. Çünkü; biri namaz kıldığı için dinci olursa, diğeri namaz kılmadığı için dinsiz diye vasıflandırılır. Tıpkı "kökten dinci" vasfı gibi. Bir kimseye dine bağlı olduğu için kökten dinci dersen o da sana kökten dinsiz deme hakkına sahip olmaz mı?
Erbakan'ın dindar olduğu, inançlı olduğu ve inandığını inandığı gibi yaşadığı söylenir. Onun dindar, inançlı olması ve inancının gereğini yapması, gerici olmasını gerektirir mi?
Erbakan gerçekten gerici olsaydı çağdaş teknolojide Türkiyemiz için yüzde yüz yerli ilk ve tek Devrim otomobilini yapabilir miydi?
İnanç ve inancın gerektirdikleri kişiyi ya da toplumu geri bırakmaz ve gerici yapmaz. Mesela bir kimse aya çıkmak istedi de inanç'ın gereği başörtüsü ayaklarına mı dolandı?
Dinci olmak, gerici olmak olsaydı, dinsiz olmak ilerici olmak anlamına gelirdi. Bu da makul olmadığına göre dinci olmak, gerici olmak değildir.
Erbakan İsmet İnönü'nün dediği gibi dinci olabilir ama dinsiz ve gerici asla...
5. BÖLÜM

ODALAR BİRLİĞİ DÖNEMİ
(1966-1967)
ERBAKAN İLE İLGİLİ BİR TESBİT
(BİR TESBİT)
"Hocanın hayaline kurşun sıksan yetişmez." (35)
Orhan Akkoyunlu
Gümüşhane Milletvekili
61
ERBAKAN'IN HAYALİNİN BÜYÜK OLUŞU BASİRETİNDENDİR
Kişinin aklı ne kadar büyükse, zekası ne kadar çok-sa, hayali de o kadar büyük olur. Hayalinin büyüklüğü ise basiretli oluşundandır.
Gümüşhane eski milletvekili Orhan Akkoyunlu'nun Erbakan'la ilgili söylediği "Hoca'nın hayaline kurşun sıksan yetişmez." sözü 1976larda söylenmiş ciddi bir tesbittir. Kaldı ki Orhan Akkoyunlu Erbakan'ın partisinden olan bir milletvekili değil.
Bu tesbiti 17 yıl sonra bir köşe yazarı teyid eder mahiyette doğruluyor. Bakınız ne diyor:
"Erbakan Hoca'dan özür mü dilesek acaba? Her nedense bugüne kadar Hoca'yı bir türlü ciddiye alamadık...
Son olarak Somali'ye insani yardım çağrısına yanıt vererek asker gönderdiğimizde de RP'nin Genel Başkanı Necmettin Erbakan, tüm siyasilerimizden ayrı bir hava çaldı. Herkes hamasi nutuklar atarken, Hoca hazretleri bu karara karşı çıkıyor ve bar bar bağırıyordu.
"Aziz ve muhterem kardeşlerim; Bu olay sanıldığı gibi Somali'deki müslüman kardeşlerimize yardım de-
62
ğildir. Böyle bir amaçla Amerika parmağını oynatmaz. Bunda bir oyun var oyun... Amerika'nın asıl amacı, Sudan'a girmek, bunun için köprü oluşturuyor... Oradaki petrolü sahiplenmek, Ortadoğu'dan sonra yeni bir petrol bölgesini daha ele geçirmek."
... Şimdi öğreniyoruz ki, ABD, yardımı bir yana koymuş, kuyu üstüne kuyu açarak petrol aramaya başlamış.
Hoca haklı çıktı. Şimdi ne kadar konuşsa yeridir..." (36)
işte basiret budur. Hayal, bir şeyi yalnızca akıldan geçirmek değildir. Basiretsiz hayaller gerçekleşmez. Bunun içindir ki Erbakan'ın hayali basiret doludur. Basiret gözlüğü takmadan O'nun hayaline kurşun atılsa bile yetişmek mümkün değildir.
63
ERBAKAN DAHA ÇOK HİZMET ETMEK İSTİYOR

Genç Prof. Dr. Necmettin Erbakan enerjisiyle, bilgisiyle, tecrübesiyle milletine hizmet etmek için Türkiye Odalar Birliğine giriyor.
ERBAKAN ODALAR BİRLİĞİ GENEL SEKRETERİ OLUYOR
Gümüş Motor Fabrikası'nın mali kriz sebebiyle kapanması olayının ardından Erbakan'ın yaşamında yeni bir dönem başladı. Bu dönem Erbakan'ı politikaya hazırlayan Odalar Birliği dönemi idi.
"Bu dönemde Şubat 1966'dan Kasım 1966'ya kadar Odalar Birliği Sanayi Daire Başkanlığı görevinde bulundu. Kasım 1966'da Odalar Birliği Genel Sekreteri oldu." (37)
Odalar Birliği Genel Sekreterliği döneminde, Odalar Birliğinde milletimizin mutlu bir azınlığa istismar ettirildiğini, bütün illerden bankalara tevdi edilen mevduatın % 80'e yakın kısmının büyük şirketlere % 20'sinin ise Anadolu tüccarına bırakıldığım ve memlekette kurulacak olan sanayi tesislerinin %80'ı yine kayırdan bir büyük şirketlere verildiğini gören Erbakan bu dengesizliği ve haksızlığı düzeltmeye kalkınca, başta o günkü Başbakan Süleyman Demirel olmak üzere bazı rant çevreleri büyük bir rahatsızlık duymuşlardı. Böylece Erbakan Odalar Birliğinde tek başına Süleyman Demi-rel'in başkanı bulunduğu hükümete karşı sözkonusu dengesizliğin ve haksızlığın giderilmesi için mücadelesini başlatmıştı.
YTP GENEL BAŞKANI ERBAKAN İÇİN NE DİYOR?
(ANKARA, 1966)
Bu dönemde 25 yıllık siyasi tecrübesi olan Yeni Türkiye Partisi Genel Başkanı Yusuf Azizoğlu Erbakan'la tanıştıktan sonra Ekrem Alican Bey 'e şöyle diyor.
- "Azizim bugün Demirel'den en az yüz misli zeki ve kültürlü bir insanla tanıştım."
Ekrem Alican
- Kimmiş bu adam?
- "Şu Odalar Birliğinde hükümete karşı mücadele veren Prof. Dr. Necmettin Erbakan. Sizin de tanışmanızı tavsiye ederim." (39)
Yusuf Azizoğlu YTP Genel Başkanı
ERBAKAN ODALAR BİRLİĞİ BAŞKANI OLUYOR
Gördüğü dengesizliği ve haksızlığı Genel sekreter olarak gideremeyeceğini anlayınca, yaklaşan Odalar Birliği Genel Kurulu'nda, yönetim kurulunu ve Genel Başkanlığı eline geçirmeye karar vermek zorunda kalan Erbakan Büyük Ankara Oteli'nde bir daire kiralamış ve sıkı bir çalışmaya girişmişti. Adalet Partisi ile Cumhuriyet Halk Partisi ise mevcut yönetimi ve onun başkanı Sezai Diplan'ı desteklemek üzere koalisyon kurmuşlardı. Böylece Erbakan iktidara ve muhalefete karşı tek kişi olarak mücadele ediyordu.
"Demirel Hükümeti Odalar Birliği seçimini Erba-kan'ın kazanacağını anlayınca anayasa, ve diğer mevzuata aykırı olmasına rağmen bir bakanlar kurulu kararı çıkararak, kongre gündeminin seçimler maddesini ertelemek zorunda kaldı." (40)
Bakanlar Kurulu kararına iktidar ve muhalefet güç-birliğine rağmen Erbakan Anadolu tüccarının desteği ile % 75 kahir ekseriyetle rakiplerini yere vurarak Mayıs 1969 yılında Odalar Birliği Genel Başkanlığı seçimini kazandı.
Ancak bu yenilgiyi hazmedemeyen Adalet Partisi Hükümeti verdiği hukuk dışı kararı yürütmek için antidemokratik bir yola tevessül ederek o günün İçişleri Bakanı Faruk Sükan'ın talimatıyla Erbakan'ın polis zoruyla Odalar Birliğinden atılmasını istemişti.
"Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel, polis zoruyla Erbakan'nın Odalar Birliği Genel Başkanlık görevine son verdi." (41)
ERBAKAN EVLENİYOR
Erbakan 41 yaşına kadar kafasına koyduğu tahsil, Türkiye'nin kalkınması, Gümüş Motor, yerli otomobil sebebiyle evlenmemiş idi. 1967 yılında Türkiye Odalar Birliği'nde iken Nermin Hanımla evlenmeye karar verdi.
"Damat Prof. Gelin ise iktisatçı çok güzel konuştuğu İngilizcenin yanısıra az da olsa Fransızca ve Almanca biliyordu. Yüksek tahsilini tamamlarken yabancı dil kurslarını da ihmal etmemiş, okulu ile beraber bitirmişti. Daha sonra Türkiye Odalar Birliği'nde vazife almıştı. Aktüel konularımızı yabancı basından takip etmeyi ve yapılan yorumları eleştirmeyi bir itiyad haline getirmişti. Memleket meseleleri ile yakından ilgileniyor ve bu hususta notlar tutuyordu." (42)
Evlendiğinde 24 yaşında olan Nermin Hanım'ın Er-bakan'dan üç çocuğu dünya'ya geldi. Erbakan çiftinin çocukları şunlardır.
1- Zeynep Erbakan
2- Elif Erbakan
3- Fatih Erbakan
Mutlu bir aile yaşamı içinde olan Erbakan çiftinin büyük kızları Zeynep'den iki tane torunları var.
Erbakan'ın eşi Nermin Hanım eşi Necmettin Erbakan Bey için ne diyor?
NERMİN HANIM EŞİ ERBAKAN İÇİN ŞÖYLE DİYOR
(ANKARA, 1967 - 2000)
"O, iyi bir lider olmanın yanısıra çok iyi bir eşdir. İçinde bulunduğu yoğun programlarına rağmen bizi ihmal etmez. Çocuklarla yeteri kadar ilgilenir. Bu yönüyle de çok iyi bir babadır." (43)
Nermin Erbakan
Prof. Dr. Necmettin
Erbakan'ın eşi
ÖRNEK BİR AİLE ERBAKAN AİLESİ

Erbakan çifti ve biricik oğulları Fatih ile birlikte zafer selamı verirken.
Erbakan ailesi, memleket ve millet için aynı mücadele, azim ve gayret içinde oldukları için, selamları ve zafer sevinçleri de aynı oluyor. Bir seçim sonuçlarında-ki başarının sevincini işte böyle paylaşıyorlardı.
Erbakan'ın eşi ve çocukları da kendisinin mücadele ettiği yolda mücadele ediyorlar. Ellerinde mikrofonlar, hanımları ikna etmek ve bilgilendirmek için bir programdan diğerine koşuyorlar.
M
ERBAKAN AİLESİ MÜCADELECİ BİR AİLE


Nermin Erbakan bir programda hanımlara konuşurken.
Elif Erbakan bir programda hanımlara hitap ederken
Milli Görüş Lideri Erbakan'ın Eşi Nermin Hanım bir konuşmasında şöyle diyor: "Bizim seçim çalışmalarımız senenin 365 günü devam eder, çünkü biz seçim için değil, vatana, millete hizmet için çalışıyoruz." (44)
Erbakan, Milli Görüş Hareketi'ni başlatırken, kızı Elif henüz dünya'ya gelmemişti. Ama, şimdi O'da dava baharında açmış diğer çiçekler gibi mücadele ediyor. Hatta Erbakan Milli Görüş Hareketini Konya'da başlatırken bir vatandaşımız kendisine, "iyi de bir çiçekle bahar olmaz ki" deyince, Erbakan'ın cevabı şöyle olmuş:
,,Evet bir çiçekle bahar olmaz ama, her bahar bir çiçekle başlar..."
6. BÖLÜM

MİLLÎ GÖRÜŞ HAREKETiNiN BAŞLAMASI
(1967)
NİÇİN MİLLİ GÖRÜŞ?
1000 yıllık tarihi olan bir milletin taklitçi olmasını, Batı hayranı taklitçiler tarafından yönetilmesini görmek değil, düşünmek bile akıllı, bilinçli, şuurlu bir müslü-manı üzer. Çeşitli bilim dallarında Batılılara ve tüm dünyaya örnek olmuş bir milletin evlatları taklitçi olamaz ve taklitçilerin peşine gitmelerine müsade edilemezdi. Çünkü taklitçilik sömürülmeyi, ezilmeyi gerektirir ve kalkınmayı, büyümeyi, ilerlemeyi önler. Taklit edilen at hızıyla ilerlerken, taklit eden kaplumbağı yürüyüşüyle mesafe kat ederek ilerler.
Batılılar kendi terzilerinde, kendi ölçülerine göre elbise biçtirip, diktirip giyiyorlar. Bir zaman sonra bu elbiseleri yıprandığı için çöpe atıyorlar. Biz de işte -eski de olsa hazır elbise deyip batılılar tarafından biçilmiş, dikilmiş, giyilmiş ve atılmış olan bu elbiseleri insanlarımıza giydirmeye çalışıyoruz. Tabiiki dar geldiği için olmuyor. Çünkü bizim halkımızın yapısı büyük. Halkı, kendi terzimiz yokmuş, biz biçemeyiz, dikemeyiz gibi bu eskileri giymek mecburiyetinde bırakıyoruz. Elbiseler eski ve dar olduğu için sökülüp yırtılıyor. Biz yırtık ve sökükle uğraşırken elin adamı aya gidiyor biz de onu seyrediyoruz. Teşbihte hata olmasın, işte taklitçilik buna benziyor.
Türkiye'de Milli Eğitim var, Milli Savunma var, Milli İstihbarat var, Milli Gelir var, Milli Piyango var da Milli Görüş olmaz mı?
İşte bunun için Erbakan "Milli Görüş" dedi, Milli Görüşle yola çıktı ve Milli Görüşle yürüyor...
Çünkü, Milli Görüş, bir milletin kendi görüşüdür. Kendi görüşü olmayan, uydu olur, robot olur, taklitçi olur! Taklitçi ise asla üretken ve başarılı olamaz!
76
SAVUNAN ADAM ERBAKAN MİLLİ GÖRÜŞÜ TARİF EDİYOR
"Milletimizin tarihi an'anevi ve bütün değerlerine saygılı olan görüş Milli Görüş'tür."
(45)
"Milli Görüş demek, bizim milletimizin kendi görüşü demektir. Sultan Fatih 'in İstanbul 'u fethederken kalbindeki inanç ne ise, Milli Görüş odur. Bizim milletimiz bin yıl Milli Görüş ile dünyaya hakim oldu. Bugün de bütün dertlerimizin ilacı Milli Görüş 'tedir." (46)
Prof. Dr. Necmettin Erbakan
77

7. BOLUM

BAĞIMSIZ MİLLETVEKİLLİĞİ
DÖNEMİ (1969-1970)
l
79
ERBAKAN İLE İLGİLİ BAŞKA BİR TESBİT
(BÎR TESBİT)
"Hoca lastik gibidir, basıyorsun yamyassı oluyor. Ezdim sanıyorsun, bıraktığın zaman eski haline geliyor." (47)
Turhan Akyol Malatya Milletvekili
SAVUNAN ADAM
NİÇİN SİYASET?
Siyaset, idare etme sanatıdır. İnsanlar için ya da insanların edindikleri dava ve gayelere hizmet etmek için düşünülen, arzu edilen, planlanan, programlanan tüm hizmet sahalarının yolu, idare sanatından geçer. Bu da gösteriyor ki en büyük, en geniş, en kapsamlı hizmet sahası, siyasettir. Mesela, vatana, millete hizmet amacıyla bir kişi İstanbul'da bir vakıf ya da dernek kursa, bu vakfın ya da derneğin hizmetleri, yine aynı maksatla kurulan bir siyasi partinin hizmetleri kadar geniş, büyük, kapsamlı ve faydalı olmaz. Bir vakıf ya da dernek Kıbrıs Barış Harekatı gibi bir işe karar veremez, verse de geçerli sayılmaz ve etkili olmaz. Halbuki Meclis'te grup kurmuş, iktidar olmuş bir siyasi parti böyle bir iş için karar verebilir ve vereceği kararını da
gerçekleştirebilir.
Bundan da net bir şekilde anlıyoruz ki, insanlara daha çok, daha geniş, daha verimli, daha faydalı hizmet edebilmek için siyasetle uğraşmak gerekir. Zira; "insanların en hayırlısı, insanlara en faydalı olanıdır." prensibi de bunu gerekli kılmaktadır.
Erbakan, bu gerekliliği bilmenin yanısıra bizzat Odalar Birliği Genel Sekreterliği ve Genel Başkanlığı döneminde yaşayarak müşahade etmiş olduğu için siyasetin ehemmiyetini daha iyi kavradığından siyasete girmeyi, siyaset yapmayı vatanı ve milleti için zaruri, kaçınılmaz bir vazife kabul etmiştir.
Rahmetli Adnan Menderes'den sonra Erbakan'la Türk Siyaseti canlılık, hareketlilik ve renklilik kazanmıştır.
Bu canlılık, hareketlilik ve renklilikten, maddi ve manevi çıkarlarından dolayı rahatsız olanlar var! Bunun için Erbakan'ın siyaset meydanında olmasını istemezler...
isteseler de istemeseler de o siyaset yapmaya karar vermişti. Mutlaka siyasete başlamalıydı.
ERBAKAN SİYASETE BAŞLIYOR
Odalar Birliği'ndeki bu mücadele Erbakan'ın siyasete girme arzusunu güçlendiriyordu. Dolayısıyla 14 Ekim 1969'da yapılan Genel Seçimlerde Konya'dan bağımsız milletvekili adayı oldu.
"Erbakan'ın seçilmesini önleyebilmek için bir takım çevreler hemen harekete geçip çeşitli çarelere başvurdular. O günlerde bir kesim müslüman insanların gözdesi olmayı başarmış olan BUGÜN gazetesinde Erbakan'ın alacağı oyların iptal edilmesi maksadıyla, Erbakan'ın oy pusulasını da mühürleyerek sandığa atın şeklinde haberler yayınlandı. Bu sebeple Erbakan'ın aldığı oyların yarıya yakım iptal çıktı." (48)
Erbakan'ın aldığı oyların yarıya yakını iptal çıktığı halde, yine fazlasıyla oy alarak milletvekili seçilmeyi başardı. Çünkü O, başarmak için Konya ve çevresinde gece demeden gündüz demeden fevkalade bir aksiyon ve organizasyon ile çalışmıştı. Çalışan elbette başarır.
Erbakan milletvekili seçilir seçilmez, sonraki dönemde dava arkadaşları olan Ahmet Tevfik Paksu, Hasan Aksay, Süleyman Arif Emre ve Ali Hikmet Güner'in hazırlıklarını 1967'den buyana sürdürdükleri Milli Görüş düşüncesine sahip bir partinin kurulması için kolları sıvadı.
ERBAKAN 43 YAŞINDA MİLLETVEKİLİ SEÇİLİYOR

1969'da Konya'dan bağımsız milletvekili seçilen 43 yaşındaki Prof. Dr. Necmettin Erbakan, istikbalde fikir ve düşüncelerinden dolayı bir çok zorlukla karşılaşacağını bildiği halde aday olup siyasete girdi.
8. BOLUM

MİLLİ NİZAM DÖNEMİ (24 OCAK 1970-24 OCAK 1971)
MNP İLE İLGİLİ BİR TESBİT
(BİR TESBlT)
"Milli Nizam Partisi, Türk modernleşme süreci içinde ortaya çıkan ilk İslamî harekettir. Gerek Osmanlı İmparatorluğu döneminde, gerek Cumhuriyet döneminde dinsel muhalefet özerk bir alan kazanmamıştır. Batılılaşmaya karşı kendini ancak sınırlı bir biçimde ifade eden bir tepki hüviyeti göstermiştir." (49)
Konrad Adenauer Vakfı
ERBAKAN NİÇİN PARTİ KURUYOR?
Milletin inancının ve mukaddesatının gereği gibi gözetilip korunmaması ve zaman zaman harekete ve horlanmaya tabi tutulması, imam hatip okullarının önce ilk kısımlarının sonra da tamamının kapatılması, mezunlarının başka üniversitelere girmesinin yasaklanması ve daha buna benzer olaylar karşısında, muhtelif partilere mensup birçok milletvekili, Osman Yüksel Serdengeçti Bey'in Cebeci'deki evinde bir toplantı yapıyorlar.
Bu toplantıdan bir netice alınamayınca, ortaya YTP, CKMP ve MP'nin birleştirilmesiyle Birleşik Parti kurma meselesi çıkıyor. Ancak, Millet Partisi'ne mensup milletvekillerinin olumsuz yaklaşımları sebebiyle bu meselede neticesiz kalınca yeni bir parti kurma fikri gündeme geliyor.
90

Bunun üzerine, bu fikirde olanlardan bazıları, Erba-kan'a yeni bir parti kurma teklifinde bulunuyorlar. Bu tekliften kısa bir süre sonra Ankara'da Turan Gürgen Bey'in evinde bir toplantı düzenleniyor. Bu toplantıda, Erbakan siyasi bir parti kurma kararını şu sözleriyle açıklıyor:
"Arkadaşlar, bir müddet önce bana bir teklifte bulunmuşlardı, milletimizin temel görüşlerine uygun bir siyasi parti kuralım demişlerdi. Ben bunun üzerine düşündüm, hürmet ettiğim alim insanlarla ve yakın arkadaşlarımla istişare ettim siyasi aksiyona geçmeye ve parti kurmaya karar verdim. Bu işi gerçekleştirmek için hem içtimai, hem iktisadi ve hem de siyasi organizasyonu birlikte yürütmek lazım. Hazırlıklara başlayalım." (50)
Parti programını hazırlama görevi Süleyman Arif Emre Bey'e, parti tüzüğünü hazırlama görevi ise Hasan Aksay Bey'e verilerek hazırlıklar başlatılıyor.
Artık Erbakan ilk partisini kurma kararını vermiş ve yola çıkıyordu.
91
İNANÇLI KADROLAR OMUZ OMUZA VEREREK YOLA ÇIKIYOR

Prof. Dr. Necmettin Erbakan Adalet Partisi'ne girme isteği reddedilince kurmay arkadaşlarıyla kol kola girerek Milli Görüş Davası için yola çıkıyor.
ERBAKAN İLK PARTİSİNİ KURUYOR
14 Ekim 1969 tarihinde Konya bağımsız milletvekili olarak Meclise girmeyi başaran Erbakan, parti kurmak için istişare çalışmalarına başladı. Necip Fazıl Kısakü-rek, Mehmet Zahit Kotku Efendi, Bayburtlu Paşa Dede Efendi başta olmak üzere ülkedeki bir çok olgunlu-ğuyla, ilmiyle, tarihi bilgisiyle, tecrübesiyle, faziletiyle, irfanıyla, itibarıyla tanınmış kişilerle bireysel ve toplu istişareler yaptıktan sonra 24 Ocak 1970 tarihinde Milli Nizam Partisi'ni kurdu. Milli Nizam Partisi, Adalet Partisinden istifa eden Hüsamettin Akmumcu ve Hüseyin Abbas Beylerin de katılımıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde üç sandalyeye sahip oldu.
Böylece Türkiye'nin sanayileşmesi, kalkınması ve Milli Görüş Davası'nın yürütülmesi için ilk parti kurulmuş ve Mecliste temsil ediliyordu. Milli Nizam Parti-si'nin Genel Merkezi Ankara'nın Meşrutiyet Cadde-si'nde idi. Genel Merkez binasındaki Genel Başkanlık koltuğunda Erbakan oturuyordu. Artık O, ilk ve yeni kurulan bir partinin Genel Başkanı ve siyasetin ortasında olan bir lider idi. Hem de Milli Görüş Lideri...
"Erbakan'ın kurduğu ilk partiye "Milli Nizam" adının verilmesi hususunda partinin genel başkan yardımcısı Hasan Aksay Bey şöyle der:
"Partimize "Milli Nizam" adının konulması merhum Eşref Edib'in teklifi ve arzusu eseri olmuştur. Eşref Edib Cumhuriyetten beri, Mehmet Akif'le böyle bir partinin hasretini çektiğini de belirtmişti." (51)
Milli Nizam Partisi'nin kurulduğunu haber veren gazetecilere, İsmet Paşa'nın cevabı şu şekilde oluyor:
İsmet PAŞA MNP'NİN KURULMASI İLE İLGİLİ NE DİYOR?
(ANKARA, OCAK 1970)
"iyi olmuş parti kurdukları, bakalım elli sene sonra oranları kaça düşmüş öğreniriz." (52)
İsmet İnönü T.C. II. Cumhurbaşkanı ve CHP Genel Başkanı
İSMET PAŞA GELİŞMEYİ GÖRÜNCE NE DİYOR?
İsmet İnönü T.C. II. Cumhurbaşkanı ve CHP Genel Başkanı
(MALATYA, 1970)
"Bir mühendis efendi çıkmış, İmam Gazali-yi ve İmam Rabbaniyi okutacağız diyerek, iktidara geleceğini ümid ediyormuş. Böyle şey olmaz." (53)
İLK PARTİNİN AMBLEMİ ŞEHADET PARMAĞI

Her partinin bir amblemi var. Her amblemin de mutlaka bir manası vardır. Erbakan'ın ilk kurduğu Milli Nizam Partisi'nin amblemi ise şehadet parmağı idi. Şehadet parmağının manasının ne olduğunu anlamak için çeşitli yorumlara ihtiyaç olabilir. Mesela, trafik işaretlerinin hemen hemen tümünde yazı yoktur, ancak bu işaretlerin ne manaya geldiğini ehliyeti olanlar anlarlar. Çünkü işaretler de konuşurlar... Hem de sessizce...
işte Genç Profesör Erbakan, şehadet parmağı işaretini konuşturmaya çalışıyor.
SAVUNAN ADAM
MİLLİ NİZAM PARTİSİ'NİN KURUCULARI
Aziz Müslüman Milletimizin inancına, tarihine ve kültürüne uygun bir siyasi görüşün, Türk Siyaset Plat-formu'nda yer almasının kaçınılmaz ve zorunlu olduğuna inanan Milli Görüş zihniyetiyle MNP'ni kuran kurucular şu şahsiyetlerden oluşuyordu:
1- Prof. Dr. Necmettin Erbakan
2- Ali Haydar Paksu
3- Ali Haydar Aksoy
4- Süleyman Arif Emre
5- H. Tahsin Armutcuoğlu
6- Ömer Çoktosun
7- Ekrem Ocaklı
8- Ö. Faruk Ergin
9- Saffet Solak
10- Hasan Aksay
11- Ali Oğuz
12- İsmail Müftüoğlu
13- Nail Gürel
14- Dr. Fehmi Cumalioğlu
15- Hüsamettin Fadıloğlu
16- Bahattin Çarhoğlu
17- Mehmet Satoğlu
18- Rıfat Boynukalın
Konya Milletvekili
Eski Maraş Senatörü
Avukat-Adana
Av. E. Adıyaman M.V.
Avukat - Ankara
Tüccar - Konya
Eski Gümüşhane M.V.
Emekli memur
Prof. Ege Ünv. - İzmir
Eski Adana Milletvekili
Avukat - Kayseri
Avukat - Trabzon
Tüccar - Tekirdağ
Eski Kayseri Milletveki
Müteahhit - Gaziantep
Mühendis - Kayseri
Mühendis - Kayseri
Mühendis - Karaman
Milli Görüş davasında öncülük yapan bu şahsiyetlerin değer ve kıymetleri, bu davaya inananlar tarafından unutulmuyor. Zira, ekin ekmek için, taşlı tarladaki taşları temizleyerek ekin ekenlerle, o taşlardan arındırılmış tarlaya daha sonraki yıllarda ekin ekenler bir olmaz.
ERBAKAN GENEL BAŞKAN OLUYOR

Prof. Dr. Necmettin Erbakan ilk kurduğu partinin Genel Başkanı oldu. Hak ettiği koltuğa, devlete ve millete hizmet koltuğuna oturdu.
İlk parti kurma çalışmalarını beraber yürüttüğü çalışma arkadaşlarından Yeni Türkiye Partisi Adıyaman eski milletvekillerinden Süleyman Arif Emre Bey o dönemi ve Erbakan'ı şöyle anlatıyor:
S. ARİF EMRE ERBAKAN'I ANLATIYOR
(ANKARA, 1970)
"Güneydoğu ve Doğu 'da 20 il teşkilatını kaç kere ekipler gönderdiysek de yine kuramamıştık. 1970 senesinde Ağustos ayı içerisinde yeniden ekipler kurup gönderdik. Necmettin Erbakan Bey Avrupa 'ya gidiyordu, ekipleri teşkil eden arkadaşlarımıza şöyle dedi:
"Ben Avrupa 'ya gidiyorum, ama 26 Ağustos 'tan önce döneceğim, 20 gün arkası arkasına kurulmamış yirmi ilde, konuşma programı yaptım, gazetede ilan ediyorum. Ancak sizler 26 Ağustos'tan evvel bu illerin kuruluşlarını tamamlayacaksınız ki ben döner dönmez programı 26 Ağustos 'ta Malazgirt'ten başlamak üzere aksatmadan uygulayabilirim.
Hoca yurt dışına gitti, ekipler doğuya yollandı. Hoca döndüğünde ekiplerle toplandık, maalesef hiç bir il kurulamamıştı. Hoca kızdı; "sizde iş yok ben yarın Malazgirte hareket ediyorum. Hem il teşkilatlarını kuracağını hem de ko-nuşma programını aksatmadan tebrik edeceğim. dedi.
Yanına Hüseyin Abbas Beyle Hüsameddın Akmum-cıı 'yu da arkadaş olarak almıştı. Ben parti genel sekreteri olduğum için Ankara'da kalmıştım. Gerçekten hergün arkası arkasına bir doğu ilinden kuruluş telleri geliyordu, il müteşebbis heyetleri bildiriliyordu. Doğrusunu söylemek gerekirse bizler veya başka liderler böyle bir harekete girişemez veya ihtiyatsızlık edip girişsek bile netice alamazdı. Çünkü bu illerde tek kayıtlı üyemiz bile yoktu. Allah'ın yardımıyla bu zor işi Genel Başkanımız başarmıştır." (54)
Süleyman Arif Emre
Milli Nizam Partisi Genel Sekreteri

ERBAKAN HALKLA İÇ İÇE OLAN BİR LİDER

Erbakan, Güneydoğu ve Doğu Anadolu gezileri esnasında halkın kendisine gösterdiği ilgiye, ilgi göstererek karşılık veriyor.
O, halk arasında kılık-kıyafet, dil, din, ırk, mezhep, meşrep, tarikat ayrımı yapmadan herkesi kardeş kabul eden bir anlayış sahibi...
MİLLİ NİZAM PARTİSİ'NİN GAYESİ
Parti programının beşinci sahifesinde partinin gayesi şöyle ifade ediliyordu:
1- Partimiz, milletimizin fıtratında mevcut olan yüksek ahlak ve faziletin, kuvvetten fiile çıkarılmasını, inkişafını ve cemiyetimize nizam, huzur, içtimai adalet ve vatandaşlarımıza saadet ve selamet getirmesini gaye edinmiştir.
2- Partimizin, milletimizin manevi kalkınma yanında müsbet ilimlerde ve teknikte taklitçilikten kurtulması, yapıcı, keşf ve icad edici gerçek bir inkişafa ve her sahada büyük şahsiyete erişmesini gaye edinmiştir.
3- Partimiz, milletimizin geçirdiği tarihi tecrübeler, kazandığı olgunluk sayesinde, milli ve manevi değerlerimize halel getirmeden, demokratik hukuk nizamı içerisinde, maddi ve manevi kalkınma hareketlerinin, basiretli ve isabetli bir sentezini yapacağını ve bu suretle beşeriyete ışık tutacak, refah ve saadet getirecek, yeniden dünya'ya örnek üstün bir medeniyet kuracağım kabul eder ve bu büyük gayeye erişmek için vatandaşlarımızı hizmete çağırır.
MİLLİ NİZAM PARTİSİ'NİN MARŞI
Hür Dünya'nın göbeğine Milli Nizam yazacağız Kuşların göz bebeğine Milli Nizam yazacağız
Yola, ağaca, pınara Esen yele, yağan kara Yağmur yüklü bulutlara Milli Nizam yazacağız
Koç burcuna, yay burcuna Bebeklerin avucuna Minarelerin ucuna Milli Nizam Yazacağız
Herkes duyacak, bilecek Gizlenmez gayri bu gerçek Yaprak yaprak, çiçek çiçek Milli Nizam yazacağız
MİLLİ NİZAM PARTİSİ'NİN FAALİYETLERİ
Prof. Dr. Necmettin Erbakan'ın Genel Başkanı olduğu Milli Nizam Partisi mecliste on kişiyi bulup grup kuramadığı için, milletvekilleri resmen parti adına aksiyonlara girişemiyorlardı. Yapılacak teşebbüsleri kendi adlarına yapıyorlardı. Böyle olmasına rağmen çok önemli parlamento faaliyetlerine girişilmiştir.
Bu faaliyetlerden bazıları şunlardır:
l- AP'NİN YERLİ SANAYİCİLERE KARŞI OLUŞUNUN TESBİT EDİLMESİ
Milli Nizam Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan, partisinin meclisde grubu olmadığı için Bütçe Plan Komisyonu'nda şahsı adına söz alarak hükümetin yapılacak yeni sanayi yatırımlarında tercihini yerli müteşebbislerin aleyhine kullandığını açıklayarak Süleyman Demirel başkanlığındaki Adalet Partisi iktidarını köşeye kıstırmıştır.
Bu gerçeklerden haberi olmayan AP'li milletvekili ve senatörler bu iddiaları aşırı bularak Erbakan'a çıkışarak şöyle diyorlar:
"Yağma yok hoca, bu kadar ağır ithamları partimize yönelteceksiniz, sonra da çekip gideceksiniz, olmaz
böyle şey. Delil isteriz, bu işi bu safhada bırakamazsınız."
Erbakan'ın isteği de zaten bu idi. Ama kişisel konuşmalar 10 dakika ile kısıtlı. Erbakan cevaben:
"Mühlet verin, delillerimi, misallerimi açıklayayım" diyor.
Mühaletefe mensup çok sayıda milletvekili, kendi konuşma haklarını Erbakan'a devrediyorlar. Bunun üzerine Erbakan kırk'ı aşkın dosya üzerinde ayrıntılı açıklamalar yapıyor, hükümetin yerli tüccarı, yerli sanayici, yabancı sermayeye haksız bir şekilde nasıl ezdirdiğim bir bir açıklıyor.
Erbakan'ın bu açıklamalarından sonra hükümet adına bu iddiaları cevaplamak için o günün sanayi bakanı Bursa Milletvekili Ahmet Türkel Bey konuyu incelemek için Bütçe Komisyonu'ndan 8 saatlik süre istiyor. Kendisine istediği kadar süre veriliyor. Hazırlığını yapıp geldikten sonra yaptığı konuşmada şöyle demiştir:
"Yapılan iddiaları dosyalar üzerinde bir bir inceledim. Erbakan Bey'in söyledikleri doğrudur. Maalesef hükümetimiz verilen her misalde tercihini yerli müteşebbisler lehinde kullanmamış, yabancılar veya onlarla ortak olanlar lehinde kullanmış..."
Bunun üzerine Adalet Partili parlementerlerden "sıfır, sıfır" sedaları yükseliyor, sen nasıl bakansın bizi savunacağın yerde Erbakan'ı doğruluyorsun; diye kızıyorlar.
Bu olay gerek Erbakan ve gerekse onun ortaya koyduğu Milli Görüş aksiyonu bakımından çok müsbet gelişmelere yol açmıştır.
106
2- ORTAK PAZAR HAKKINDA GENSORU ÖNERGESİ
Erbakan, Milli Nizam Partisi olarak Ortak Pazar'a karşı olduklarını kamuoyuna açıklamış ve büyük bir kampanya başlatmış, yurdun her bölgesinde büyük mitingler düzenleyerek gizlenen gerçekleri anlatmaya çalışmış. Bununla da yetinmeyip bu meseleyi ilk kez meclis gündemine getirmiştir. O zamanlarda Avrupa Topluluğu'nun siyasi birleşme gayesi, masonik partiler ve bazı çevrelerce çok daha sıkı bir şekilde gizli tutuluyordu. Erbakan'ın meclisteki açıklamaları, bu sebepten sert tepkilere neden oluyordu.
3- İNSAN HAKLARI ÖNERGESİ
Milli Nizam Partisi döneminde 12 Mart Askeri Müdahalesi olduktan sonra anayasada değişiklikler yapılmaya başlandığında Erbakan fırsat bu fırsattır diyerek, fikir suçlarını cezalandıran 163.'cü maddeyi ele alan zor kullanılmadıkça fikirlerin açıklanmasının suç sayılamayacağım öngören bir değişiklik önergesi hazırlayarak Anayasa Komisyonu'na verdi. Komisyonda söz alarak savunmasını da yapıyor. Ama AP ve CHP oylarıyla reddedildi.
SİYONİSTLER HAREKETE GEÇİYOR-1
Milli Nizam Partisi'nin büyük kongresinden kısa bir süre sonra Musa Saffet Bayramâşık isimli bir kişi, MNP Genel Başkanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan'la Ankara'da bir görüşme yapıyor. Görüşmede Erbakan'a şöyle diyor:
"Hoca beni Amerika'daki, Waşington'daki dünya Yahudi liderleri vazifeli olarak size gönderdi. Sizin partinizin gelişmesini dikkatle takip ediyorlar. Onlar Türkiye'de sizin partiniz gibi milletiyle bütünleşebilecek güçlü siyasi bir iktidarın kurulmasını müsbet karşılıyorlar. Çünkü böyle olduğu takdirde Türkiye haliyle, İsrail'i kominist Rusya'ya karşı koruyan, araya çekilmiş bir şeddi Çin vazifesini yapmış olacaktı. Ancak sizden çok sağlam bir istekleri var. Siz her konferansınızda, dünya siyonizmine, masonluğa ve onun yan kuruluşları olan lions ve rotary kulüplerine çatıyorsunuz. Bundan liderler son derece rahatsız oluyorlar. Bu aleyhteki kampanyadan vazgeçmenizi istiyorlar. Aksi halde partinizin siyasi hayatına son vermek zorunda kalacaklar...
SAVUNAN ADAM.
Erbakan cevap olarak:
— "Madem ki bizim iktidar olmamız onların arzu ettiği birşey, o halde hissi sebeplere kapılmayıp, bizim konuşmalarımızı müsamaha ile karşılamaları gerekir. Böyle bir şeye katlanmaları, sonunu da temin edecekleri yarar karşısında, önemsiz bir fedakârlık olur."
Musa Saffet Bayramâşık;
— Hayır kesinlikle bu tür konuşmaları istemiyorlar. Erbakan;
— Diyelim ki bundan sonra bu konulara hiç girmeyeceğiz. Bu onlara yetmez mi?
Musa Saffet Bayramâşık;
— "Hayır yetmez, daha önceki konuşmaları tekzip edecek şekilde onların istediği mahiyette açıklamalar yapmanız lâzım." (55)
Erbakan, Amerika'daki Siyonist liderlerin istediklerini yapmadı. Erbakan'a istediklerini yaptıramayan siyo-nist liderler, yaptıkları tehditlerinin "Aksi halde partinizin siyasi hayatına son vermek zorunda kalacağız" gereğini yerine getirdiler mi? Getirdiyseler, ne yaptılar ve nasıl yaptılar?
SİYONİSTLERİN METODLARI
(METODLAR)
1- "Ülkelerde iktidarlara etki yapmak,
2- Ticareti kontrolleri altına almak,
3- Basını yönlendirmek,
4- Siyasi partileri istedikleri politikalara razı etmek,
5~ Gerekirse nifak ve ihtilallere sürükleyerek menfaatlerine engel olanları bertaraf etmek." (56)
Siyonistler
MİLLİ NİZAM HARTİSİ'NİN KAPATILMASI İÇİN DAVA AÇILIYOR
Bir kısım basında çıkan haberler üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Hikmet Gündüz, laikliğe aykırı faaliyette bulunduğu gerekçesiyle Milli Nizam Parti-si'nin kapatılması istemiyle Anayasa Mahkemesi'nde dava açtı.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Hikmet Gündüz'ün Milli Nizam Partisi ile ilgili hazırladığı iddianame şu şekilde idi:
Esas: 5P. 1970/3
İddianame: 1971/1
Davacı: Kamu Hakları
Davalı: Milli Nizam Partisi
D. Konusu: 648 sayılı Siyasi Partiler Kanunu'nun 4'ncü kısım hükümlerine aykırılık.
Olay: 26 Ocak 1970 tarihinde, merkezi Ankara olmak üzere kurulan Milli Nizam Partisi'nin çeşitli il ve ilçelerdeki kuruluş ve açılış toplantılarında, yapılan konuşmalarda Türkiye Cumhuriyeti'nin Anayasa ile belirtilen laiklik ilkesine aykırı davranışlarda bulunduğu
yolunda basında yayınlanan haberler üzerine Siyasi Partiler Kanunu'nun 4'ncü kısım hükümleri çerçevesinde gerekli inceleme yapılmıştır.
"Bağımsız Milletvekili Necmettin Erbakan ve arkadaşları tarafından Milli Nizam Partisi adıyla yeni bir siyasi parti kurulduğu bir kısım basın haberleri arasında görülmekle; parti Genel Başkanlığına gönderilen 3 Ocak 1970 gün ve 754 sayılı yazımıza verilen 23 Şubat 1970 ve 13 sayılı cevapta, Milli Nizam Partisi'nin Genel Merkezi Ankara olmak üzere 26 Ocak 1970 tarihinde kurulduğu bildirilmiş, tüzük ve programı gönderilmiştir.
9 Şubat 1970 günü bir kısım basında, Ankara Büyük Sinemada 8 Şubat 1970 günü yapılan ilk kuruluş toplantısı ve bu toplantıdaki konuşmalarla ilgili olarak yayınlanan haberler üzerine 10 Şubat 1970 gün ve 760 sayılı yazımızla önce Ankara Emniyet Müdürlüğüne ve sonra da Ankara, Samsun, iskenderun, Karabük, Safranbolu, Çorum, Çanakkale, Tekirdağ, Kırklareli, Bafra, Edirne, Kocaeli, Sakarya, Kütahya, Altındağ Cumhuriyet savcılıklarına gönderilen talimatlara verilen cevaplarla, eklerinden, Milli Nizam Partisi'nin bu il ve ilçelerde açılış toplantılarında yapılan konuşmalar bir kısmının ses alma araçları ile tesbit edilip çözümlenmiş yazılı metinlerle gönderildiği, bazı konuşmaların yetkili mercilerce tayin edilen hükümet komiserleri ile güvenlik memurları tarafından düzenlenen tutanaklarla tesbit edildiği ve bir kısmının da Cumhuriyet Savcılıklarınca yapılan hazırlık soruşturmaları beyannameleri ve fezlekelerle teyit edildiği görülmüştür.
incelenen bu konuşma metinlerine göre;
1- Milli Nizam Partisi Genel Başkanı Necmettin Er-bakan'ın 18 Şubat 1970 tarihinde Ankara'da Büyük Sınamada yapılan toplantılarda "Partinin açılışlarını kutladıklarını" ifade ettikten sonra;
"Biraz önce sizlere Milli Nizam Partisi kurucuları takdim olundu. Ama sizden niçin saklayalım, niçin partimizin hakiki kurucularını bu ilk açılış gününde zikretmeyelim?.. Açıkça ilan ediyorum ki, bizim partimizin kurucuları SULTAN FATİH HAZRETLERi, Sultan Yıldırım Hazretleri, Sultan Murat, Sultan Melik Şah, Ulubatlı Hasan, Orhan Gazi, Nizam-ul Mülk, Akşem-seddin, Sultan Yavuz, Kılıçarslan, Alparslan, Gelenbe-vî hazretleri, Sultan Hamid'tir. (57) demiş ve partinin kuruluş beyannamesinden pasajlar okuyarak konuşmasını bitirmiştir.
2- 23 Mayıs 1970 günü Karabük ilçesinde, Site Sine-ma'sında "Esselâmu aleykum" diye başladığı konuşmasını; "150 yıl önce Selanik'te kurulmuş Hareket Ordu-su'ndaki subaylar kandırılmış ve Sultan Abdulhamit Han tahttan indirilmiştir. MNP milletin iman davasını kendisine şiar edinmiştir. Türkiye'de bugün üç yol var; Birinci yol; Solculuk, sonu komünizmin yolu, bu yolda CHP var. ikinci yol; Kozmopolit masonluk yolu. Bu yolda AP levhası var. Üçüncü yol; MNP yolu. Bu yol sağı temsil eden; Hak Yolu, İman Yolu... Önümüzdeki seçim sonunda sizleri 1973 yılında Ayasofya Camii'nde namaz kılmağa davet ediyorum." (58) demek suretiyle bitirmiştir.
3-18 Haziran 1970 günü Boyabat ilçesinde Sümer
SAVUNAN ADAM
Kahvesi'nde "Esselamu aleyküm", "Müslüman kardeşlerim" diye başladığı konuşmasında;
"Türkiye'de 8 parti olduğunu kendilerinin bunlardan ayrı bir parti olduklarını, AP ve CHP gibi sağcı-sol-cu diye milleti kandırmayıp, Türkiye'ye yeni bir müs-lüman partisi kurulmasının lüzumunu hissederek Milli Nizam Partisi'ni kurduklarını" söylemiştir.
4- 9 Temmuz 1970 tarihinde Tekirdağ Çankaya Kahvesi'nde yaptığı konuşmada;
"Dünya üzerinde kalkınma hızı en fazla olan devletin İsrail ve Japonya olduğunu, bu iki devletin dine karşı itikat ve saygısının büyük olması ile kalkınma hızını elde ettiklerini, iktidara geldikleri zaman Ayasof-ya'yı müze halinden çıkartıp, cami haline sokarak ilk cuma namazını topluca kılacaklarını" söylemiş ve be-raberlerindekilerle Rüstem Paşa Camii'ne giderek, akşam namazında imamlık görevi yapmıştır.
5- 5 Ekim 1970 günü Kırklareli'nde înci Sinema-sı'nda yapılan toplantıda;
"Milli Nizam Partisi'nin diğer partilerden farklı birçok yönleri bulunduğunu, esasen bir nizam ve düzen içinde çalışmak gayesini güden teşkilatlarının hanımlar muvacehesinde böyle bir parti adını almak zorunda kaldığını, kendilerinin dinine, örf ve adetlerine bağlı imanlı müslüman olduklarını, Avrupalılaşmanın anlamının bulunamadığını, bir kadının kocasından boşanması için iki şahidin kafi geldiğini, Medeni Kanun'un bir kadına kocasından izinsiz çalışmak hakkını verdiğini, kendilerinin millet olarak bin yıllık hak yoluna döneceklerini." (59) söylemiştir.
SAVUNAN
6- 17 Eylül 1970 tarihinde Bafra'da Cumhuriyet Meydanında yapılan konuşmasında;
"Milli Nizam Partisi"nin herkesin anladığı manada bir parti olmadığını, teşkilatlanmak ve maksatlarına ulaşmak amacı ile parti adını aldıklarını, kanuni mecburiyetle parti adı altında toplandıklarını, Avrupa ve Avrupalılığın batılılık, Avrupa'nın taharet dahi bilmeyen hippiler olduğunu, 50 yıllık batıl devreden kurtulup 1000 yıllık hakka teslimiyet, devrine geçeceklerini" ifade etmiştir.
7- 7 Ekim 1970 tarihinde Edirne'de Ayvazoğlu Sine-ması'ndaki konuşmasında;
"Milli Nizam'ın programını lalettayin bir broşür gibi okunmamasını, kalp gözüyle okunacağını, söyleyen sözlerin altında büyük manalar olduğunu anlayarak feraseti Cenab-ı Hakk'ın verdiği; (60)
"Başını örten öğretmen hanımların mekteplerden kovulduğunu, halbuki bu hanımlara en büyük takdirnamenin verilmesi gerektiğini, vakti ile CHP çarşaf giyenlerle, peçe takanlarla uğraştığı gibi Adalet Partisi'nin de öğretmenlerin baş örtmesi ile uğraştığını," (61)
Evinde dini kitap okuyanların tutuklandığını, Kur'an Kursları'nın kadrolarını ortadan kaldırmak için sinsi tertipler hazırladığını, milletin her şeyi anladığını, tekrar Hakk'a dönüp tarihi mihrakına oturacağını,
"Milli Nizamla Sultan Fatih Hazretleri'nin imanı, aşkı ve azminin yeniden iktidara geleceğini, Milli Ni-zam'ın şehadet işaretinin manasının çok büyük olduğunu, bu işaretin ne olduğunu bilmeyen varsa ve yap-
mıyorsa öğrenince eve gidip tevbe edeceğini ifadeyle topluluğa şehadet parmaklarını kaldırtarak sözlerini tamamlamıştır." (62)
8- 13 Kasım 1970 günü Kocaeli'nde "Ortak Pazar" konulu konferansında;
"Memleketteki ahlaksızlıkların Milli Nizam Parti-si'nin iktidara gelmesi ile kalkacağı ve eskisi gibi şerefli, ahlaklı, müslüman bir Türk devletinin teşekkül edeceğini" söylemiştir.
9- 13 Ekim 1970 günü Sapanca'da yaptığı konuşmada;
"Milli Nizam'ın bir hak davası olduğu, diğer partilerin batıl ve şer olduklarını ifade ettikten sonra, Milli Nizam işaretinin "Tekbir" olduğunu belirtmiş ve sözlerini herkesi ayağa kaldırıp, parmaklarını da, uzattırdıktan sonra "Ya Rabbi... Milli Nizam'ı evliyaların duasmdaki idarenin bu memlekete gelmesine vesile kıl... Amin! Ya Rabbi!.. Milli Nizam'ın bütün Sapanca'lıların ve milletimizin dünya ve ahiret saadetine vesile kıl... Amin" duası ile bitirmiştir.
10- 3 Ocak 1971 günü Samsun il kongresinde;
"Müslümanlık yolunun hak, Yahudilik ve Hıristiyanlığın batıl din olduğunu, Müslümanlığın diğerlerinden farklı olarak Allah indinde tek din ve hak olduğunu, Müslümanlığın hak, diğerlerinin de adlarının parti olduğunu, ama Milli Nizam'ın hak, öbürlerinin ise nereden geldiğini, Cenab-ı Hakk'ın kalbine hidayet ve merhamet verdiğini, kimlerin bildiklerini ve konuşmağa lüzum olmadığını" söylemiştir.
11- 7 Eylül 1970 günü Ağrı'da yaptığı konuşmada;
116
"Milletin yeniden bin senelik hak yoluna döneceğini, diğer partilerin milleti imandan ve ahlaktan yoksun ettiklerini söylemiştir."...
"Milli Nizam Partisi Birinci Büyük Kongresi, senin ve şanlı tarihinin temsilcisi olarak sesleniyoruz.." denildikten sonra;
Milli Nizam Ahdinde:
Manevi İstiklal Harbi kazanılıncaya kadar mücadeleye,
Hakkın hakimiyetini kurmağa,
Milli Nizamı hakim kılmaya,
Bütün gayretimizle çalışacağımıza ahdederiz" denilmektedir.
Genel İdare Kurulunca Büyük Kongreye sunulan "Faaliyet Raporu'nda da belirtildiği gibi Milli Nizam» Partisi teşkilatı kuruluşundan bu yana;
- Meclis'te Ortak Pazar
- Doğu'da, Batı'da, islam'da Kadın
- Basında Prof. Dr. Necmettin Erbakan
- İslam ve İlim
konulu yayınlarda yapmıştır.
Bu yayınlar incelendiği zaman genellikle Genel Başkanın çeşitli yerlerdeki" konferans, demeç ve TBMM'ndeki konuşmalarını kapsadığı görülmektedir.
Buna göre, Genel İdare Kurulu'nda görevli kişilerin açılış toplantılarında bu sıfatlarla yapmış oldukları ve yukarıya belli pasajlar örnek olarak alınıp geniş metinleri dosya içerisinde bulunan konuşmalardaki ifadelerin, partinin kuruluş amacının tayin ve tesbiti yönünde değerlendirilmesi gerekir.
117
SAVUNAN
Partinin lider kadrosunun, başka bir deyişle en yetkili kişilerin yukarıda özet olarak alınan konuşmalarının tümü ile de Anayasa'nın Cumhuriyet'in niteliklerini belirten 2'nci maddesi ile temel hak ve ödevler arasında partilerin uyacakları esasları düzenleyen 57'nci maddeleri ve bu maddeler çerçevesinde yürürlüğe konan 648 sayılı Siyasi Partiler Kanunu'nun 4'üncü kısım ve özellikle laik devlet niteliğinin ve Atatürk devrimciliğinin korunmasına ilişkin hükümlerine aykırı düştüğü kanısına varılmıştır.
SONUÇ VE TALEP
Yukarıdan beri açıklanan nedenlere göre; Milli Nizam Partisi'nin Siyasi Partiler Kanunu'nun 4'üncü kısmında yeralan 92, 94, 97, 101'inci maddelerine aykırı faaliyetlerde bulunması onaylar nitelikte karar alınmış olması nedeni ile, aynı kanunun 3'üncü maddesinin 2 numaralı bendi gereğince kapatılmasına karar verilmesi talep ve iddia olunur.
4 Nisan 1971
Hikmet Gündüz
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı
SAVUNAN
SAVUNAN ADAM SAVUNUYOR
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Hikmet Gündüz'ün Milli Nizam Partisi'nin kapatılması talebiyle Anayasa Mahkemesi'nde dava açması, Erbakan ve parti aleyhine hazırlamış olduğu iddianameyi okumasından sonra Erbakan, kendisini ve partisini savunmak zorunda kaldı.
Erbakan söyledikleriyle, yaptıklarıyla ve düşündük-leriyle suç işlemediğine inandığı için soğukkanlı ve rahat bir şekilde iddianamedekileri cevaplayarak savunmaya geçti. Erbakan'ın savunmasının özeti şu şekilde idi:
"Anayasa Mahkemesi Muhterem Başkanı ve Muhterem Üyeleri,
Anayasa Mahkememiz kurulduğundan bu yana geçen takriben 10 senelik bir devre esnasında ilk defa Anayasa Mahkemesine bir partinin kapatılması talebi intikal ettirilmiş bulunuyor.
Bendeniz, Milli Nizam Partisi hükmi şahsiyetinin bir temsilcisi olarak 19/03/1971 tarihli lâyihamızdaki taleplerimizin yüksek mahkemece incelenmesine yardımcı olmak bakımından kısa bir açıklamada bulunmak üzere yüksek huzurlarınızda söz almış bulunuyorum.
Muhterem Hakimler;
Peşinen arzederim ki, Başsavcılıkça huzurlarınıza gönderilen iddianame Yüksek Mahkemeyi fuzuli işgalden başka bir mahiyet ve mana taşımamaktadır. Bu id-
.
dianamenin esasına geçilmeden dahi yüksek Mahkemece reddedileceğine kaniyiz. Bu reddin zaruretini ortaya koyan üç önemli usuli husus Yüksek Mahkemenize 19/03/1971 tarihli Lâyihamızla takdim olunmuştu. Bendeniz, bu lâyihadaki hususların halline geçilmeden önce, herşeyden evvel hakkında karar verilecek olan Milli Nizam'ın asıl manası ve mahiyeti ile bu iddianamenin İddiaları arasındaki büyük mesafenin çok kısa olarak arzına müsadelerinizi rica edeceğim.
Söze başlarken, Milli Nizam hakkındaki her türlü esassız iddianın hak ve hukuk karşısında yok olacağından emin olduğumuzu belirtip, Milli Nizam davasını milletimiz adına icrai adalet eden en yüksek mahkeme huzurunda müdafaa etmekten ancak şeref ve memnuniyet duyduğumuzu kaydetmek isteriz.
Muhterem Hakimler,
Milli Nizam Partimiz 26 Ocak 1970 tarihinde resmen kurulmuş ve 8 Şubat 1970 tarihinde yapılan bir açılış merasimiyle çalışmalarına başlamıştı. Bir yıl zarfında yurdumuzun her tarafına yayılmış, milletimizce benimsenmiş ve 63 vilayette ve 400'e yakın ilçede teşkilatını tamamlayarak bir büyük parti olmuştur. Halen yüzbin-lerce üyesi bulunan en büyük partilerimizden birisi durumundadır.
Her partinin olduğu gibi Milli Nizam Partimizin de kendisini diğer partilerden ayıran ana hususiyetleri olduğu muhakkaktır. Bu hususiyetlerin kısaca açıklanmasının Milli Nizam Partisi hükmi şahsiyetinin hakiki manasıyla takdimi bakımından faydalı olacağı kanaatindeyim.
SAVUNAN
Milli Nizam Partisi; milletimizin lânettayin, sıradan bir millet olmayıp bin yıllık tarihin en büyük milleti olduğuna kanidir. Milletimizin tarihi ile ve hasletleri ile iftihar duymaktadır,
Milli Nizam Partisi evvelemirde mevcut herhangi bir partinin reaksiyonu olan veya bölünmesinden doğmamış, doğrudan doğruya bir ilim ve fikir aksiyonu olarak teşekkül etmiştir.
Kuruluşu sırasında, milletimizin sürüklenmiş olduğu halihazır çok yönlü maddi ve manevi buhranlardan kurtulup, yeniden bütün insanlığa ışık tutacak bir medeniyet kurmasının nasıl mümkün olabileceğini araştırmış, inandığı yolu, programı ile ortaya koymuştur.
Milli Nizam'ın hakiki hususiyetinin ne olduğunu, iktidara geldiği zaman her sahada ne yapacağı ve nasıl yapacağı takriben yüz kadar üniversite öğretim üyesi, profesör, doçent ve uzmanın uzun aylar boyu yaptıkları çalışmaların neticesi olarak partinin programı halinde ortaya konmuştur.
Milli Nizam diyor ki, cemiyetimize huzur, nizam ve içtimai adalet ve vatandaşlarımıza saadet ve selamet, yalnız hukuk kaideleri ve nizamları ile getirilemez. Hukuk nizamının bir ahlak nizamı ile takviye ve tamamlanması şarttır. Esasen ahlak nizamı olmayan hiçbir nizam, nizam olamaz. Ve en üstün nizam, en üstün ahlak nizamına sahip olan nizamdır.
Halihazır maarifimizde bu noktaya ehemmiyet verilmiyor. Bunun üzerinde ehemmiyetle durulması şarttır. Gençlerin anarşik hareketlerinden bütün milletimiz şikayetçidir. Acaba bu hususta maarif sistemimizin bir
kabahati yok mudur?
Gençlerimize hangi ahlak eğitimi yapıyoruz? Manevi saha ile alakalı sadece bir iki ders vardır. Bunlar da gençlerimize kamil bir dünya görüşü ve ahlakı temel vermekten uzaktır.
Milli Nizam, ahlak nizamına büyük ehemmiyet vermekle Anayasamızın 14. maddesinde ifadesini bulan "Herkes yaşama, maddi ve manevi varlığım geliştirme hakkına sahiptir." Ve yine Anayasamızın 10. maddesinde ifadesini bulan "Devlet, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlar." prensibine layık olduğu ağırlığı veren tek parti durumundadır.
Milli Nizam, nüfusu senede 1,3 artan bizim gibi bir memleketin, Avrupa'ya işçi olmaktan kurtulup gerekli iktisadi ve sinai hamleleri yapabilmesi için, bütün maddi ve manevi milli potansiyelimizin seferber edilmesini zaruri görmekte ve milli Nizam ruhuyla hareket edildiği takdirde memleketimizin kısa samanda Japonya misalinden daha parlak örnekler vereceğine inanmaktadır. Nitekim yaşadığımız fiili tecrübeler bu inancımızda haklı olduğumuzu teyid etmiştir. Meselâ 1956 yılında % 100 milli imalat olarak memleketimizde ilk defa dizel motorları imal etmeye teşebbüs ettiğiniz zaman batı taklitçisi zihniyet sahipleri bizim bu teşebbüsümüzde muvaffak olamayacağımızı ileri sürüyorlardı.
Halbuki 300 ortakla ve tamamiyle milli sermaye ile yapılan teşebbüsümüz kısa zamanda başarıya ulaşmış, memleketimize halen senede 8000 dizel motor yapan ve memleketimizin bu sahada bütün ihtiyacını karşıla-

yan büyük bir ağır sanayi tesisi kazandırmıştır, işte bu hakikatlerden dolayı Milli Nizam Partimiz, Batı taklitçiliği zihniyetinin fayda getirmeyeceğine kanidir. Bu ana fikirler Milli Nizam Partisi programının daha başında esas gaye olarak yerini almış ve Milli Nizam Partisi kendi hüviyetini bu esas gaye ile ortaya koymuştur.
Muhterem Hakimler,
Milli Nizam Partimizin hakiki hüviyetini kısaca ar-zettikten sonra konuya girerken bir kaç cümle ile de iddianamede adı geçen Milli Nizam mensuplarını tanımayı zaruri görüyoruz.
Halihazır Milli Nizam Genel idare Kurulu iki profesör, 6 yüksek mühendis, 3 doktor, 5 eğitimci ve 5 tüccar olmak üzere 23 üyeden teşekkül etmektedir, iddianamede adı geçen 7 üyemizin hepsi de fakülte mezunu, yüksek tahsillidir. Yıllarca milletvekilliği ve senatörlük yapmışlardır. Muhitlerinde kültürleriyle, ahlakla-nyla, medenilikleriyle tanınmış kimselerdir.
Hal ve keyfiyet bu iken bu hakikatlerle uzaktan yakından alakası olmayan ve ne partimizin, ne de şahısların şahsiyetleri incelenmeden ve kendilerine tek kelime sorulmadan gıyapta, gizlice ve Milli Nizam'ı ne şekilde olursa olsun itham etmek isteyen, ard maksatlı çevrelerin tesiri altında çalışmış ve fakat hakikatte içi boş ve sadece mürettep bir iddianame tanzim olunarak yüksek mahkemeye tevdi olunmuştur.
Her türlü hukuki esastan mahrum, mesnetsiz böyle bir iddianamenin yüksek mahkemeye tevdiinde kanaatimizce asıl saik, katiyyen hukuki sebepler olmayıp, bunlarla hiç alakası olmayan siyasi tesirlerdir. Efkâri
umumiye bu davanın Milli Nizam gelişmesinde endişeye kapılan bir kısım AP yöneticilileri tarafından tahrik edildiği kanaatindedir. 10 Ekim 1971 ara senato seçimlerinin yaklaşması muvacehesinde bir an önce Milli Ni-zam'ın inkişafının önlenmesi için bu yola gidildiği kabul olunmaktadır.
Hadiselerin tarzı cereyanı da bu mülahazaları teyid ve takviye eder mahiyettedir.
1- Bu iddianamenin müphem, delilden mahrum, usul ve kanuna aykırı olarak sevk edilmiş olması,
2- Anarşik hareketlere adı kansan partiler hakkında dava açılacağına dair resmi beyanlara rağmen, o partiler bir kenara bırakılarak, 500'e yakın açılış toplantılarına binlerce vatandaş katıldığı halde bugüne kadar tek zabıta vakası mevcut olmayan partimiz aleyhine dava açılmış olması,
3- Diğer partilerin bir çok mensupları hakkında parti yasaklarına aykırı hareketlerden dolayı Meclis'e intikal etmiş yüzlerce dosya bulunduğu halde, bu partilerin hiçbirisi hakkında tatbikata girişilmeyip şahıs konuşmalarından dolayı kanunen mümkün olmadığı halde, doğrudan doğruya partimiz hükmü şahsiyeti aleyhine müracaatta bulunulması,
4- Dosya münderecatına nazaran şahıslara ait bazı tertip mahsulü evraklar bir sene önceki konuşmalara ait olduğu halde, bekletilerek müracaatın kısmi senato seçimleri sathı mailinde ve hatta Siyasi Partiler Kanunu'nun 110. maddesi son fıkrasındaki, dava açılmasına tahdit konulan seçim devresinde harekete geçilmiş olması,

5- Dosya muhtevasını teşkil eden muharref ve mü-rettep konuşmaların mahalli bölgelerden normal yollardan intikal etmeyip, yukardan yapılan müteaddid tazyik ve tahriklerin neticesinde temin edilmiş olması,
Ve bunlara benzer pek çok sebepler mevcuttur.
Dosyada esasen muhteviyat ve hazırlanış itibariyle böyle alelacele her türlü hukuki esastan mahrum da olsa derlenmiş olmak için tanzim edilmiş bir dosya mahiyetini taşır.
Hakikat odur ki ille bir dosya tanzimi için yapılan gayretler sonunda 500 il ve ilçenin sadece bir kaç tanesinden onun bunun "Hatip böyle dedi" iddialarından öteye geçmeyen bir söz yığını zaptı toparlanmıştır. Bu söz yığınının mahiyetini ve iddianamenin dayandığı kaynakların mahiyetini apaçık görmek bakımından, hem de ses bandından alındığı iddia edilerek dosyaya konmuş bulunan lânettayin seçilmiş, şu beş satırı arzedeyim:
iddianame eki, 8 Şubat açılışı, sayfa l'in son kısmi;
"Milli Nizam Partisi'nin kuruluncaya kadar ayrı ayrı fikirlerini nihayet nizam mektubunda kararımı verdim. Nizam bir fikrin... sırasında madde halined... kâinatın, göklerin, alemlerin nizamında, insan vücudundaki düzene, bal peteğindeki geometriye bir ... mimariye kadar böyle böyle olunca kafa kağıtlarına yapıştırdıkları fotoğraflar gibi bir davanın kendi bu çizginin içi nerde memur kılındığı görebilmiş olsalardı, ona refahuzran ve tankerin yanında... Avrupalı bizim iç düzenimizi bozmadı.
îşte iddianame, gerçekten bu derece uzak ve bun-
dan biraz farklı söz yığınlarına istinaden derlenmiştir.
Muhterem Hakimler,
Bu kısa maruzatımızdan maksadımız, davanın esasına girmek olmayıp, sadece söz konusu olan partimizi ve davanın mahiyetini kısaca bilgilerinize arzetmektir.
Bendenizin bu maruzatını dinlemek lutfunda bulunduğunuz için teşekkür eder, hepinizi hürmetle selamlarım."
Prof. Dr. Necmettin Erbakan MNP Genel Başkanı
MİLLÎ NİZAM PARTİSİ'Nİ KAPATIYORLAR
Dava açan: Hikmet Gündüz Gerekçe: Anayasa'nın 2,19 ve 57. maddeleri Sebep: Laikliğe aykırı faaliyette bulunmak Cumhuriyet Başsavcısı Hikmet Gündüz'ün Milli Nizam Partisi'nin laikliğe aykırı faaliyette bulunduğu sebebiyle kapatma davası açtığı için anayasa Mahkemesi Milli Nizam Partisi Genel Merkezine dava ile ilgili bir tebligat gönderiyor. Tebligatı alan parti yetkilileri bu işe şaşırmışlar. Çünkü bir dava savcılıkça hazırlanırken, dava edilen partinin temsilcisi çağrılıp hakkınızda şu iddialar yapılıyor, savunmanız nedir, karşı delilleriniz var mı diye sorulması gerekirken bu yapılmadan kapatma davası açılmış.
Başsavcı tarafından hazırlanan iddianamede yer alan suçlamalar şunlardı:
1- Bazı hatiplerin il ve ilçelerde yaptıkları konuşmalar
2- Milli Nizam Marşı
3- İslam ülkeleriyle ekonomik münasebetlerin geliştirilmesi gerektiğine dair parti görüşü.
4- Gençlik Kollarının neşrettiği broşür
5- Çeşitli gazetelerde MNP'ni eleştiren, mizah maksadıyla çizilmiş karikatürler.
Anayasa mahkemesi önce dâvaya duruşmalı olarak bakılması gerektiğine karar verdi ve Erbakan'ı davet etti.
Savunan Adam yine davasını, partisini ve hakkını
127
savunma makamında idi. Savunmasında Erbakan yapılan iddiaların, aleyhlerinde, Anayasa Mahkemesi'nde kapatma sebebi yapılamıyacağını izah ediyordu.. Çünkü Siyasi Partiler Kanunu'na göre bu iddiaların önce, parti yasaklamaları inceleme kurulu adı verilen bir alt dereceli mahkemede incelenmiş olması gerekiyordu. Şayet, o kurulda ileri sürülen hususlar, kanun dışı olarak kabul edilirse, partiye tebligat yapılacak kanun dışı fiil ve sözleri işleyen partilerin bir ay içerisinde partiden ihracı istenecek, eğer bir ay içerisinde o kimseler partiden ihraç edilmezse ancak ondan sonra parti aleyhine Anayasa Mahkemesi'nde dava açılabilecekti.
Anayasa Mahkemesi, Erbakan'ın savunmada dayandığı Siyasi Partiler Kanunu'nun iki maddesini, Anaya-sa'ya aykırı bularak re'sen iptal edip davaya duruşma-sız bakmaya başlamıştı.
Sonuç olarak, savcı partiye veya partililere hiç haber vermeden, savunma istemeden kapatma davası açtı, Anayasa Mahkemesinde duruşma yapmadan evrak üzerinde karar vererek, Milli Nizam Partisi'ni kapattı.
Partisinin kapatılması kendisini çok üzdüğü için Erbakan bir kalp rahatsızlığı geçirdi ve İsviçre'de tedavi gördü. Şu olup bitenlere üzülmemek mümkün mü?
ERBAKAN İSVİÇRE'DEKİ TEDAVİYİ ANLATIYOR
(ANKARA, 1972)
"Ünlü bir üniversite kliniğinde ikibuçuk ay kadar tedavi gördük. Gayet iyi neticeler elde etti. isviçre'deki tedaviler gaydet faydalı gelmiş, kalb çarpıntıları, geceleri meydana gelen uykusuzluklar ve rahatsızlıklar dinmiştir. Bu gezinin hiçbir siyasi yönü yoktur. "(63)
Prof.Dr.Necmettin Erbakan
ERBAKAN İSVİÇRE'DEN TÜRKİYE'YE DÖNÜYOR
MNP'nin kapatılmasından sonra rahatsızlanan Erbakan'a doktorlar kalp yetmezliği teşhisi koydular. Tıp dalında ilerlemiş bir ülke olan İsviçre'ye gitmesini önerdiler. Bunun üzerine Erbakan İsviçre'nin Zürih şehrine gidip burada yaklaşık ikibuçuk ay tedavi gördükten sonra Türkiye'ye dönüyor.
Erbakan'ın İsviçre'ye gidişi hakkında ,,kaçtı" şeklinde dedikodu yaptıkları gibi, Türkiye'ye dönüşü hakkında da 12 Mart muhtıracılarından Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur tarafından sağ oyları parçalamak maksadıyla bir parti kurdurtmak için davet edilmiştir. Şeklinde dedikodu yaptılar...
Ancak, Erbakan ne gidişinde ne de dönüşündeki dedikodulara aldırmadan, gerekeni yapmak üzere tedavi olmuş, dinlenmiş ve sağlığına kavuşmuş bir şekilde ülkesine dönmüş idi.
Niçin mi?
Memleket ve milletine hizmet maksadıyla kaldığı yerden devam etmek için...
130
9. BOLUM

MİLLİ SELAMET DÖNEMİ (11 EKİM 1972 -12 EYLÜL 1980)
MSP İLE İLGİLİ BİR TESBİT
(BİR TESBİT)
"MSP'nîn 1973 milletvekili Genel Seçimlerindeki başarısı, hiçbir partinin tek başına hükümet kurmaya yetecek bir çoğunluğa sahip olmadığı bir ortamda çok büyük bir değer taşımaktaydı. Parti, tıpkı amblemindeki gibi anahtar parti haline gelmişti.. "(64)
Konrad Adenauer Vakfı
MİLLİ SELAMET PARTİSİ'NİN KURULMASI
Milli Nizam Partisi kapatıldıktan sonra, yeniden bir parti kurulması için tabandan yoğun baskıların gelmesi üzerine bir istişare heyeti oluşturuluyor: Bu heyette yer alanlardan bazıları, tabandan gelen istek doğrultusunda yeni partinin hemen kurulmasını savunurken, diğer bir kısmı ise 12 Mart Muhtırası'yla başlayan dönem sebebiyle bir müddet geciktirilmesini savunuyorlar.
Her iki görüşün de haklı olduğunu düşünmek mümkündür. Çünkü; Birinci görüşe göre, Türkiye'de Liberal görüşü Adalet Partisi, Sol görüşü ise Cumhuriyet Halk Partisi temsil ediyordu. Bunun için Milli Görüş'ü temsil eden bir parti mutlaka kurulmalıydı. İkinci görüşe göre ise, henüz buhran geçmemiş olduğundan Mecliste 12 Mart'ın paraleline girdikleri için bir nevi dokunulmazlığa kavuşmuş partilerin etkisiyle yeni kurulan parti zarar görebilirdi.
Her iki görüşün de haklı olmasına rağmen, İstişare Heyeti, yeni bir parti kurma meselesini müzakere etmek için ehil kişileri toplantıya çağırıyor. Toplantı sonunda istişare heyeti, tabandan gelen isteklerin daha fazla askıya alınmasını uygun bulmadıklarından onları temsil edecek bir kurucu heyetle yeni bir parti kurulmasına karar veriyor.
Tabandan gelen yoğun istek doğrultusunda alınan bu karar üzerine Milli Görüş'ü temsil eden yeni parti (MSP) 11 Ekim 1972 tarihinde resmen kuruluyor.
MSP'NİN ANAHTARININ DİLLERİ KONUŞUYOR

Cumhuriyet başsavcılığı MSP'nin amblemini bilirkişilere inceletmiş, bilirkişiler anahtarın dillerinin kafi yazısıyla Allah kelimesini ifade ettiğini tesbit etmişler. Eğer anahtarın şekli laikliğe aykırı ise parti kapatılabilecekti. Cumhuriyet Başsavcılığının parti Genel Merkezine göndermiş olduğu yazıda Parti ambleminin resimlerini ve amblemi kabul eden Genel İdare Kurulu kararını isteyince Parti yöneticileri şüphe ve tereddütlere mahal bırakmayacak şekilde amblemi yeniden çizdirerek Parti'nin kapatılmasını önlemişler.
MİLLİ SELAMET PARTİSİ KURUCULAR KURULU
1- Süleyman Arif Emre
2- Abdülkerim Doğru
3- Rasim Hancıoğlu
4- Hüseyin Kamil Büyüközer
5- Abdullah Tomba
6- Sabri Özpala
7- M. Turhan Akyol
8- Halid Özgüner
9- M. Gündüz Sevilgen
10- Zühtü Öğün
11- Hüseyin Erdal
12- Hüseyin Koçak
13- Hasan Özkeçeci
14- Osman Nuri Önügören
15- Mazhar Gürgen Bayatlı
16- M. Emin Ayak
17- Mustafa Arafatoğlu
18- Mustafa Mama ti
19- Abdurrahim Bezci
20- Sami Baysal
Avukat
Yüksek Mühendis
Doktor
Yüksek Mühendis
Montör
Tüccar
İktisatçı
Emekli Albay
Yüksek Mühendis
Avukat
Mimar Mühendis
İmalatçı
Tüccar
Tüccar
Tüccar
Müteahhit
Tüccar
Tüccar
Serbest Muhasip
Mühendis
Erbakan MSP kurucular kurulu arasında yer almıyor. Çünkü o günkü siyasi ortam Erbakan'ın ağırlığına tahammül edecek kadar sağlam değildi.
O SAMİMİ BİR DEVLET ADAMI

Prof. Dr. Necmettin Erbakan'ın yazdıklarını, okuduklarını, söylediklerini, fikirlerini ve yaptıklarını, bir takım gafiller anlamakta güçlük çekebilirler. Ancak tarih Erbakan'ı bunlara da, gelecek nesillere de iyi anlatacak ve tanıtacaktır...
O YİNE AYAKTA VE YÜRÜYOR
"Türkiye 12 Mart 1971'den 14 Ekim genel seçimlerine kadar bir "ara rejim" denemesi geçirir. Bu dönemde Milli Nizam partisi kapatılır. Ancak MNP Genel Başkanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan'ın dokunulmazlığı olduğu için hakkında düzenlenen dosya ağır ağır işleme konur. Bu sırada Milli Nizam Partililer tekrar siyasi hayata geçmek için 11 Ekim 1972 tarihinde Milli Selamet Partisi'ni kurarlar. Bu sefer de partinin genel başkanlığına Süleyman Arif Emre Bey getirilir." (65)
"Kısa bir süre sonra İnönü Ecevitçileri partisi içinde etkisiz hale getirmek için Siyasi Partiler Kanununda bir değişiklik yapmak üzere Meclis'e kanun teklifi vermişti. Bu değişiklik teklifi kanunlaştığı takdirde Erbakan ve arkadaşları MSP'ne giremeyeceklerdi. Bu durumu dikkate alan Erbakan iki arkadaşıyla birlikte bir basın toplantısı düzenleyerek Millî Selamet Partisi'ne girdi." (66) Bu haber Adalet Partisi'nde şok tesiri yapmış, girebilir giremez tartışmasını başlatmıştı. Bu tartışmalar üzerine Meclis Başkanı Sabit Osman Avcı Bey Anayasa Mahkemesi'ne konuyu sormuş onlar da girebilir deyince tartışma son bulmuş. Artık o şimdi bir MSP'li ve aksiyon halinde...
Bu yanlışlığı Erbakan Hoca çözüyor ve partisinin kapatılmasını böylece önlemiş oluyor.
İşte emre itaatin bereketinin en güzel örneği...
Bu örnek davranışla ilgili Milli Selamet Partisi'nin kurucu Genel Başkanı şöyle anlatıyor:
O EMRETMESİNİ BİLDİĞİ GİBİ İTAAT ETMESİNİ DE BİLİYOR
MSP'ne iltihak ettikten bir süre sonra bir gün Erba-kan Van'a gitmiş. Ertesi gün Van'da bütün köylerin'de katılımıyla büyük mitingin hazırlığını yaparken Genel Başkan Süleyman Arif Emre Bey MSP'nin kapatılacağı haberini alıyor. Bu haber üzerine Erbakan'ı yıldırım telefonla arayarak Ankara'ya gelmesi gerektiğini bildiriyor. Erbakan, köylere haber edildiğini, otuzbin insanın toplanacağını, bu mitingin yapılmaması durumunda yalnızca Van'da değil bütün yurt sathında çok menfi durumların ortaya çıkacağını söylüyor ise de Süleyman Arif Emre Bey, Genel Başkan olarak durumu değerlendirdiğini, Ankara'daki işin Van'daki mitingten daha önemli olduğunu uçak varsa uçakla yoksa taksi ile gece gündüz demeden gelmesi gerektiğini izah ederek talimat veriyor. Bu talimat üzerine Erbakan Hoca talimata itaat etmek üzere şöyle cevap veriyor.
"Peki öyleyse mitingi iptal edip hemen hareket ediyorum."
Erbakan Hoca, Genel Başkan S. Arif Emre Bey'in talimatıyla Ankara'ya geldikten sonra Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Sayın Nahid Paşa ile görüşüp MSP'nin yanlış isnadlarla kapatılmasını önlüyor. Yanlış isnadlar şu: Kadir Mısıroğlu'na ait kasetlerin başına "Şimdi Milli Selamet Partisi Genel Başkanı Sayın Süleyman Emre konuşacak" sözünü eklemişler bu konuşmada da harf ve şapka inkilabına aykırı ifadeler yer aldığı için MSP'nin kapatılmasını istiyorlarmış...
ERBAKAN'IN PARTİSİ SEÇİME GİRİYOR
MSP 1973 Genel Seçimlerine katılabilmek için tüm hazırlıklarını tamamlıyor. Adaylarını bir takım zorluklara rağmen tesbit ediyor ve seçimlere giriyor.
1973 Genel Seçimleri milletimizin özellikle de Milli Nizamcıların siyasi hayatında bir dönüm noktası oluyor. Böylece 12 Mart müdahalesinden sonra başlayan ara rejim sona ermiş normal siyasi şartların cari olduğu bir yeni dönem başlıyor. Seçimlerde milletimiz ortaya yeni şartlar ve yeni çözüm imkânları koyuyor.
Bu seçimlerde MSP 48 milletvekili ve 3 senatör kazanarak içinde bulunduğu şartlara göre büyük bir başarı göstermiş oluyor. Ve Erbakan Hoca yine Konya'dan Milletvekili seçiliyor.
İşte Cumhuriyet'in 50. yılının kutlandığı bir ayda Türkiye'de seçimler yapılıyor ve MSP, ilk üçe giriyor. Hiç bir parti de iktidar olacak üyeyi kazanamamıştı. Bu durum en çok MSP'nin işine yarıyordu. Mutlak koalisyon olacaktı. Doğal olarak TBMM'de 48 üyeye sahip olan MSP, AP ve CHP arasında "Anahtar" rolünü üstleniyordu.
"14 Ekim 1973'den itibaren başlayan dönem, Türkiye'nin 115 gün hükümetsiz kalmasına yetmişti. Çünkü en çok üyesi olan CHP, MSP ile koalisyon kurmak için aylarca uğraşması gerekti." (68) Bu koalisyonda Erbakan Hoca büyük hizmetlerin adımlarını atacaktı."
141
ERBAKAN'IN PARTİSİ SEÇİME GİRİYOR
MSP 1973 Genel Seçimlerine katılabilmek için tüm hazırlıklarını tamamlıyor. Adaylarını bir takım zorluklara rağmen tesbit ediyor ve seçimlere giriyor.
1973 Genel Seçimleri milletimizin özellikle de Milli Nizamcıların siyasi hayatında bir dönüm noktası oluyor. Böylece 12 Mart müdahalesinden sonra başlayan ara rejim sona ermiş normal siyasi şartların cari olduğu bir yeni dönem başlıyor. Seçimlerde milletimiz ortaya yeni şartlar ve yeni çözüm imkânları koyuyor.
Bu seçimlerde MSP 48 milletvekili ve 3 senatör kazanarak içinde bulunduğu şartlara göre büyük bir başarı göstermiş oluyor. Ve Erbakan Hoca yine Konya'dan Milletvekili seçiliyor.
İşte Cumhuriyet'in 50. yılının kutlandığı bir ayda Türkiye'de seçimler yapılıyor ve MSP, ilk üçe giriyor. Hiç bir parti de iktidar olacak üyeyi kazanamamıştı. Bu durum en çok MSP'nin işine yarıyordu. Mutlak koalisyon olacaktı. Doğal olarak TBMM'de 48 üyeye sahip olan MSP, AP ve CHP arasında "Anahtar" rolünü üstleniyordu.
"14 Ekim 1973'den itibaren başlayan dönem, Türkiye'nin 115 gün hükümetsiz kalmasına yetmişti. Çünkü en çok üyesi olan CHP, MSP ile koalisyon kurmak için aylarca uğraşması gerekti." (68) Bu koalisyonda Erbakan Hoca büyük hizmetlerin adımlarını atacaktı."
MSP'NİN KURUCU GENEL BAŞKANI ANLATIYOR
ANKARA, 1972
Partisi döneminde Erbakan Hoca Genel Başkan iken biz bu türlü meselelerde kendisine itaat ederdik. Benim Genel Başkanlığım döneminde de o bana itaat ediyordu.
Süleyman Arif Emre
1973 SEÇİMLERİNDE SI İÇİLEN MSP'Lİ
MİLLETVEKİL LERİ
1- Lütfi Doğan (Senatör) Erzurum
2- Ali Oğuz (Senatör) İstanbul
3- Süleyman Ergin (Senatör) Yozgat
4- M. Hulusi Özkul Adana
5- Abdurrahman Unsal Adıyaman
6- Rasim Hancıoğlu Afyon
7- M. Bahâeddin Yardımcı Ağrı
8- H. Cahid Koçhar Amasya
9- Hüsamettin Akmumcu Ankara
10- Oğuzhan Asiltürk Ankara
11- Ahmet Akçael Balıkesir
12- Abdullah Bazencir Bingöl
13- Muhyeddin Mutlu Bitlis
14- Harun Aytaç Bolu
15- Emin Acar Bursa
16- Yasin Hatiboğlu Çorum
17- Turan Utku Çorum
18- Halit Kahraman Diyarbakır
19- Ö. Naimi Barım Elazığ
20- Hasan Buz Elazığ
21- Yahya Akdağ Erzurum
22- Zekâi Yaylalı Erzurum
23- Korkut Özal Erzurum
24- Mehmet Bozgeyik G. Antep
25- M. Orhan Akkoyunlu Gümüşhane
26- Fehmi Cumalıoğlu İstanbul
143
HALK MSP LİDERİ ERBAKAN'I DİNLİYOR

1973 Genel Seçimleri için Erbakan meydanlarda halkımıza Milli Görüş gerçeklerini anlatıyor. Halk ise büyük bir ilgi ve coşkuyla Erbakan'ı dinliyor.
ERBAKAN BAŞBAKAN YARDIMCISI OLUYOR
1973 seçimlerinde CHP 146 milletvekili kazanarak birinci olduğu için Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk hükümeti kurma görevini Bülent Ecevit'e verir. Bunun üzerine Ecevit parti liderleriyle görüşmeye başlar. Er-bakan Hoca ile de görüşür. Ancak Erbakan Hoca Genel İdare Kurulu, Meclis gurubu ve il başkanlarıyla istişare yaptıktan sonra Ecevit'e hayır dedi. Erbakan'ın arzusu Demirel'le hükümet kurmak idi. Ancak Demi-rel milletin kendisine muhalefet görevi verdiğini söyleyip hükümet kurmaya yanaşmıyordu.
"Erbakan, Ecevit'in ilk hükümet kurma teklifini red ettikten sonra Meclis'ten bir hükümet çıkması ihtimali çıkmaza giriyordu. Böylece üç buçuk aylık hükümet buhranı meydana çıkmış oluyordu." (69)
Erbakan sonunda Türkiye'nin hükümet buhranını aşması ve davasına faydalı olacağı düşüncesiyle Ece-vit'le hükümet kurmaya kerhen de olsa razı oldu. Böylece koalisyon protokol çalışmaları, hükümet programı ve bakanlıkların taksimatı hazırlıkları başlatılmış oluyordu. Derken CHP-MSP hükümeti 26 Ocak 1974 tarihinde kuruldu ve l Şubat 1974'de hükümet programı Millet Meclisi'nde ve Cumhuriyet senatosunda okundu,
27- S. Arif Emre İstanbul
28- Hasan Aksay İstanbul
29- A. Tevfik Paksu K. Maraş
30- Mehmet Pamuk Maraş
31- A. Kerim Doğru Kars
32- Cemal Cebeci Kayseri
33- Şevket Kazan Kocaeli
34- Necmettin Erbakan Konya
35- Reşat Aksoy Konya
36- Şener Battal Konya
37- M. Turhan Akyol Malatya
38- M. Gündüz Sevilgen Manisa
39- Fehim Adak Mardin
40- M. Sabri Saruhan Nevşehir
41- S. Reşat Saruhan Rize
42- İsmail Müftüoğlu Sakarya
43- Ali Acar Samsun
44- Ahmet Arıkan Sivas
45- Vahdettin Karaçorlu Sivas
46- İhsan Karaçam Sivas
47- Hüseyin Abbas Tokat
48- Lütfi Göktaş Trabzon
49- Abdulkerim Öncel Urfa
50- Ömer Lütfi Zararsız Yozgat
51- M. Zeki Okur Zonguldak
..VE ERBAKAN BAŞBAKAN YARDIMCISI

Devlet Bakanı Başbakan Yardımcısı Bakanlıklar arası Ekonomik Kurul Başkanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan.
147
SAVUNAN ADAM
bilahare müzakere edildi ve koalisyon hükümeti güven oyu aldı. Güven oyu alan hükümetteki bakanlıklardan başbakanlık dahil 17 bakanlık CHP'ne 7 bakanlık MSP'ne verilmişti. MSP'nin almış olduğu bakanlıklar şunlardı: Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Prof. Dr. Necmettin Erbakan, Devlet Bakanı S. Arif Emre, Adalet Bakanı Şevki Kazan, İçişleri Bakanı Oğuz-han Asiltürk, Ticaret Bakanı Fehim Adak, Tarım Bakanı Korkut Özal, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Abdül-kerim Doğru.
Bu adımlarla Erbakan, davası uğrundaki mücadelesinin Başbakan Yardımcılığı basamağında hizmet için yeni bir start veriyor.
ERBAKAN'IN MSP DÖNEMİNDEKİ HİZMETLERİ
Erbakan, MSP'nin ortak olduğu koalisyonlu hükümetlerde başbakan yardımcılığı görevleri dönemlerinde çok önemli hizmetlere imza attı. Hakkı müdafaa etmeyi, milletin maddi ve manevi bakımdan menfaatlerini korumayı önemli bir görev kabul eden Erbakan'ın MSP döneminde yaptığı önemli hizmetlerden bazıları şunlardır:
A- AHLAK VE MANEVİYATLA İLGİLİ HİZMETLERİ
Maddi yönden kalkınmış toplumların manen kalkın-madıkları için çökmeye mahkum olacakları gerçeğin çok iyi idrak eden Erbakan "önce ahlak ve maneviyat' diyerek -yola çıktığı için bu sahada önemli hizmetlere imza atmayı başardı. Bu hizmetlerden bir kaçını zikredelim.
ERBAKAN BAŞBAKAN YARDIMCILIĞI GÖREVİNİ KABUL EDİYOR

MSP Genel Başkanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit'le CHP-MSP koalisyonunu imzalıyor. (Ocak 1974)
SAVUNAN ADAM
vakıflarca 500'e yakın cami'nin yeniden restore edilmesi, vakıf gelirlerinin üç-dört misline çıkarılması, vakıf aşevlerinden yedirilen yoksulların sayısının artırılması ve 5000 kadar âmâ, sakat ve sahipsiz insana vakıflardan maaş bağlanması.
9- Risale-i Nur gibi dini, ilmi ve ahlaki eserlerin okutulmasına konulan yasakların kaldırılması.
10- Kur'an Kurslarının yapılması, yaşatılması için Cumhuriyet tarihinde ilk defa bütçeden ödenek ayrılması ve 3000'den fazla Kur'an Kursu'nun açılması.
11- Din görevlilerinin meslek içi eğitimi için 7 tane Bölge Eğitim Merkezinin kurulması.
12- Fahri olarak görev yapan din görevlilerine kadro verilmesi.
13- MSP'nin hükümet ortağı olduğu dönemde başörtüsü zulmüne mani olması ve bu sebeple hiç bir kız öğrenciye zulüm yapılmaması.
14- MSP-CHP koalisyonu döneminde Milli Eğitim Bakanlığı CHP'ye verilmişti. Bakan ise Mustafa Üstün-dağ idi. Bu bakanlık tarafından başörtüsü ile okullara girilmesini yasaklayan bir tamin yazılıyor. Ancak bu tamimi haber alan Erbakan harekete geçiyor ve tamimin uygulanmasını durdurtuyor. Konuyla ilgili dönemin Milli Eğitim Bakanı Erbakan Hoca'ya ricacı bir usulle şöyle diyor.
151
1- Elli iki tanesi Süleyman Demirel hükümeti tarafından kapatılan orta kısımlarını yeniden devreye koymak üzere tam 300 tane İmam-Hatip Okulu'nün açılması. Bu hizmetin büyüklüğünü şundan anlıyoruz; Cumhuriyet tarihi boyunca 50 yılda 50 tane, MSP döneminde sadece 3 yılda 300 tane İmam-Hatip okulu açılmıştır.
2- İmam-Hatip Okulu mezunlarının üniversitelere girmelerini sağlaması. Bu sebeple Îmam-Hatip çıkışlı yüzbinlerce inançlı, dürüst, rüşvet almayan, rüşvet vermeyen avukat, doktor, mühendis, polis, öğretmen, memleket ve milletine hizmet etmektedir.
3- Îmam-Hatip Okulu mezunu öğretmenlerin ilkokullarda Din ve Ahlak dersi öğretmeni olmalarının sağlanması.
4- Bütün okullara Din ve Ahlak dersi mecburiyeti konulması. Bu Din ve Ahlak derslerinin Ortaokul ve Liselerde ilahiyat mezunlarınca okutulması talimle şart koşulmuştur.
5- 1976-1977 ders yılı başından itibaren ilk, orta ve liselerde bütün ders kitaplarının yeniden yazılmasının Bakanlar Kurulunca karara bağlanması.
6- Mısır, Suudi Arabistan gibi müslüman ülkelerde okuyanların diplomalarının Türkiye'de geçerli sayılması
7- Müstehcen neşriyatla ve ahlaka aykırı yayınlarla mücadele kanununun çıkartılması, Adalet ve İçişleri Bakanlıklarınca ciddiyetle uygulanması.
8- Vakıf mallarının yağmalanmasına son verilmesi,
150
B-MADDİ KALKINMA İLE İLGİLİ HİZMETLERİ
Milletimizin huzur, güven, mutluluk içirişinde yaşaması için hizmet olarak bir çok adımın atılması gereklidir. Erbakan'ın MSP koalisyonları döneminde attığı bu önemli maddi atılımlardan bazılarını başlıklar halinde kaydedelim.
1- istiklâl Harbi gazilerine maaş bağlanması hususunda kanun teklifi verilmesi.
2- Emekli işçilerin eş ve çocuklarının sigorta kapsamına alınması
3- Çalışan işçilerin ana babalarının sigortalı sayılması.
4- Asgari (en az) geçim indirimi kanun teklifinin hazırlanması.
5- Mukaddesata şovenlerin cezalandırılması
6- Çıraklık ve kalfalık kanunun çıkartılması.
7- Muhtarlara maaş bağlanması
8- Pahalılığı önlemek için faizin masrafa yazılmaması.
9- Doğu Anadolu'da görev yapanlara yakacak yardımı yapılması
10- Küçük çiftçi ve balıkçıların vergi muafiyeti sınırının yukarı alınması
11- Yabancı ülkelerde çalışan işçilerin askerliklerinin 29 yaşına kadar uzatılması.
12- Ev hanımı olan kadınların ve özel ev hizmetinde çalışanların sigorta kapsamına alınması
13- Tarım ve Orman işçilerinin Sosyal Sigortalar Kurumu kapsamına alınması
ERBAKAN AĞIR SANAYİ HAMLESİNE BU SLOGANLA BAŞLIYOR

MSP'nin ortak olduğu koalisyon hükümetleri dönemindeki icraatları, bu sloganı doğrulamıştır.
14- Yurtdışında çalışan işçilerin Türkiye içindeki hizmetlerinin birleştirilmesi
15- Yurtdışındaki işçi çocuklarının diplomalarının geçerli sayılması.
16- 65 yaşını dolduran düşkünlere maaş bağlanması
17- Dul ve yetimlere maaş bağlanması
18- Ağır Sanayi hamlesinin başlatılması Ülkemizi geri kalmışlıktan, sömürülmekten ve dilencilikten kurtarmak, milletimizin mutlu olması, huzur içinde yaşaması ve kalkınmış zengin bir Türkiye için ağır sanayi hamlesini başlatmak ve Milli Harp Sanayini kurmak zorunda olduğumuza inanan Erbakan, 200 büyük fabrikanın plan ve projelerini hazırlayıp temellerini attı. Bu dev tesislerin 70 kadarı fiilen işletmeye açıldı ve kâr sağlandı. Geri kalan 130 fabrikanın çoğunun kaba inşaatları ve hizmet binaları bitirildi, hatta bazılarının makinaları bile hazırlatıldı.
Ağır Sanayi'siz kalkınmanın, büyümenin, güçlenmenin, zenginleşmenin mümkün olmayacağı gerçeğine inanan Erbakan'ın Türkiye genelinde başlattığı fabrika yapan fabrika diye adlandırılan Ağır Sanayi Hamlesinden bazıları şunlardır.
AĞIR SANAYİ YATIRIMLARININ PLANI

Prof. Dr. Necmettin Erbakan Türkiye'yi bir örümcek ağı gibi ören Ağır Sanayi Yatırımlarının planını Türkiye Haritası üzerinde göstererek anlatıyor.
ERBAKAN'IN AĞIR SANAYİ İLE İLGİLİ GENEL DEĞERLENDİRMESİ
(ANKARA, 1976)
". Ağır Sanayi diğer sanayileri kuran sanayidir.
. Ağır sanayi lider ülke sanayidir.
. Ağır Sanayi ana meselelerimizin reçetesi-dir.
. Ağır Sanayi Yeniden Büyük Türkiye 'nin kuruluşunda ana adımlardan biridir.
. Ağır Sanayi yaygın, milli, güçlü, Süratli kalkınmanın belkemiğidir. Yaptığımız hakiki kalkınmadır. Cumhuriyet devresinin en büyük kalkınma hamlesidir." (71)
Prof. Dr. Necmettin Erbakan Devlet Bakanı ve Başbakan Yard.
SAVUNAN
O DEDİĞİNİ YAPIYORDU

Erbakan bir Ağır Sanayi Fabrikasının temelini atıyor. Yanında Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Korkut Özal var.
159
ERBAKAN BİR FABRİKANIN TEMEL
ATMA TÖRENİNDE DİYOR Kİ:
(Afyon, 15-09-1974)
"Milli, güçlü, süratli ve yaygın kalkınma mutlaka gerçekleştirilecektir. Milletimiz bu Ağır[ Sanayi Hamlemizi istemektedir ve yapacak imkânlara sahiptir. Milletimizin bu arzusunu yerine getireceğiz. Yeniden büyük Türkiye düşüncesi mutlaka gerçekleşecektir İnşaallah." (72)
Prof. Dr. Necmettin Erbakan Başbakan Yardımcısı

ERBAKAN YAPTIKLARINA İMZA ATIYOR

"Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Prof. Dr. Necmettin Erbakan, İskenderun Çimento Fabrikası'nm ürettiği ilk çimento torbasına imza atıyor." (73)
161
DİĞERLERİ LAFTA O İCRAATTA

Erbakan, Niğde Halı Fabrikası'nın temel atma töreninde ilk harcı koyuyor.
160
SAVUNAN ADAM
ERBAKAN DUALARLA ŞARTELE BASIYOR

Prof. Dr. Necmettin Erbakan ve Oğuzhan Asiltürk bir fabrikanın şarteline basmadan önce dua ediyorlar...
163
ERBAKAN MADDİ KALKINMAYA MANEVİ DESTEK İSTİYOR

Prof. Dr. Necmettin Erbakan, Soma Gübre Fabrikası'nın temel atma töreninde beraberindekilerle birlikte dua ediyor.
162
ERBAKAN TÜTEN BACALAR ÇOĞALSIN İSTİYOR
"Samsun (Çarşamba) Şeker Fabrikası'nın temeli 09/10/1976 tarihinde Prof. Dr. Necmettin Erbakan tarafından atılıyor." (75)
165

ERBAKAN SANAYİLEŞMEDE DOĞU-BATI AYRIMI YAPMIYOR

Kars Şeker Fabrikası'nın temeli 31/07/1976 tarihinde Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Prof. Dr. Necmettin Erbakan tarafından atılıyor." (74)
ERBAKAN TEMEL ATMAKTAN ZEVK ALIYOR

Erbakan başka bir fabrika temelini atıyor.
167
SAVUNAN
ERBAKAN YILIN ADAMI SEÇİLİYOR

1976 yılı içinde devamlı kendisinden bahsettiren Erbakan, fabrika üstüne fabrika açılışı yaparak yılın adamı seçildi. Erbakan bu fabrikalardan birinin açılışını yaparken kurdeleyi besmele ile kesiyor.
166
O BAŞKA BİR AÇILIŞI GERÇEKLEŞTİRİYOR

Prof. Dr. Necmettin Erbakan Başbakan Yardımcısı sıfatıyla Sümerbank Maraş Fabrikası'nı hizmete açıyor.
O AZİMLİ VE KARARLI BÎR DEVLET ADAMI

Erbakan, yerli ve yabancı bütün Türkiye'nin kalkınmasını istemeyen şer güçlerin saldırılarına aldırış etmeden gece gündüz demeden fabrika temelleri atıyordu. Yeniden Büyük Türkiye'nin harcını karıyordu, işte bunun ispatı; Sümerbank Gemlik tesislerinin temel atma merasimi.
ERBAKAN TÜRKİYE'NİN İSTİKBALİNE HARÇ KOYUYOR

"Türkiye Demir ve Çelik işletmeleri tarafından Si-vas'da kurulan 4. Demir-Çelik Tesisleri'nin temeli Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Prof. Dr. Necmettin Erbakan tarafından atılıyor. 10/10/1976" (77)
171
CİDDİYETLE GELEN BİR BAŞKA AÇILIŞ

"Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Prof. Dr. Necmettin Erbakan, iskenderun Demir-Çelik Fabrikalarını Maddehanesi (Yuvarlak Demir)nin açılışını yapıyor. (30/10/1977)" (76)
1974 yılının baharında Erbakan "Bu millet, senede yüzbin traktör motoru yapacak fabrikayı kendi gücüyle kuracaktır." demişti. Bu söz Türkiye'de bomba tesiri yaptı.
Bu sözlerden, cılız düşünenler, kısır çekişmeler peşinde koşanlar, Türkiye'nin kalkınmasını istemeyenlerin etkisinde kalanlar, ileriyi göremeyen gericiler, geriye bakamayan kör ilericiler rahatsızlık duydular. Hemen karalama, aldatma, kandırma ve yanıltma kampanyasının alarm zillerine bastılar. Bakın neler dediler:
1- Erbakan yalan söylüyor.
2- Hayali yatırım iddialarıyla millet aldatılmak isteniyor. Nereden döviz bulacak da kuracak?
3- Bu sözler devlet adamlığı ciddiyetiyle bağdaşmaz.
4- Oy avcılığı için böyle söylüyor.
Bütün bu söylenenlere hiç aldırmayan Erbakan örneklerini resimlerde gördüğünüz devlet tesislerinin temellerini attı ve bir kısmının da açılışlarım yaptı. Ancak malum olaylar ve oyunlar sonunda yıllardır yüzüstü bırakılan tarihine ve talihine küskün bu dev eserler artık sahibini bekliyor.
Erbakan'ın ekonomik bağımsızlığımızı kurduracak bu sözlerini ve düşüncelerini basit gören, üretken olmayan ve taklitçi olanların anlaması mümkün değlidir.
Erbakan'ın Ağır Sanayi Hamlesi ile ilgili verdiği bir brifingi dinleyenler, O'nu anladıklarını nasıl ifade ediyorlar, birlikte görelim:
ERBAKAN TEMEL PEŞİNE TEMEL ATIYOR

"Konya (Ilgın) Şeker Fabrikası'nın temeli Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Prof. Dr. Necmettin Erbakan tarafından atılıyor. 9/10/1977" (78)
SUBHİ BEY ERBAKAN'IN AĞIR SANAYİ HAMLESİ İLE İLGİLİ NE DİYOR?

(TBMM, 1974)
"Hocam ben ömrümde iki kere büyük heyecan geçirdim. Birinci 27 Mayıs sabahı harekâtı başardığımız saatte, ikincisi de şimdi sizi dinlerken, milli heyecanım galip geldi, gözlerim yaşardı. Siz Türkiye'nin ikinci Atatürk'üsünüz. Birincisi siyasi istiklalimizi kurtardı. Siz ise ekonomik bağımsızlığımızı kurtaracaksınız," (80)
Subhi Karaman Milli Birlik Grubu Üyesi
FAHRİ PAŞA ERBAKAN'IN AĞIR SANAYİ HAMLESİ İLE İLGİLİ NE DİYOR?
(TBMM, 1974)
"İt ürür kervan yürür. Hocam siz öyle söyleyenlere bakmayınız. Bizleri ihya ettiniz. Bundan sonra, bizler askeriniz olarak size yardım etmeye söz veriyoruz. Siz bizim komutanımızsı-mız. Her ne gibi vazife düşerse biz yardıma hazırız. Cumhuriyet senatosunda sadece bizlere haber göndermeniz kafidir." (79)
Fahri Özdilek
Milli Birlik Gurubu Başkanı
KIBRIS ZAFERİ NASIL KAZANILDI VE KİM KAZANDI?
Kıbrıs'ta Rumlar Türklere baskı ve zulüm yapıyorlardı. Kıbrıslı Türkler Anavatan'dan yardım bekliyor, fakat Türkiye'deki hükümetler gereken duyarlılığı gös-termiyorlardı. CHP hükümette olduğu sırada Başbakan İsmet İnönü idi. Rumlar yine azmışlardı ve katliama girişmişlerdi. Bir doktorumuzu, eşini ve üç çocuğunu doğrayarak öldürmüşlerdi. Meclisler birleşik olarak toplanıp Kıbrıs'a asker çıkarma izni verdiği halde yine kesin çözüm olmadı. Çünkü; yabancı devletler, yarı rica yarı tehdit zamanın İnönü hükümetini kesin netice almaktan alıkoydu.
Süleyman Demirel tek başına iktidarda iken de Ma-karios'un karşısında İnönü hükümetinin durumuna düşmekten kurtulamadı.
C- DIŞ POLİTİKA İLE İLGİLİ HİZMETLERİ
Erbakan'ın manevi kalkınma ve maddi kalkınma hizmetlerinin yanı sıra dış politika alanında da önemli hizmetleri olmuştur. Şahsiyetli Dış Politika ilkesi doğrultusunda Erbakan'ın yapmış olduğu dış politika ile ilgili önemli hizmetlerinden bazılarını zikredelim.
1- Türkiye'nin İslam Konferansına tam ve aktif üye yapılması
2- İslam alemiyle siyasi, ekonomik ve kültürel sahalarda ciddi irtibat ve işbirliğinin temellerinin atılması
3- Batı ülkeleri ve özellikle Amerika ile yapılan ikili anlaşmalarda devlet haysiyetimizin ve milli haklarımızın korunmasının sağlanması.
4- Kıbrıs'taki Türklere yapılan baskı ve zulümlerin önlenmesi, Kıbrıslı Türklerin hayat ve hürriyetlerinin
korunması için yapılan Kıbrıs Barış Harekatı'nın yapılması ve zaferin kazanılması.
Türkiye'de bir kısım insanımız, Kıbrıs Zaferinin kahramanının Karaoğlan olduğunu zannederler, işin gerçeği bu değildir. Yani Kıbrıs Zaferinin kahramanı Kara Oğlan değil. Erbakandır. Ecevit değil, Erbakandır. Bu gerçeği gelin birlikte anlamaya ve isbat etmeye çalışalım. 74x74=5476 yapar. Bu işleme inanmayanın sağlamasını yapması gerekir.
îşte Sağlama: İnanmada tereddüdü olanlar için Kıbrıs Zaferinin kahramanının kim olduğunun sağlamasını yapmaya çalışalım.

KIBRIS MESELESİ MİLLİ GÜVENLİK KURULUNDA
Kıbrıs meselesi Milli Güvenlik Kurulunda müzakere edilirken MSP li İçişleri Bakanı Oğuzhan Asiltürk konuyla ilgili söz alarak şöyle diyor: "Kıbrıs'taki bu vahim durum karşısında biz derhal adaya çıkartma yapıp Yeşil Hattı tutmalıyız. Başka çare yok." Bunun üzerine Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk, Oğuzhan Bey'e şöyle diyor: "Sayın İçişleri Bakanı ne dediğinizin farkında mısınız?" Oğuzhan Bey, cevaben: "Tabii farkındayım Sayın Cumhurbaşkanımız. Bizim milletimiz, bizim ordumuz bundan daha güç işleri başarmıştır. Bu çıkartmayı da kolayca başarmaması için hiç bir sebep yoktur." (82) diyor.
Bu müzakerede hazır bulunan Başbakan Bülent Ecevit ve Başbakan Yardımcısı Necmettin Erbakan da söz alarak görüşlerini belirtmeye çalıştılar. Başbakan'ın ve Başbakan Yardımcısının söylediklerini dikkatle okuyalım. Kıbrıs'ın kahramanının kim olduğunu anlayalım.
Ecevit mi?
Erbakan mı?
179
Kıbrıs meselesinin çözümü, solcu ve sağcı zihniyet-lerdeki tutarsız politikalar yüzünden bir türlü gerçek-leştirilememekte idi.
1963'te CHP iktidarda Ada'ya çıkartma yapılmıyor. 1967'de AP iktidarda çıkartma gerçekleşmiyor. 1974'te değişen nedir ki haysiyetimizle oynanmasına asla müsaade edilmeden, cesaretle Kıbrıs'a çıkartma kararı alındı ve başarıyla tatbik edildi. Elbette değişen tek faktör Milli Görüş zihniyetinin ve lideri Erbakan'ın mecliste ve hükümetin içerisinde olmasıydı.
"1974'te Kıbrıs'ta olaylar patlak verir vermez Erba-kan, partisinin (MSP) Genel İdare Kurulunu Milli Güvenlik Kurulu ve Bakanlar Kurulu toplantılarından önce toplayarak Kıbrıs'a çıkartma yapılması hususunda karar almıştı." (81)
Çünkü Milli Görüş zihniyetinin dış politikada temel prensibi şahsiyetli Dış Politika izlemektir. Şahsiyetli Dış Politika demek, planlı, programlı, Milli Menfaatlerimize uygun, istikrarlı, uzun vadeli politika demektir.
ERBAKAN ÇIKARTMA İLE İLGİLİ NE DİYOR?
(Milli Güvenlik Kurulu Toplantısı, 1974)
"Sayın Ecevit bu teklifinizin İngilizler tarafından kabul edilmesine imkan yok. Onlar Rumlardan, Yunanlılardan yana olmak isterler. Kabul edilse bile bizim için daha tehlikeli olabilir, İngilizler bizim Mehmetçiklerimizi rehin tutarak bize kendilerinin ve Yunanlıların istedikleri çözümü dikte ettirmeye kalkışabilirler..." (84)
Prof. Dr. N. Erbakan Başbakan Yardımcısı
BÜLENT ECEVİT ÇIKARTMA İLE İLGİLİ NE DİYOR?
(Milli Güvenlik Kurulu Toplantısı, 1974)
"Ben bir ara çözüm öneriyorum. Biz bu işi Atatürk'ün yurtta sulh, cihanda sulh ilkesine göre de çözebiliriz. Ben hemen ingiltere 'ye gideyim. Başbakan Vilson 'la görüşeyim. Zaten ingiltere 'de Kıbrıs 'm statüsünü korumaya görevli üç garantör devletten biridir. Biz askerimizi İngilizlerle anlaşarak onların adadaki askeri üslerine sulh yoluyla, kan dökülmeden çıkaralım. Bizim askerimizle İngiliz askerleri müştereken adada asayişi iade ederler. Bu iş kapanır..." (83)
Bülent Ecevit Başbakan
GENEL KURMAY BAŞKANI ÇIKARTMA İLE İLGİLİ NE DİYOR?
(Etimesgut Havaalanı, 1974)
"Allah sizden razı olsun. 13 senedir haysiyeti Makarios tarafından rencide edilen bir ordunun kumandanıyım.Bu günleri de Allah bize gösterdi. Ama sayın Hocam,, şimdi ben çıkart ma için gemilerimize hareket emri versem on-
lar ancak cumartesi sabahına adaya erişebilirler. Çünkü eski tank motorları monte ettik, Sa-
atte beş altı milden fazla sür'at yapamazlar."
(86)
Semih Sancar Orgeneral, Genel Kurmay Başkam
183
Ecevit Londra'ya gitmede ısrarlı olunca, MSP'liler, Ecevit'in gitmesine evet dediler. Ancak daha ihtiyatlı olmak için İngilizler karşısında yanlış bir adım atılmasını veya Ecevit'in yanıltılmasın! önlemek için yanına İçişleri Bakanı Oğuzhan Asiltürk Bey'i arkadaş olarak katmayı ihmal etmediler.
Bakanlar Kurulu, Ecevit'i Etimesgut Havaalanından Londra'ya uğurladılar. Ecevit'in Londra'ya gitmesi sebebiyle Başbakanlığa Erbakan vekâlet ediyordu.
Erbakan, Başbakan Vekili olarak Ecevit'i Londra'ya "uğurlar uğurlamaz Etimesgut Havaalanında Genel Kurmay Başkanı rahmetli Semih Sancar ve bazı komutanlarla bir araya gelerek Kıbrıs'taki durumu yeniden gözden geçirdi.
Bu görüşmede Başbakan vekili Erbakan, Genel Kurmay Başkanı rahmetli Semih Sancar'a şu teklifte bulunuyor: "Çıkartma önümüzdeki cuma günü sabahı başlasın. Nasıl olsa İngilizler taleblerimizi red edecekler, biz beyhude vakit kaybetmeyelim, cuma sabahı mübarek sabahtır." (85)
Bu teklife, Genel Kurmay Başkanı rahmetli Semih Sancar'ın yanıtı tarihteki en önemli aşamalardan birini ortaya koyan niteliktedir.
Bakın ne diyor?
Ecevit Londra'da iken Erbakan Kıbrıs'a çıkartma emrini verdi. Bülent Ecevit İngiltere'de umduğunu bulamadan yani red cevap alarak döndü. Döndüğünde çıkartma emrinin verilmiş olduğunu görüyor. Bunun içindir ki daha sonraki dönemlerde Ecevit Erbakan Hoca'ya vekalet vermekten imtina etmiştir.
Başbakan Bülent Ecevit ile İçişleri Bakanı Oğuzhan Asiltürk Londra dönüşü Esenboğa Havaalanında karşılandılar. Karşılamada Genel Kurmay Başkanı Semih Sancar Paşa da vardı. Sancar Paşa Ecevit'in kulağına askeri hareketin hazırlık kısmının tamamlandığını söyleyince Ecevit ciddileşti ve hemen cumadan önce Bakanlar Kurulunu toplantıya çağırdı.
Toplantı başlayınca Başbakan Ecevit söze şöyle başladı: "Arkadaşlar ben bir nefis muhasebesi yaptım, çıkartma yapmaktan başka çare kalmadı. Çünkü İngilizlerin cevabı menfi oldu." Başbakan'ın bu görüşü Erba-kan'ın görüşüyle aynı olunca Bakanlar Kurulundan çıkartma kararı çıktı.
Hükümet almış olduğu karardan muhalefeti haberdar etmek, bilgilendirmek ve desteğini almak için muhalefet liderleriyle de görüştü. Bakınız muhalefet partilerin meşhur liderlerinden biri . konuyla ilgili ne diyorlar?
DENİZ KUVVETLERİ KOMUTANI ÇIKARTMA İLE İLGİLİ NE DİYOR?
(Etimesgut Havaalanı, 1974)
"Biz Karadenizliyiz. Takalarla, kayıklarla bile adaya çıkarız. Ama yeter ki eskiden olduğu gibi yan yoldan geri çağrılmayalım." (87)
Kemal Kayacan
Deniz Kuvvetleri Komutam
NİHAT ERİM ÇIKARTMA İLE İLGİLİ NE DİYOR?
(TBMM, 1974)
"Biz İsmet inönü ekolünden yetişmiş kimseleriz, İsmet Paşa sağlığında bize, Amerika 'dan yazılı muvafakat gelmedikçe sakın çıkartma yapmayın diye tenbih etmişti. Bu itibarla çıkartmayı tasvib edemem." (89)
Nihat Erim Kontenjan Grubu Başkam

SÜLEYMAN DEMİREL ÇIKARTMA İLE İLGİLİ NE DİYOR?

(TBMM, 1974)
"Bu bir maceradır. Katılmamız söz konusu değildir..." (88)

Süleyman Demirel AP Genel Başkam

186
ATEŞKESLE İLGİLİ ECEVİT NE DİYOR?
(Bakanlar Kurulu Toplantısı, 1974)
"Sayın Erbakan, her mühim işte senin dediğin oldu. Bu kez de benim dediğim olsun, ne olur hemen Kıbrıs'ta ateşkes kararı alalım. Ben Sancar Paşa ile de konuştum. Talebimi kabul et."
"Sayın Erbakan, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi olay hakkında ateşkes kararı aldı. Biz üye sıfatıyla bu karara uymak zorundayız." (90)
Bülent Ecevit Başbakan
Hükümetin almış olduğu karar doğrultusunda Birinci Kıbrıs Harekâtı cumartesi sabahı başladı. Hazırlanan plan gereği başarı ile devam eden harekâtın en mühim kısmı Girne çıkartmasıdır. Bu çıkartma başarılı olmuştur.
Girne deniz çıkartması başarılı olduğu gibi hava indirmesi de başarılı olmuştur. Bu başarıların maddi izahı yoktur. Bu ancak Allah'ın yardımıyla kazanılmış başarılardır. Çünkü askeri kurallara göre çıkartılan askerin dörtte biri zaiyat olsa normal sayılıyordu. Ama bu çıkartmadaki zayiat bir kaç yüzü geçmedi.
Cumartesi günü çıkartma harekatı başladı, aynı gün gece yarısı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin almış olduğu ateşkes kararını öğrenen Başbakan Ecevit Bakanlar Kurulunu olağanüstü acil toplantıya çağırdı. Ecevit'in maksadı; Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin kararını yerine getirmekti. Bunun için Bakanlar Kurulunu toplamıştı.
Bu toplantıda ateşkesle ilgili kim ne dedi dikkatle okuyalım.
,,MSP-CHP koalisyon hükümetinin almış olduğu çıkartma kararını, Kahraman Türk Ordusu büyük bir titizlikle yerine getirdi. Böylece Kıbrıs Zaferi kazanıldı. "(92) Bu çıkartma ve zafer neticesinde Kıbrıs Türklerinin can güvenlikleri, hak ve hürriyetleri korunmuş oldu. Kıbrıslı Rumlar ve Yunanlılar da gerekli dersi almış oldu.
,,Bu çıkartma ve harekâtı fırsat bilen CHP parti teşkilatı, Ecevit'in miğferli resimlerini Kıbrıs fatihi diye bastırarak şehirler arası otobüslerin arkasına astırarak Kıbrıs Çıkartmasını propaganda malzemesi olarak kullanmaya çalışmıştı."(93) Ve çıkartmadan kendilerine büyük hisse çıkartmaya çalışmışlardı. Aynı zamanda Karaoğlan diye şarkılar bestelenmiş türküler söylenmişti. Şarkılarda, türkülerde ve miğferli resimlerde Erbakan'dan bahsedilmiyordu.
Kıbrıs Barış Harekâtıyla ilgili olan bitenlerin özünü okuyup gördükten sonra neticeyi anlamamak mümkün mü?
T.C. Cumhurbaşkanı Kenan Evren'in söyledikleri sözler, Kıbrısı kimin fethettiğini açık bir şekilde ortaya kaymaktadır. Birlikte okuyalım.
ATEŞKES KARARI İLE İLGİLİ ERBAKAN NE
DİYOR?
(Bakanlar Kurulu Toplantısı, 1974) j
"Ateşkes demek te ne demek? Biz bundan çok daha büyük işler başarmış bir milletin mensuplarıyız. Hem siz nasıl oluyor da benimle istişare etmeden Sancar Paşa 'ya ateş keseceğimizi söylersiniz bu hükümet ortak bir hükümettir. Bizden izin almadan ateş keseceğiz diyemezsiniz. Sayın Ecevit."
"Neden Güvenlik Konseyi 'nin kararma uymak zorunda olalım, şu beğenmediğimiz İsrail, Birleşmiş Milletlerin 100'e yakın kararına uymadı da ne oldu? Biz o kadar yokmuyuz? Kesinlikle böyle şey olmaz. Harekât devam edecektir." (91)
Prof. Dr. Necmettin Erbakan Başbakan Yardımcısı
İŞTE KIBRIS'IN GERÇEK FATİHİ

Kıbrıs Barış Harekâtı zaferinden sonra Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş Erbakan'I ziyaret ediyor. Daha sonraki bir görüşmede Erbakan şöyle diyor:
"Biz "Milli Görüş"cüler olarak, Türkiye'de iş başına gelen "Batı taklitçisi" zihniyetli partilerin zaman zaman illede Rumlarla beraber bir federal devlet kuracağız diye yaptıkları hareketlerin ve çalışmaların hepsinin milli menfaatlerimize aykırı davranışlar olduğunu çok iyi biliyoruz ve hiçbirini tasvip etmiyoruz. Türk milletinin bütünü de aynen bizim inancımızdadır." (95)
KIBRIS'I KİMİN FETHETTİĞİNİ ŞU SÖZLER GÖSTERMİYOR MU?
KENAN EVREN ANLATIYOR;
"Koalisyon kanadı Milli Selamet Partisi, Kıbrıs'ta ele geçirilen topraklardan bir karışı-nın bile verilmesine razı olmuyor, sanki ulaşılan hedef, kazanılan araziyi kendisi kararlaştırmış gibi "Kanla alman toprak verilmez " diyerek bütün görüşmeleri baltalıyordu. Halbuki ele geçirilen topraklar esasında kararlaştırılandan fazla idi. Sebebi de yapılacak müzakerelerde bu fazlalıklar bir taviz olarak verilebilecekti. Fakat Erbakan, sanki kendisi cephede savaşmış gibi bir mücahit havasıyla her müzakereyi neticesiz bırakıyordu." (94)
Orgeneral Kenan Evren T.C. 6. Cumhurbaşkanı
i

192
ERBAKAN SUUDİ ARABİSTAN'DA
CHP-MSP koalisyonu döneminde meydana gelen önemli olaylardan biri de Erbakan'ın Suudi Arabistan ziyaretidir. Bu ziyaret esnasında imzalanması düşünülen anlaşmaların metinleri daha evvel Erbakan tarafından hazırlattırılmış, tasarılar Suud elçisi tarafından Arabistan'a götürülmüş, tam mutabakat sağlandıktan sonra Erbakan koalisyonun diğer kanadından CHP'li Devlet Bakanı İsmail Hakkı Birler'i de alarak Suudi Arabistan gezisine başlamıştı.
Pek tabii olarak bu gidiş münasebetiyle her iki devlet adamımız da, mikat mahallinde ihrama girerek umre ibadetini de gerçekleştirmeyi ihmal etmemişlerdi. O zaman gazetelerde Erbakan'ın ihramlı ve takkeli resimleri yayınlatılarak büyük bir yaygara başlatıldı. Bir kı-
195
ÇIKARTMA EMRİ İLE İLGİLİ ERBAKAN NE DİYOR?
"Sayın Ecevit, müdahalenin İngiltere ile birlikte yapılmasının daha uygun olacağını düşünüyordu.
Bize gelince, bir yandan garantör devlet olduğu için ingiltere 'ye teklif yapılmasını, ancak ingiltere 'nin böyle bir teklife müsbet cevap vermemesi durumunda Kıbrıs 'daki katliamın daha uzun süre devam etmeden biran evvel durdurulması, diğer yandan Samsun 'un duruma hakim olup müdahalemize karşı daha güçlü bir direniş göstermesine zemin hazırlamaması için harekatın geciktirilmeden başlatılmasını istiyorduk. Bu sebepten dolayı Sayın Ecevit 7 ingiltere 'ye uğurladıktan sonra Başbakan Vekili olarak Genelkurmay Başkam ve Kuvvet Komutanlarıyla havaalanında yaptığımız toplantıda, gecikmenin olabileceği mahzurlarım dikkate alarak, komutanların askeri harekat hazırlıklarının derhal başlatılması, birliklerin yerlerinden getirilip çıkarma gemilerine bindirilmesi için hükümet emrine ihtiyaç olduğunu söylemeleri üzerine, kendilerine resmen bu emri verdik.
Bu emri verirken şunu düşündüm: Şayet hükümet ortağımızı ikna edemezsek müdahale yapılmadan önce birlikleri geri döndürecek zamanımız olacaktı. Şayet mutabık kalırsak Sayın Ecevit'in geldiği akşamın, sabahında birliklerimiz Girne önünde bulunacaklar ve hareket geç kalmamış olacaktı.
Böylece Harekât bizim ve komutanların uygun gördüğümüz şekilde başarılmış oldu." (96)
Prof. Dr. Necmettin Erbakan Başbakan Vekili
194
ERBAKAN HACCA GİDERKEN DEPREM OLUYOR

Erbakan 1997'de Başbakan olarak hacca gittiğinde yine yaygaralar yapılmıştı. Her yıl hacca gitmeye ne gerek? Niçin gidiyor? Şeklinde ifadeler kullanılmış ve adeta deprem olmuştu. Neden?
sim medya ve bu medyanın etkisinde kalmış bir kısım etkilenmiş dar kafalı kişiler, devlet adamı sıfatı üzerinde olan kimselerin ihram giymesinin, tavaf yapmasının devletin temel nizamlarını sarsan gerici hareketler olduğunu ileri sürerek yaygara yapmışlardı. Ve adeta yer yerinden oynamıştı. Bu yaygaracılara GAVSGİL denilen bir ilim adamı sülalesine mensub olan AP Bitlis senatörü Kâmuran İnan da katılarak şöyle diyor: "Erbakan Atatürk ilkelerini çiğnemiştir. Devlet adamına yakışmayan kıyafetlere girmiştir. Meclis Kapısı'ndan içeri sokulmamalı, hatta oracıkta idam edilmeli..." (97)
Demirel ihram giyiyor bir şey olmuyor. Turgut Özal ihram giyiyor birşey olmuyor, Erbakan ihram giydiğinde neden yer yerinden oynuyor?
BUNUN İÇİN Mİ?


Demirel namazdan sonra dua ediyor...
"Süleyman Demirel, (d. 1924): Liberal-Kapitali-min Türkiye önderi; Mason devlet adamı... 1964'de AP Genel Başkanı oldu ve ondan sonra da önlenebilmez yükselişi!" (98)
Erbakan namazdan sonra teşbih çekiyor...
"Erbakan'da inancı, bağlılığı, parlak zekası, doğru bildiği yolda başkaları ne yapıyorsa yapsın ölçüye gelmez sabrı, ikna yeteneği gibi özellikleri sebebiyle (lider) seçilmiştir." (99)
199
DEMİREL HACCA GİDERKEN DEPREM OLMUYOR

30-01-1993 Tarihinde Demirel Başbakan olarak Suudi Arabistan'a gittiğinde ihram giyip umre yapmıştı. Bu ziyaretinde İhram 11 olarak Kabe'nin içine girip namaz kılmıştı.
Yaygara yapan yok, bağıran çağıran yok, ilkeler çiğnenmiştir, devlet adamlığına yakışmayan kıyafetlere girmiştir diyen yok
Neden?
Yeni hükümet kurma çalışmaları başlıyor. Ancak bu çalışmaların başarısız bir şekilde devam etmesi üzerine Cumhurbaşkanı Korutürk hükümeti kurma görevini kontenjan üyesi Sadi Irmak'a verdi, fakat Irmak hükümeti meclisten ancak 17 oy alabildi.
Bunun üzerine "Milliyetçi Cephe" hükümetinin kurulması için hareket başladı. Demirel'in AP, Erbakan'ın MSP, Feyzioğlu'nun GP ve Türkeş'in MHP'den oluşan dört partili MÇ Koalisyon Hükümeti kuruldu. Bu hükümetin kurulmasıyla Erbakan ikinci kez Başbakan Yardımcısı oldu.
Bu hükümette görev alan MSP'li diğer bakanlar şunlardır:
1- Hasan Aksay - Devlet Bakanı
2- Oğuzhan Asiltürk - İçişleri Bakanı
3- İsmail Müftüoğlu - Adalet Bakanı
4- Fehim Adak - Bayındırlık Bakanı
5- Korkut Özal - Tarım Bakanı
6- Abdülkerim Doğru - Sanayi Bakanı.
ERBAKAN İKİNCİ KEZ BAŞBAKAN YARDIMCISI OLUYOR
26 Ocak 1974'de kurulan l Şubat 1974'de hükümet programı Meclis'te okunan ve 7 Şubat 1974'de güvenoyu alan CHP-MSP koalisyonu 18 Eylülde bozuldu.
CHP-MSP koalisyon hükümetinin bozulmasının sebepleri şunlardır:
1- Ağır Sanayi hamlesini önlemek
2- Masonik çevrelerin, bu koalisyon devam ederse AP'nin tabanı MSP'ye kayacak şeklindeki endişeleri
3- Batılıların ve onların uzantılarının Kıbrıs Zaferinden ve Ağır Sanayi hamlesinden duydukları endişeler.
Bu ve benzeri sebeplerden dolayıdır ki Ecevit, İs-kandina Ülkelerine giderken, yerine protokol kaidelerini çiğneyerek Erbakan'ı değil, Devlet Bakanı Orhan Eyüpoğlu'nu vekil ederek koalisyonun bozulmasının zeminini hazırlamaya çalışmıştır. Böylece hükümet bozuluyor.

ERBAKAN'IN ALEYHİNE AÇILAN BİR DAVA
MC hükümeti döneminde Erbakan Başbakan Yar-dımcısı iken, Şanlıurfa'da bir mitingle yaptığı bir konuşma sebebiyle aleyhinde yargıtayda Parti Yasaklamaları Kurulu adını taşıyan bir yüksek mahkemeye dava açılıyor.
Davanın gerekçesi, laikliğe aykırı konuşma yapılmış olmasıydı, işin en ilginç yanı dava açıldığında Erbakan Başbakan Yardımcısı Demirel ise Başbakan'dır.
Davada deniliyordu ki, Erbakan lâikliğe aykırı konuşmuştur. Yargılansın, partisinden ve siyasetten ihraç edilsin. Tabii böyle olunca hükümetten de çıkarılsın denmiş oluyordu.
Fikir ve düşünce özgürlüğünün Anayasa'da yazılı bulunduğu Türkiye'de Erbakan ne konuşmuştu da hakkında dava açılıyordu?
Birlikte düşünerek Erbakan'ın hakkında dava açılmasına sebep olan konuşmayı okuyalım.
ERBAKAN MİLLİYETÇİ CEPHE HÜKÜMETİ KOALİSYONUNDA

(Soldan sağa) Prof. Dr. Necmettin Erbakan, Süleyman Demirel, Turhan Feyzioğlu ve Alpaslan Tür-keş MSP, AP, GP ve MHP partilerinden oluşan tür-lü milliyetçi cephe koalisyon hükümetini kurduklarını açıklıyorlar.
Bu konuşmasından ötürü hakkında dava açılan Er-bakan yine savunmada. Erbakan'ın avukatları onun "camileri de ahır yapacaklar" sözüyle ilgili delil toplamaya ve savunma hazırlamaya çalıştıklarında, gerçekten de konuşmanın yapıldığı meydanın bir köşesinde eskiden cami olduğu halde sonradan kanunsuz ve is-nafsız uygulamalar neticesinde o esnada ahır olarak kullanılan bir yer olduğunu tesbit etmişler. İşte laikliğe aykırı bulunan sözler bunlar. Erbakan gerçeği konuşsa bile suç oluyor. Neden?
Bu tür davalar zihniyet ve fikriyat ile ilgili olduğundan, isnat edilen fiili tartacak maddi kıstaslar bulunmadığından her hukukçuya göre ayrı yorumlara alabildiğine açık davalar idi. Bütün bunlardan dolayı, Yargıtay'daki yargılamaya karşı bir taraftan savunmalar devam ederken, diğer taraftan antidemokratik olan ve Partiler Kanunu'nun ilgili maddesini iptal ettirmek veya düzelttirmek için kanun teklifi verme çalışması yapılıyordu.
Bu kanun teklifini destekleyeceklerini söyleyen Süleyman Demirel, daha sonra bu sözünü yerine getirmekten kaçınmıştır.
Buna rağmen kanun neticede başka işlemlerden de geçerek kesinleşti. Böylece Yargıtay'daki mahkeme, davanın düşmesi ile son buldu. Erbakan da kurtuldu. Ancak onu daha çok davalar ve savunmalar bekliyor...
ERBAKAN NE DEDİ Kİ YARGILANMAK İSTENİYOR?
(Şanlıurfa, 1975)
"Siz diğer partilerin biz de din ve vicdan hürriyetine taraftarız demelerine bakmayınız. Onların başlarında jandarma gibi biz dikilmiş duruyoruz da böyle konuşuyorlar. Eğer mazal-lah bir de biz siyaset sahnesinden çekilsek, göreceksiniz onlar yine laikliğin din düşmanlığı şeklinde yorumlayan politikalarına dönecekler, Allah diyenleri hapse atacaklar, ağır ceza mahkemelerine sevk edecekler, camileri de ahır yapacaklar..." (l 00)
Prof. Dr. Necmettin Erbakan Başbakan Yardımcısı
ERBAKAN İTALYA'DA
Ağır sanayi hamlemizin en mühim teşebbüslerinden biri olan Konya Motor Fabrikası'nın yapılması ve çalışır hale getirilmesi için Erbakan, bu fabrikanın makina ve tezgahlarını temin için Başbakan Yardımcısı olarak yanında otuzu aşkın devlet personeli ile İtalya'ya gidiyor. Bu personelin içerisinde Sanayi Bakanlığının Daire Başkanları, Genel Müdürleri, yeni kurulmuş olan Tümasan, Tusaş, Taksan, Temsan, Testaş, Desiyap Genel Müdürleri de mevcut idi.
Bu ziyarette emperyalist güçlerin engellemesine rağmen yılda 100.000 motor yapacak fabrikanın kurulması için aşağıdaki şartlarla anlaşma imzalanmıştır.
1- Biz fabrikanın binalarını yapacağız.
2- İtalyanlar, Fiat firmasının imal ettiği, fabrika tezgah ve makinalarının tümünü getirip kuracaklar.
3- Bu işe mukabil bizden döviz istemeyecekler.
4- Fabrika üretime geçtikten sonra borcumuz için 12 senelik bir ödemesiz devre tanınacak.
5-12 sene sonra, İtalyalılara, yapılacak 100.000 motordan her sene 5.000'ini vermek suretiyle taksit taksit borcumuzu ödemeye çalışacağız.
6- Erbakan'ın Türkiye'de başlattığı mânevi kalkınmanın yanısıra maddi kalkınma hamlesi, şer güçlerin uykusunu kaçırırken bir takım batılı münevver bilim ve devlet adamlarının da takdirini ve beğenisini kazanıyordu.
İşte bir batılı devlet adamının söyledikleri:
(ROMA, 1976)
"Ben sizin partinizin kalkınma modelini çok beğeniyorum. Çünkü sadece maddi kalkınma ile yetinmiyor sunuz, manevi kalkınmayı maddi kalkınma ile birlikte götürmek istiyorsunuz, işte bu çok isabetli bir çözüm. Bakınız biz italya'da gerçekten sanayileşmek için planlar programlar uyguladık. Bu işte başarılı da olduk. Ama sizin gibi mânevi ve ahlaki gelişmeyi de beraberinde yürütmediğimiz için şimdi grevlerden, boykotlardan güzelim tesislerimiz verimli çalışamaz hale geldi. Ekonomimiz bu yüzden krizlere, çıkmazlara giriyor. Sizin politikanızı takdirle karşılıyorum." (101)
Leonne Cevanni italya Cumhurbaşkanı
LEONNE CEVANNİ ERBAKAN'A NE DİYOR?
1 Yeni başlattığımız büyük kalkınma hamlesi ile ağır sanayi kurmamız, siyasi gayri siyasi teşekküllerimizin ve milletimizin hamlemizi benimsenmiş olmasından büyük bahtiyarlık duymaktayız.
2 Ağır sanayi milli hedefimizdir. Milli davalarımızda her türlü görüş ayrılıklarını bir tarafa bırakarak tıpkı Büyük Kıbrıs Zaferinin arkasından olduğu gibi tek bir kalp ve tek bir vücut halinde bulunmamız bizi sevindirmektedir.
3 Aziz milletimize sesleniyoruz: Bizi destekleyin, bize yardımcı olun. Başlattığımız bu büyük hamleyi hep beraber el birliği ile gayretle hedefine ulaştırmalıyız.
4 Anarşi değil, huzur için, sömürü değil refah için, uydu değil lider ülke Türkiye için çalışıyoruz.
5 Bu büyük hamle inananların zaferidir." (102)
Bu büyük hamle ve beş yeni devrin açılması, emperyalist güçleri ve onların uzantılarını harekete geçirtmez mi?
ERBAKAN'IN AĞIR SANAYİ İLE İLGİLİ YAPTIĞI BASIN TOPLANTISI
Bakanlıklar arası ekonomik kurul başkanı olarak Er-bakan 26 Temmuz 1976'da Ağır Sanayi ile ilgili bir basın toplantısı yaptı. Bu basın toplantısında Erbakan, bir devir kapatıyor, yeni bir devir açtığını ilan ediyordu. İşte Erbakan'ın basın toplantısındaki sözleri:
"Beş devir kapanıyor, beş yeni devir açılıyor.
1- Anadolu'da yaşayan insanlar beş bin yıldır tarım ve hayvancılığa bağlı idiler, şimdi Anadolu'da eğer sanayi merkezleri kuruluyorsa, bu tarihi bir değişikliktir.
2- Türkiye 50 yıldır montajla oyalanıyordu. Şimdi montaj devri kapanıyor, şahsiyetli Milli Görüş devri başlıyor.
3- Bugüne kadar taklitçilikte çok şey kaybettik, şimdi taklitçilik devri kapanıyor, şahsiyetli Milli Görüş devri başlıyor.
4- Bürokrasi devri kapanıyor, dinamizm devri, hızlı kalkınma devri başlıyor.
5- Gericilik-ilericilik münakaşası devrini kapatıyoruz, ilericiler inananlardır devrini başlatıyoruz.
Cumhuriyet tarihinin en önemli ve en büyük kalkınma hamlesini milletimizin inançlı kadrosu başlatmış ve yürütüyor.
Basın toplantısında Erbakan, başlattıkları hamlesinin ortaya çıkardığı beş gerçekten bahsediyor ve bunları şöyle sıralıyordu:
ERBAKAN ÜÇÜNCÜ KEZ BAŞBAKAN YARDIMCISI OLUYOR
Birinci Milliyetçi Cephe hükümeti emperyalist dış güçlerin tesiriyle bozduruldu. Tıpkı MSP-CHP koalis-yonu'nun bozdurulduğu gibi...
Bu hükümetin bozdurulup erken genel seçime gidilmesinin iki önemli sebebi vardır. Bu sebepler şunlardır:
1 MSP'yi meclis dışında tutarak, bu mümkün değilse hükümetten uzaklaştırarak Ağır Sanayi hamlesini önlemek.
2 Kıbrıs'ta Yunanlıların ve Rumların arzusuna uygun çözüm bulabilmek.
Bu sebepler doğrultusunda (1. Mc) hükümeti bozuldu ve 5 Haziran 1977'de erken seçim yapılmasına karar verildi.
Bu tarihte yapılan Erken Genel Seçim'de MSP'nin oyları düştü. Bunun neticesi olarak 48 milletvekili sayısı 24'e düştü. Bu oy kaybının birkaç sebebi olabilir. Bunların bazıları şunlardır: CHP gibi solcu, AP gibi sağcı partilerle hükümet kurmuş olması. Tüm partililerin MSP'ye yüklenmesi. Üç milyon sahte (mükerrer) oy kullanılması.
211
ONUN İŞARETLERİ DE KONUŞUYOR

Prof. Dr. Necmettin Erbakan, Şevket Kazan ve Hasan Aksay'la birlikte Ağır Sanayi ile ilgili basın toplantısını yaparken.
ERBAKAN MUTLU VE GÜLÜYOR

Millî Selamet Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan, üçüncü kez başbakan yardımcısı olduğu ikinci Milliyetçi Cephe Hükümeti protokolünün imzalanmasından sonra tebrikleri kabul ediyor.
213
5 Haziran 1977 seçimlerinden sonra hiç bir parti tek başına iktidar olacak kadar milletvekili çıkaramadı. En normal çözüm koalisyon hükümeti kurulması idi. Ama malum sebeplerle anormal bir yol izlenerek CHP Genel Başkanı Ecevit'e bir azınlık hükümeti kurduruldu. Ancak bu azınlık hükümet güvenoyu alamayınca Ece-vit görevi Fahri Korutürk'e iade etti.
Bunu Müteakip Süleyman Demirel hükümeti kurma görevini alır. Ve ikinci Milliyetçi Cephe hükümetini kurar ve l Ağustos 1977 tarihinde güven oyu alır. AP, MSP ve MHP'den oluşan bu koalisyon hükümetinde Erbakan yine Başbakan Yardımcılığı görevini üstlendi. Üçüncü kez başbakan yardımcısı olan Erbakan'ın bu görevi yalnızca beş ay sürdü. 1977'nin sonunda AP'den 9 milletvekilinin ayrılmasıyla Mecliste çoğunluğu kaybeden MC hükümeti sona erdi. 1978 başında Ecevit, AP'den ayrılan ve "Milletvekili pazarlığı" sonucu sağlanan 11 kişi ile 17 Ocak 1978'de hükümetini kurdu. Ve Erbakan ilk defa muhalefette...
ERBAKAN SORUŞTURMA İLE İLGİLİ YAPTIĞI «BASIN TOPLANTISINDA NE DİYOR?
(Ankara, 18/01/1978)
"... Yirminci asrın sonunda hangi nam ve tevil altında olursa olsun bir insanın inanç ve kanaatlerini açıklayan bir konuşma yapmasının suç sayılması, kalkışılması çağdışı bir tutum olur. Her Allah diyeni dini istismar ettin diye itham etmeye kalkacak olursak hiç bir parti ve hiç bir şahıs bu ithamın dışında kalamaz. Allah demeyi suç saymak artık mümkün değildir. Milletimizin maddeten ve manen kalkınması, yemden Büyük Türkiye 'yi kurma hamlesi olan ve bugüne kadar muhtelif hükümetler kurarak, memleketimizin iç ve dış politikasına önemli ölçüde ağırlığını koyan ve milyonlarca bağlısı bulunan Milli Selamet Partimizi yolundan alıkoymaya kimsenin gücü yetmeyecektir, inandığımız yolda yıldırım olmasını da biliriz. Bu münasebetle bütün vatan sathındaki teşkilat mensuplarımızın ve Milli Görüş'e bağlı gönüldaşlanmızın hadiseyi sükunetle takip etmelerini ve tahriklere kapılmamalarını ehemmiyetle rica ederiz..." (103)
Prof. Dr. Necmettin Erbakan MSP Genel Başkanı
ERBAKAN MUHALEFETTE VE SAVUNMADA
1973'den itibaren, hükümetsiz kalınan dönemler hariç tutulursa, Erbakan devamlı olarak hükümette yer almıştır. Fakat 1978'e girildiğinde meşhur Güneş Motel Milletvekili transferi sebebiyle Bülent Ecevit hükümet kurduğu için Erbakan Muhalefette kaldı.
Erbakan'ın muhalefette olduğu bu dönemde 5 Aralık 1977'de mahalli seçimler sırasında yaptığı siyasi konuşmada, laikliği ihlal ettiği ve bunun Türk Ceza Ka-nunu'nun 163. maddesine girdiğini, MSP'nin 6 ay içinde Genel Başkanı partiden ihraç etmesi gerektiğini, aksi takdirde, partisinin kapatılması için Anayasa Mahkemesine gidileceği hususunda Cumhuriyet Baş Savcısı Kâzım Akdoğan tarafından MSP Genel Merkezine bir yazı gönderiliyor.
5 Aralık 1977'de mahalli seçimler sırasında Erba-kan'ın yaptığı radyo konuşması laikliğe aykırı bulunarak hakkında Cumhuriyet Baş Savcısı Kâzım Akdoğan tarafından soruşturma açılıyor.
Bunun üzerine, MSP Genel Başkanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan, 18 Ocak 1978'de TBMM parti grup odasında bir basın toplantısı düzenleyerek tüm teşkilata ve Milli Görüş'e bağlı olanların meseleyi sükûnetle karşılamalarım ve tahriklere kapılmamalarını sağlamaya çalışıyor.
Bu basın toplantısında Erbakan'ın ne söylediğini ve kendisini nasıl savunduğunu birlikte okuyalım..
214
1979 senesi sonrasıydı. Ordu komutanları, Genel Kurmay Başkanı Kenan Evren aracılığıyla, o zamanki Cumhurbaşkanı Sayın Fahri Korutürk'e bir muhtıra vermişti. Bu muhtırada genel olarak Meclis'in ve iktidarın tutumunun tatminkâr olmadığı belirtiliyor, meselelere acil çözümler bulunması lüzumuna işaret ediliyordu.
Bu muhtıra partiler arasında tartışılırken Cumhurbaşkanı Sayın Fahri Korutürk'ün görev süresi dolduğu için yeni cumhurbaşkanı seçilecekti. Ancak bu seçim, Demirel'in partizanca tutumları sebebiyle uzadıkça uzadı. Derken 12 Eylül ihtilali'nin ayak sesleri gelmeye başladı.
ECEVİT HÜKÜMETTEN ÇEKİLİYOR, DEMİREL GELİYOR VE ERBAKAN YİNE MUHALEFETTE
Ecevit'in başbakanlığı döneminde Erbakan hakkında açılan davalar bir bir düşerken O'nunla ilgili tartışmalar da sürüyor. Bu arada 17 Ocak 1978'de kurulan Ecevit hükümeti, 1979 ara seçimlerinde ortaya çıkan düşmüş oy sayısı sebebiyle demokratik teammüller gereği istifa etmesi gerekiyordu. İşte Ecevit bu teammül-lere uydu ve hükümetten çekildi.
Ecevit başarısız olmuş, daha fazla yıpranmamak için bırakıp gitmişti. Memleket hükümetsiz kalmıştı. Sayın Demirel ise ben gelirsem kısa zamanda enflasyonu önlerim. Anarşiyi durdururum deyip duruyordu. Tek başına başarılı olabileceğine inanıyordu. Bunun için bir fırsat ve imkân istiyordu.
Erbakan ve merhum Alparslan Türkeş Demirel'e dışarıdan destek vereceklerini açıkladılar. Bu formülü kabul eden Demirel tek başına hükümeti kurdu. Ancak Demirel'e rağmen enflasyon, anarşi tırmanıyor, paranın değeri düşüyor ve gidişat iyi neticeler vermiyordu.
ERBAKAN TÜRKİYE'NİN HÜKÜMETSİZ KALMAMASINI İSTİYOR

Erbakan, Türkiye hükümetsiz kalmasın için Başbakan Süleyman Demirel'i dışardan destekleyeceğini söylediği görüşmeyi yaparken. Demirel böyle bir destekten dolayı çok sevinçli ve mutlu görünüyor. Ancak bu hükümetin kendisini 12 Eylül'e götüren hükümet olduğunu bilmiyor.
SABRI ÇAĞLAYANGİL ERBAKAN İLE İLGİLİ NE DİYOR?
(Ankara, 1980)
„ Sayın Erbakan, ülkenin en ciddi ve en önemli meselelerini bir bir ortaya koymaktadır. Bu ortaya koyuşta seçmiş olduğu üslup mizahi bir hal arz ediyorsa da, bunun böyle olması herkes için daha hayırlıdır. "(104)
Sabri Çağlayangil Cumhurbaşkanı Vekili
3- Bazı kimseler, turistik amaçla süs eşyası diye Konya'da herkese satılan iri taneli tahta teşbihleri boyunlarına takmış,
4- Miting başlangıcında arka tarafta küçük bir topluluk İstiklâl Marşı söylenirken oturmuş... Bu durum karşısında Erbakan mikrofonu spikerin elinden alarak kendisi bizzat yüksek sesle İstiklal Marşı'nı söylemiş ve söyletmeye çalışmıştır.
Bütün alınan tedbirlere rağmen daha ziyade illegal örgütlerin, belki de 12 Eylül'e gerekçe hazırlamak isteyenlerin tahrikleriyle bazı nizam dışı görüntüler ortaya çıkmıştır. Ancak bu görüntüler ileride Erbakan ve arkadaşları hakkında sıkıyönetim mahkemelerinde açılacak davalarda mesned ve delil olarak kullanılmıştır.
ERBAKAN VE 6 EYLÜL KONYA KUDÜS'Ü KURTARMA MİTİNGİ
1980 yılı içerisinde İsrail Kudüs'ü başkent olarak ilan ediyor. Dünya kamuoyunun ve bilhassa İslam aleminin tel'in ettiği, Yahudilerin Kudüs'ü başkent yapma hadisesinin tel'in ve protesto maksadıyla bir miting yapılmasına ve bu mitingin de 6 Eylül tarihinde Konya'da yapılmasına Erbakan'ın partisi MSP tarafından karar veriliyor.
Konunun uluslararası boyutları da göz önünde tutularak özellikle İslam aleminin büyükelçileri ve diğer yetkilileri de mitinge davet ediliyor. Demirel hükümetinin İsrail'in bu icraatına karşı hiç bir tavır almamasına rağmen Konya mitingine yüzbini aşkın insan katılıyor.
Miting için bütün tedbirler alınmasına rağmen bazı hoş olmayan olaylar meydana geliyor. Bu hadiseler şunlardır:
1- Bazı kimseler acaip kıyafetlere bürünmüş,
2- Bazı kimseler eski türkçe harflerle levhalar taşımış
ERBAKAN KUDÜS'ÜN KURTARILMASINI İSTİYOR

6 Eylül 1980'de Konya'da yapılan Kudüs'ü Kurtarma Mitingi'ne çok sayıda insan katılmış ve bu insanlardan bazıları değişik kıyafetler giyerken bazıları da Arapça yazılı kelime-i tevhid yazılarını taşıyorlardı.
Miting'de yaşanan olaylar, ihtilal için birer hazırlık niteliğinde idi adeta...
Ancak bu olayları kimin organize ettiği ya da kimlerin yaptığı hala merak konusu...
223
KONYA MİTİNGİ İLE İLGİLİ ERBAKAN NE DİYOR?
(Açıklama)
"Konya Mitingini MSP olarak biz yapmadık. Bütün partilerin sahip çıkması için bir tertip heyeti düzenlendi ve önemine binaen, bütün partileri ve liderleri davet etti.
Devrin İçişleri Bakanı MSP Genel Sekreteri Oğuz-han Asiltürk'ün arayarak, İçişleri Bakanlığı istihbarat birimlerine mitingde provakasyonlar ve sabotajlar olacağına dair haberler geldiğini, bu durumu bildirme ihtiyacını duyduğunu söylemiş ve "mitinge " iştirak edip etmemeyi bir kere daha değerlendirmemizi" talep etmiştir.
Asiltürk, konunun Milli bir mesele olduğunu bu sabotaj ve provokasyonları önlemeye Devletin gücünün yeteceğini ifade etmiş ve mitinge iştirak edeceğimizi, İçişleri Bakanlığı olarak "tedbir" alınmasını istemiştir,
Konya Valisi yürüyüş başlamadan önce hem kılık kıyafet hem de silah bakımından bütün korteji aratmadan yürüyüşe izin vermiyeceğini ifade etmiştir.
Bütün tedbirlere rağmen, mitingdeki olayları yapanlar, herhalde bugünlerde isminden çok bahsedilen gizli örgütler olmalı ki, kendilerine mani olunamadı ve istediklerini yapabildiler." (105)
Prof. Dr. Necmettin Erbakan
KENAN EVREN ERBAKANA MEKTUP GÖNDERİYOR
225
(Ankara, 12 Eylül 1980)
,,Sayın Necmettin Erbakan,
Yapılan bütün uyanlara rağmen siyasi partilerin takındıkları uzlaşmaz tutum ve aşırı uçlara sempati gösterilmesi veya destek sağlanması, anarşi, terör ve bölücülüğü büyük boyutlara ulaştırarak ülkemizi parçalanma noktasına getirmiştir.
Türk Silahlı Kuvvetlen Ülke bütünlüğünü koruma, milli birlik ve beraberliği sağlamak, muhtemel bir iç savaşı ve kardeş kavgasını önlemek, devlet otoritesini ve varlığını yemden tesis etmek ve demokratik düzenin işlemesine mani olan sebepleri ortadan kaldırmak maksadıyla, iç Hizmet Yasasının kendisine tevdi ettiği Cumhuriyeti kollama ve koruma yetkisine dayanarak Yüce Türk Milleti adına Ülke yönetimine el koymuştur.
Parlamento ve hükümet feshedilmiştir, siyasi faaliyetler durdurulmuştur.
Parlamento üyeliği sıfatınız kaldırılmıştır. Hiç bir konuda beyanat verme yetkiniz yoktur.
Can güvenliğiniz Türk Silahlı Kuvvetlerinin teminatı altındadır. Bu maksatla, emniyet içinde evinizden havaalanına götürülecek, oradan uçakla Uzunada/lzmir'e gideceksiniz. Geçici bir süre ikamet edeceğiniz adres aşağıdadır. Bir saat içinde hazırlanıp, harekete hazır olduğunuzu güvenliğiniz için gelen subaya bildiriniz.Talimatı getiren subayın ikazlarına uyunuz.
Bu talimat ile belirtilenler dışındaki her türlü tutum ve davranışınız suçtur. Rica ederim. "(108)
Adresiniz Uzunada/İzmir
Kenan Evren
Orgeneral, Genelkurmay ve
Milli Güvenlik Konseyi Başkanı
SİYONİSTLER HAREKETE ÇEÇİYOR-2
Kanat Operasyonu adlı kitapta, Amerikan karar mekanizmalarının ve Ankara'daki Amerikan Askeri Yardım Dairesi mensuplarının, MSP hareketini dikkatle izledikleri ve özel sohbetlerde Türk komutanların "Dikkatini çektikleri" ifade edilerek aynen şöyle denmektedir:
"12 Eylül'e 6 ay kala Amerika'ya bir Musevi-Türk heyeti gitmesi sonucunu getirmişti. Heyet, Türkiye'deki gidişatın cemaatleri için tehlike arzettiğini vurgulamış, gecikmesi halinde hızlı bir göç için yolun açık tutulması dileğinde bulunmuştu. Amerikan makamları, Dünya'nın her köşesindeki musevi taleplerine hassas olduğundan Türkiye Musevilerinin girişimi çabucak yanıt bulmuş, "Göçün mümkün olabileceği, ancak buna gerek kalmayacağı umudunun korunduğu, bu yüzden acele edilmemesi gerektiği" konusunda bazı telkinlerde bulunulmuştu." (106)
"Gerçi 12 Eylülle birlikte musevi cemaatinin göreceli bir rahatlamaya kavuştuğu hahambaşı David Aseo'nun Milli Güvenlik Konseyi'ne çektiği telgrafta "Türk musevileri askeri yönetim altında kendilerini huzurlu hissediyor" demesinden belli olmuştu." (107)
Yahudilerin, Amerikan makamlarına götürdükleri bu tekliflerine karşı 12 Eylül'den 6 ay önce Amerikalı yetkililerin göçe gerek kalmayacağı, acele edilmemesi gerektiğini söylemeleri acaba ne manaya geliyordu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI ERBAKAN
TUTUKEVİNDE
Türkiye'de başbakan yardımcılığı yapmış, Ağır Sanayi hamlesini başlatmış, bir çok fabrikanın temelini atıp açılışını yapmış, ekonomiden sorumlu olduğu dört yıllık süre içerisinde Türk Lirası'nın değerini dolara karşı sabit tutmayı başarmış olan bir lider Kirazlıde-re'de tutukevinde...
Düşünceleriyle, azmiyle, gayretiyle, faaliyetleriyle beldeye, ilçeye, ile sığmayan Erbakan'ın tutukevindeki günlük hayat programına şöyle bir göz atalım:
Sabahleyin 4:30-5:00'te sabah namazı için uykudan uyanıyor. Namazı kıymetli alim Lütfi Doğan hoca efendinin imametinde cemaatle tutukevinin mescidinde eda ediyor. Namazdan sonra güneş doğuncaya kadar Kur'an okumakla meşgul oluyor. Mescidden çıkınca, yemekhaneye erler tarafından getirilmiş olan sabah kahvaltısına oturuyor. Hemen her gün çeşidi değişen çorba, yumurta ve diğer yiyeceklerle kahvaltı ediyor.
Kahvaltıdan sonra biraz yatıyor. Saat 10:30'a kadar dava ile ilgili savunma hazırlıklarıyla veya gündelik gazeteleri okumakla meşgul oluyor. Saat 10:30'da günün yarım saatlik ilk tenefüsü için bahçeye indiriliyor.
Saat 12:00-13:00 arası öğle yemeği, namaz, öğleden sonra üç'e doğru ikinci yarım saatlik teneffüs ve ikindi namazı. Kısa bir süre istirahat veya kitap okuma, akşam namazı, yatsı namazı. Böylece Erbakan'ın günlük hayatı tutukevinde programlanmış oluyordu.
Erbakan'ın tutukeviyle ilgili söylediklerini dikkatle okuyalım.
ERBAKAN TUTUKLANIYOR
Konya mitinginin üzerinden tam altı gün geçmişti. Genel Kurmay Başkanı Kenan Evren idareye el koyup askeri ihtilal yaptı. İhtilal sebebiyle MSP-CHP-AP-MHP liderleri 12 Eylül gecesi evlerinden alınarak Erbakan ve Türkeş İzmir yakınında bulunan İNCİADA'da bir askeri dinlenme tesislerine, Ecevit ile Demirel ise HAMZA KOY'daki başka bir dinlenme tesislerine götürüldü.
Daha bu ilk ayrımdan ileride Erbakan'la Türkeş'e ötekilerden başka türlü davranılacağı anlaşılıyordu. Nitekim Ecevit ile Demirel bir ay kadar sonra serbest bırakılmış, Erbakan ile Türkeş getirilerek Mamak Sıkıyönetim Mahkemesi'nde sorguya çekilmişlerdi.
Erbakan tutuklu bulunduğu İnciada'da boş durmayıp Türkeş'i ikna etmeye çalışmış. Erbakan'ın konuşmalarından etkilenen Türkeş, yeniden siyasi hayata geçilirse kendisinin parti kurdurmayacağını, bütün takımıyla beraber Milli Görüş kadrosuna katılacağını söylemiş. Ancak bu ona nasip olmadı.
Erbakan'ın Mamakta ifadesini alan Askeri hakim Albay Hamdi Sevinç büyük bir cesaret göstererek, tutuklanma talebini red etmişti. Ancak savcılık, serbest bırakılma kararına itiraz etmişti. Savcılığın itirazını inceleyen diğer bir sıkıyönetim Hakimi tüm Genel İdare Kurulu üyelerinin tutuklanmasına karar verdi.
Ve Erbakan yolsuzluk, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtekarlık yapmadığı, vatana ve millete ihanet etmediği halde tutuklandı.
226
ERBAKAN'I HIÇKIRARAK AĞLATAN NEYDİ?
Erbakan Hoca tutuklu olduğu sırada çok sevdiği, saygı duyduğu ve manevi eğitimini aldığı Mehmet Zahit Kotku Efendi kendisine ve arkadaşlarına birer takke hediye etmişti. Bu hediyelerin Erbakan ve arkadaşları için manası büyüktü. Bu takkeleri namaz esnasında başlarına taktıklarında kendilerini İskender Paşa Camiinde Mehmet Zahit Kotku Hazretlerinin sohbetinde hissediyorlardı.
Mehmet Zahit Kotku Hocaefendi'nin o günlerde hasta olduğu Erbakan ve arkadaşları tarafından biliniyordu. Nitekim birgün acı haber tutuklu bulunan Erbakan ve arkadaşlarına ulaştı. Ulaşan acı haberde Mehmet Zahit Kotku Hazretleri, Allah (c.c.)'ın rahmetine kavuşmuştu. Bu acı haber, tutukluluk zorluğuna eklenince tutukevindeki tüm MSP'lileri yasa boğdu. Herkesin gözlerinden sessizce yaşlar akıyordu. Erbakan ve Fehim Adak ise, hıçkırıklarını tutamıyorlardı. Fehim Adak o kadar kendini kaybetmişti ki, Erbakan Ho-ca'nın cenaze törenine katılması için yetkililerden izin almayı bile düşündü. Ama yapacak hiçbir şey yoktu. Erbakan ve arkadaşları çok sevdikleri Hocalarının cenaze namazındaki o ihtişamı göremediler ama hayal ve dualarla yaşamaya çalıştılar.
Tutuklu olmanın verdiği acılardan birini Erbakan, çok sevdiği bir alimin cenazesine katılamadığı için hıçkırıklarla ağlayarak yaşamıştı. Çünkü onun için, alimin ölümü, alemin ölümü idi.
229
ERBAKAN TUTUKEVİ İLE İLGİLİ NE DİYOR?
(Kirazlı dere, 1980)
"Şu ibret verici hale bak. Bahçede Cumhuriyet Senatosu üyelerinden tutuklu olarak sadece bizim arkadaşlarımız Lütfi Doğan, Ali Oğuz ve Ahmet Remzi Hatip Bey var. Her üçü de melek huylu, elleri, alınları öpülecek temiz insanlar. Sanki Türkiye'yi batıracak olanlar bunlarmış gibi sadece bunlar hapiste. Türkiye'yi kominist bile yaparız diyenler ve diğer zararlı hareketlere ön ayak olanlar serbest. Şu işin tersliğine bakıyorum da Konsey üyelerinin ne büyük yanlışlıklar içerisinde olduklarına üzülüyorum." (109)
MSP Genel Başkanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan Tutuklu
SAVUNAN BİR BİNBAŞININ İTİRAFLARI
(Mamak, 1981)
"Beyler sizlerden ayrı ayrı özür dilerim.
Meğer sizleri yanlış tanıyormuşum. Mahkeme
ifadelerinizi dinledim. Şimdi de samimi olarak
ibadet edişinizi izledim.Meğer sizler memleke-
timizin en seçkin, en münevver ve samimi in-
sanları imişsiniz.. Fakat sizler için üzülüyorum.
Bizim bu mahkemeler tesir altındadır. Yüzde
bir buçuk oranında adaletli karar ya çıkar ya
çıkmaz. Sizleri getirirken yaptığım sert
muameleden dolayı lütfen beni affedin." (110)
Bîr Bahriye Binbaşısı
ERBAKAN'IN İLK DURUŞMAYA GÖTÜRÜLÜŞÜ
İlk duruşma için Mamak Mahkemesine Erbakan ve arkadaşları götürülürken hoş olmayan tavır ve hareketlerle karşılaşmışlardı. Saat tam 8:30'da tutukevinin bahçesinde tek sıralı safa geçirilmişlerdi. Teker teker bir askeri otobüse bindirilmişlerdi. Bu mahkemeye götü-rülüş işinin başında bahriyeli bir binbaşı görevli olarak bulunuyordu. Sert ve kesin emirler veriyordu.
— Sıralarınıza otururken konuşmak yasaktır.
— Sağa sola bakmak yasaktır.
— Ellerinizi önünüzdeki koltuğun üzerine koyacaksınız, ellerinizi sağa sola bırakmak yasaktır.
Otobüsün arka sıralarında ise ellerinde otomatik silahları olan bir manga komando eri, atak ve dikkat dolu bakışlarını Erbakan ve arkadaşlarının üzerinden ayırmıyorlardı. Bu askeri otobüsün önünde bir başka araçta ise bir takım kadar yine otomatik silahlı askerler vardı.
Bu şekilde Erbakan ve arkadaşları Mamak Askeri Mahkemeye ilk duruşma için getirilmiş, bir sıralı safa geçirilerek mahkemedeki duruşma salonuna alınmıştı.
Duruşmalarda Erbakan'ın beyanlarını dinleyen nezâretle görevli bahriye binbaşısı öğle tatili verilince yine arka sıralardaki koltuğunda oturmuş, Erbakan ve arkadaşlarını göz ucuyla takip ediyordu. Erbakan ve arkadaşları öğle tatilinde seccadelerini serip mahkeme salonunda cemaatle namazlarını eda ediyorlar. Bu olaydan etkilenen bahriye binbaşısı namaz bittikten sonra yerinden kalkıp namaz kılan sanıkların yanına gelerek şu itirafta bulunuyor:
2- Başkalarının fiilinden bizlerin sorumlu tutulmamıza cezaların şahsiliği prensibi izin vermez.
3- Parti Genel İdare Kurulu yasa dışı bir karar vermemiştir.
4-İzafe edilen ses bantları, Anayasa Mahkemesi kararına göre delil teşkil etmez.
Bu ana hatlar üzere savunmasını yapan Erbakan'a Hakim Kayahan Özden bir celsede ses bantıyla ilgili şöyle soruyor:
"Ses bantları size, ait mi, değil mi?"
Bunun üzerine Erbakan, ses bantlarının üç kere bilirkişi tarafından tespiti yapılmış. Biz cümle cümle, kelime kelime karşılaştırdık. Aynı banttan çözüm yapıldığı halde hiçbirisi diğerini tutmuyor, diyerek savunmasını yaparken hakim buna kızarak şöyle diyor:
"Yani dışarıda bir yerde bir stüdyo kurulmuş, sizin adınıza sahte bant üretilmiş, her tarafa yayınlanmış mı demek istiyorsunuz?" Tam o esnada korkunç bir gürültü başlıyor. Meğer salonun çatısı üzerine dolu yağıyor-muş. Tam zamanında başlayan bu tehdid, sanıkları ve hakimleri etkiliyor. Bu durum tam 5 dakika devam ediyor ve bu sebeple duruşma kesintiye uğruyor. Daha sonra Hakim'in kızgınlığı sükûnete dönüşüyor. Görgü tanıklarına göre bu yağan sağanak sadece o çevreye yağmış ve bu durum ertesi günkü Günaydın gazetesinde "Erbakan'ın Mucizesi Tuttu" başlığıyla haber oluyordu.
Çünkü o haklı savunmada ve hakkı savunmakta idi.
ERBAKAN'IN HAKKINDA DAVA AÇILIYOR
Erbakan ve arkadaşları hakkında elli sayfalık bir iddianame ile 163/1 maddeden bir ceza davası açılıyor. Bu davada ana hatlarıyla şöyle deniliyordu:
Bunlar her ne kadar, zahiren bir parti olarak örgütlenmişler ise de esas maksatları, Kur'an'da belirtilen şeriat nizamını kurmaktır. Devletin bu günkü siyasi, içtimai, iktisadi temel nizamlarını yürürlükten kaldırmak yerine dini kuralları koymaktır. Öyleyse l63'ncü maddeye göre cezalandırılmaları gerekir.
Bu davayı açan savcılığın elinde tutarlı ve suçu is-bat edebilecek ciddi belgeler yoktu. Ancak Alman-ya'daki bir işçi, Sarıyer'deki bir başka işçiye mektup yazmış, "Kardeşim, Selamet Partisi müslümanların partisidir." demiş gibi deliller ve Erbakan'a ait bazı ses bantları delil olarak gösterilmeye çalışılıyor.
Erbakan ve arkadaşları, kendilerine isnad edilen suç iddialarına karşı savunmada fikir ve söz birliği içinde hareket ediyorlar.
Savunmanın ana hatları şöyle:
l- İddianamede bahsi geçen olayları ve kişileri ilk defa öğreniyoruz.
RECAİ KUTAN MAHKEMEYİ ANLATIYOR
„ ... Bizleri mahkeme salonuna aldılar. Bizimle dinleyici bölümü arasında, tahtadan bir parmaklık vardı.
Parmaklığın gerisinde de ikişer adım aralıkla, silahlı askerler durmaktaydı. Biraz sonra dinleyiciler de salona alındılar. Salonun içide, dışındaki koridor da tıklım tıklım dolmuştu. Biraz sonra mahkeme heyeti yerini aldı. Ortada kıpkırmızı suratlı kısa boylu, üstündeki hakim cübbesi yana kaçmış, duruşma hakimi sivil Kayahan Özden oturuyordu. Onun sağ tarafında uzun boylu atletik yapılı, zarif, yakışıklı ve mert yüzlü bir topçu albayı oturuyordu. Yakasında da pilot brövesi vardı. Mahkeme başkam olan bu albayın ismi Niyazi Çağan idi. Duruşma hakiminin sol tarafında ise babayiğit yapılı mert tavırlı bir hakim binbaşı oturuyordu. İsmi ise ilhamı Uğur Yılmaz idi... Duruşma hakimi Askeri Savcı Nurettin Soyer'e iddianemeyi okuttuktan sonra ilk olarak Necmettin Erbakan Bey'e sordu: „ Hakkınızda ileri sürüten iddialar için ne diyorsunuz? !
'Erbakan Hoca ayağa kalktı. Sırtında lacivert şık bir elbise vardı. Daha da ağarmış, bembeyaz saçları, ve bıyıkları, lacivert elbise ile uyum sergiliyordu. Sakin, vakur, kendinden emin ve inandırıcı bir üslupla savunmaya başladı... "(111)
Recai Kutan
ERBAKAN BÖYLE YARGILANIYORDU

Erbakan ve arkadaşlarının idamla yargılandıkları mahkemeden bir görüntü
5- Partideki bir telefonun göbeğine niçin Allah adını yazdınız?
6- Niçin Hak geldi batıl zail oldu dediniz?
7- Niçin İslam Ortak Pazarı istiyoruz dediniz?
8- Niçin Anayasa'yı değiştirerek din derslerini mecburi yapacağız dediniz?
Bu duruşmaların yapıldığı dönemde Hakim Erba-kan'a "Niçin İslam Ortak Pazarı istiyorsunuz? Niçin din derslerini mecburi yapacaksınız? diye sorgularken aynı dönemde Başbakan Bülent Ulusu, İslam Konferansı'n-da Türkiye'yi temsilen, biz İslam Ortak Pazarı istiyoruz diyor ve Konsey din derslerinin mecburi kılınması için Anayasa'ya madde konulacağını açıklıyordu.
Erbakan söyleyince suç oluyor; Bülent Ulusu söyleyince suç olmuyor!
Erbakan isteyince suç oluyor; Konsey isteyince suç olmuyor!
Bu nasıl mantık?
EKBAKAN'I NİÇİN YARGILIYORLARDI?
Ayda bir iki defa Mamak Mahkemelerine götürülen Erbakan'ı niçin yargıladıklarını anlamak için, mahkeme tarafından kendisine sorulan soruları okumak yeterli olacaktır.
Duruşmalarda Erbakan'a şu sorular soruluyordu:
1- Niçin Milli Görüş dediniz!
2- Milli Görüş demek şeriat mıdır?
3- Parti binanızda bulunan imzasız kime yazıldığı belli olmayan bir mektup bulunmuştur. Bu mektup sizin teokratik nizam istediğinizi kanıtlamaz mı?
4- Sandıklı'daki parti binanızın olduğu iş hanını çıkarken duvara besmele yazılmış. Bu sizin şeriat yanlısı olduğunuzu göstermez mi?
Meclis Başkanı Cahit Karakaş bir basın toplantısı ile bunu kamuoyuna ve resmi makamlara açıklamak kararında iken, bu kararını yerine getiremeden 12 Eylül ihtilali olmuştu.
12 Eylül (ihtilalinden sonra Erbakan ve arkadaşları 163'üncü maddeden dolayı tutuklanarak cezaevine

alındıktan sonra eroin davası yeniden ele alınıyordu.
Bu davanın neticesinde zaten yüzü ak, alnı açık olan Erbakan aklandı.
Ancak bir benzerlik dikkatten kaçmıyor. 27 Mayıs zihniyeti, hasımlarım küçük düşürmek için köpek, bebek, davaları, açtırmışlardı. 12 Eylül zihniyeti ise hasımlarını küçük düşürmek için eroin davası açtırdı.
ERBAKAN HAKKINDA EROİN DAVASI AÇILIYOR
Eroin davası, Erbakan'ın Kıbrıs Barış Harekatında birinci derecede rol oynadığı için Yunanlıların yıpratmak maksadıyla hazırladıkları bir komplodan kaynaklanmaktaydı.
Batı Almanya'da eroinle birlikte yakalanan Halit Kahraman'a, ölüm tehdidi ile baskı yapmışlar, Erbakan Hoca'ya iftira attırmışlardı.
Alman makamları, dosyada Erbakan aleyhinde, kuru iftiradan başka ciddi delil bulunmamasına rağmen, adet yerini bulsun diye dosyayı Türkiye'ye gönderdi. Ankara Savcılığında Türkçe'ye tercüme ettirilen dosya üzerine gitmeyi Erbakan zâif addetmişti.
Almanya'da yargılanarak hüküm giyen Halit Kahraman, bu yaptığı iftiradan pişmanlık duymuş, baskılar kalkınca gerçeği açıklayan bir mektubu 12 Eylül'den önce Meclis Başkam olan Cahit Karakaş'a göndermiş idi. Sözkonusu mektupta Erbakan'ın eroin işiyle zerre kadar alakası bulunmadığını üzüntü içinde, ayrıntıları ile belirtiyordu.
ERBAKAN'IN SAVUNMADAKİ TUTUMUNU ŞEVKET KAZAN ANLATIYOR
(Ankara, 1981)
"Diğer bütün işlerde olduğu gibi savunmada da Erbakan Hoca ya hep ya hiç prensibiyle hareket ediyordu. Hoca'nın hiç bir şekil ve şart altında asla yenilgiyi kabul etmeyen bir karakteri vardı. Hoca, bu karakterini davadaki savunmayada hakim kılmıştı. Avukatlarımızın bazıları mevcut siyasi tansiyon ve hukuki şartlar altında, dava sonunda mahkumiyetin kesin olduğunu bize anlatmaya çalışıyorlardı. Bu sebeple savunmanın beraat hedeflenerek değil, cezaların hafifletilmesi hedeflenerek düzenlenmesini istiyorlardı. Tabii böyle yapanlar, Hoca tarafından şiddetle reddediliyor, mahcup duruma sokuluyorlardı. Ben bile tutuklu olmama rağmen, bu kadarını fazla buluyordum, Çünkü duranın değerlendiren bize yakınlığı olan bazı Yargıtay ve Danıştay üyesi hukukçular bizlere
ikaz edici mesajlar gönderiyorlardı. Bu dava sizler için yeni bir Yassıada davası durumundadır. Mahkemeler baskı altındadır. Kesin olarak beraat beklemeyiniz, bazılarınızın cezadan kurtulması, bazılarınızın cezalarının azaltılması sözkonusu olabilir, diyorlardı. Tabii bu fikir ve tavsiyeler Hoca'ya hiç tesir etmiyordu. Yel ka-ne koparırkabilinden geçiştiriyordu, içerdeki hukukçuları da dışardaki avukatları da yönetimine almıştı. Eğer iş sadece biz hukukçulara kalsaydı daha ılımlı bir savunma stratejisi takip ederdik. Ve bunun tabii neticesi olarak da cezalan boylardık. Bizim çalışmalarımızı hiç yenilgi kabul etmeyen Er-bakan Hoca'nın stratejisi ile birleştirip Allah'ın yardımıyla helkesin olmasına imkân ve ihtimal vermediği neticeye ulaştık.(112)
Şevket KAZ AN
MSP Genel Başkan Yardımcısı
ERBAKAN HAKKINDA 40 DAVA DAHA
AÇILIYOR
Erbakan cezaevindeyken bu durumdan fırsat bu fırsattır deyip aleyhinde 40 dava daha açıyorlar. Açılan davalarda iddia edilen şu; 1978 kısmi seçimlerinde sen falanca yerde beş dakika fazla konuşmuşsun, falanca yerde içeride konuşmuş, hoparlörü dışarıya verdirtmiş-sin, belirlenen meydanda değil başka yerde konuşmuşsun.
Bu iddialardan da anlaşıldığı üzere açılan bu davalar seçim suçlarını içeren davalardır. Bu davaların her birinin cezası 6 ay kadardır. Az gözüküyor, fakat her birisinden 6'şar ay gün giyse toplam 20 yıl olacak.
Erbakan, diğer davalarda olduğu gibi bu davalarda da kanun maddelerine dayandırarak savunmasını yap ti. Erbakan'ın savunmada dayandığı hüküm, bu tür davaların seçimden üç ay geçtikten sonra din-lenemeyeceğine dair hüküm idi. Dolayısıyla zamanaşımına uğramış oluyordu bu davalar. Yani ölü doğmuştu.
Peki bunu bu davayı açanlar ve açtıranlar bilmiyorlar mıydı? Tabii ki biliyorlardı. Ancak maksatlarına uygun olarak böyle yapmaları gerekiyordu.
Erbakan'ı gaflete düşürebileceklerdi, haksız olarak kanunsuz olarak 40 adet adli hatayı, bile bile irtikap edecekler ve onu 20 sene gibi bir ceza yükünün altına sokacaklardı.
Ama bunu başaramadılar. Çünkü O kanunları iyi bilen ve savunmasını beceren biridir. O'nun bu beceri ve kabiliyetini arkadaşlarından birisi söyle anlatıyor:
BİR ALİMİN ERBAKAN'IN TAHLİYESİ İÇİN YAPTIĞI DUA
(Gölbaşı, 1981)
"Sizin tahliyeniz için biz Gölbaşı 'nda secdede düşmüş kalmışız da, kim bilir kaç saat sonra gelip kaldırmışlar bilmiyorum. "(114)
Yahyalı H. Hasan Efendi (KS.)

243
ERBAKAN'IN SAVUNMADAKİ TUTUMUNU AHMET OĞUZ ANLATIYOR
(Ankara, 1981)
"Savunmamızın ağırlığım bir lokomotif gibi Genel Başkanımız Prof. Dr. Necmettin Erba-kan 'ın savunması oluşturuyordu. Mahkeme öncesi hazırlıklar esnasında, tutuklu avukat ve MKYK üyeleri "Hocam biz birşey söylemeyelim savunmayı hepimiz adına siz yapın " diyorlardı. Gerçekten de Hocamız Makina Profesörü amma, hukuku ve hukuk mantığını çok net ve dikkat çekici olarak ortaya koyuyordu. Adeta hukuk dersi, hukuk ziyafeti veriyordu. Üzerimizdeki sıkıntılar dağılıyor ve kalbi bir rahatlama oluyordu. "(113)
Ahmet Oğuz
MSP Gençlik Teşkilatlan
Genel Başkanı
Ertesi celsede 25/07/1981'de Erbakan ve arkadaşları sürpriz bir şekilde tahliye edildiler. Bu karara mahkemeye seyirci olarak gelenler ve sanıkların cümlesi çok sevindiler.
Tabii bu tahliye kararı bomba tesiri yapmıştı. MSP taraftarları bayram yapıyor, Konsey çevreleri ise şaşırıyor ve kızıyordu. Konsey bilhassa Erbakan Hoca'nın tahliyesini hazmedemiyordu. Çünkü Evren Paşa hemen her fırsatta meydan konuşmalarında bir vesile olarak kadayıf hikayesine değinip MSP'lilerin mutlaka cezalandırılacaklarını ilan etmekten geri kalmıyordu. Bunun içindir ki bu tahliye kararı o günkü menfi ve ağır şartlar karşısında adeta bir devrim olmuş idi.
Erbakan ve arkadaşlarının tahliyelerinde ortaya koyduğu tavır dolayısıyla Ankara Sıkı Yönetim Komutanı Receb Ergün Paşa, Albay Niyazi Çağan'a koyduğu tavrın hesabını sormak istemiş. Bunun üzerine hak ve adalet uğruna her türlü fedakârlığı göze almış cesurane bir davranış sahibi olan Hakim Albay Niyazi Çağan şu ifadeyi kullanarak tarihi cevabını veriyor:
245
ERBAKAN TAHLİYE EDİLİYOR
Her celsede Erbakan ve arkadaşlarının avukatları tarafından tekrarlanan tahliye talebleri red edile edile 8 ay kadar bir zaman geride bırakılmıştı. Bir celsede nihayet tahliyelerin ucu göründü. 15 Mayıs 1981'de Aralarında Lütfi Doğan Hoca'nın da bulunduğu bir grup sanığın tahliyelerine karar verildi. Bu tahliye kararından bir iki celse sonraki bir celsede, 40 seneyi aşkın bir zaman orduya tabib olarak hizmet etmiş olan MSP'li sanık Fehmi Cumalıoğlu orduya şerefli hizmetler yaptığından bahisle, bunların mükafatı elbette böyle olmamalıydı şeklinde bir konuşma yapınca, mahkeme reisi sıfatıyla harekette görevli olan Havacı Albay Sayın Niyazi Çağan'ın Fehmi Cumalıoğlu'nun sözlerinden müteessir olduğu ve yanağına doğru gözlerinden yaşlar süzüldüğü görülüyordu. Bu celsede tahliye talebi red edildi. Ancak bu karara asker üye Albay Niyazi Çağan muhalif kalmıştı. Bu olumlu bir gelişme idi.
ERBAKAN YENİDEN TUTUKLANIYOR
Erbakan tahliye edildikten kısa bir süre sonra, Ona ait olduğu iddia edilen yeni bir ses bandı ele geçirildi gerekçesiyle yeniden tutuklandı. Hem de Ramazan Bayramına bir gün kala. Böylece o yıl Erbakan'a çoluğu çocuğu ile bir bayram yapma imkanı vermediler.
Halbuki ele geçirildiği ve Erbakan'a ait olduğu iddia edilen yeni ses bandı dedikleri kaset, bilirkişi incelemelerinde, O'na ait olmadığı tesbit edilmiş olan bir bant kopyası idi. Kaldı ki bilir kişiler bu bant Erbakan'a aittir deseler bile yine de bu bandın kabulünün mümkün olmadığını Anayasa Mahkemesi kesin olarak içtihat etmişti.
Ayrıca konuyla ilgili Ortadoğu Teknik Üniver-sitesi'nin teknik bilgiye sahip uzmanları tarafından bir raporu yayınlanmıştı.
Bu rapora göre bu günkü teknik imkânlarla bir kimsenin sesinden onu mahkum edebilmek için sahte bant üretilmesi konusunda belli başlı üç metod vardır. Bu metodlarla üretilen bantların sahte olup olmadığını bilirkişilerin tesbit etmeleri bugün için mümkün olamıyor.
ALBAY NİYAZİ ÇAĞAN'IN BERRAK TAVRI
(Ankara, 1981)
"Generalim, ben askerim ve askeri konularda emrinizdeyim. Her emrinizi yaparım. Bana yat kalk talimi yaptırabilirsiniz, karşıdaki dağa marş marş yaptırabilirsiniz. Ama ben bu mahkemede adaleti yerine getirmek için hakim sıfatıyla bulunuyorum. MSP'nin dosyasını okudum, cezalandırılmalarını gerektirecek bir delile rastlamadım. Bu işte vicdanımın sesinden başka bir emre uymamı benden is-tememelisiniz."(115)
Niyazi Çağan Mah. Bşk. Hava Albay
246
ASKERİ SAVCININ ERBAKAN HAKKINDA HAZIRLADIĞI İDDİANAMEDEN BÖLÜMLER
"... Cumhuriyet öncesi dönemlerde "Şeriat Devleti" uygulamasının toplum üzerindeki olumsuz etkilerini gelişmeyi önleyen sonuçları gören Atatürk Laiklik ilkesinide işaret etmiş ve bu ilke temel kural olarak devletimizin en önemli niteliğini meydana getirmiştir. Genel olarak devletin din işlerine, dinin de devlet işlerine karışmaması ve devletin dinler ve din mensupları arasında farklı gözetmemesi, tarafsız kalması diye tanımlanan, laiklik ilkesi yüzyıllar boyu din kurallarını yaşamının her kesiminde gören halkımızı yadırgamaya itmemiş tam tersine çok büyük çoğunlukla halkımız bu ilkeye inanmış ve sımsıkı sarılmıştır..."
"Ne var ki; devletin siyasi, hukuki, sosyal ve ekonomik temel nizamlarını laiklik ilkesine aykırı olarak dini esaslara uyduracak şekilde değiştirme ve bir şeriat devleti kurmak istem ve özlemleri, yine belli kesimlerde ve belli kişilerde tükenmemiş bu amaç doğrultusundaki çalışma ve örgütlenmeler değişik yol ve şekillerde süre gelmiştir. Bu amaç yönünde düşünen bazı kişiler anayasa ve siyasi partiler kanununun çoğulcu demokrasi ilkesinden ve hükümlerinden yararlanarak bir siyasi parti halinde teşkilatlanmayı ve bu yoldan yürüyerek, siyasi iktidarı ele geçirip tedricen devletin temel nizamlarını amaçlan doğrultusunda değiştirmeye ve sonuçta şeriat devleti kurmayı uygun bulmuşlardır..."
"... 1977 yılı ortalarından 1980 yılı Eylül başlarına kadar geçen uzun süre içersinde MSP Genel idare Kurulu Üyesi olarak statüleri belli olan sanıklar ile MSP Genel İdare Kurulu Üyesi olarak statüleri belli olan sanıklar ile MSP Genel Başkanı sıfat ve statüsünü elde etmiş sanık, Necmettin Erbakan birlikte şeriat devleti kurulması amacına yönelik bir fiili beraberlik oluşturdukları meydana gelen maddi olaylardan anlaşılmaktadır..." (116)
Nurettin Soyer
Av. Hakim Albay
Sıkıyönetim Askeri Savcısı
Bu sebeplerden ötürü bayramdan sonra mahkemenin ilk celsesinde, avukatları ortada yeni bir delil olmadığını izah ettiler. Bunun üzerine Erbakan Hoca ikinci kez tahliye edildi.
Ancak tahliyelerden sonra duruşmalar devam ediyordu. Tutuksuz olarak yargılanan Erbakan ve arkadaşları dava için Hoca'nın Aşağı Ayrancı'daki evinin altındaki bürosunda son savunmayı hazırlıyorlardı. Hazırlanan son savunma 300 sahifeyi aşkın idi. Bu son savunmayı mahkemede Erbakan Hoca okudu. Savunmanın okunması beş altı celse sürdü.
Bu savunmayı Erbakan, Sıkı Yönetim Askeri savcısı Hakim Albay Nurettin Soyer'in Askeri Mahkemeye sunduğu iddianameye karşı yapıyordu.
ERBAKAN SAVUNUYOR
Sıkı Yönetim Askeri Savcısı Nurettin Soyer'in okumuş olduğu iddianameyi büyük bir vakarla dinleyen Erbakan ayağa kalkarak savunma için söz aldı ve kendini şöyle savundu:
„... Benim ve arkadaşlarım hakkında, 6 aydan bu yana araştırma yapılmaktadır. Savcılık iddianemesine koyacak delil sıkıntısı içerisindedir. Nitekim 8 Ekim 1980 tarihinde askeri savcılık, MSP hakkında hazırladığı hazırlık dosyasını, l numaralı askeri mahkemeye yolladı. Benim ve arkadaşlarım hakkında tutuklama talebinde bulundu. 9 Ekim 1980 Cumartesi günü hakim albay Hamdi sevinç Bey, saat 9.00'dan 19.00'a kadar sorgulamalarımızı yaptı.
TAHİR BÜYÜKÖRÜKÇÜ HOCA İDDİANAME İLE İLGİLİ NE DİYOR?
(Ankara, 1981)
Bu iddianameyi vasiyet edelim de mezarımıza koysunlar, inşaallah bunlar bizim beraatımız olur." (118)
Tahir BÜYÜKÖRÜKÇÜ MSP Konya Milletvekili
ve Emekli Müftü
Yaklaşık 4000 kuruluş, mesken ve işyerinde arama yapıldıktan sonra önümüze 43 adet buluntu kağıt getirilebilmiştir. Bunların hiçbirinde delil olma vasfı yoktur.
Muş il binasında yapılan aramada bulunan ,,Burada Allah'tan başka hakimiyet yoktur. Emir ve kader tamıyla O'nun elindedir. Birlikte kafire karşı savaşmakta veya savaşmayıp uzaklaşmakta serbestsiniz. Ey Müslüman!... şehit olursak bu beyaz elbiseler kefenimiz olsun." Yazılı pankart da dosyalara delil olarak konmuştur. MSP Muş yöneticileri hakkında Elazığ Sıkı Yönetim Mahkemesi tarafından verilen beraat kararında da ifade edildiği gibi, bu pankartta yeralan sözler, cennet mekan Sultan Alpaslan Han'ın Malazgirt Meydan muharebesinden önce, ordusuna yaptığı konuşmadan bir pasajdır.
Netice olarak, 8 yıllık bir süre içerisinde, yapmış olduğumuz parti faaliyetlerimiz kanuni, açık ve denetime tabi olarak cereyan etmiştir. Bu süre zarfında, hiçbir kanuni takibata da maruz kalınmamıştır. Dolayısıyla ,,gizli demek, ,,fiili beraberlik halinde kanun ihlali" gibi iddiaların hiçbirisi ciddi ve geçerli değildir."
Bu savunmanın sonunda, tahliyesine karar verilmesi ve davanın reddedilmesi talebinde bulundu.
Hakkımızda hazırlamış olan soruşturma dosyasında, işlediğimiz ileri sürülen suç konusunda kesin delil ve emare bulunmadığı kanısına vardığı için, askeri savcılıkça yapılan tutuklama talebini reddetti ve bizlerin serbest bırakılmasına karar verdi.
Askeri savcılık bundan sonra, delil arama çalışmalarına başladı. Geçtiğimiz 6 ay zarfında, 1000 kadar parti merkezi, 1000 kadar partimizin yönetiminde bulunan yönetici evi, 2000'den fazla dernek, kuruluş ve şahıs evinde arama yapıldı. Bu aramalarda aleyhte delil niteliğinde hiçbir şey bulunamadı. Bunun üzerine, başsavcılık, Türkiye safhındaki sivil ve askeri bütün savcılıklara tamim göndererek haklarında soruşturma açılan arkadaşlarımızla, MSP il ve ilçe yöneticileri ve MSP mensupları hakkında 1975'le 12 Eylül 1980 tarihleri arasında, Türk ceza kanununa muhalefetten veya anarşik olaylara karışmaktan dolayı herhangi bir takibat yapılıp yapılmadığını sordu.
İki klasörü dolduran mahalli savcılık cevaplarından anlaşılmaktadır ki, gösterilen böylesine özel gayretlere rağmen, ortaya hala ciddi bir delil koyulmamaktadır. Bu delil yokluğunu örtbas edebilmek için sayın savcı, 49 sayfalık iddianamesinde 78 kere, kimsenin ağzından çıkmamış olan ,,şeiat devleti" tabirini kullanmış, bugüne kadar tek bir MSP mensubu hakkında Atatürk kanununa muhalefetten takibat yapılmamış olmasına rağmen, sık sık Atatürk düşmanlığından bahsetmiştir.
252
cuma'ya alınmasını, nikahın müftülerce kıyılmasını, Ayasofya'da ilk cuma namazının kılınacağını, Kur'an anayasa olduğunu, Kur'an dışında bir nizam olmadığını, İslam Birliği'nin kurulmasını istemektedirler..."
"Sanıklardan Necmettin Erbakan, Tahir Büyük-körükçü, Şevket Kazan konuşmaları ve faaliyetleri, M. Güner Yazgan'ın konuşması ve yazdığı eserlerde demokratik, siyasi hayatın vazgeçilmez unsuru olarak çalıştıkları ve kullandıkları, İslami esaslara dönmeyi amaç edindikleri ve bu konuşmalarla geniş halk kitleleri üzerinde baskı yaparak, Türkiye'de 12 Eylül öncesi İslami devletin kurulmasını istemeleri, bu sanıkların diğer sanıklara nazaran illegal cemiyet içindeki, fonksiyonları eylem ve faaliyetleri takdiri teşdit nedeni sayılarak, cezaları artırılarak hükmolunmuştur."
HÜKÜM:
Tafsilatı yukarıda izah edildiği üzere;
Laikliğe aykırı olarak devletin içtimai, iktisadi, siyasi ve hukuki temel nizamlarını kısmen de olsa dini esas ve inançlara uydurmak amacıyla kanunen kurulmuş olan Milli Selamet Partisini paravan olarak kullanarak, hakiki faaliyetlerinin sevk ve idare ediyor gibi görünüp, illegal bir cemiyet haline dönüştürdükleri sabit olan sanıklar, Necmettin Erbakan, Süleyman Arif Emre, Fehmi Cumalıoğlu, M. Recai Kutan, Şevket Kazan, Oğuzhan Asiltürk, Abdurrahman Bezci, Ali Güneri, Tahir Büyükkörükçü, Lütfü Doğan, Korkut
MAHKEME ERBAKAN'I 4 YILA MAHKUM EDİYOR
Askeri savcı Nurettin Soyer'in hazırlamış olduğu iddianame okunduktan sonra 9/11/1982 tarihinden 16/12/1982 tarihine kadar savunmalar yapıldı. Nihai kararı almak için tüm sanıklar 24/02/1983 tarihinde mahkemede hazır bulundular. Nihai kararın verileceği son celsede mahkeme başkanı Topçu Albay Tekin Öz-can, duruşma hakimi Refik Dizdaroğlu ve hakim üye yüzbaşı Mehmet Sever yerlerini aldılar. İddia makamında ise Askeri Savcı Yarbay Atilla Tulay bulunuyordu. Danışma hakimi celseyi açtı ve yoklamayı yaptı. Avukatlar İdris Arıkan ve İsmail Alptekin tarafından mahkemeye verilen dilekçeyi görüşmek üzere mahkeme heyeti duruşmaya ara verdi ve kısa bir aradan sonra tekrar yerlerini aldılar ve önceden hazırlanmış olan kararı açıklamaya başladılar.
1981/126 esas 1983/22 numaralı mahkeme kararı: "Milli Nizam Partisi Anayasa Mahkemesince dini esaslara dayandığından dolayı 1971 yılında Genel Kongrede MNP yöneticileri MSP Genel İdare Kuruluna seçilmişlerdir." deniyor ve seçimde 50'ye yakın milletvekilinin çıktığının ve hükümete katıldığını, Kur'an Kurslarının her köyde açılmasını, hafta tatilinin
BİR ALİMİN BERAAT MÜJDESİ
(BERAAT MÜJDESİ)
"Allah sizlerin kurtulmanız için mü'minle-rin yaptığı samimi duaları kabul buyurdu. Dava uzayacak, neticede bütün arkadaşlarınızla birlikte beraat edeceksiniz." (...)
Edirneli Ahmet Efendi Hazretleri
257
Özal, Fehim Adak, Temel Karamollaoğlu, Ali Oğuz, Yasin Hatipoğlu, Abdullah Tomba, Ahmet Remzi Hatip, Mustafa Yazgan, Ali Rıza Öztürk, Mehmet Okul ve Şener Battal'ın eylemlerine uyan
Sanıklardan Necmettin Erbakan TCK 163/1 maddesi gereğince; takdiren ve teşdiden dört sene ağır hapis cezasıyla cezalandırılmasına, TCK 173/3 maddesi gereğince bir sene dört ay Eskişehir'de ikametle emniyeti umumiye nezareti altında bulundurulmasına, TCK 31. maddesi gereğince cezası müddeti kadar, amme hizmetlerinden yasaklanmasına...
Sanıklardan Necmettin Erbakan, Şevket Kazan, ... ve sanıklar vekillerinden Lütfü Göktaş, İdris Arıkan, İsmail Alptekin, Mehmet Arıkcan, Naci Altuğ, Kemal Seçkin, Ali Rıza Ener'in yüzlerine karşı diğer vekillerin yokluğunda Askeri Savcının huzuru ile mütalasına kısmen uygun olarak yargıtay yolu açık olmak üzere heyet halinde oy birliği ile, verilen karar okunup usulen tefhim edildi. 24/02/1983 (119)
Başkan Danışma Hakimi
Top. Kd. Albay 1956/65 Refik Düzdaroğlu 19285
Hakim Üye Kd. Yüzb. T. Katibi
Mehmet Sever 1976/Ydl4 Meliha Ödek Svl. Me. 96
SAVUNAN
Askeri Yargıtay 4. Ceza Dairesi delil yetersizliğinden mahkumiyet kararını Erbakan ve arkadaşlarının lehine bozdu. Netice itibarıyla Mamak Askeri Mahkemesi'nde yeniden yargılanma süreci başladı. Derken Askeri Yargıtay'ın bozma kararına uyan Mamak Askeri Mahkemesi 1985, 34 nolu kararla Erbakan ve arkadaşlarını beraat ettirdi.
Milli Görüş kadrosunun haklı olduğunu tescil eden mahkeme kararı bundan da ibaret değildi. Şener Battal Bey, kendisinin haksız olarak 9,5 ay kadar tutuklu olarak hürriyetinden mahrum bırakıldığını ileri sürerek hazine aleyhine açtığı tazminat davalarını kazanmış üç milyonluk tazminatını kesin karara bağlayarak tahsil etmişti.
Bu neticeler Milli Görüş Liderinin ve kadrosunun, samimi, ihlaslı, kabiliyetli, dürüst, çalışkan ve başarılı olduklarını gösteriyor.
Erbakan beraat etmesine etti ama Genel Başkanı bulunduğu MSP diğer partilerle birlikte kapatıldı ve kendisi de siyasi faaliyetlerden men edildi. Bu yasaklı dönem 1987 yılına kadar devam etti. Böylece siyaset güneşinin ışığından, enerjisinden istifade edilmesine yedi yıl mani olundu.
Ve MSP dönemi tarihteki yerini alarak kapandı.
ERBAKAN DAVADAN BERAAT EDİYOR
Mamak Askeri Mahkemesi tarafından Erbakan hakkında verilen 4 yıllık mahkumiyet kararına itiraz etmek üzere Askeri Yargıtay'a başvuruldu.
Askeri Yargıtay bir yüksek dereceli mahkemenin haysiyet ve şahsiyetine sahip olduğunu gösterdi. Dosya daha Askeri Yargıtay Başsavcılığında iken ciddi ve tesir kabul etmez bir karektere sahip oldukları anlaşılıyordu. Konsey'in, 12 Eylül'ün prestijini kurtarmak için yapmış olduğu baskıların boşa gitttiği kısa zaman sonra ortaya çıktı. Erbakan ve arkadaşları hakkında verilen mahkumiyet kararının esastan bozulması isteğiyle dosya Askeri Yargıtay 4'üncü Ceza Dairesi'ne gönderilmişti.
Görevli Askeri Yargıtay Dairesi de Savcılık gibi bitaraflığına gölge düşürmeden cesaretle görev yaptı.
10. BOLUM

REFAH DONEMİ
(19 TEMMUZ 1983 -16 OCAK 1998)
261
10. BOLUM

REFAH DONEMİ
(19 TEMMUZ 1983 -16 OCAK 1998)
261

REFAH PARTİSİ'NİN KURULMASI
Kuruluşundan itibaren Türk siyasi yaşamında 14 yıl faaliyet gösteren Refah Partisi, 19 Temmuz 1983'te kuruldu. İlk Genel Başkanı Avukat Ali Türkmen idi. Ancak ilk kurucular listesinde veto edilince, MKYK toplantısında yapılan seçimde Genel Başkanlığa Ahmet Tekdal getirildi.
Refah Partisi, kuruluşunu takiben bütün yurt genelinde teşkilatlanmaya başladı. 6 Kasım'da yapılan Milletvekili Genel Seçimlerine katılabilmek için 24 Ağustos 1983'e kadar, yasaların öngördüğü sayıdaki il ve Üçlerde teşkilat kurma barajı aşıldı. Ancak malum sebeplerden ötürü Refah Partisi 6 Kasım seçimlerine sokulmadı.
Bu seçim, 12 Eylül ihtilalinden sonra yapılacak olan ilk seçim idi. Dolayısıyla bu seçimlere Calp, Sunalp ve Özal'ın kurdukları partilerin katılmalarına müsaade edildi. Konsey Başkanı Kenan Evren asker kökenli Sunalp Paşa'nın partisine oy verilmesi hususunda imada bulunduğu için halk buna tepki göstererek Turgut Özal'ın ANAP'ını tek başına iktidar yaptı.
6 Kasım 1983 seçimlerine giremeyen Refah Partisi, 25 Mart 1984'de yapılan mahalli idareler seçimine
RP İLE İLGİLİ BİR TESBİT
(BÎR TESBİT)
"Refah Partisi'nin Batıda anlaşıldığı anlamda fundamentalist bir parti olarak nitelenmesi bir teşhis noksanlığı sayılmaktadır. Nitekim RP'nin stratejistleri kendilerini diğer islam ülkelerindeki İslami hareketlerden ayırmaya özen göstermektedir.." (120)
Konrad Adenauer Vakfı

\
262
SAVUNAN ADAM
ERBAKAN ÜÇÜNCÜ KEZ GENEL BAŞKAN OLUYOR
19 Temmuz 1983'te kurulan Refah Partisi 11 Ekim 1987 tarihine kadar Avukat Ahmet Tekdal'ın Genel Başkanlığında siyasi faaliyetlerine devam etti. Erbakan diğer siyasi parti liderleri Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Alparslan Türkeş (merhum) gibi siyasi yasaklı olduğu için Milli Görüş çizgisinde kurulmuş olan Refah Partisi'nin başına geçme olanağı yoktu.
Rahmetli Turgut Özal'ın başbakanlığı döneminde bu yasaklı liderlerin durumu sürekli olarak gündeme getiriliyor ve eleştiri konusu yapılıyordu. Bunun üzerine Özal Hükümeti bir karar alarak konuyla ilgili bir referandum yapılmasını istedi. Nitekim 1987'de yapılan referandumda Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Alparslan Türkeş ve Necmettin Erbakan'ın siyasi yasakları kaldırıldı. Bunun üzerine Hüsamettin Cindoruk'un Genel Başkanlığını yaptığı Doğru Yol Partisi'nin Genel Başkanlığına Süleyman Demirel getirildi. Erbakan ise 11 Ekim 1987'de yapılan RP 2. Genel Kongresinde oy çokluğuyla Refah Partisi Genel Başkanlığına seçildi.
Ankara Atatürk Kapalı Spor Salonunda yapılan kongrede salonu hınca hınç dolduran ve yedi yıldır liderlerine hasret kalmış olan Milli Görüş Mensupları
265
katılma imkanı buldu. Bu seçimde Refah Partisi Şanlıurfa, Van illeri ile 5 ilçenin belediye başkanlığını kazandı.
Bu tarihte, yurt sathında 64 il ve 59 ilçede teşkilatlanmasını tamamlayan Refah Partisi, 30 Haziran 1985'de ilk olağan büyük kongresini yaptı.
Refah Partisi'nde bu gelişmeler yaşanırken Milli Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan siyasi yasaklı idi.
264
SAVUNAN
YEDİ YIL ARADAN SONRA

Saniyeler, dakikalar, saatler, günler, haftalar, aylar, mevsimler ve yıllar bir birini kovaladı. Çok şey gibi isimler de değişmişti, ama O'nun azmi, gayreti, davası ve hedefi değişmedi. Çünkü O'nun inancına göre, iki kere iki yüz yıl önce dört ederdi, yüz yıl sonra da dört eder.
267
"Mücahid Erbakan, Erbakan Başbakan" sloganlarıyla tezahürat yaparak özlem gideriyorlardı. Milli Görüş lideri Erbakan ise siyasi özgürlüğüne kavuşmuş olmanın mutluluğuyla davasına hizmet etme şeref ve bahtiyarlığını salondaki taraftarlarıyla paylaşıyordu.
Erbakan'ın Refah Partisi'nin başına geçmesini istemeyen çevreler, yeni seçim yasakları çıkartarak il ve % 10'luk ülke barajları engeline başvurdular.
Bu sebeple 1987 milletvekili genel seçimlerine giren Refah Partisi, yüzde 7,2 oy aldığı için ülke barajını aşamadığından Meclis'e giremedi.
Fakat O partinin başında olduğu müddetçe, meclise girmenin yolunu bulacaktı.
266
ERBAKAN BARAJ ENGELİNİ AŞMAYI BAŞARIYOR
1987 milletvekili genel seçimlerinde baraja takıldığı için Meclis'e giremeyen Erbakan, partisinin 3. Büyük Kongresini 7 Ekim 1990'da yaptıktan sonra büyük bir gayret ve çalışmayla 1991 seçimlerine hazırlandı.
Tabandan gelen yoğun istek doğrultusunda Milliyetçi Çalışma Partisi (MÇP) ve Islahatçı Demokrasi Partisi (IDP) ile ittifak yaparak 1991 milletvekili genel seçimlerine girdi.
Böyle bir ittifak kararı almak Erbakan için kolay olmadı. Zira bir taraftan Güneydoğu oylarının kaybı ihtimali, diğer taraftan gelen yoğun talep saatlerce süren istişari toplantılardan sonra listelerin içeri verilmesine az bir süre kala ittifak kararı alındı.
Seçimler sonucunda bu ittifak, 62 milletvekili çıkardı. Ancak daha sonra Milliyetçi Çalışma Partisi ve Islahatçı Demokrasi Partisine Mensup 23 milletvekilinin ayrılmasıyla Refah Partisi'nin milletvekili sayısı 38'e düştü.
38 milletvekiliyle Meclis'te grup kuran Erbakan, baraj engelini aşma başarısının hakkını, ciddi ve etkili bir muhalefet yaparak ödedi.
HASAN HÜSEYİN CEYLAN ERBAKAN İÇİN NE DİYOR

r
(Ankara, 1997)
"Sayın Erbakan'ın yanında büyümüş bir insanım. Gerçekten de, o bir fikir ortaya attığı zaman yanındakiler bile ilk önce "Bu olur mu?" derler, ama Erbakan, "bu olur mu?" denilen konuların nasıl olacağını uyguladığı politika ve gerçekleştirdikleriyle hep ortaya koymuştur." (121)
Hasan Hüseyin Ceylan Ankara Eski Milletvekili

l
268
görülüyordu. Öyle ki İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin devir teslimi sırasında "Refah'ın vakti geldi" müzikli marşının eşliğinde mikrofona gelen Refah Partisi Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan, Allah'a şürkederek başladığı konuşması esnasında "Refah Partisi" sözcüklerini ifade ederken ses titreşimlerinden ta kalbinin derinliğinden söylediğini ve bunun sevincinden kaynaklandığını anlamamak mümkün değildi.
Bu başarı sevinilmeyecek bir başarı değildi. Çünkü iki il, beş ilçe belediyesinden 400 belediyeye ulaşılmıştı. Üstelik de Dünya'nın başkenti sayılan İstanbul ve Türkiye'nin başkenti Ankara belediyelerini de kazanarak...
271

ERBAKAN'IN YEREL YÖNETİM SEÇİMLERİNDEKİ BAŞARISI
1991 milletvekili genel seçimlerinde baraj engelini aşmayı başaran Erbakan ve kadrosu, bu başarıyı 27 Mart 1994 Mahalli Yönetim Genel Seçimlerine taşıdılar.
Erbakan'ın başkanlığında hazırlanan çalışma, plan ve programlarının uygulanmasıyla kapı kapı dolaşan ye yoğun bir çalışma sergileyen Refahlılar (özellikle Refahlı hanımlar), 27 Mart 1994 Yerel Yönetim Seçimlerinde, başta İstanbul, Ankara, Konya, Kayseri, Erzurum, Diyarbakır gibi büyükşehirler olmak üzere 28 il ve 400'e yakın ilçe ve belde belediye başkanlığını kazandılar.
Mahalli İdare seçimlerindeki bu büyük başarı, başta Erbakan Hoca olmak üzere tüm Refahlıları sevince boğdu. Bu sevinç, kutlamalarda, şükürlerde, devir teslim esnasında yapılan konuşmalardaki seslerde
270
ANKARA'YI DA ERBAKAN'IN PARTİSİ KAZANIYOR

27 Mart 1994'te yapılan Mahalli idareler Seçiminde Türkiye'nin Başkenti Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığını Melih Gökçek kazandı. Belediye başkanlığı sırasında büyük hizmetler yapan Gökçek'in hakkında yüze yakın soruşturma ve dava açılmasına rağmen 18 Nisan 1999'da yapılan seçimlerde tekrar başkan seçildi.
273
İSTANBUL'U ERBAKAN'IN PARTİSİ KAZANIYOR

27 Mart 1994'te yapılan Mahalli idareler Seçimlerinde Türkiye'nin en büyük şehri olan İstanbul'u Erbakan'ın ifadesiyle "Dünya'nın başkenti"ni Refah Partili Recep Tayyip Erdoğan kazandı. Erdoğan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı sırasında büyük hizmetler yaptı. Ancak daha sonra Siirt'te okuduğu bir şiir yüzünden 10 ay hapse mahkum edildiği için görevi bırakmak zorunda kaldı.
272
ERBAKAN'I HALK DİKKAT VE ÖZLEMLE DİNLİYOR

Refah Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan, çıktığı 1995 seçim gezilerinde yığın yığın kalabalıklar tarafından büyük bir ilgi ve muhteşem bir coşkuyla karşılanıyordu. Bu durum, Refah Partisi'nin Türkiye'nin en büyük partisi olacağını- gösteriyordu.
275
SAVUNAN ADAM
ERBAKAN KAZANDIĞI BAŞARIYI NASIL DEĞERLENDİRİYOR?

(Ankara, 18/11/1995)
"Yerel seçimlerde bize Ankara ve İstanbul 'u
nasip eden Allah, 24Arahk'ta Türkiye'yi nasip edecek" (122)
Prof. Dr. Necmettin Erbakan RP Genel Başkanı

274
tuz-buz olup tarihe karışırlarken, Milli Görüş düşüncesi ve hareketi hiçbir zaman kaybolmadı, kendisini hep koruyabildi. Hatta, bu kötü dönemlerin arkasından daha da büyümüş olarak siyaset sahnesine yeniden çıktı. Refah Partisi'nin % 4'lerden % 21'lere ulaşarak Türkiye'nin birinci partisi olması da bunun en somut delili olmuştur.
Evet, 24 Aralık 1995 Pazar günü yapılan seçimlerin ardından sandıklar bir bir açıldıkça; Refahlıların yüzü gülüyor ve başbakan olarak görmek istedikleri liderleri Erbakan artık Türkiye'nin başbakanı olacak gibi görünüyordu.
Bu başarı, Erbakan için bir zafer idi. Hem de tarihe geçecek büyük bir demokratik ve siyasi zafer..
277
ERBAKAN'IN PARTİSİ TÜRKİYE'NİN BİRİNCİ PARTİSİ OLUYOR
1994 Mahalli İdareler Seçimlerinde kazanmış olduğu belediyelerde takriben bir yıllık zaman içerisinde göstermiş oldukları güzel ve başarılı hizmetlerin etkisiyle Erbakan'ın partisi 24 Aralık 1995'te yapılan milletvekili Genel Seçimlerine girdi. Bu seçimlerde Aydın Menderes'i de yanına alarak il il dolaşan ve mitinglerde etkili söylemlerle güzel, akıcı, anlaşılır üslupla konuşmalar yapan Erbakan, seçmenin büyük kısmını etkileyerek sandıktan partisini birinci parti olarak çıkarmayı başardı.
Karizmatik bir kişiliğe sahip olan Erbakan, ihtilallerin yaşandığı dönemlerde bile teşkilatlarını her zaman birarada tutabildi. Bu dönemlerde diğer partilerin büyük bir çoğunluğu yeni durum karşısında
ERBAKAN MESUT YILMAZ'LA HÜKÜMET KURMAK İSTİYOR
Refah Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirci'den ikinci kez hükümet kurma görevini aldıktan sonra yani hükümet kurmak için, hiç zaman kaybetmeden siyasi partilerin liderleriyle görüşmeye başladı.
"Erbakan, ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz ile yaptığı görüşmeler ilk başlarda sonuç verir gibi oldu ve RP-ANAP koalisyonunun çok yakında kurulacağı ilan edildi. Ancak hükümetin açıklanacağı gün, ANAP lideri Mesut Yılmaz son anda yaptığı bir açıklamayla, "sudan" bahaneler göstererek, hükümette yer almaktan vazgeçtiklerini açıkladı. Yılmaz'daki tavır değişikliğinin nedeni, hükümetin kurulacağının ilan edilmesinden hemen sonra bazı üst düzey askeri yetkililerin, Yılmaz'a yaptığı ziyarete bağlandı. Kabul gören görüşe göre, birileri, sonradan sık kullanılan deyimle "derin devlet" Yılmaz'ın kulağını sert bir şekilde çekmişti." (123)
Bu olaydan sonra Refah Lideri Erbakan, Doğru Yol Partisi Genel Başkanı Tansu Çiller ile hükümet kurma görüşmelerine başladı. Tansu Çiller'in kulağını sert değil, hafif bir şekilde çeken olmadı. Olduysa da o aldırmadı. Çünkü o daha demokrat ve daha kararlı bir yapıya sahipti.
ZAFER SEVİNCİ ERBAKAN'IN YÜZÜNDEN OKUNUYOR

Refah Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan eşi Nermin Hanım'la birlikte çok neşeli görülüyor. Bu neşe, zaferin verdiği neşedir.
Çalışan kazanır, kazanan sevinir...
278
VE ERBAKAN BAŞBAKAN

Türkiye Cumhuriyeti 54. hükümeti Başbakanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan
Refahyol iktidarıyla Türkiye'nin önünü açan Prof. Dr. Necmettin Erbakan, geniş vizyonu ve hizmet aşkıyla bu milletin refaha ermesi için gece-gündüz çalışmış ve bir yıllık Başbakanlığında toplumun her kesimini % 50'lik maaş zammıyla memnun etmişti.
ERBAKAN BAŞBAKAN OLUYOR
24 Aralık 1995'te yapılan seçimlerde sandıktan birinci parti olarak çıkan Refah Partisi'nin iktidara gelmemesi için her türlü yola başvuruldu ama, nafile, Refahsız hükümet arayışlarının eseri olarak ortaya çıkan Anayol Azınlık Hükümeti, üç ayın sonunda beyaz bayrak çekti. Parlemento aritmetiği ve yurtta esen rüzgarlar Refah'sız bir hükümet alternatifine yol vermiyordu.
Dolayısıyla 7 Haziran 1996'da Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel 54. Cumhuriyet Hükümetini kurma görevini Refah Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan'a verdi. Erbakan 54. Hükümeti kurma çalışmalarına büyük bir anlayış, nezaket ve yumuşak tavırla başladı.
Bu çalışmalarını yürütürken demokratik teamüllere de son derece bağlı kalmaya çalıştı. Bu çerçevede Haziran 1996'da, Tansu Çiller liderliğindeki Doğru Yol Partisi ile ortaklık yapıp 54. Cumhuriyet Hükümetini kurarak başbakan oldu.
Erbakan'ın kurduğu 54. Hükümet, 28 Haziran 1996'da Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından onaylandı, 29 Haziran'da protokolü açıklandı, 4 Temmuz'da program mecliste okundu ve 8 Temmuz'da güven oyu aldı.
Artık Erbakan, yorulmak bilmeyen, tükenmeyen bir gücün ortaya koyduğu azimle yaptığı 30 yıllık bir mücadelenin neticesinde başbakan olmuştu.
l
faizlerinde de yaşandı.
3- Yüzde 170 seviyesinde devralınan Hazine borçlanma faizi Şubat 1997 tarihinde, yüzde 83'ler seviyesine kadar düşürüldü.
4- Devralındığında sadece 155 gün olan ortalama borçlanma vadesi, Şubat 1997'de 400 güne, bu tarihten sonra yaşanan olumsuzluklara rağmen, Nisan 1997'de ise 730 güne çıkarıldı.
5- Enflasyonla mücadelede başarı sağlandı. Emekliler, işçiler, memurlar ve köylüler dahil, toplumun tüm gelir gruplarına enflasyonun üzerinde, 40-50 puanlık bir reel gelir artışı sağlanmasına karşın bu reel gelir artışının finansmanında alternatif gelir kaynakları devreye alınarak enflasyonun azmasına meydan verilmedi, gerginliklere rağmen enflasyon sabit tutulmaya çalışıldı.
6- 28 Haziran 1996 tarihlerinde 550 puan olan borsa endeksi, Şubat 1997'de 1700 puana kadar yükselerek yeni rekorlar kırdı.
7- Kaynak paketlerinden Ocak 1997 itibariyle 11,78 milyar dolar, Nisan 97 itibariyle ise 13,33 milyar dolarlık bir gelir sağlandı.
8- Bir yıllık bu dönemde döviz rezervlerinde Şubat 1997 itibariyle yaklaşık l Milyar dolarlık bir artış kaydedildi.
9- 1995 yılında bütçeden tarımsal desteklemeye ayrılan pay sadece 19 trilyon, 1996 yılı içinse önceki hükümet tarafından öngörülen destekleme fonu sadece 38 trilyon TL. idi. Refahyol, 1996 yılı ikinci yarısında yaptığı hamle ile 1996'daki desteklemeyi 60
283
SAVUNAN
ERBAKAN'IN BAŞBAKANLIĞI DÖNEMİNDE YAPTIĞI HİZMETLER
Erbakan başbakanlığında kurulan Refahyol hükümetiyle önceki hükümetler arasında bir mukayese yapıldığında, Refahyol hükümeti'nin, özellikle ekonomi alanında diğer hükümetlere göre daha başarılı olduğunu söylemek mümkün. Refahyol'un işbaşında olduğu bir yıllık sürenin sonunda, ortaya çıkan ekonomik göstergeler, bunu ortaya koyuyor. İktidarda kalınan sürenin neredeyse yarısının "darbe" söylentileri ve tartışmaları ile geçirilmesine rağmen, enflasyonda yüzde 6lık gibi bir düşüşün sağlanmasını, yabana atmamak gerekir. Erbakan iktidarı devraldığında ekonomik veriler gerçekten de kötüydü ancak, bazı Refah Partililerin de ifade ettiği gibi enkaz edebiyatı yapmanın bir anlamı da yoktu. Her şey ortadaydı ve madem iktidara talip olunmuştu, bu yolda yürünmesi gerekiyordu.
Erbakan'ın iktidarda, "enkaz edebiyatı" yapmanın yerine gerçekten de bir çok hizmet yaptığı bilinmektedir.
Bu hizmetleri şu şekilde sıralamak mümkün:
1- 1996 yılı sonunda 20 milyar dolar olması beklenen bütçe açığı 15 milyar dolara, 30 milyar dolar olması beklenen iç borç ise 22 milyar dolara düşürüldü.
2- Hükümeti devraldığında yüzde 76'lar seviyesinde olan repo oranı, Şubat '97'de yüzde 50'ler seviyesine kadar çekilebildi. Bu durum, mevduat ve Interbank
282
ADAM
olduğu dikkate alındığında, çay üreticisine 1997 yılında dünya fiyatlarının çok üstünde bir fiyat verildiğini söylemek mümkün.
19- Bağ-Kur emeklilerinin maaşları yüzde 300'e kadar artırıldı.
20- Esnafa verilen krediler 1996'nın 2. yarısında 57 trilyondan 80 trilyon TL.'ye çıkarıldı.
21- Fon kredisi imkanı tanınan Teşvik Belgesi verilmesine başlandı. Böylece Fon Kredisinden yararlanmak üzere, 8 bin 36 KOBİ sahibi müracaatta bulundu ve 2.5 trilyon TL. tutarında kredi kullanıma açıldı.
22- Asgari ücrette yüzde 100'den fazla artış sağlandı.
23- Ortalama memur maaş artışı yüzde 230,1, buna mukabil enflasyon yüzde 165., dolayısıyla reel artış takriben yüzde 65 olarak gerçekleşti.
24- Son yıllardaki memur maaşlarındaki reel değişime bir göz atıldığında, Refahyol hükümetinden önceki dönemde, genellikle memur maaşlarındaki reel değişim enflasyonun altında kaldığı görülür. 1993'de reel değişim + yüzde 2.2 iken, 1994'de - yüzde 22, 1995'de - yüzde 4,8 olmuştur. Refahyol döneminde, memur maaşlarının enflasyon üzerindeki reel artışı + yüzde 65 oldu.
25- Refahyol iktidarı, 1996 yılında asgari ücret 210 dolar olarak tesbit etmekle bugüne kadar işçilere reel olarak verilen en yüksek asgari ücreti vermiş oldu.
26- Kamu toplu iş sözleşmelerinde ilk defa Refahyol döneminde üç ay gibi kısa bir zamanda anlaşma
285
trilyon TL.'ye çıkarttığı gibi, 1997 yılı için de 95 trilyon TL'yi tarımsal desteklemeye ayırdı.
10- Zirai ürünler karşılığı köylülere 1996'da sadece 43,5 trilyon toplam ödeme yapıldığı halde, Refahyol döneminde 136 trilyon TL ödeme yapıldı ve böylece, bir yılda yüzde 312 oranında büyük bir artış sağlanarak köylüler azami derecede desteklendi.
11- İMO 1995 yılında 48 milyon dolarlık hububat alımı yaptığı halde, Refahyol döneminde, 329 milyon dolarlık alım yaparak köylüye 7 misli fazla para ödendi.
12- Köylülere yüzde 50 gübre sübvansiyonunun alımda derhal ödenmesi esası getirildi. Ayrıca, gübre alımında formaliteler azaltıldı.
13- Et ithalindeki fon, önce yüzde 3'ten yüzde 30'a çıkarıldı, daha sonra da canlı hayvan ve et ithalatı yasaklandı.
15- Hayvancılığın ihyası için büyük önem taşıyan çayır ve mera alanlarının ıslahı ve artırılması hususunda, 1996 yılında 5000 hektar saha artırılması yapılmıştır. Böylece artış yüzde 175 oldu.
16- Yem bitkileri alanlarının artırılmasına da çok büyük önem verildi. 1996'da 7650 hektar yeni bitki alanı geliştirildi. 1997'de ise 22.000 hektar yeni bitki alanı geliştirilmesi programlandı, artış yüzde 187 civarında gerçekleşti.
17- Amerika buğdayının fiyatı 21.000 TL. iken, bunun muadili kırmızı sert buğdaya dört ayın ortalaması dikkate alındığında 36.000 TL. fiyat verildi.
18- 1997 dünya yaş çay alım fiyatının 30.000 TL.
284
programı" hazırladı. Ancak bu program da, sıradan program olarak kaldı. Yani, Doğu ve Güneydoğu için pek bir şey yapılamadı.
33- Körfez Savaşı'ndan bu yana Irak'a uygulanan ambargo sonucu kapalı tutulan ve Türkiye'ye milyonlarca dolar zarara yol açan Kerkük-Yumurtalık Boru hattı, Refahyol döneminde açılarak ülke ekonomisine katkısı sağlandı. (125)
34- Yıllardan beri Bölge'deki terör sorununun kaynaklarından biri olduğu gözlenen Çekiç Güç, Refahyol Hükümeti'nin kararlılığı sonucu gönderilmiştir.
35- D-8'lerin kurulması. Bu, Başbakan Erbakan'ın yaptığı en önemli hizmetlerden biridir. Bilindiği gibi, Amerika Birleşik Devletleri'nin başını çektiği Almanya, İngiltere, italya, Fransa, Japonya ve Kanada'dan oluşan G-7'ler var. Bu ülkelerden oluşan grup, aralarındaki ticari ve sınai işbirliğinin devamı için siyasi diyaloga önem vermekte makro planda hedef belirleyerek politikalarını sürdürmektedirler.
D-8'ler ise TC. 54. Hükümeti Başbakanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan tarafından ortaya konmuş ve fiiliyata geçirilmiştir. D-8'ler grubu, Türkiye, îran, Pakistan, Bangladeş, Endonezya, Malezya, Mısır ve Nijerya'dan oluşmaktadır.
D-8'ler zirvesi 14 Haziran 1997'de Cumartesi günü bu ülkelerin devlet veya hükümet başkanlarının katılımıyla Başbakan Erbakan'ın öncülüğünde İstanbul'da yapılmıştır. (126)
287
sağlandı. Kamu kesimi ortalama giydirilmiş aylık ücretlerinde büyük bir artış sağlanarak, ücretler 53 milyon TL.'den 107 milyon TL.'ye, dolar olarak da 655 dolardan 993 dolara çıkarıldı.
27- Bütçeden Bağ-Kur emeklilerine 866 milyar TL., memur emeklilerine 985 milyar ve işçi emeklilerine 2.64 milyar TL. destek sağlandı.
28- Memur emeklilerinin maaşlarında enflasyonun üstünde yüzde 51 reel artış sağlandı.
29- Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Teşvik Fonu'nun bütün geliri, kamu maksadına uygun sekide, tamamen yoksullara tahsil edildi.
30- ihtiyaç sahibi öğrencilere de, geniş bir program halinde hibe yoluyla karşılıksız destekte bulunuldu. 1994-95 yılında kişi başına burs 750 in TL., burs verilen öğrenci sayısı 78 bin 815, verilen toplam burs 710 milyar TL. iken 1995-96'da aylık burs miktarı l milyon TL, burs verilen öğrenci sayısı 100 bin 525, verilen toplam burs l trilyon TL'ye çıkarılmış, 1996-97'de ise aylık burs 4 milyon TL, burs verilen öğrenci sayısı 200 bin, verilen toplam burs 6 trilyon TL. olmuştur. (124)
31- Refahyol, özellikle Doğu ve Güneydoğu bölgeleri başta olmak üzere ihtiyaç içinde bulunan Acil Destek Programı çerçevesinde toplam 3 trilyon 947 milyar 559 milyon TL. tahsil etti. Bu programdan toplam 57 il, 96 ilçe, 52 belde ve 90 köy yararlandı.
32- Refahyol iktidarı, Doğu ve Güneydoğu Bölgeleri'nin ekonomik ve sosyal göstergelerini dikkate alarak bazı tesbitlerde bulundu ve bu sorunların çözümüne yönelik olarak, bir "icra
286
ERBAKAN VE PARTİSİ İLE İLGİLİ YAYGARALAR BAŞLIYOR
Refah; inanca karşı uygulanan baskılar, gelir dağılımındaki adaletsizlik, yolsuzluk, rüşvet ve terör gibi temel problemlerin kabarttığı öfke birikimini arkasına alarak 24 Aralık seçimlerinde Türkiye'nin birinci partisi olmuştu. Seçimlerden en büyük parti olarak Refah Partisi'nin çıkması, diğer siyasi partiler ve azınlıkta olan bir takım çevreler üzerinde adeta "şok" etkisi yaptı. Siyasi teamül ve demokratik yönetim gereği, hükümeti kurma görevinin, seçimden birinci parti olarak çıkan Refah Partisi'ne verilmesi gerekirken, bu konu bile siyasi yaygara ve tartışma konusu yapıldı ve RP'siz hükümet arayışları gündeme getirildi. Neticede, sadece üç ay sürebilen ANAYOL
SİYASET YILDIZI ERBAKAN'IN HİZMET FARKI
"Başbakan Prof. Dr. Necmettin Erbakan'ın insiyatifiyle kurulan ve 8 ülkenin üye olduğu global işbirliği forumunun koordinasyonu yapılmıştır. Bu forumun kuruluş aşaması sırasında dört kez yüksek düzeyli memurlar, üç kez dışişler bakanları ve bir kez de devlet başkanları/başbakanlar düzeyinde toplantılar yapılmıştır. D-8'ler, Haziran ayında istanbul'da yapılan zirve toplantısıyla resmen kurulmuştur. Bu toplantıda alınan karar gereği İstanbul'da sekreterya hizmetlerinde kullanılmak üzere bir bina D-8 Genel Sekreterliği için tahsis edilmiş ve ayrıca D-8 faaliyetlerini koordine edecek "Genel Sekreter, 54. Hükümet döneminde atanmıştır." (127)


kalacaktır. Bunun da dövize yönelmeden reel ekonomiye kazandırılması gerekmektedir. Dövizin fazla kazanç getirmeyeceği anlaşılınca para reel ekonomiye gelecektir." diyordu. Erbakan, bu sözleriyle bazı kesimlerin, özellikle de rantçıların adeta damarına basıyordu. Bunun içindir ki, oturdukları yerden büyük paralar kazanan rantiyecilerin bir kısım medya ile işbirliği içine girerek, sun-i bir karışıklıkla yaygara düğmesine basıyorlardı.
Yaygara düğmesine basıldıktan sonra kartel medyası gazetelerinin manşetlerini, isminin açıklanmasını istemeyen (ve asla açıklanmayacak olan) bazı üst düzey askeri yetkililere ait olduğu belirtilen beyanatların süslemesi dikkat çekiyordu. 28 Ocak 1997'de Hürriyet gazetesinde "Bostan korkuluğu değiliz", Milliyet gazetesinde "MGK'dan uyarı", Yeni Yüzyıl gazetesinde ise "Refah gerdi" manşetleri birinci sayfaları süslüyordu. Böylece yaygara düğmesine basılmış olmasının adımları atılmış oluyordu.
Bu tür yaygaralar tarihte ilk defa olmuyordu. Bundan önce de çokça vuku bulduğu, sağlam kaynaklardaki kesin delillerle tesbit edilmiştir.
"İnkâr edenler: Bu Kur'an'ı dinlemeyin, okunurken gürültü (yaygara) yapın. Umulur ki bastırırsınız, (üstün gelirsiniz" (128)
azınlık hükümeti kuruldu.
Daha sonra 27 Haziran 1996 Perşembe günü koalisyon anlaşması yapılan, 28 Haziran 1996 Cuma günü Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından onaylanan, 29 Haziran 1996 Cumartesi günü protokolü açıklanan, 4 Temmuz 1996 Pazartesi günü Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde 265 "red" oyuna karşı 278 "kabul" oyuyla güven oyu alan 54. Hükümet Refah Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan tarafından kuruldu.
Yapılan bunca yaygaralara ve tartışmalara rağmen Erbakan 54. Hükümeti kurmayı başardı. Bu başarıyla ortaya konulacak diğer başarılar, nelere sebep olacak, kimleri rahatsız edecek ve hangi yaygaralar kopartılacaktı? Bunu o gün tahmin etmek çok zordu.
Tam bir yıl süren Erbakan'ın başbakanlığının ilk yarısı normal denecek şekilde geçti. Ancak ikinci yarısı yaygaralarla dopdolu bir şekilde geçti. Bu yaygara fırtınalarının nedeni ne idi? Ve nasıl başladı?
Başbakan Erbakan 24 Ocak 1997'de yaptığı bir açıklamada, ekonomide adeta bahar havası estirmişti. Erbakan yaptığı açıklamada, kaynak paketlerinde hedeflerin tutturulmasıyla 1997 için öngörülen yüzde 65 enflasyonun altına inileceğim, iç borçların daha önce beklenen rakamların altında gerçekleştiğini ve sonraki üç ayda da, 9 milyar doların hükümetin kasasına girmesini istiyordu. Ayrıca Başbakan Erbakan, partisinin Meclis Grubunda yaptığı bir konuşmasında, "Devlet borçlanmaktan kurtulacak, faiz ve enflasyon düşecektir. Durum böyle olunca elde fazla para
1- "Asker rahatsız" yaygarası
2- "Darbe geliyor" yaygarası
3- "Laiklik elden gidiyor" yaygarası
4- "Genel Kurmay'da ilginç toplantı" yaygarası
5- "Sincan Kudüs Gecesi" yaygarası
6- "Demokrasiye balans ayarı" yaygarası
7- "Aczimendi Tarikatı" yaygarası
8- "Mısır ziyareti bayrak" yaygarası
9- "Libya ziyareti" yaygarası
10- "iftar yemeği" yaygarası
11- "Taksim ve Çankaya'ya cami" yaygarası
12- "Başörtüsüne özgürlük" yaygarası
13- "Kurban derileri" yaygarası
14- "Karayoluyla hac" yaygarası
15- "Ramazan mesaisi" yaygarası
16- "Siyasal İslam" yaygarası
17- "İrtica" yaygarası
18- "28 Şubat" yaygarası
19- "Kapatma" yaygarası
YAPILAN YAYGARALAR
Refahyol iktidarının yedinci ayının sonuna doğru çok ilginç gelişmeler yaşanmaya başladı. Koalisyon hükümetinin büyük ortağı olan Refah Partisi'nin Taksim ve Çankaya'ya cami, başörtüsü özgürlüğü, karayoluyla hac, Ramazan mesaisi ve yıllardır Türk Hava Kurumu'nun adeta tekelinde olan kurban derilerinin toplanması konularını gündeme getirmesine paralel olarak yaygaralarda gündemin bir numaralı konusu haline geldi.
Yapılan yaygaralara özetle bir göz atarak birlikte hatırlayalım. Bu yayagaralar şunlardı:
2- DARBE GELİYOR YAYGARASI
Bu yaygaradan da birilerinin birşeyler umduğu açıkça anlaşılmaktadır. Gözenin başında oturup çıkan suyu korumak ve onu insanlar arasında adil bir şekilde dağımıtım sağlamakla görevli olanları korkutmak, ürkütmek, böylece gözenin başından uzaklaşmalarını temin ederek kendi havuzlarına muslukları bağlayacak olanların gelmesi için "darbe geliyor" yaygarası yapılmıştır. Halbuki askerlerimizin demokratik çözümden yana olduklarını defalarca açıklamışlardır. Buna rağmen, bu yaygaraların niçin yapıldığını anlamamak mümkün mü?
Türkiye'de herkes iyi biliyor ki, darbeler ciddi, kalıcı, etkili ve faydalı bir çözüm olmamıştır. 1960 darbesi neticesinde dönemin Başbakanı merhum Adnan Menderes asılmıştır. Ancak daha sonra bu yapılmış olan bir hatadır denilerek, naşı Topkapı'da yaptırılan anıt mezara nakledilmiştir. Bu tarihi örnekte gösteriyor ki darbeler çözüm değildir. Kalıcı ve etkili çözüm, demokratik çözümdür, Çözüm ortadayken darbe yaygaralarına ne gerek var?
3- LAİKLİK ELDEN GİDİYOR YAYGARASI
Laiklik, din işleriyle devlet işlerinin birbirinden ayrılması şeklindeki bir uygulama, devletin vazgeçilmez niteliklerinden ve anayasanın değiştirilemez maddelerinden birisi ise niçin elden gitsin? Anayasa'nın ilgili maddesini değiştirmek isteyen mi oldu ki laiklik elden gitsin?
YAYGARALAR İLE İLGİLİ KISA AÇIKLAMALAR
l- ASKER RAHATSIZ YAYGARASI
"Askeri kesimin, Erbakan'ın ekonomide attığı adımları olumlu bulduklarının kamuoyuna sızması" (129) bir kısım çıkar çevrelerinin hoşuna gitmemiş olduğu içindir ki böyle bir yaygarayı ortaya atmışlardır. Bundan maksatları askerle bir partiyi (RP) karşı karşıya getirmekse, çok yanlış bir maksattır. Bunun böyle olması da mümkün değildir. Çünkü ilgili partinin mensuplarının evlatları askere gitmektedir, askerlerin akrabalarından da o partili olanlar vardır. Böyle bir hal varken askerle bir partinin karşı karşıya gelmesi sözkonusu değildir.
Şayet askerlerden bir kaçı gerçekten rahatsızlık duyuyorlarsa, gider ilgili partinin yöneticileriyle konuşur ve rahatsızlık veren konuyu izale ederler. Böyle insani anlaşma unsurları varken, birilerinin "Asker rahatsız" haberini yaygara haline getirmesinin, milletimize ve memleketimize ne faydası var?
Hem askerlerimizin hem de tüm partilerin yöneticilirenin ve de aziz milletimizin bu tür yaygaralardan olumsuz etkilenmemeleri, millet ve memleketini sevenlerin en büyük temenni ve arzularından olmalıdır.
elden gitmez. Korkmaya ve yaygara yapmaya gerek yok!
"Laiklik elden gidiyor." diyerek halkın dikkatini başka taraflara çekerek hırsızlık ve yolsuzluk yapanlara ve milletimizi bölmeye çalışanlara dikkat edin yeter.
4- GENEL KURMAY'DA İLGİNÇ TOPLANTI YAYGARASI
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Genel Merkez Karargahı Genel Kurmay Başkanlığı'dır. Yurdumuzu korumak ve kollamakla görevli olan Türk Silahlı Kuvvetleri üst düzey idare kademesi, ilginç olsun ilginç olmasın elbette toplantılarını Genel Kurmay Başkanlığında yaparlar. Bundan daha tabii ne olabilir!
Ancak, birilerinin bu tür toplantıları yaygara haline getirmesi, toplum üzerinde olumsuz etkiler meydana getirmektedir. Bu bakımdan toplumu endişelere, korkulara, paniklere sevk edecek yazı ve çiziden uzak kalınmalıdır. Bir toplantı haberini yaygara haline getirmek, hiç kimseye fayda sağlamaz.
5- SİNCAN KUDÜS GECESİ YAYAGARASI
Refahyol hükümeti döneminde yapılan en büyük yaygaralardan birisi de "Sincan Kudüs Gecesi" yaygarasıdır. Çok ilginçtir, bir kaç yıldan beri her yıl geleneksel olarak Ankara'nın Sincan ilçesinde aynı şekilde kutlanan Kudüs Gecesi, daha önceleri medyada haber olarak bile yer almamıştı. (131) Ancak
Taksim ve Çankaya'ya cami yapılmasıyla laikliğin ne ilgisi var? Türkiye'de onbinlerce cami var, laiklik elden gitmiyor, Taksim'e ve Çankaya'ya cami yapılırsa laiklik elden gider. Böyle mantık olur mu?
Kaldı ki kendisiyle ve partisiyle ilgili yaygara yapılan dönemin başbakanı Erbakan, laikliğe karşı olan bir lider değildir. O laikliğin din düşmanlığı şeklindeki uygulamasına karşıdır. Erbakan'ın, ta Millî Nizam Partisi döneminde, laiklikle ilgili ortaya koyduğu görüş ve düşünceleri, hiç değişmeden devam ede gelmiştir, işte Erbakan'ın Milli Nizam döneminde laiklikle ilgili ortaya koyduğu görüş ve düşünceleri:
"Biz laikliğe karşı değiliz. Biz asıl laikliği ortadan kaldıran bugünkü laiklik tatbikatına karşıyız. Bugün memleketimizde bütün batı medeni memleketi ile asla mukayese edilemeyecek bir laiklik anlayışı, Anayasa'ya aykırı olarak tatbikatta hüküm sürmektedir. Bugün "Allah'a şükür" diyen insan ağır ceza mahkemelerinde inlemektedir." (130)
Gerçek böyle iken, Erbakan laikliği götürmeyeceğine, kendisi küsüp gitmeyeceğine, Taksim'e ve Çankaya'ya yapılacak olan camiler koyamayacaklarına göre laiklik elden niçin gitsin?
Almanya'da kubbeli minareli cami yapılıyor, Belçika'da kesilen kurbanların derilerini kesen istedikleri yerlere veriyor, Hollanda'da başörtülü hanımlar devlet dairelerinde memur olarak çalıştırılıyor, laikliğin anası, babası ve beşiği olan Fransa'da kızlar başörtülü okullarda okuyorlar. Bu ülkelerde laiklik elden gtimiyorsa, Türkiye'de hiç
ettiler. Bundan bir müddet sonra Amerikan-Türk Konseyi'nin yıllık toplantıları çerçevesinde ABD'ye giden ve orada Amerikan-Türk Konseyi Balosunda, Sincan'da tankların yürütülmesi ile ilgili sorulan bir soru üzerine "demokrasiye balans ayarı yapıldı" (132) diyen Genel Kurmay ikinci Başkanı Çevik Bir'in bu sözleri günlerce yazıldı ve okundu.
Aslında demokrasiye, demokratik kurallarla ayar yapılır, şayet ayarı bozulmuşsa. Ancak, kabul edelim ki bir paşamız böyle bir şey dedi, bunu yaygara haline getirmenin ne anlamı var? Bu ifadeyi, kartel medya iyi değerlendirerek maksadına alet etmeyi başarabilmiştir. Tanklar Sincan'da değil, Altındağ'da yürümüş olsalardı, bozuk maksatlılar bunu yine yaygara konusu yaparlardı.
7- ACZİMENDİ (TARİKAT) YAYGARASI
Aczimendi Tarikatı Şeyhi Müslüm Gündüz olayı patlak vermeden bir müddet önce, tarikat mensubu müritlerin yaptıkları zikirler, giydikleri kılık kıyafetleri defalarca gündeme getirilerek televizyon ekranlarına ve gazete sütunlarına taşındı. Adeta hazırlanmış bir senaryo oynanıyordu. Zamanlaması da iyi ayarlanmıştı. Çünkü Refah Partisi hükümette idi.
28 aralık 1997 Cumartesi günü Aczimendi Tarikatı lideri Müslüm Gündüz dini nikahlı eşi Fadime Şahin ile birlikte Kadıköy'deki bir evde polis tarafından baskına uğradı. Tabiiki televizyon kamerası da hazır idi. Böylece kartel medyanın eline çok yağlı bir konu geçmişti. Bunu çok iyi değerlendireceklerdi, bitmek
bu sefer durum çok farklıydı. Bu fark ise Türkiye'nin, Refah Partisi'nin büyük ortak olduğu bir koalisyon hükümetiyle yönetilmesiydi. Yani Refah Partisi'nin hükümette olmasıydı. RP hükümette olunca Sincan'daki Kudüs Gecesi, kartel medyasında bu sefer inanılmaz bir şekilde yaygara haline getirilerek işlendi. Öyle oldu ki Türkiye'nin iç politikasını olumsuz etkilediği gibi dış politikasını da etkiledi. İran'ın Ankara Büyükelçisi Bağheri, ardından da aynı ülkenin konsolosları Türkiye'den ayrılmak zorunda kaldılar. Ve belki de, Türkiye'nin tarihinde ilk defa komşu ülke İran ile ilişkileri bu kadar bozuldu, onarılması zor derin yaraların açılmasına neden oldu.
Bu tür olumsuzluklara neden olan unsur, bir haberi, hoş olmayan niyetlerle maksadının dışında taşımak için yaygara haline dönüştürmektir. Bu da zarardan başka bir şey getirmez.
6- DEMOKRASİYE BALANS AYARI YAYGARASI
30 Ocak 1997 tarihinde RP'li Sincan Belediye'sinin düzenlediği Kudüs Gecesi'nde, Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız ile İran Büyükelçisi Muhammed Rıza Bagheri'nin yaptığı konuşmalar ve yapılan tiyatro gösterisi büyük bir olay haline getirilmiş ve günlerce yaygarası yapılmıştı. Bundan birkaç gün sonra 4 Şubat 1997 günü Etimesgut Zırhlı Birlikler Okulu ve Eğitim tümen Komutanlığı'na bağlı tank ve kariyerler ile bazı askeri araçlar, "motorlu yürüyüş" çerçevesinde Sincan Atatürk Caddesi'nden geçerek Akıncılar Üssü'ne intikal
9- LİBYA ZİYARETİ YAYGARASI
Başbakan Erbakan bir haftalık Afrika ziyareti programı gereği 5 Ekim 1997 tarihinde Libya'ya gitti. Libya lideri Muammer Kaddafi ile iki kardeş ülkeyi ilgilendiren çeşitli konularda görüşmeler yaptıktan sonra iki lider müşterek bir basın toplantısı düzenlediler. Basın toplantısında ilk sözü Kaddafi aldı ve konuşmasında, Türkiye'nin dış politikasından memnun olmadığını, Türkiye'deki Kürt sorununun çözümlenmesi gerektiğini söyledi. Kaddafi'yi hoşnutsuz bir tavırla dinleyen Erbakan ise konuşmasında şöyle dedi: "Türkiye'de kurt sorunu değil, terör sorunu vardır." (133)
Başbakan Erbakan Kaddafi'ye gereken cevabı verdiği halde ertesi gün kartel medya yaygaraya başladı. Neredeyse Erbakan'ı vatan haini ilan edeceklerdi. Başbakan Erbakan'ın başarılarını gölgelemek ve önünü kesmek için diğerleri gibi çok iyi bir fırsattı bu. Elbette amaçları doğrultusunda yaygara yaparak değerlendireceklerdi!
Bu yaygara neticesinde Başbakanlığa vekâlet eden Tansu Çiller, Türkiye'nin Libya büyükelçisini geri çekti.
İşte yaygaraların Türkiye'deki etkileri ve neticeleri!
10- İFTAR YEMEĞİ YAYGARASI
Yıllardır devlet tarafından itibar görmemiş, ilgi bulmamış olan din adamları, toplumda sevginin,
tükenmek bilmeyen arzuları doğrultusunda...
Nitekim uzun bir süre bunun yaygarası yapıldı. Öyle oldu ki, toplum tarafından din adamlarına karşı duyulan güven ve saygı zedelenir hale geldi. Kaldı ki bu kişi din adamı da değildi.
Bir kişinin yaptığı bir yanlışı, bu kadar abartmanın ve gündemde tutmanın Türkiye'nin ekonomisine faydası mı oldu?
8- MISIR ZİYARETİ BAYRAK YAYGARASI
Başbakan Erbakan 2 Ekim 1997'de bir haftalık Afrika gezisine çıktı. Bu ziyaret programında Başbakan, Mısır, Libya ve Nijerya'yı ziyaret edecekti.
Gezinin ilk durağı olan Mısır'a, Mısır'ın isteği üzerine dört saat geç gidilmesi ve karşılama töreninde Türk bayrağının göklere çekilmemesi büyük bir yaygara konusu yapıldı. Öyle bir duruma getirildi ki olay, "laiklik elden gidiyor" yaygarasıyla bütünleşti ve hatta diplomatik krize neden oldu.
Konuyla ilgili Başbakan Yardımcısı ve DYP Genel Başkanı Tansu Çiller şöyle bir açıklamada bulundu:
"Gezi zamansız olabilir, ama bütün bunları "Aman laiklik elden gidiyor" havasına sokmanın akılla, mantıkla bağdaşır tarafı var mı?"
Çiller çok haklıydı. Bayrağın asılıp asılmamasıyla laikliğin ne alakası var? Bu yaygara değildir, bunda art niyet yoktur denebilir mi?
Bakanlar Kurulu kararı vardır." (134) Buna rağmen Taksim"e cami yapılmamıştır. Çünkü Taksim'e cami yapılmasına karşı olanlar var. Kimdir bunlar ki İslam ülkesinde bir caminin yapılmasına karşı çıkıyorlar?
Taksim'e cami yapılmasına yalnızca Türkiye'deki niçin inandığım, nasıl inandığını bilmeyen adı müslüman bir kaç kişi karşı çıkmıyor. Bunların yanısıra Hıristiyan Kiliseler Birliği, Amerika, Avrupa Birliği, Ortadoks Kilisesi, Vatikan ve Yunanistan da karşı çıkıyor. Bunun sebebi ise Hıristiyan Batı Dünyası, Taksim Meydanı'nı, Hıristiyanlığın sembolü olarak görüyor. Bunun içindir ki; "Taksim'de, Taksim (Topçu) Kışlasında 1893 yılında restore edilen şahane ve sanat değerlerinde yüksek bir cami bulunuyordu, İsmet İnönü bu camiyi, Lozan'da verdiği taviz gereği 1940'da yıktırmıştır. Ve yine Süleyman Demirel ve Turgut Özal'da Taksim Camiini yaptıramamışlardır." (135)
Birilerinin hatırı için yapılması gereken caminin yapılmasının tehir edilmesi ya da engellenmesi kabul edilecek şey değildir. Dolayısıyla İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan Taksim Camiini yapacaklarım açıkladı. Başbakan Erbakan da aynı doğrultuda görüş belirtti. Çankaya'ya da cami yaptırıcağız deyince yaygara başladı "Laiklik elden gidiyor..."
Taksim'e cami yapılsın diye Bakanlar Kurulu karar alıyor, Süleyman Demirel ve Turgut Özal imza atıyorlar laiklik tehlikeye girmiyor, Erbakan ve Erdoğan Taksim'e cami yapılacak diyorlar laiklik tehlikeye giriyor! Bu nasıl mantık? camiyle laikliğin ne alakası
saygının, hoşgörünün, barışın sağlanmasında etkili oldukları için, onların bu etkinliğini yeniden harekete geçirmek maksadıyla Başbakan Erbakan tarafından 11 Ocak 1997'de Başbakanlık Konutunda din adamlarına bir iftar yemeği verildi.
Bu iftar yemeğine, başta Diyanet İşleri Başkam Mehmet Nuri Yılmaz olmak üzere çok sayıda tanınmış din adamı katıldı. Bunu tam fırsat bilen kartel medya yaygarayı bastı. "Laiklik elden gidiyor!" günlerce bu yaygara devam etti.
Başbakan, papazlara ve hahamlara bir yemek vermiş olsaydı "Laiklik elden gidiyor" diye yaygara yapılır mıydı?
Laikliğin elden gitmesiyle, iftar yemeğinin, iftar yemeğiyle laikliğin elden gitmesinin ne alakası var?
Tabiiki yaygara yapan kartel medya, bu hadiseye bir de kılıf bulmuş; tarikat şeyhleri. Tarikat şeyhleri dedikleri zatlardan birisi Ecevit'le görüşse, Çillerle görüşse laiklik elden gitmiyor da, Erbakan'la görüştüğü zaman neden elden gidiyor? Yoksa bunu laiklik mi böyle istiyor?
Yaygaracıların kendi ifadeleriyle "Nurculuk Tarikatı" liderlerinden Fethullah Gülen Hoca Efendi Ecevit'le ve Çillerle görüşmedi mi? Görüştü. Bu görüşmeyi Ecevit ve Çiller yaptığına göre, başbakanlık yapmış olan bu iki lider laikliğe karşıdırlar diyebilir miyiz?
Öyleyse yaygaraya ne gerek?
11- TAKSİM VE ÇANKAYA'YA CAMİ YAYGARASI
"Taksim Camii" 47 yıldır gündemde olan bir konudur. Hatta Taksim'de cami yapılmasına dair
1938'lere kadar olan Atatürk'ün sağlığı döneminde, kadınların; bırakın başörtüsünü, giydikleri çarşaf veya taktıkları peçe konusunda çıkardığı bir tek kanun maddesi, ya da bir tek genelge yoktur. Ayrıca Anayasa, kanun ve İç tüzük'te başörtüsünü yasaklayan bir hüküm de yoktur.
Buna rağmen Türkiye'de başörtüsü hep yasaklanmak istenmiş, başörtülü öğertmenler görevlerinden alınmış, üniversite öğrencileri okula alınmamış, hatta İmam-Hatip okullarında bile bu yasak uygulanmıştır. 18 Nisan 1999 Genel Seçimlerinde İstanbuldan Milletvekili seçilen Merve Kavakcı başörtülü olduğu için 2 Mayıs 1999 tarihinde TBMM'de yapılan yemin merasiminde, yemin etmesi engellenmiştir. Bunlar da Atatürkçülük ve laiklik adına yapılıyor. Gerekçe, başörtüsü laikliğe aykırıdır. Başörtüsü, Allah'ın emridir denildiğinde, kılıf hazır; "Başörtüsü başka şey, türban başka şey, türban siyasi simgedir."
"Mü'min kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar, namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler. Başörtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler..." (136)
Allah'ın emrine rağmen, Atatürk'ün TBMM zabıtları Cilt: l, Sayfa: 3'deki sözüne rağmen, insan hak ve özgürlüklerine rağmen, hala başörtüsüne karşı çıkanlar
var? Eğer laiklik camilerle alakalı olsaydı, Türkiye'de 10 binlerce cami var laikliğin bugüne kadar kalma şansı hiç olmazdı. O halde bu yaygaralar niçin?
12- BAŞÖRTÜSÜNE ÖZGÜRLÜK YAYGARASI
Türkiye'de Atatürkçülük ve Laiklik adına yıllardır üniversitelerde okuyan kız öğrencilere uygulanan başörtüsü yasağı önemli bir sorun haline gelmişti. Bu sorunu kökten çözmek için koalisyon'un büyük ortağı Refah Partisi tarafından "başörtüsüne özgürlük" düşüncesi ortaya konunca, yine yaygara başladı. "Laiklik elden gidiyor.", "Çağdışı kıyafet", "ortaçağ karanlığı" vb...
Başörtüsüyle laikliğin ne alakası var? Laikliğin beşiği Fransa'da, Almanya'da, Hollanda'da, Belçika'da, İngiltere'de ve Amerika'da müslüman kız öğrenciler, başörtülü üniversitelere gidiyorlar. Bu ülkelerde laiklik tehlikede değil ve elden gitmiyor. Kimse de rahatsız olmuyor, tam tersine, saygı duyuyorlar. Çünkü Avrupalılar kafanın dışında ne olduğuna değil, içinde ne olduğuna önem veriyorlar.
Başörtüsünü tehlike olarak gören bir zihniyetle kalkınmak, büyümek mümkün değildir.
Ne gariptir ki başörtüsüne karşı olanlar, onu (bir metrelik kumaşı) tehlike olarak görenler ve yasaklayanlar bunu, laiklik adına ve laikliği Türkiye'ye getiren Atatürk adına yapıyorlar. Böylece Atatürk'e muhalefet ediyorlar. Ancak bunun farkında değiller galiba.
BAŞÖRTÜSÜ İLE İLGİLİ ATATÜRK NE DİYOR?
(Ankara, 03/04/1923)
"Dinimizin tavsiye ettiği tesettür, hem hayata, hem fazilete uygundur." (137)
"Eğer kadınlarımız Şeriat'ın tavsiye ve dinin emrettiği bir kıyafetle, faziletin icap ettiği tavr-u hareketle içimizde bulunur, milletin ilim, sanat içtimai hareketlerine iştirak ederse, bu hali, emin olun, milletin en muteassıbları dahi takdir eder...
Bilakis, o halin aleyhinde söylenecek sözlere karşı belki onun müteşebbislerinden daha fazla müdafii olur.''(138)
M. Kemal Atatürk
varsa, bunlar, laikliği, Atatürkçülüğü istismar eden, dayatmacı, zorbacı olmaz mı?
Atatürk'ü sevip laikliği istediği halde, başörtüsüne karşı çıkan akıllı, basiretli ve samimi olan herkesin, Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün şu sözlerini dikkatle okuması, annesi Zübeyde Hanım'ın ve eşi Latife Hanım'ın fotoğraflardaki örtülerine dikkatle bakması gerekmez mi?
YAYGARACILARIN MANTIĞI BU

Bir m uslu man Türk kadını ve asker oğlu (141)
Bu hanımefendi, oğlunu vatanı korumak için askere gönderdiğinde,
Oğlu askerde şehit olursa, "şehit annesi", CİCİ KADIN olur!
Kızını okutmak için üniversiteye gönderdiğinde kızı başım örterse, "gerici annesi", "ÖCÜ KADIN" olur.!
Bir kadın, aynı anda hem şehit annesi, hem de "gerici annesi" olur mu?
İŞTE ATATÜRK'ÜN EŞİ LATİFE HANIM VE...
"Herkes özel yaşamında istediği kıyafeti giyebilir. Ama burası hiç kimsenin özel yaşamını sergilediği ve devlete meydan okuduğu bir yer değildir. Bu hanıma haddini bildiriniz!" (139)
Bülent Ecevit Başbakan


Mustafa Kemal Atatürk'ün Eşi Latife Hanım (140)
İstanbul Milletvekili Merve Kavakçı Hanım
Atatürk ve laiklik adına başörtüsüne karşı zorbalık, dayatma ve yaygara yapanlar, Atatürk'ün Eşi Latife Hanım'ın başörtüsüne bakmıyorlar mı?
"Biz başörtüsüne değil, türbana karşıyız" diyenler, Atatürk'ün Eşi Latife Hanım'ın başörtüsüyle Milletvekili Merve Kavakçı Hanım'ın başörtüsü arasında nasıl bir fark görürler?
Yoksa bunlar, Latife Hanım'ın başörtüsüne de mi karsılar?
13- KURBAN DERİLERİ YAYGARASI
Hür, mukim, müslim, zengin olan kimse için vacip olan kurban, Allah Teâlâ'ya tekerrüp için kurban niyetiyle kesilen hususi hayvandır. Kurban bayramında böyle Hak rızası için kesilen kurbana "udhiye" bunu kesmeğe de "tezhiye" denir. (143)
İbadet maksadıyla kesilen kurbanların derilerim, yıllardır Türk Hava Kurumu (THK) topluyordu. Hem de konuyla ilgili bir kanun maddesi varmış gibi.
Kurban derilerinin toplanması konusu Refahyol hükümeti döneminde gündeme gelince, yeryerinden oynadı adeta, ve yaygara başladı: "Asker rahatsız" Allah aşkına kurbanla askerin rahatsızlığının ne alakası var? Vatandaş, kurbanını kesmek için askerden izin alması mı gerekiyor? Böyle bir izin alma gereği olmadığına göre, kurbanının derisini istediği yere vermek isterken asker niçin rahatsız olsun?
Anlaşılan odur ki, asker rahatsız değil, yaygara yapan çıkarcılar rahatsız...
Kurban derilerinin Türk Hava Kurumu'na verilmesine dair ne dinde ne de kanunda bir hüküm vardır. Kurban derileriyle ilgili dinde şöyle bir hüküm vardır: "Kurbanın postu (derisi) tasadduk olunur veya ondan seccade veya sofra gibi evde kullanılacak bir şey yapılır." (144)
Madem ki kurbanın derisi tasadduk edilmelidir, öyle ise tasadduka kimse mecburiyet getiremez. Demek oluyor ki yaygaralar maksatlıdır.
GERÇEK OLAN BU

3. Kolordu Komutanı Korgeneral Edip Başer, şehit annesi Mezgun Dağder ile akrabalarına başsağlığı dileyerek acılarını paylaşıyor. (142)
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin PKK ile yaptığı mücadelede şehit düşen Onbaşı Ertaç Dağder'in annesinin ve akrabalarının çarşaf ve türbanları, onun şehitlik rütbesine ermesine engel olmuyor mu?
Bu vatan uğruna kan veren, can veren bu hanımların kendi vatanlarında özgürce yaşama hakları yok mu?
Bu hanımlara sırf kıyafetlerinden dolayı gerici, öcü, çağdışı, örümcek kafalı, yobaz diyenler, annesine hakaret edilen şehit onbaşı Ertaç Dağder'in ruhunu incitmiş olmazlar mı?
Bakanlar Kurulu kararının iptali istemiyle Danıştay'a dava açtı." (146) Danıştay 28 Ocak'ta "Yürütmenin durdurulmasına" karar verdi.
16- SİYASAL İSLAM YAYGARASI
Refah Partisi'nin hükümette olduğu sırada en çok tartışılan konulardan birisi de "Siyasal İslam'a" konusu olmuştur. Refah Partisi'nin kimliğini, imajını ilgilendiren bu konu niçin gündeme getirildi ve kim getirdi? Bunu anlamamak mümkün değil.
"Refah iktidara gelirse Türkiye Cezayir'e döner" düşüncesi kime aitse konuyu gündeme getirenler de onlardır. İşte Refah iktidara geldi ve gitti ama Türkiye Cezayir'e dönmedi ve asla dönmeyecektir.
Bu konuyu yaygara yaparak gündeme getirenlerin amaçlarından biri de İslam'ı ve müslümanları bölmektir. Zira siyasal İslam denince, arkasından iktisadi İslam, matematiksel İslam, astronomiksel İslam, coğrafyasal İslam, tıpsel İslam, Felsefesel İslam, biolojisel İslam, ekonomisel İslam gelir. Bu ise çok tehlikeli ve yanlış olur.
Ayrıca "Siyasal İslam'cı" sözünün altında, din istismarı ve dinin siyasete alet edilmesi yatmaktadır. İşte yaygaracılar, önce Refah Partisi'ne "Siyasal İslam'a" kimliğini yakıştırıyor arkasından da "dini siyasete alet ediyorlar" yaygarasıyla karalamaya çalışıyorlardı.
RP'liler, kendilerinin siyasal İslamcı olmadıkları, mevcut yasalar doğrultusunda kurulan bir siyasi parti olduklarını defalarca söylemelerine rağmen,
14- KARAYOLUYLA HAC YAYGARASI
1976 yılında Erbakan Başbakan Yardımcısı iken karayoluyla hac serbest idi. Bu sebeple Türkiye, o yıl en çok hacı göndererek dünya birincisi oldu. Tam 135 bin hacı göndermişti.
1997'de 21 yıl aradan sonra, Erbakan bu sefer Başbakan ve karayoluyla hac yine gündeme geliyor. Çünkü karayoluyla hac daha ucuz oluyor. Karayoluyla hac gündeme gelince, yine irtica hortluyor ve laiklik elden gidiyor" Havayoluyla hacca gidilince bir şey yok, ama karayoluyla hacca gitmek gündeme gelince yer yerinden oynuyor!
Erbakan Başbakan iken "Cumhuriyet tarihinde ilk kez rekor sayıda milletvekili hacı olmak için Suudi Arabistan'a gitti." (145) İşte asıl yaygaranın sebebi de bu...
15- RAMAZAN MESAİSİ YAYGARASI
Refahyol hükümeti, 1997 Ramazan'ında oruç tutan memurların iftar saati, mesai saatine rastladığı için bir düzenleme yaparak evlerinde iftar edebilmelerini amaçladı. Bu yönde bir düzenlemeye giden hükümet, yaygara taşlarına hedef oldu. Yaygara üstüne yaygara.
Yine hep aynı şeyler, "irtica hortladı", "Laiklik elden gidiyor" "Darbe geliyor..." Ramazanla laikliğin ne alakası var?
Bu yaygaralardan sonra "Bartın Adliyesi Yazı İşleri Müdürü Abdurrahman Güzelgün, memurların mesai saatlerinin Ramazan'a göre düzenlenmesini öngören
Memurlara yüzde 50 zam, Büyük Türkiye projesi, denk bütçe, ekonomik paketler, Asya ve Afrika'ya ziyaret, din adamlarına iftar yemeği, hacca gitmek, başörtüsü özgürlüğüne teşebbüs, Taksim ve Çankaya'ya cami yaptırma fikrini açıklamak, kurban derileri üzerindeki tekeli giderme fikri, Ramazan mesai düzenlemesi vs.
Şimdi ilim ve mantık çerçevesinde akıl, şuur ve idrak sahibi olanlara soruyorum; Şu yapılanlarla gericiliğin (irtica) ne alakası var?
Akıl, şuur, idrak sahibi olanlar için hiç bir alakası olmayabilir. Ancak çıkar sahipleri için çok alakası var!
Bu alakanın gereğidir ki, hiçten sebeplerle yaygara yapıyorlar.
Uzun bir süre yapılan "irtica" yaygaraları ile ilgili bazı örnekler:
— MGK İrtica'ya kilitlendi
— Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel Çanakkale'de irticaya ve Avrupa'ya 2 önemli uyarıda bulundu.
— İrticaya sıkı takip
— Çocuklarımızı irticadan kurtaracağız. — İrtica çok organize
— SÇG'den irtica avı
— İrtica kıskaçta
— MGK, irticayı "içerden" vuracak
— Üniversite'de irtica operasyonu
— Alevi binbaşı "irticacı" diye ordudan atıldı
— 8. maddeye irtica rötuşu
— Asker irticanın peşinde
— İrtica takibine hız verildi
yaygaracılara kâr etmedi ve RP "Siyasal îslamcı"dır yaygarasına devam ettiler ta ki "İrtica hortladı"
17- İRTİCA YAYGARASI
Türkiye'mizi siyasi, iktisadi, sosyal, sınai ve ahlaki sahalarda geri bırakan irtica tartışmaları olmuştur, irtica ile uğraşmaktan, memleket meseleleriyle uğraşmaya fazla vakit bulunamadı. Memleketimizi yıllardır geri bırakan bu irtica nedir, kimdir, nerden gelmiş, kim getirmiş, boynuzlu mu, boynuzsuz mu, erkek mi, dişi mi, kuyruklu mu, kuyruksuz mu, Amerikalı mı, Avrupalı mı, Rusyalı mı, Afrikalı mı, Asyalı mı, Ortadoğulu mu, Türkiyeli mi? Nedir bu irtica? Kimin işine yarıyor, kimi sevindiriyor, kime çıkar sağlıyor?
İrtica kelimesinin lügat manası; geri dönmek, eski hayat tarzına dönmektir. (147) Bu manaya göre, Türkiye'de gerici var mı? Uçakla, otobüsle, trenle, taksiyle değil, merkeple, katırla, atla, deveyle yolculuk yapmak isteyen, televizyon, teleks, faks, telefon, bilgisayar kullanmak istemeyen var mı? Yoksa, Türkiye'de gerici kim?
Kur'an okuyan, namaz kılan, oruç tutan, zekât veren, hacca giden, çocuğunu Kur'an kursuna, imam Hatip Okuluna gönderen, Allah'ı zikreden, dini için çalışan, inancı gereği başını örten, hizmet için cami yaptıran, vatanını savunan, milletini seven gerici ise, ilerici kim? İlerici ise gerici kim?
Erbakan'ın başbakanlığı döneminde ne yapıldı ki "irtica" yaygaraları koparıldı? Yapılanlar şunlardı:
İRTİCA İLE İLGİLİ MİLLİ ŞAİRİMİZ NE DİYOR?
(ŞİİR)
"Üçbuçuk soysuzun ardında zağarlık yapamam; Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam
Doğduğumdan beri aşığım istiklâle
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lâle
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?
Kesilir belki, Fakat çekilmeye gelmez boynum.
Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim
Adam aldırma da geç git, diyemem aldırırım.
Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu...
iRTiCA 'nın, şu sizin lehçede manası bu mu?
— Yok canım!
Yok deme
— ifrat ediyorsun Köse...
İşte ben MÜRTECİ 'im, gelsin işitsin dünya!
Hem de baş MÜRTECİ'yim, patlasanız, çatlasanız
Hadi kanununuz assın beni, yahud yasanız!
Bana anlat bakayım şimdi; biçare Ocak,
Zorbalar saltanatından ne zaman kurtulacak?
Hiç bu mantıkla, a divane, hükümet mi yürür?
Bir cemaat ki erenler işi yumrukla görür "(149)
Mehmet Akif Ersoy Milli Şair
— İrtica ile mücadelede Başbakanlık tek merkez
— İrticai vakıflar, mercek altına alındı
— En büyük tehlike irtica ve çeteler
— İrticai sermaye için teşvik musluğu kapandı
— İrticaya geçit yok
— İlticanın hedefi kadın
— İrticaya geniş kapsamlı rapor
— Çiller: İslamiyet irtica değildir. (148)
Yine akıl, şuur, idrak, insaf, vicdan, basiret, bilgi, beceri, kabiliyet, cesaret, samimiyet sahibi olan
kimselere soruyorum: Peki ya irtica nedir?
Yaygara yapanların "irtica"dan maksatları, İslam dini ise, bunlar ya müslüman değildirler ya da gerici müslümandırlar! Müslüman değildirler, çünkü, inanmış olsalardı, inandıkları dine "irtica" gericilik demezlerdi. Gerici müslümandırlar, çünkü, inandıkları dinin "irtica" gericilik olduğunu kabul ediyorlar, bir din "irtica" gericilik ise, o dine inananlar da gerici olurlar.
18- 28 ŞUBAT YAYGARASI
Buraya kadar saydığımız ve sayamadığımız yaygaralar, o kadar lüzumsuz, mesnetsiz, insafsız ve çokça yapıldı ki, önce küçük sonra da büyük sancılar oluştu. Bu sancıların peşinde "28 Şubat" Türkiye'nin gündemine balon gibi düştü.
Refah iktidarını yıkan, yıktıktan sonra da kapatmaya kadar götüren 28 Şubat "Postmodern" darbesi öncesi ve sonrasında yaşanılan bir dizi olay, günlerce, hatta aylarca, medya kuruluşlarının bir numaralı gündemi oldu. Tüm Türkiye, bu tarihten sonra Erbakan'ın partisiyle yatıp Erbakan'ın partisiyle kalkmaya başladı.
Kartel medyanın acımasız atışlarının peş peşe geldiği günlerde ilerlerken 9,5 saat süren meşhur 28 Şubat Milil Güvenlik Kurulu Toplantısı ise "niyeti faş" ediyordu. Artık Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan ve onun partisi RP, hükümette istenmez oldular.
Milli Güvenlik Kurulu'nun 28 Şubat'ta yaptığı 9,5 saatlik toplantısının ardından, meşhur bildiri yayınlanınca, "niyetin" boyutu, genişliği iyice ortaya çıkıyor ve kartel medya amacına ulaşmaya az kaldığının sevincini yaşıyordu.
Meşhur bildiriden sonra Başbakan Erbakan, o her zamanki nezaketiyle, orduyla hükümetin uyum içerisinde olduğunu söylemeye çalıştıysa da, muhatabın bu nezaketi, "kös dinler gibi" dinlediğine ilişkin birçok emare kendisini gösteriyordu.
Genel Kurmay Genel Sekreteri Tümgeneral Erol
İRTİCA İLE İLGİLİ BAŞKA BİR ŞAİRİMİZ NE DİYOR?
(ŞİİR)
"Zamanı kokutanlar, mürteci diyor bana Yükseldik sanıyorlar, alçaldıkca tabana "(150)
\
r
t
N. Fazıl Kısakürek
O, NEZAKETİNİ HİÇ BOZMAYAN BAŞBAKANDI

RP Genel Başkanı ve Başbakan Prof. Dr. Necmettin Erbakan ve Kuvvet Komutanları.
"Haziran 1997'de, basına, iş dünyasına, bürokrasiye, hatta hakimler ve yargıçlara Genel Kurmay Genel Sekreterliği tarafından peş peşe verilen "irtica ile mücadele" brifingleri ile Refahyol iktidarına resmen savaş açıldığı" (152) halde, o yine Başbakan olduğunu ve nezaket kurallarına uyması gerektiğini unutmadı.
Milleti, milletin bölünmez bütünlüğünün bir parçası olan Orduyla karşı karşıya getirmemek için azami gayret ve titizliği nazik tavrıyla gösterdi.
Özkaynak, "Türk Silahlı Kuvvetleri, Atatürk ilkelerine bağlı olmayanlarla uyum içerisinde değildir." (151) diyerek, ipleri daha da geriyordu.
Kartel medya bu olan hadiseleri günlerce işledi, evirdi, çevirdi, ısıttı, soğuttu, anlattı ve yazdı ta 21 Mayıs 1997'ye kadar. Bu tarihten sonra ise yaygara temposunu değiştirerek devam etti..
ve böylece çalışanlar, sendikaların kapılarının önünde beklemekten korunmuş olacaklardı.
Bu durum, bazı sendika ağalarını rahatsız ettiği için, bu sendikaların yetkilileri birleşerek Refahyol Hükümetine karşı tavır aldılar. Ve daha sonra işbaşına gelen 55. Hükümet'e (Anasol-D) baskı yaparak emekçinin lehine olan Eşel-Mobil sistemini yürürlükten kaldırttılar.
3- Refahyol Hükümeti'nin, devlet arazilerini peşkeş çektirmemesi.
Bazı çıkar çevreleri, devletin kıymetli arazilerini üniversite, otel ve turizm tesisleri kurmak bahanesiyle yağmalamalarına müsade edilmediği için, bu çevreler tarafından Refahyol Hükümetine karşı cephe alındı.
Mesut Yılmaz Başkanlığında kurulan 55. Anasol-D Hükümeti gelir gelmez devlet arazilerinin yağmalanmasına destek verdi. İstanbul Boğazı'ndaki yeşil alanları otele çevirecek kararnameler çıkarıldı.
4- Refahyol Hükümeti tarafından Türkiye'de kumarın tamamen yasaklanması.
Refahyol Hükümeti tarafından Türkiye'de kumarın yasaklanması, kumardan çıkar elde edenleri fevkalade rahatsız etti. Bu durumdan rahatsız olanlar Refahyol'un bir an önce gitmesi için harekete geçti.
Kumarın yasaklandığı günlerde, gazetelerde çıkan haberlerde, "Kumar mafyasının Refahyol hükümetini yıkmak üzere seksen trilyon para ayırdığı" iddialarına yer veriliyordu.
BU YAYGARALAR NÎÇİN YAPILDI?
Erbakan başkanlığında kurulan Refahyol Hükümet döneminde yapılan bunca yaygaralar elbette boşuna ve sebepsiz yapılmadı. Ayrıca bu yaygaralar sadece bir kısım medya tarafından da yapılmadı. Bunun yamsıra başka çevrelerden de yaygara yapanlar oldu. Hangi çevrelerce yapılırsa yapılsın yaygara yaygaradır. Önemli olan yapılan bu yaygaraların sebepleridir.
işte Erbakan dönemindeki yapılan yaygaraların sebepleri:
1- Refahyol Hükümeti'nin, kendi köylümüzü düşünerek, yabancı et ithalatını yasaklaması.
''10 aylık zaman içerisinde Türkiye'ye bir gram yabancı ithal et sokulmadı. Bu nedenle et mafyası Refahyol Hükümeti'ne savaş açtı. Nitekim 54. Hükümeti yıktıran çevrelerin bu günkü CHP destekli Anasol-D hükümetine dikte ettirdikleri ilk kararlardan biri, yabancı et ithalatının serbest bırakılması oldu." (153)
2- Refahyol Hükümeti'nin, Eşel-Mobİl sistemiyle ve adil sözleşmelerle çalışanların emeklerini korumak istemesi.
Refahyol Hükümeti tarafından 1997'de yürürlüğe
girmesi planlanan Eşel-Mobil sistemiyle işçi, memur ve emeklinin maaşları enflasyon canavarından korunacak
7- Refahyol Hükümeti'nin, kartel medya'nın haksız kazanç hortumlarını kesmesi.
Refahyol Hükümeti, kartel medya'nın devletin malını hortumlayan üç musluğunu kesti. Muslukları kesilen kartel medya yaygara hareketine başladı.
Neydi bu kesilen musluklar?
a) Kredi Musluğu
Refahyol Hükümeti, medya da dahil hiçbir yere ve kimseye, haksız bir şekilde tek kuruş kredi vermedi. Ancak bu hükümetten sonra kurulan Mesut Yılmaz Hükümetinin ilk icraatı bu kredi musluklarını açmak oldu.
b) Reklam Musluğu
"Refahyol Hükümeti, devlet bankalarının ihtiyaç dışı reklam vermelerini yasakladı. Sadece Emlakbank'm bir kısım medya'ya 1995 yılında verdiği reklamların bedeli takriben (o günkü parayla) 620 milyar TL.'dir." (155)
c) Promosyon Musluğu
Refahyol Hükümeti, bir kısım medya'nın çatal-kaşık satma bahanesiyle halkı dolandırmasını ve esnafın iflasını önlemek için promosyon yasasını çıkardı.
Görüldüğü gibi, Refahyol Hükümeti'ne ve özellikle de bu hükümetin Başbakanı Erbakan'a karşı yapılan saldırıların, yaygaraların sebebi çıkar ve menfaatlerdir.
5 - Refahyol hükümeti' nin tüm devlet ihalelerini şeffaflaştırması.
Yıllardır Türkiye'de bütün ihalelere tekelci sermaye girmekteydi. İhalelerin şeffaflaştırılmasıyla, tekelci sermayeden başkası da ihalelere katılınca, sözkonusu sermaye çevreleri büyük bir rahatsızlık duydular. Bu rahatsızlıklarının gereği olarak Refahyol Hükümeti'nin yıkılması için gerekeni yapmaya başladılar. Bunun en bariz örneği şudur:
"Etibank bir devlet bankasıdır. Bu banka Refahyol Hükümeti tarafından 185 milyon dolara satılmışken, 54. hükümetten kurtulan çevreler derhal teminat mektuplarını yakarak Etibank'ı geri verdiler. Daha sonra Etibank, CHP destekli Anasol-D Hükümeti döneminde, devletten alınan kredi ile Cavit Çağlar ve Dinç Bilgin grubuna 155 milyon dolara satıldı." (154) Otuz milyonluk fark kimin cebinden çıkmış oldu?
6- Refahyol Hükümeti'nin, özel bankalardan faizle borç alma soygununa son vermesi.
Tekelci sermaye çevrelerine ait özel bankalar, devlet bankalarından yüzde yetmiş faizle kredi alıyor, aynı parayı birkaç gün sonra devlete yüzde yüz otuz faizle kredi olarak verip devletin parasıyla devleti dolandırıyordu.
Refahyol Hükümeti, Havuz Sistemi'yle bu soygunun önüne geçince, çıkarı kesilenler, Erbakan Başkanlığındaki hükümete karşı taarruza geçtiler.
televizyon kanalı aracılığıyla yayınlanması sonucunda milyonlarca Türk seyircisi, aşağı derecelerdeki biraderlerimiz tarafından bile bilinmemesi gereken kutsal ayini, ne yazık ki izlemiştir.
İsrail Yüce Konseyi bu skandalla ilgili tahkikat yapmaya yetkili tek otorite olan İsrail Yüce Konseyi, olayın müsebbiplerini açıklama, gerekli önlemleri alma ve 27 Mart 1997'ye kadar geniş bir tutanak fezlekesi hazırlama görevini bize tevdi etmiştir. Tebliğ tezkeresinde Refah Partisi Yönetimindeki hükümetin cemiyetimize karşı bir tavır koyduğu belirtiliyor, biz de aynı düşünceyi paylaşıyoruz. Türk hükümeti başlangıçtan itibaren dincilerin zorlamalarına boyun eğmiştir. Bilhassa Refah Partisi ve yöneticileri, bir TV vasıtasıyla masonluk ilkelerine aykırı yayınlara hoşgörü göstermişlerdir. Hükümet localarımıza baskı uygulayarak, adli tahkikat açarak ve polisi arşivlerimizi aşamayla görevlendirerek, düşmanca tavrını belli etmiştir. Bu baskıyı derhal ortadan kaldırmak kaçınılmaz görünmektedir." (156)
Bu mektubun ne manaya geldiğini anlamamak mümkün değildir. Şimdi hep birlikte mektubun devamında yer alan önemli kararları okuyalım:
SİYONİSTLER HAREKETE GEÇİYOR - 3
14 Şubat 1997 tarihinde Fransa Yüce Mason Konseyi, Fransa'nın başkenti Paris'te önemli bir toplantı yapmıştır. Bu toplantı Türkiye'ye yönelik dokuz maddelik denebilecek öneme haiz kararlar alınmıştır.
Bu kararların niçin alındığını ve bizim anlatmaya çalıştığımız konularla ne gibi bağlantısının olduğunu, Fransa Yüce Konseyi vasıtasıyla Türkiye Büyük Mason locası Üstadı Necip Anduru'ya gönderilen aşağıdaki şu mektup göstermektedir:
"Üstadı bulunduğunuz Türkiye Büyük Mason Locası'nda meydana gelen skandallar, endişe verici ve talihsiz olaylardır. Büyük Locanız'da irşad edilmiş bazı masonlar, masonluğun vakarına ve yeminlerine ihanet etmişlerdir. Bu kişiler, en gizli toplantılara kadar bütün faaliyetlerimizi mikro kameralar aracılığıyla kaydetmiş bulunmaktadır, bu affedilmez dikkatsizlik, çok ciddi neticeler doğurmuştur. Mason olmayan milyonlarca kişi eski ve kabul edilmiş iskoç Riti'nin törenlerine ve sırlarına şahit olmuş durumdadır.
Ayrıca tapınaklarınızda başıboş dolaşan bu dönek masonlar, 33'ncü derecedeki kutsal ayin ve törenleri kaydetmişlerdir, bu filmlerin, gerici ve islamcı bir
14 ŞUBATTA HANGİ KARARLAR ALINIYOR?
(Paris, 14 Şubat 1997)
"... Refah partisi'nin tutumu kafi derecede açık olduğundan, Fransa Yüce Konseyi ılımlı bir hükümetin teşkil edilmesinin elzem olduğuna hükmetmektedir. Buna binaen Fransa Yüce Konseyi kardeşçe şunları tavsiye eder:
1-Türk basınındaki ve İlgili kuruluşlardaki biraderleri Örgütleyin ve Refah Partisi'ni iktidarı bırakmaya mecbur etmek için gerekli diğer bütün tedbirleri alınız.
2- Refah Partisi'nin itibarının tamamen yok olması ve seçmenlerinin ümidini kaybetmesi İle neticelenecek siyasi bir konjuktür oluşturun.
3- Her çeşit belgeyi, tutanağı, sirküleri ve sirkli mektupları Büyük Sekreterlikten uzak tutun.
4-Locaların toplantılarını belli bir zamana kadar alışılmış merkezlerde gerçekleştirmekten kaçınınız.
5- Size ikinci bir talimat ulaştırılıncaya kadar müracaat edenler konusunda son derece dikkatli işlemler yapın; aynı yanlışlıklara düşmeyin.
6- Mason olmayanların ve mason cemiyetinden çıkarılmış eski masonların tapınaklara girişine kesin bir şekilde mani olun.
7- Masonluğa ihanet etme suçunu, işlemiş olanlara karşı tahkikatlara devam edin. Dönekleri, iskoç Riti'nin prensiplerine, adaletlerine ve geleneklerine uygun bîr se-kilde cezalandırın.
8-Masonluk aleyhindeki radyo, gazete, televizyon, kitap, dergi gibi yayınları izleyip bunlara mani olun. Refah Partisi'ne mensup islamcı basını ekonomik, siyasi ve adli baskı yoluyla görevini yapamaz hale getirin.
9- Bağımsız Büyük Komitemize bu skandala yol açan belirsizlikle ilgili ayrıntılı bir tutanak fezlekesi hazırlamakla görevlendirin ve neticeleri Fransa Yüce Konseyine bildirin." (158)
Fransa Yüksek Konseyi Poul Veysel
REFAHYOL HÜKÜMETİNİ YIKIN EMRİNİ KİM VERİYOR?
"REFAHYOL 'U YIKIN " EMRİ WEIZMAN'DAN MI, FRANSIZ LOCASINDAN MI?
"... Geçen yıl Habitat (1996) dolayısıyıla Türkiye'ye gelen İsrail Cumhurbaşkanı Ezer Weizman'in o günlerde, RP için söylediği (Islamiyeti de yeren) düşmanca sözler beni düşün-dürmüştür. Onun Sayın Demirel'i ve Türk ordusunu, RP'ye resmen husumet, kötülük yapmaya kışkırtan sözler de, devlet adamı ağzına hiç yakışmamıştır; halkımızı da çok rahatsız etmişti. Daha endişeli olan nokta ise:
Refahyol iktidara geldiğinden ve hele Susurluk sahtekarlıklarından beri o bizim medyanın Yılmaz, Ecevit mahalefetleri-nin silahlı kuvvetlerden bazılarının ve ABD 'den gelen, zorlama seslerin Weizman 'ın beyanlar ile garip bir beraberlik içinde olmasıdır. Nitekim Weizman'ın 18 Haziran I996'da gazetelerde çıkan aşağıdaki sözleri, bahsi geçenlerce harfiyyen uygulanmıştır.
Weizman; demokrasi, bağımsızlık ve dış siyasetimize, şu dört noktadan resmen saldırmıştır:
a) Sayın Demirel 'den Refah 'ı ezmesini buyurmuştu.
b) Ordunundu RP iktidarına razı olamayacağını söylemişti.
c) RP karşısında Laiklerin husumet cephesi kurmalarını istemişti.
d) İran düşmanlığım, devletimize resmen buyurmuştu.
Habitat 2 Konferansı'na katılmak üzere Türkiye 'ye gelen İs-rail Cumhurbaşkanı Ezer
Weizman, uçakta başladığı pervasız konuşmalarını, İstanbul 'a ayak bastıktan sonra da sürdürdü. Türkiye 'deki Laik güçlerin bir an önce toparlanıp, halkın desteğini arkalarına alması gerektiğine işaret eden Weizman, aksi takdirde RP 'nin iktidara geleceğini ve bunun İsrail 'i rahatsız edeceğini belirti. Weizman; yakın dostum Demirel, RP'ye engellemek için elinden geleni yapacak" dedi....(157)
Amhet Kabaklı
a) Sekiz yıllık kesintisiz eğitim, tüm yurtta uygulanmaya konulmalı
b) Temel eğitimi almış çocukların ailelerin isteğine bağlı olarak, devam edebileceği Kur'an kurslarını Milli Eğitim Bakanlığı sorumluluğu ve kontrolünde faaliyet göstermeleri için gerekli idari ve yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
4- Cumhuriyet rejimine ve Atatürk ilke ve inklaplarına sadık, aydın din adamları yetiştirmekle yükümlü milli eğitim kuruluşlarımız, Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun özüne uygun ihtiyaç düzeyinde tutulmalıdır.
5- Yurdun çeşitli yerlerinde yapılan dini tesisler belli çevrelere mesaj vermek amacıyla gündemde tutularak siyasi istismar konusu yapılmamalı, bu tesislere ihtiyaç varsa, bunlar Diyanet İşleri Başkanlığınca incelenerek mahalli yönetimler ve ilgili makamlar arasında koordine edilerek gerçekleştirilmelidir.
6- Mevcudiyetleri 677 sayılı yasa ile men edilmiş tarikatların ve bu kanunda belirtilen tüm unsurların faaliyetlerine son verilmeli, toplumun demokratik, siyasi ve sosyal hukuk düzeninin zedelenmesi önlenmelidir.
7- İrticai faaliyetleri nedeniyle Yüksek Askeri Şura kararlarıyla Türk Silahlı Kuvvetleri'nden (TSK) ilişkileri kesilen personel konusu istismar edilerek TSK'yı dine karşıymış gibi göstermeye çalışan bazı medya gruplarının silahlı kuvvetler ve mensupları aleyhindeki yayınları kontrol altına alınmalıdır.
28 ŞUBAT MGK'DA HANGİ KARARLAR ALINIYOR?
"İRTİCAYA KARŞI ÖNLEM PAKETİ"
MGK'da kabul edilen rejim aleyhdarı "irticai faaliyetlere karşı alınması gereken önlemler", Bakanlar Kurulunda aynen kabul edildi.
Bunlar şöyle:
1- Anayasamızda cumhuriyetin temel nitelikleri arasında yer alan ve yine Anayasanın 4. maddesi ile teminat altına alınan laiklik ilkesi bir titizlik ve hassasiyetle korunmalı, bunun karunması için mevcut yasalar hiç bir ayırım gözetmeksizin uygulanmalı, mevcut yasalar uygulamada yetersiz görülüyorsa yeni düzenlemeler yapılmalıdır.
2- Tarikatlarla bağlantılı özel yurt, vakıf ve okullar, devletin yetkili organlarınca denetim altına alınarak Tevhid-i Tedrisat Kanunu gereği Milli Eğitim Bakanlığı'na devri sağlanmalıdır.
3- Genç nesillerin körpe dimağlarının öncelikle Cumhuriyet, Atatürk, vatan ve millet sevgisi, Türk milletini çağdaş uygarlık düzeyine çıkarma ülkü ve amacı doğrultusunda bilinçlendirilmesi ve çeşitli mihrakları etkisinden korunması bakımından:
14- Çeşitli nedenlerle verilen, kısa ve uzun namlulu
silahlara ait ruhsat işlemleri polis ve jandarma bölgeleri esas alınarak yeniden düzenlenmeli, bu konuda kısıtlamalar getirilmeli, özellikle pompalı tüfeklere olan talep dikkatle değerlendirilmelidir.
15- Kurban derilerinin mali kaynak sağlamayı amaçlayan ve denetimden uzak rejim alehtarı örgüt ve kuruluşlar tarafından toplanmasına mani olunmalı, kanunla verilmiş yetki dışında kurban derisi toplattırılmamalıdır.
16- Özel üniforma giydirilmiş korumalar ve buna neden olan sorumlular hakkında yasal işlemler ivedilikle sonuçlandırılmalı ve bu yasa dışı uygulamaların ulaşabileceği vahim boyutlar dikkate alınarak, yasa ile öngörülmemiş bütün özel korumalar kaldırılmalıdır.
17- Ülke sorunlarının çözümünü "millet kavramı yerine ümmet kavramı" bazında ele alarak sonuçlandırmayı amaçlayan ve bölücü terör örgütüne de aynı bazda yaklaşarak onların cesaretlendiren girişimler yasal ve idari yollardan önlenmelidir.
18- Büyük kurtarıcı Atatürk'e karşı yapılan saygısızlıklar ve Atatürk aleyhine işlenen suçlar hakkındaki 58/6 sayılı kanunun istismar edilmesine fırsat verilmemelidir. (159)
8- İrticai faaliyetleri, disiplinsizlikleri veya yasa dışı örgütlerle irtibatları nedeniyle TSK'dan ilişkileri kesilen personelin diğer kamu kurum ve kuruluşlarında istihdamı ile teşvik unsuruna imkan verilmemelidir.
9- TSK'ya aşırı dinci kesimden sızmaları önlemek için mevcut mevzuat çerçevesinde alman tedbirler; diğer kamu kurum ve kuruluşların, özellikle üniversite ve diğer eğitim kurumları ile bürokrasinin her kademesinde ve yargı kuruluşlarında uygulanmalıdır.
10- Bu maddenin tam metnini Türkiye'nin uluslararası ilişkilerini ilgilendirdiği için yayınlamıyoruz.
11- Aşırı dinci kesimin Türkiye'de mezhep ayrılıklarını körüklemek suretiyle toplumda kutuplaşmalara neden olacak ve dolayısıyla milletimizin düşmanca kamplara ayrılmasına yol açacak çok tehlikeli faaliyetler yasal ve idari yollarla mutlaka önlenmelidir.
12- TC Anayasası, Siyasi Partiler Yasası, Türk Ceza Yasası ve bilhassa Belediyeler Yasası'na aykırı olarak sergilenen olayların sorumluluğu hakkında gerekli yasal ve idari işlemler kısa zamanda sonuçlandırılmalı ve bu tür olayların tekrarlanmaması için her kademede kesin önlemler alınmalıdır.
13- Kıyafetle ilgili kanuna aykırı olarak ortaya çıkan ve Türkiye'yi çağ dışı bir görünüme yöneltecek uygulamalara mani olunmalı, bu konudaki kanun ve Anayasa Mahkemesi kararları taviz verilmeden öncelik ve özellikle kamu kurum ve kuruluşlarında titizlikle uygulanmalı
maddesinde yer alan "TSK'nin görevinin Türk Yurdu'nu ve Türkiye Cumhuriyeti'ni korumak ve kollamak" hükmü getirildi. Genel Kurmay bu maddeye dayanarak, BÇG'nin yasal olduğunu ispatlamaya çalıştı. Ancak, hükümete göre, Batı Çalışma Grubu yasal değildi.
28 Şubat MGK toplantısında alınan kararlardan sonra "Mili Askeri strateji Konseptisini yeniden düzenleyen Genel Kurmay, yargı mensuplarına verdiği birifingler sırasında yeni bir konseptten bahsediyordu: "Batı Harekâtı Konsepti". Milli Asker Strateji Konsepti içinde oluşturulan Batı Çalışma Grubu'nun, işte bu konsept'in icra organı vazifesini yerine getiriyor.
"Gerek Deniz Kuvvetleri eski komutanı Güven Erkaya'nın yaptığı açıklamalar, gerek İçişleri Eski Bakanı Meral Akşener'in basın toplantıları gerekse basında yer alan bilgiler Batı Çalışma Grubu'nun faaliyetlerini açığa çıkardı." (160)
5 Mayıs 1997 tarihli "GİZLİ" ve "KiŞiYE ÖZEL", isth. 34293, 97/İKK. Ş. numaralı ve Batı Çalışma Grubu bilgi ihtiyaçları konulu belgede yer aldığı şekliyle işte Batı Çalışma Grubu:
BATI ÇALIŞMA GRUBU (BÇG) NÎÇÎN KURULUYOR?
28 Şubat Milli Güvenlik Kurulu toplantısından sonra anormal siyasi bir sürecin yaşanmaya başladığı Türkiye'de, Genel Kurmay Genel Sekreterliği'nin 10-11 Haziran tarihlerinde yargı mensuplarına verdiği "iç tehdit: irtica brifingleri sırasında komuoyu "Batı Çalışma Grubu" isimli bir grubun varlığından haberdar oldu. O dönemde yapılan açıklamalarda, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı bünyesinde mi yoksa Genel Kurmay Başkanlığı bünyesinde mi oluşturulduğu tam olarak anlaşılamayan (bugün de öyle) BÇG, Türkiye gündemine bir bomba gibi düştü.
İlgili komutanların yaptığı açıklamalara göre, BÇG, Genel Kurmay Başkanlığına bağlı bir kuruluştu. Kuruluş gerekçesi olarak da, MGK'nm 28 Şubat tarihli toplantısında Refahyol Hükümetine bildirilen 18 maddelik "trticaya karşı önlem paketinin ardından, Genel Kurmay Başkanlığı bunların takibi için böyle bir grubun kurulmasını kendine "vazife" sayması gösterilmiştir. Askerler, kendi ifadeleri ile "durumdan vazife" çıkartmışlardı. "Durumdan vazife" çıkartmaya gerekçe olarak da, TSK iç hizmet Kanunu'nun 35.
REFAH PARTİSİ'NİN KAPATILMASI İÇİN DAVA AÇILIYOR
17 Ocak 1997 tarihinde Cumhurbaşkanı Süleyman Demirci tarafından, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına Yargıtay Birinci Ceza Dairesi üyesi Vural Savaş getirildi.
Göreve geldiğinden yaklaşık dört ay sonra takvimler 21 Mayıs'ı gösterdiğinde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş, tutarsız ithamlarla dolu iddianamesini basına açıklıyor, gazete patronlarından, "iddianamenin promosyonu"nun yapılmasını istiyor, Refah Partisi'nin kapatılmasında "Allah'ın yardımcı olmasını" diledikten sonra o her zamanki sinirli edasıyla ve hızlı adımlarla tek bir soru bile sorulmasına fırsat vermeden odadan ayrılıyordu. (162)
BATI ÇALIŞMA GRUBU NEDiR?
(5 Mayıs 2997 İsth. 34293, 97/lKK.Ş.)
"l- Batı Çalışma Grubu faaliyetlerine yönelik olarak, ilgi ile gönderilmesi istenen bilgi ve raporlara ilave olarak aşağıda belirtilen bilgilerin de değerlenmesi ihtiyacı doğmuştur,
a) Tüm demekler, vakıflar, meslek kuruluşları, işçi ve işveren sendikaları ve konfederasyonları,
b) Yüksek öğrenim kurumları (Fakülte, yüksekokul ve enstitüleri,
c) Yurtlar (Kredi ve Yurtlar Kurumuna bağlı kurum ve kuruluşlarına bağlı özel yurtlar),
d) Üst düzey yöneticiler (vali, kaymakam, büyükşehir belediye başkanları, belediye başkanları, müdür, daire başkanları) na ait biyografiler, anıları, siyasi görüşleri,
e) İl genel meclisi ve belediye meclisi üyeleri,
f) Siyasi parti il ve ilçe teşkilatları yönetim kurulları,
g) Yerel tv, radyo, gazete, dergi ve diğer basın yayın kuruluşları
2- Alman bilgilerin derlenmesinde gizliliğe azami dikkat gösterilmek, gerektiğinde diğer askeri makamlar ile işbirliği yapılabilecektir. Temin olunan bilgiler 12 Mayıs 1997 tarihine kadar Ek'te belirtilen formatlara uygun olarak, bilgisayar ortamında hazırlanarak, yazılı ve disketlere kayıtlı olarak Deniz Kuvvetleri Komutanlığına GİZLİ/KİŞİYE ÖZEL gizlilik derecesinde gönderilecektir.
Arz/rica ederim. (161)
Deniz Kuvvetleri Komutanı namına/Emriyle Aydan Erol, Koramiral, Kurmay Başkanı imza
Not: ihtilal dönemlerinde üst düzey komutanlar tarafından kurulan "Yüksek Komuta Konseyi" gibi bir grup atan BCGyi bunlardan ayıran en önemli özellik, darbeden önce ortaya çıkarılmış olmasıdır.
BAŞSAVCI VURAL SAVAŞ ALLAH'DAN YARDIM İSTİYOR

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş
Başsavcı Vural Savaş'ın Refah Partisi hakkında kapatma istemiyle açtığı dava ile ilgili en ilginç tavrı; "Allah'ın yardımcı olmasını" istemesidir.
Başsavcı'nın görevini yaparken, Allah'tan yardım istemesi laikliğe aykırı olmaz mı?
Diğer bir ilginç tavrı ise "Refah'ı kapattırmaktan şeref duyacağım!" (164) sözüdür. Bu yüzden iki soru akla geliyor:
1- Vural Savaş'a Allah yardımcı oldu mu?
2- Vural Savaş şeref duydu mu?
Böylece Vural Savaş, Türkiye'nin en büyük ve iktidardaki partisinin kapatılması için dava açan savcıların ilki oluyordu.
Refah Partisi Genel Başkanı ve Başbakan Erbakan ile milletvekilleri, Yargıtay Başsavcısının kapatma istemiyle dava açtığı haberini 21 Mayıs 1997 Çarşamba günü (aynı günkü) Meclis Grup Toplantısında haber alıyor ve hemen orada Kapattırmama Komisyonu'nu kuruyorlardı. Komisyon üyeleri arasında Süleyman Arif Emre gibi 1952 yılında Millet Partisi'nin kapatılma davasında avukatlık yapmış, Şevket Kazan gibi iki kez Adalet Bakanlığı yapmış Şeref Malkoç, Mustafa Kamalak gibi hukuk formasyonunda haklı bir yer yapmış isimler yer alıyordu.
Davanın açılmasının ardından, konuyla ilgili çok tartışmalar yapılmasının yanı sıra spekülasyonlar da yapıldı, "iddianamenin, Savcı Vural Savaş, Anayasa Mahkemesi Başkanı Özden ve CHP'li bazı hukukçular tarafından ortaklaşa hazırlandığı" (163) ileri sürülüyordu.
Bu spekülasyonlar doğru olmasa bile, yaygaracıların ulaşmak istedikleri hedefe doğru önemli bir adım daha atılmış oluyordu.
Bu dava tarihi bir dava olarak, tarihteki önemli yerini alıyordu.
PAZARDA PARA NASIL KONUŞTU?
Yapılan tüm yaygaralara rağmen ve bu yaygaraların körüklediği olumsuz hadiselere rağmen, Refahyol Hükümeti devanı etmek istiyordu. Ancak artan olaylar ve baskılar sebebiyle DYP lideri Tansu Ciller'den "Başbakanlığı bana devret" teklifi sözkonusu oldu. Çiller, bu teklifle hem tansiyonu düşürmek istiyordu, hem de vaktinden önce Başbakanlık mührünü ele geçirmek istiyordu. Başbakan Erbakan, Cumhurbaşkanı DemireFi iyi tanıdığı için "Hükümeti kurma görevini sana vermez" dediyse de Çiller çok ısrar ettiği için teklif Erbakan tarafından kabul gördü. Yine de 'tedbir olması bakımından, Çiller Başbakanlığında kurulacak hükümete güven oyu vereceklerine dair her iki partinin tüm milletvekillerinden imza alıp Cumhurbaşkanına sunuyordu.
İşte tam bu sırada transferler hareketlendi. Çillerin partisine mensup bazı milletvekilleri tek tek partilerinden ayrıldı diğer partilere geçmeye başladı.
"Mayıs'ın (1997) son haftası ile Haziran'ın ilk haftasında, Ankara, tarihinde hiç olmadığı kadar milletvekili transferi haberleriyle çalkalanıyordu." (165)
"Hilton'a getirilen üç bavulun esrarı" başlıklı haberde, "içinde ne olduğu bilinmeyen bavulların otele gelmesinin ardından bir çok milletevekilinin otelde görüldüğü ve birkaç gün içinde de partilerinden istifa ettikleri..." (166) belirtiliyordu. Bu arada, o günlerde ANAP milletvekili olan Korkut Özal da, "Şer cephesi büyük maddi menfaatler sağlıyor" şeklinde sözleriyle dikkat çekiyordu. YDP Lideri Hasan Celal Güzel ise aynı gün yaptığı basın toplantısında, "Milletvekilleri bir mal gibi alınıp satılıyorlar" diyordu.
İşte kötü pazar da, çirkin pazarhkda paranın böyle konuştuğu iddia ediliyordu.
ERBAKAN BAŞBAKANLIK GÖREVİNDEN İSTİFA EDİYOR
14 Şubat, 28 Şubat, 21 Mayıs derken, yaygaralar olayları körükledi, olaylar yaygaralara sebebiyet verdi. Ve arkasından dayatmalar, baskılar, zorbalıklar olduğu iddiası sözkonusu oldu, Ama öyle ama böyle ülke geneline yayılmaya çalışılan gerginliği, hoş olmayan gidişatı fark eden Başbakan Erbakan, ülkesi ve milletinin geleceği için Başbakanlık görevinden istifa etmeye karar verdi.
18 Nisan 1999'da yapılan seçimlerin arkasından DSP Genel Başkan Yardımcısı Rahşan Ecevit'in MHP ile ilgili söylediği birtakım olumsuz sözlerden ötürü "MHP dışlanmamalıdır" tavsiyesinde bulunan
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Refahyol Hükümeti döneminde RP'yi dışlayıcı söylem ve olayların önüne geçip "Refah dışlanmamalıdır" diyemez miydi? Demedi. Neden?
"Başkanlık sisteminin gündeme getirildiği 1993'de Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in yaptırdığı bir araştırma muhtemel bir başkanlık yarışında, -onca yıpratma kampanyasına rağmen- Erbakan'la başbaşa kalacağını ortaya koyuyordu." (l67)
Eski İçişleri bakanlarından Abdülkadir Aksu'nun "Ortada siyasi mezar kazıcıları var" sözü çok düşündürücüdür.
TBMM'de verilen onca gensoruya rağmen, Erbakan hükümetini düşürememişlerdi. Ancak Mayıs 97'nin sonuna doğru demokrasi cephesi ile antidemokrasi cephesi belli olunca, ANAP lideri Yılmaz, DSP Lideri Ecevit ve CHP lideri Baykal antidemokrasi cephesinden yana olunca, Erbakan hükümetini istifaya zorladılar.
Darbe söylentilerinin zirveye çıktığı ya da çıkarıldığı sırada Erbakan kurmaylarıyla gece geç saatlere kadar yaptığı toplantıda erken seçime gitmek şartıyla Başbakanlıktan çekileceğini açıklamıştı. Takvimler 17 Haziran'ı gösterdiğinde ise Başbakanlık görevinden, Başbakanlığın Çiller'e verilmesi için istifa etti. Millet Erbakan'ın başbakanlığına doyamadan yeni bir başbakanla karşılaştı. Erbakan'ın yerine Mesut Yılmaz başkanlığında transfer azınlık hükümeti geldi.
Anayasa'nın 68/4, ve 69/6. maddelerine göre "Laiklik karşıtı eylemlerin odağı haline geldiğinin" kapatılma istemiyle açıldığı davanın Anayasa Mahkemesi'nde, 11 Kasım 1997'de sözlü açıklamalarım tamamladıktan sonra savunma sırası Erbakan'a gelmişti. Erbakan 18 Kasım'da başlayıp 20 Kasım'da tamamladığı sözlü savunmalarında tam 11 saat konuştu.
Başsavcının ve Erbakan'ın yaptıkları sözlü açıklamaların deşifresi yapılıp taraflara tebliğ edildikten sonra, davanın açıldığı günden beri Roportörlük yapan Yusuf Öztürk, Başsavcı'nın ve Erbakan'ın açıklamalarını da dikkate alarak 471 sayfalık raporunu hazırladı, Röportor raporunda, RP'nin kapatılması yönünde görüş bildirdi.
SAVUNAN ADAM YİNE SAVUNUYOR
Refah Partisi Genel Başkanı Erbakan, Başbakanlık görevinden ayrıldıktan sonra 97'nin yazını, savunma hazırlıklarıyla geçirdi. Erbakan'ın denetiminde çalışmalarını yürüten Hukuk Komisyonu önce 215 sayfalık ön savunmayı, ardından da 415 sayfalık esasa ilişkin savunmayı Anayasa Mahkemesi'ne verdi.
Hukuk Komisyonu, gerçekten başarılı ve tarihe geçecek bir savunma metni hazırlamıştı. Savunma, ekleriyle birlikte, 5 bin sayfayı aşıyordu. Savunmanın çatısını oluşturacak ön ve esasa ilişkin savunma tam 982 bin 829 harften oluşuyordu. Ön savunma, 40 bin 118 sözcük, 3 bin 36 paragraf, 8 bin 172 satırla toplam 215 sayfa meydana getirirken, esasa ilişkin savunma ise 670 bin harf 86 bin 459 sözcük, 12 bin 705 satır ve 9 bin 141 paragrafla toplam 415 sayfaya ulaşıyordu.
Savunma sürecinde Almanca, İngilizce ve Fransızca 50'nin üzerinde yabancı kaynak taranırken, Türkçe olarak ise 500'ü aşkın esere ulaşıldı. Ayrıca 50 kişilik bir grup, ABD ve Batı ülkelerine gidip kaynak tarama ve görüşme yapmaktan sekreterya hizmetlerine kadar bir dizi görevi yerine getirmişti.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş, RP'nin
REFAH PARTİSİ DE KAPATILIYOR
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş'ın PR'nin kapatılması istemiyle Anayasa Mahkemesi'nde açtığı dava, 7 ay 25 gün 53 saat süren karar oturumlarının ardından Anayasa Mahkemesi, RP'yi, "Laik Cumhuriyet karşıtı ...leri tespit edildiği" gerekçesiyle kapattı. Karar 2'ye karşı 9 oy ile alındı, üyelerden Haşim Kılıç ve Sacit Adalı karşı oy kulandı. Başkan Ahmet Necdet Sözer ile üyeler Yalçın Acergun, Ali Hüner, Güven Dinçer, Selçuk Tuzun, Lütfi F. Turcel, Samia Akbulut, Mustafa Burmin ve Fulya Kantarcıoğlu ise, RP'nin kapatılması için "Evet" oyu kulandılar.
Anayasa Mahkemesi'nin 16 Ocak 1998 tarihinde saat l4:30'de başlayan ve 15:15'te sona eren karar oturumunun ardından, alınan karar, Anayasa Mahkemesi Başkanı Ahmet Necdet Sezer ile üyelerin katıldığı basın toplantısıyla açıklandı.
Karara göre, Genel Başkan Necmettin Erbakan, Milletvekilleri Şevket Kazan, Ahmet Tekdal ile RP'den istifa eden Şevki Yılmaz, Hasan Hüseyin Ceylan ve İbrahim Halil Çelik'in milletvekillikleri, kararın resmi gazetede yayınlanmasıyla birlikte sona erecek. Bu milletvekilleri ve Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Şükrü Karatepe 5 yıl boyunca siyasi yasaklı olacaklar. (169)
SENİ SEVİYORUZ SAVUNAN ADAM
(İstanbul, 20 Kasım 1997)
"Genç adam seher vakti kalktı. Gecenin derinliği her yerde hissediliyordu. Abdest aldı. İki rekat namaz kıldı. Yasin-i Şerifi okudu. Sonra dua etti.
"Rabbim, dedi, onun göğsüne inşirah ver, göğsünü genişlet... işini kolaylaştır. Dilindeki düğümü çöz, ta ki sözleri doğru anlasınlar." O güne kadar pek kere eleştirmişti. Zaman zaman "Acaba gerçekten samimi mi?yoksa..." diye sorular ve ihtimaller arasında bocaladığı bile olmuştu. Ama işte şu tercih noktasında aklına duadan ve muhabbetten başka bir şey gelmiyordu.
71 yaşında yüzüne tevekkülün ince izleri sinmiş bir adam, hiçbir şekilde yıkılmadığını ifade edercesine zarif bir tebessümle basamakları tırmanıyordu.
Savunacaktı...
Savunması gereken ne varsa hepsini... Üstüne yürünen her şeyi... Ezilen her insanı... Horlananları.
71 yaşından sonra insan, kendi "dünya'sını soyunmazdı. O savunma bir gelecek savunmasıydı. Dünyadan sonra gelecek olana yönelik bir savunmaydı.
"Her adımı bir keffaret olmalı geçmişte hata olarak görülenlere..." diye düşündü. Sabah güneş doğarken, o hâlâ dua ikliminde yaşıyordu.
Herşey bitecekti bu dünyada... Tarihe düşülen notlar kalacaktı... Onlar gidecekti ebediyet alemine... Her yapılanın yazıldığı bir tarih kütüğü vardı, o taşınacaktı en yüce mahkemeye... Yargı adamlarının da yargılandığı bir mahkeme daha kurulacaktı... önemli olan oraya taşınacak zabıttı... Onun için savunan adam adına hiçbir şeye üzülmek doğru olmazdı. Dünyevî üzüntü ve sevinçler hep geçici idi... Önemli olan, dünyada "ebedîyyen kalıcı olan"ın sırrını yakalamaktı. Savunan adam. belki en kalıcı eylemini, orada dururken gerçekleştirmiş olmaktaydı..." (168)
Ahmet Taşgetiren Gazeteci Yazar
İŞTE GEREKÇELİ KARAR
Anayasa Mahkemesi'nin 16 Ocak 1998'de kapatma karan aldığı Refah Partisi'nin tüzel kişiliği, 22 Şubat 1998 tarihli Resmi Gazete'nin mükerrer sayısında gerekçeli kararın yayınlanması ile resmen son buldu.
Anayasa Mahkemesi'nin RP'nin kapatılmasına ilişkin gerekçeli kararı toplam 329 sayfadan oluştu. RP'nin kapatılmamasını isteyen Anayasa Mahkemesi üyeleri Haşim Kılıç ve Sacit Adalı'nın karşı oy gerekçeleri, kapatma gerekçesinin iki katı uzunluğunda oldu. Bu kadar uzun olan gerekçeleri, bu kitap'ta anlatma imkanı olmadığını takdir edersiniz. Bu sebepten ötürü bazı bölümlerini aktarmaya çalışacağız.
Anayasa mahkemesi, laikliğe aykırı eylemleri nedeniyle kapattığı RP'nin Lideri, Prof. Dr. Necmettin Erbakan'ı, "28 YILLIK KARARLI ŞERİATÇI" olarak ilan etti.
Erbakan, kararı büyük bir soğukkanlılıkla karşıladı ve halkı sükun ve teenniye çağırdı. Bu davranış, herhangi bir olayın meydana gelmemesine sebep oldu. Tüm RP'liler de liderleri gibi kapatma kararını soğukkanlılıkla karşıladılar. Bu durum, hiç kimsenin etkilenmediği manasına gelmez. Kızanlar, üzülenler ve hatta ağlayanlar bile oldu. Çünkü kapatılan parti, 14 yıllık emekleri, hizmetleri, sevgileri, gayretleri ve ümitleriyle büyütülmüş Türkiye'nin en büyük partisiydi. Kolay değil,
RP'liler, kararın kapatmadan yana verileceğini beklemiyorlardı. Başta RP'li Anayasa Hukuk Profesörü Mustafa Kamalak olmak üzere tüm RP'liler "Hukuk çıldırmadıysa parti kapatılmaz" diyorlardı. Ama kapatıldı.
Genel Başkan Erbakan ve diğer partililer, gerekçeli karar Resmi Gazete'de yayınlanıncaya kadar Refah Partisi'ndeki hizmetlerine devam ettiler. Bu arada "Gerekçeli kararı" da merak ediyorlardı.
kıydıracak" sözleri, ulusal bütünlüğü bozmaya yönelik, sözler olarak kabul edilerek, kapatmaya gerekçe yapıldı.
Din ve vicdan özgürlüğünün kamu güvenliğinin gerektirmesi halinde yasayla sınırlandırılabileceğine ilişkin İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesine atıfta bulunulan karar da şu ifadelere yer verildi:
"Hukuku, inançlara göre ayırmak vatandaşların birbiriyle hukuksal bağlantılar kurmalarını zorlaştırır. İnanç farklılıklarına dayanan değişik hukukların uygulanması sosyal gelişmeyi önleyeceği gibi ulusal bütünlüğü de bozar. Çok hukukluluk, din ayrımcılığına neden olacağı gibi akıl ve çağdaş bilime dayalı laik düzeni de sarsar. Erbakan kendilerinin imanlı Müslüman olduklarını, Avrupalılaşmanın anlamını bulamadığını, bir kadının boşanması için iki şahidin kafi geldiğini, "dediği Milli Nizam Partisi'nin kapatılma gerekçesinde de yer almaktadır. Böylece Erbakan'ın 1970'te MNP'nin kuruluşundan beri dine dayalı hukuku devlete egemen kılma düşüncesini kararlılıkla sürdürdüğü anlaşılmaktadır. Bu düşüncenin laiklik ilkesine aykırı olduğu tartışmasızdır."
Erbakan'ın Meclis Grubundaki konuşmasında yer alan, "RP iktidara gelecek, adil düzen kurulacak, sorun ne, geçiş dönemi sert mi olacak, yumuşak mı olacak, kansız mı olacak. 60 milyon buna karar verecek" sözleri de kapatma gerekçeleri arasında yer alırken, "Erbakan'ın konuşmasındaki adil düzen ile anlatılmak istenen dini kurallara dayalı devlet düzenidir." denildi.
351
Kararda, Erbakan'ın, "1970 yılında Milli Nizam Partisi'nin kuruluşundan beri, dine dayalı hukuku devlete egemen kılma düşüncesini kararlılıkla sürdürdüğü" ifade edildi.
Gerekçenin 20 sayfalık bölümünde delillerin değerlendirilmesi yapıldı. İlk olarak Erbakan'ın ve diğer RP'lilerin Türban konusundaki tutumları halkı kışkırtmak olarak gösterildi ve şöyle denildi:
"Erbakan'ın ve partinin tüm yöneticilerinin kendilerine oy getirdiği inancıyla hemen her konuşmalarında okullarda, hatta devlet dairelerinde başörtüyle öğrenim görme ve çalışmanın anayasal bir hak olduğnu iddia ederek halkı kışkırttıkları, eylemler düzenledikleri ve hatta Erbakan'ın iktidar olduklarında rektörlerin başörtüsüne selam duracaklarını söylediği belirlenmiştir. Kamusal kuruluşlarda, öğrenim kurumlarında başörtüsü ve onunla birlikte kullanılan belli biçimdeki giysi ayrım niteliğindedir. Dinsel kaynaklı düzenlemelerle girişimler anayasanın laiklik ilkesine aykırılık oluşturur. Erbakan "Anayasa Mahkemesi'nin kararlarını gözardı ederek, üniversitelerde türbanı teşvik eden konuşmaları, laik düzen karşıtları için bir mesaj oluşturmuştur. Nitekim ülkenin çeşitli yerlerindeki üniversite ve cami önlerinde kamu düzeninin bozulmasına yol açan birçok eylem yapılmıştır."
Erbakan'ın bir konuşmasındaki, "Tahakkümün ortadan kalkmasını istiyoruz. Çok hukuklu sistem olmalı. Biz geldiğimizde isteyen müslüman nikahını müftüye kıydıracak isteyen Hıristiyan nikahını kilisede
KARŞI OY KULLANAN ÜYELERİN GEREKÇELERİ
l- ÜYE HAŞİM KHJÇ'IN GEREKÇELERİ
RP'nin kapatılma kararma muhalif kalan Anayasa Mahkemesi üyesi Haşim Kılıç, karşı oy gerekçesinde düşünce özgürlüğünün yalnızca olumlu karşılanan, zararsız veya önemsiz sayılan görüşler için değil, şoke eden, şaşırtan, endişe verici görüşler için de geçerli tutulmasını istedi.
Kılıç, Avrupa İnsan Haklan Komisyonu'nun daha önce Anayasa Mahkemesince kapatılan TBKP, Sosyalist Parti, HEP ve DEP'in başvurularını kabul ettiğini belirterek, mahkemenin de vereceği kararlarda bunu dikkate alması gerektiğini kaydetti. Kılıç'ın görüşlerini dayandırdığı Divan kararlan şöyle:
Erbakan'ın olay yaratan ve "Bu parti İslami cihat ordusudur. Bütün gücünle bu ordu için çalışacaksın. Çalışmazsan patates dinindensin" sözleri "saptanamamıştır." gerekçesiyle kapatmaya dayanak yapılmazken, Başbakanlık Komutunda yemek verilmesi kapatma gerekçeleri arasında sayıldı. Bu suçlamayla ilgili yapılan değerlendirme ise şöyle:
"İktidar partisinin genel başkanı sıfatını taşıyan bir kimsenin laiklik karşıtı söz ve eylemlerden kaçınmada herkesten daha dikkatli ve özenli olması gerekir. Başbakan olan bir kimsenin TC'nin kuruluşundan sonra laiklik ilkesinin gerçekleştirilmesine yönelik anayasada belirtilen devrim yasalarına aykırı kıyafetler içindeki kişiler", Başbakanlık konutuna davet ederek bunların devlet katında kabul gören kişiler olduğu görüntüsü vermesi laik hukuk düzeninin reddi anlamına gelmektedir. Parti Genel Başkanının dini görüntü ve anlayışa laik devlet düzenini oluşturan kurallardan daha üstün bir yer verdiğini gösteren, açıkça siyasi çıkar ve nüfus sağlanmaya yönelik olduğu bu davranışın laikliğe aykırılık oluşturmaktadır."
RP'nin kapatılmasında Erbakan'la ilgili gerekçelerden bir kısmını buraya yazdık. Ancak gerekçede Şevki Yılmaz, Hasan Hüseyin Ceylan, ibrahim Halil Çelik ve Şükrü Karatepe'yle ilgili gerekçelerde var. Her halükârda gerekçenin özünde laikliğe aykırılık" olduğu açıkça görülmektedir.
gerektiğini savunan Kılıç, şu görüşlere yer verdi:
"Anayasa kuralı gayet açıktır. Milletvekilleri Meclis çalışmaları sırasında kullandıkları oy ve ileri sürdükleri söz ve düşüncelerden dolayı sorumlu olmayacaktır."
Haşim Kılıç, Anayasa Mahkemesi'nin Erbakan ve diğer RP'lilerin türban ve başörtüsü konusundaki ısrarlarını kapatma gerekçesi yapmasına da muhalefet etti. Bununla ilgili yasalar hakkında ayrıntılı açıklamalarda bulunan Kılıç, sözlerini şöyle sürdürdü.
"Yüksek öğretim kurumlarında kılık ve kıyafet biçimi sosyal, kültürel, kişisel görüşler, gelenekler ve inançların gereğ gibi olgu ve değerlere bırakılmıştır. Zira üniversiteler evrensel ve özerk kuruluşlardır. Bu özellikleri sebebiyle bünyesinde özgür düşüncenin, özgür araştırmanın ve özgür tavrın biçimlenmesi esas alınmıştır. Böyle genel bir düzenleme için de "inançları gereği" giyinebilecek bazı kimselerin de olabileceği gerçeği düzenlemenin 'dine göre' yapıldığı anlamına gelmez, inançları gereği giyinmek isteyenlerin bu yasa kapsamı dışında tutulması esasen eşitlik ilkesine aykırı bir davranış olur."
Herhangi bir inanç grubunun hak ve özgürlüğün önünde bulunan engellerin kaldırılması için bir siyasal parti ya da üyesinin düşüncesini açıklamasının, çözüm önermesinin dinsel inancı istismar olarak yorumlanmasına karşı çıkan Kılıç şöyle devam etti.
"Demokratik devlet, farklılıkların bir arada bulunduğu ancak insanların barış içinde bir arada yaşayabildiği ülke demektir. Herkesin aynı şeyleri düşündüğü, aynı görüşü ifade ettiği farklılıkların
"Düşünceyi açıklama özgürlüğü, demokratik toplumun önemli temellerinden birini oluşturur. Sözleşmenin onuncu maddesi, yalnız uygun ve iyi olarak düşünülen veya zararsız veya önemsiz sayılabilecek haber veya düşünceler için değil, aynı zamanda devleti veya toplumun herhangi bir bölümünü şoke eden, güçlendiren veya rahatsız eden düşünceler ve haberler için de geçerlidir ve uygulanmalıdır. Bunlar çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirli olmanın gerekleri olup bu özellikler olmadan herhangi bir demokratik toplum düşünülemez."
Haşim Kılıç, 1995 yılında anayasada yapılan değişikliklerin parti kapatmayı zorlaştırdığını kaydederek, genel başkanın konuşması esas alınarak bir partinin kapatılamayacağını belirtti.
Kılıç, RP'nin kapatılması kararına "Savunmalar alınmadan, tanıklar dinlenmeden yargılama yapılmış, anayasada öngörülen herkes meşru savunma ve yollardan faydalanarak yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahiptir, kuralındaki hak arama özgürlüğünün ihlal edildiği" görüşüne vurgu yaparak partilerin 'suç odağı' olma gerekçesiyle kapatılmasının kolaylaştırıldığını belirterek bu durumu eleştiren Kılıç, bu durumun diğer partiler için de bir tehdit oluşturduğuna dikkat çekti.
Erbakan'ın TBMM'de parti liderleriyle anayasa değişikliği konusunda yapılan zirvedeki konuşması ile partisinin TBMM grubunda yaptığı konuşmanın "yasama sorumluluğu" kapsamında görülmesi
yaptırım uygulanmadığına işaret eden Adalı, "Çıkartılan kanunlar herkes için geçerli olmamaktadır. Beklenmekte, istenmeyen kişi ve kuruluş geldiğinde "elek" sıklaştınlıp, mesele yargı darboğazında çözülmektedir. Bu hem kanunların genelliği ilkesine aykırıdır, hem de siyasetin kendi yükünü yargıya devretmesine yol açmaktadır. Siyasetin esnek kuralları yerine yargının sert kaideleri ile mesele çözümlenecek sanılmaktadır. Oysa, her iş kendi ortamı içinde çözülmeli, yargı son aşamada müdahale etmelidir" görüşünü dile getirdi.
"Çoğunluğu alan ve iktidar olan parti, hâlâ yöneten statüsünde değilse nerededir?" sorusunu ortaya atan Adalı, demokrasinin "bölme ve parçalama, susturma ve bastırma, gocundurma ve kaçırma sanatı" olmadığını kaydetti. Adalı, demokrasilerde, bir partinin kolayca elimile edilemiyeceğini belirtirken, "Onu ortadan kaldırmanın şartları kolaylaştırılamaz" dedi.
Adalı, düşünce üretiminin engellenmesi halinde demokrasinin gelişemeyeceğini belirtirken, RP'nin kapatılması ile ilgili "Adı geçen parti müesses nizamın ve rejimin bir parçasıdır. Aldığı oylarla kitle partisi düzeyine gelmiştir. Laikliği zedelemek değil, pekiştirmek için, belki, varlığının zorunluluğu bile düşünebilir. Şu 'gökkubbe altında' bugüne kadar zaten söylenmedik hiçbir söz kalmamışken, hem de TBMM çatısı altında söylenenleri bugünkü ortamda suç saymak, ancak geriye dönüş, hak ve özgürlükleri askıya almak olur" dedi.
bulunmadığı tekçi düşüncelerin dayatıldığı bir ülkede demokratiklikten bahsedilemez."
Erbakan'ın Başbakanlık Konutu'nda tarikat liderlerine verdiği yemeği "toplumsal barış ve kaynaşmanın amaçlandığı sosyal etkinlik" olarak değerlendiren Kılıç, yemeğe katılanların RP ile herhangi bir organik bağlarının olmadığına da dikkat çekti. Kılıç, "Kıyafetlerinden dolayı siyasi parti liderinin sorumlu tutulması, neticede partisinin kapatılması, milletvekilliğinin düşmesi ve siyasi yasaklı durumuna gelmesi, ne ulusal, ne de uluslararası hukukun kabul edebileceği hukuk anlayışı olamaz; böylesij başka bir ülkede gösterilemez." dedi.
2- ÜYE SACİT ADALTNIN GEREKÇELERİ
RP'nin kapatılma kararına muhalif kalan üyelerden birisi de Sacit Adalı oldu. Adalı karşı oy gerekçesinde, laikliğin perçinlenmesi için RP gibi partilerin varlığının zorunlu olduğunu dile getirdi.
Adalı, karşı oy yazısında Eric Fromm'dan Andre Cide'ye, Dostoyevski'den Ortega Gasset'ye kadar geniş bir referans kullandı. Partilerin odak olma nedeniyle kapatılabilmesi için "tekrar-devamlılık-yaygınlaşma" koşullarının gerçekleşmesi şartının aranması gerektiğine işaret eden Adalı, bunların partiyi bağlamayan bireysel suçlar olarak görülmesi gerektiğini belirtti.
Türkiye'de her hata işleyen kişi veya kuruluşlara
Karşı oy yazısında uluslararası sözleşmelere de yer veren Adalı, muhalefet yazısını şu cümlelerle tamamladı:
"TC devleti güçlüdür. Vatandaşlarına, sivil toplum örgütlerine, partilere karşı kendini özel bir korumaya almasına, resmi söylemlere sığınmasına ihtiyacı yoktur. Laiklik oturmuştur. Devlet, taraf olmaktan çıkartılmalıdır. Belki devletin tanımı bile değişmelidir. Kimse devlet değildir veya tam tersine devlettir. Çünkü herkes bir kişinin hizmetindedir; ama ne varki bugünkü sistemde bir kaç kişinin devlet olması onlara ayrıcalık sağlamakta, elindeki gücü bildiği gibi kullanma tehlikesi doğurmakta, asıl çekişme ve çatışmaların kaynağı da çoğu zaman bu olmaktadır. Siyasi mücadele eşit yürütülmelidir; partiler dahil herkesin şansı her zaman ve her yerde eşittir."
TEBESSÜM ONUN YÜZÜNDEN EKSİK OLMAZ

Erbakan, 29 Ekim 1997'de Cumhuriyet törenlerinde partisi ile İlgili kapatma görüşmelerinin devam ettiği Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özdenle sohbet ediyor. Hem de kin ve nefret duymadan tebessümle...
Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özden, RP davası karara bağlanmadan az bir süre önce yaş haddinden emekli oldu. Yerine Ahmet Necdet Sezer getirildi. Böylece RP'nin kapatılması ile ilgili kararın altına imza atmak, Yekta Güngör Özden'e nasip olmadı.
RP'NİN KAPATILMASI ÎLE İLGİLİ VAHİM HATALAR
"Refah Partisi'nin kapatılması ile ilgili kararın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden döneceğine kesin gözüyle bakılırken, böylesine vahim hukuki hataları içeren bu kararın Anayasa Mahkemesinden nasıl çıktığı ise hala merak ediliyor. Asrın en önemli davası olarak nitelendirilen ve sert eleştirilere sebeb olan RP'nin kapatılması ile ilgili karardaki vahim hukuk hataları şu şekilde sıralanıyor.
1- Bu davada, hiçbir eyleme odak olmadığı halde Refah Partisi tüzel kişiliği yargılanmıştır.
2- Suç ve ceza şahsidir. Halbuki tüzel kişiliği yargılanmış fakat gerçek kişilere de ceza verilmiştir.
3- Gerçek kişilere, tabii hakim önünde yargılama yapılmadan ceza verilmiştir.
4- Gerçek kişilere savunmaları alınmadan ceza verilmiştir.
5- Hiç kimsenin suçu subut bulmamıştır.
6- Bu davada sorumsuzluk hiçe sayılmıştır.
7- Bu davada dokunulmazlık hiçe sayılmıştır.
8- Türkiye'nin imzaladığı Avrupa insan Haklan Sözleşmesi'nin 5-, 6., 10. ve 11. maddelerine aykırı davranılmıştır.
9- 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu'nun 103-
maddesi Anayasa'ya uygun olduğu halde keyfi bir biçimde iptal edilmiştir.
10- 103. madde Anayasa'mn geçici 15. maddesinin koruması altında olduğu halde iptal edilmiştir.
11- Siyasi Partilen Kanunu'nun Anayasa'ya uygun olan 103- maddesi iptal edilmiş, buna karşılık Anayasa'ya tamamen aykırı olan 101/6 maddesi uygulanmıştır.
12- Anayasa'mn 100. maddesine göre hükümet icraatlarını TBMM denetler. Denetlenen icraatlar hiçbir şekilde yargı konusu yapılamaz. Oysa bu davada yargı konusu yapılmıştır.
13- Hakkında takipsizlik karan verilen konular yargı konusu yapılmıştır. (Kanal 7)
14- Anayasa Mahkemesi'nin benzer konuda daha önce verdiği kararların hepsi inkar edilmiştir."(l63)
15- Bu dava ceza davasıdır. Siyasi Partiler Kanunu'nun 103- maddesinin tatbiki gerekirdi. Bunun tam aksi olmuştur.
16- 2820 sayılı SPK'nun 103. maddesinin iptali düşünülse bile bunun makable şamil olmaması, geçmişe yürümemesi gerekirdi. Bunun tam aksi olmuştur.
17- 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu'nun 103-maddesi iptal edilebilir olsa bile Anayasa'mn 153-maddesine göre "Resmi Gazete'de yayımlanmadan yürürlüğe giremez" hükmüne aykırı davran il mistir.
18- 1995'den önceki olaylar delil olamaz. Zira Anayasa'ya odaklaşma kavramı 1995 yılında girmiştir: Alehteki davalar geçmişe yürümez.
19- Bantlar delil olamaz.
20- Bu dava ceza davası olduğu için cezai unsurların tamamının aranması gerekirdi, ancak aranmamıştır.
21- Laikliğe aykırı unsurların tamamının aranması gerekirdi. Hiçbiri aranmamıştır.
22- Siyasi Partiler Kanunu m.lOl/d'ye göre, ihraç edilenlerin eylemleri delil olamaz, karara esas alınamaz. Bu hüküm uygulanmamıştır.
23- Bu davada piramit tersine çevrilmiştir. Önce karar verilmiş sonra yargılama yapılmıştır.
24- Siyasi Partiler Kanunu'nun 101/b maddesinin tatbik edilmesi için ek savunma alınmamıştır. Zira CMUK'a göre iddianın değişmesi bunu gerektirir.
25- Başsavcı TBMM'ne yazdığı yazıda Siyasi Partiler Kanunu'nun 103. maddesine göre dava açamıyorum demiştir.
26- Kanunsuz suç ve ceza olmaz.
27- Bir suçtan dolayı iki defa ceza verilmez. (Ş. Karatepe'ye verilmiştir)
28- Bu davayla birlikte kuvvetler ayrımı prensibi çiğnenmiştir. Demokrasi alt üst edilmiştir, milletin iradesi hiçe sayılmıştır." (171)
Bu vahim hataların ortaya konmasının yanısıra birçok gazeteci-yazar, fikir adamı, siyasi, aydın RP'nin kapatılmasına tepki gösterdiler. İşte bu tepkilerden bazıları:
CENGİZ ÇANDAR'IN TEPKi VE YORUMU
TÜRKİYE'YE "KÜME DÜŞÜRTMEK"...
"Önce Anayasa 'nın 68. ve 69. maddelerine ve Siyasi Partiler Kanunu 'na göz atmayı tasarladım. Ardından vazgeçtim. Zira, hukuk, ortada "şekil" olarak sözkonusuydu, Olan-biten, herkesin bildiği ya da farketiği gibi tümüyle "siyasi" idi...
Zaten, yargı organlarının balkanları, Türkiye'de "yargının bağımsız olmadığını" defalarca vurguladılar. Türkiye 'de yargı da, yasama gibi yürütmenin denetiminde. Yürütmeden kastımız, hükümet falan değil. Hükümet, toplumun önüne konulan sahnede, yürütmenin figüranlık görevini yerine getiriyor. Yürütme, günün moda deyimiyle "derin devlet"
...Değişime direnen, hukuk devleti olmamaya adeta azmetmiş ve köhneliği derinlere kök salmış devlet, Türkiye'ye küme düşürtüyor "(172)
Cengiz Çandar Gazeteci-Yazar
ABDURRAHMAN DİLİPAKIN TEPKİ VE YORUMU
REFAH PARTİSİ KAPATILDI
"Ben bu kararı beklemiyordum. Ama beklenmeyen oldu ve Türkiye'nin en büyük siyasi partisinin kapısına kilit vuruldu.
Aslında mahkum edilen RP değil, Türkiye 'dir. Bu karar, İnsan Hakları Mahkemesi 'nde mahkum edilecektir,
RP misyonu çok daha güçlü bir şekilde siyaset sahnesinde en kısa zamanda yerini alacaktır.
Bu kararı veren yargıçlar, bu kararlarım savunamayacaklardır..." (173)
Abdıırrahman Dîlipak
ALİ BAYRAMOĞLUNUN TEPKİ VE YORUMU
ZOR DÖNEMEÇ
"Beklenen oldu. Aylar Önce, 28 Şubat kararlarıyla başlayan süreç en kritik noktasına ulaştı. Ve Refah Partisi kapatıldı.
Bir siyasi partinin kapatılmasının demokrasi adına üzücü olduğuna şüphe yok...
RP, bu ülkedeki tüm diğer partiler gibi, temsil ettiği toplumsal duyarlılıkla, teşkilatı arasında popülist ilişki kuran bir partiydi. Ve yine tüm diğer partiler gibi RP 'nin de hataları siyasiydi. Ve siyasi hataların telafisi, teşhiri, hatta yapanın eritilmesi, bir diğeri ila ikna edilmesi, asayiş yöntemleriyle değil, örselenmeye başlayan toplumsal mutabakatın yenilenmesiyle aşılmalıydı.
Demokrasi bunu gerektirirdi..."(J74)
Ali Bayramoğlu
Gazeteci - Yazar
365
HAKAN ALBAYRAK'IN TEPKİ VE YOROV
YEPYENi, BEMBEYAZ BİR SAYFA
"Velhasıl onlar vurdu biz büyüdük kardeşim " diyor şair, işte öyle bir şey... Milli Nizam Partisi kapatıldığında üç-beş divane hariç herkes "Bu iş bitti" demişti. Fakat Milli Görüş "Bu iş bittikten " bir sene sonra hükümet ortağı oldu. MNP'nin yerine kurulan MSP'nin kurulması ve MSP'nin yerini alan RP'nin önüne yüzde 10luk bir baraj konulması da Milli Görüş'ü safdışı bırakmaya yetmedi. "Vira Bismillah " demekten usanmayan Erbakan ve arkadaşları Refah Partisi 'ni sıfırdan %4'e, %4'den %20'lere taşıyıp Türkiye'nin en büyük partisi haline getirdiler.
Dünya dönmeye devam ediyor. Ve dünya döndükçe Milli Görüş büyüyor. Cuntanın, derin devletin, oligarşinin en baba beyinleri toplantı üstüne toplantı yapıp bu duruma bir son vermenin yollarını arıyorlar, fakat nafile; Tabiatın akışıyla baş edemiyorlar..." (175)
Hakan Albayrak Gazeteci - Yazar
NAZLI HJCAK'IN TEPKİ VE YORUMU
TÜRKiYE BUNALIYOR
"Refah Partisi 'nin kapatılması üzerinde daha çok yorum yapacağız. Şimdilik ilk izlenimlerimi aktarmak isterim: Öncelikle, Anayasa Mahkemesi'nin iki cesur üyesini, karara katılmayan Haşim Kılıç ve Sacit Adalı'yı kutlarım. Gerçekten alim olduklarını ve esen havaya göre yollarını çizmediklerini gösterdiler..." (l 76)
Nazlı Ilıcak
Gazeteci - Yazar
MEHMET Y. YILMAZ'IN TEPKİ VE YORUMU
REFAH PARTİSİ 'NlNÂSIL GÜNAHI
"Beklenen oldu ve Türkiye bir kez daha bir siyası partinin kapatılışına tanıklık etti. Anayasa Mahkemesi 'nin kararı ileriki yıllarda da çok tartışılacak. Bu kararda "28 Şubat süreci"nin ve "askerlerin" rolü üzerinde çok spekülasyon yapılacak..."(l77)
Mehmet Y. Yılmaz
Gazeteci - Yazar
GÜLAY GÖKTÜRK'ÜN TEPKİ VE YORUMU
SIRLAR AYDINLANIRSA
"Politikada son yılların en tartışmalı olayı olarak değerlendirilen "Refah Olayı" siyasi tarihimize "Refah Utancı" olarak geçecek bir utanca dönüştü bu gün.
28 Şubat'la birlikte başlayan süreçte bir adım daha atıldı.
Böyle bir günde bu kapatma kararıyla ilgili birşeyler yazması beklenir bir köşe yazarından.
Ama ben yazmayacağım.
Çünkü artık yazacak birşey bulamıyorum.
Sadece Refah Partisi 'ni yöneticilerine üyelerine ve bu partiye oy verenlere sabır dilemek ve üzüntülerimi iletmek istiyorum." (l 78)
Gülay Göktürk
Gazeteci - Yazar
Başsavcı Anayasa Mahkemesine gönderdiği kasetlerin incelenmesinden başörtüsü ile yemin etme eylemi yapmak için FP İstanbul Milletvekili Nazlı Ilıcak'ın refakatinde Meclis'e gelen Merve Kavakcı için yapılan tezahürat ve yemin töreninin sonuna doğru salonda bulunmadığı halde Kavakcı'nın ismi okununca FP milletvekillerinin tümünün katıldığı tezahürata da dikkat çeken Savaş, bir çok iddiada bulundu.
"RP'ni kapattırmaktan şeref duyacağım" diyen Vural Savaş, acaba Fazilet Partisi'ni de kapattırarak bir şerefe daha nail olacak mı?
Fazilet Partisi de kapatılacak mı?
REFAH PARTiSi KAPATILINCA...
Refah Partisi Anayasa Mahkemesi tarafından 16 Ocak 1998 tarihinde kapatılınca, Refah Partili milletvekilleri ve belediye başkanları, Avukat İsmail Alptekin'in Genel Başkanlığını yaptığı Fazilet Partisi'ne geçtiler. Bazıları da bağımsız kalmayı ya da diğer partilere geçmeyi tercih ettiler.
18 Nisan 1999 seçimlerinden az bir süre önce DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığmına Fazilet Partisi hakkında suç duyurusunda bulundu. Seçimlerden sonra ise, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş, Fazilet Partisi'nin laikliğe aykırı eylemlerin odağı haline geldiğni, kapatılan Refah Partisi'nin devamı olduğunu savunarak partinin kapatılmasını Aydın Menderes hariç FP mensubu tüm milletvekillerinin de siyasetten beş yıl yasaklanması istemiyle Anayasa Mahkemesi'nde dava açtı.
11. BÖLÜM

YEPYENİ DÖNEM
(2000)
Bununla da yetinilmecli. Devlet Güvenlik Mahkemesi savcısı Nuh Mete Yüksel, Erbakan ve Şevket Kazan hakkında "Anayasal düzeni dini esaslara göre zorla değiştirmeye kalkıştıkları" gerekçesiyle soruşturma yürütüyor. Soruşturma sonucunda, Erbakan ve Kazan'ın idam istemiyle Yüce Divan'da yargılanmaları için fezleke düzenleneceği bildiriliyor." (179)
Bununla birlikte Erbakan hakkında yedi ayrı dava açıldığı kamuoyu tarafından bilinmektedir.
HUKUKÎ VAHİM HATALARA RAĞMEN
Anayasa Mahkemesi RP'yi kapatırken Necmettin Erbakan'ın 29 yıllık aktif siyasi yaşamına da üçüncü kez nokta koydu. Siyaset sahnesine çıktığı 1969 yılından bu yana, Türkiye'nin en çok tartışılan siyasetçilerinden biri haline gelen Erbakan'ın liderliğini üstlendiği üç partisi de kapatıldı.
Partilerin ikisinin (MNP ve RP) kapısına Anayasa Mahkemesi birinin (MSP) kapısına da 12 Eylül Askeri müdahalesinin ardından Milli Güvenlik Konseyi kararıyla kilit vuruldu. Gerekçe hep ayni; "Laikliğe aykırılık."
Erbakan bu kapatma kararlarının ardından xda toplam 9,5 yıl süreyle siyasi yasaklı oldu. Refah Partisfnin kapatılması, Erbakan'ı bir kez daha, hem de beş yıl süreyle siyasi yasaklı hale getirdi.
ERBAKAN'A VERİLEN CEZA ÎLE İLGİLİ HUKUKİ HATALAR
Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından TC 54. Hükümet'in Başbakanı Prof. Dr. Necmettin Er-bakan hakkında verilen l yıl hapis cezası kararında hukuki hatalar bulunduğu, bazı hukukçular ve bilim adamları tarafından ortaya kondu.
Bu hukuki hatalar şu belgelere dayandırılıyor:
1- " Konuşmanın yapıldığı mitingde Hükümet Komiseri olarak görev yapan Sabri Gürbüz, aynı gün tuttuğu ve Emniyet Müdürlüğüne verdiği raporda, gerek Erbakan'ın gerek diğer konuşmacıların sözlerinin "kanuna uygun" olduğu bildirilmiştir.
2- Bingöl Valiliği tarafından 22 Mart 1999'da Diyarbakır l Nolu DGM başkanlığına gönderilen yakıda, iddia edilen konuşmanın yapıldığı bir video kasetin kendi arşivlerinde bulunmadığı ifade edilmiştir.
3- Raks firması tarafından 9 Mart 1999'da Diyarbakır DGM'ye gönderilen yazıda, E-90 rnetrajındaki VHS video kasetin 31 Ekim 1997 tarihinde ve saat 15.00-23.00 saatleri arasında üretildiği bildirilmiştir.
4- Ankara DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel, 5 Mayıs 1999'da Diyarbakır DGM'ye gönderdiği daha önceki yazılardaki ifadelerin "zuhulen" yazıldığını belirterek şöyle demiştir: "Sözkonusu kasetin aslı olmayıp üretilen kasetlerden olduğu, bilgilerinize rica olunur."
5- Hukuken, seçim konuşmalarıyla ilgili olarak 3 ay içinde dava açılması gerekirken, 3,5 yıl sonra dava açılmıştır." (181)
ERBAKAN'A 1 YIL HAPİS CEZASI VERİLİYOR
Erbakan hakkında açılan yedi ayrı davadan biri de düşünce suçlarını içeren Türk Ceza Kanunu'nun 312. Maddesine muhalefetten idi. Bu davaya Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi bakıyordu. Mahkeme, Erbakan Hoca'nın 25 Şubat 1994 tarihinde Bingöl'de yapılan mitingde yapmış olduğu konuşmada, halkı din, dil, ırk ve mezhep ayrımı gözeterek kin ve nefrete tahrik ettiği gerekçesiyle bir video kasetini delil göstererek 10 Mart 2000 tarihinde hakkında l yıl hapis cezası verdi.
Verilen cezanın Yargıtay tarafından onaylanması durumunda ceza kesinleşmiş olacak. Ancak, bu cezanın Yargıtaydan döneceği sanılıyor.
Eski Adalet Bakanlarından Şevket Kazan şöyle diyor: " ...Bizde en azından mahkemenin adli hataya düştüğü kanaati hasıl olmuştur, inanıyoruz ki, Yargıtay aşamasında Yüksek Mahkeme esasen dosyaya ibraz edilen içtihatları gözönünde bulundurarak bu kararı bozacak ve Türk Yargısını her nasılsa verilen böyle bir kararın töhmetinden kurtaracaktır." (180)
ERBAKAN'A VERİLEN CEZA İLE İLGİLİ TÜRKİYE YAZARLAR BİRIİĞİ'NİN TEPKİ VE YORUMU
(TEPKi VE YORUM)
" Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir ceza yok. Maalesef Türkiye 'de düşünce suç sayılı-yor..."(183)
Türkiye Yazarlar Birliği
ERBAKAN'A VERİLEN CEZA İLE İLGİLİ HASAN CEMAL'IN TEPKİ VE YORUMU
(TEPKi VE YORUM)
" Erbakan Hoca 'mn cezası Demokrasiye sığ-mıyor...Ömürboyu siyaset yasağı demokrasilerde var mı? Yok..."(l82)
Hasan Cemal Gazeteci-Yazar
ERBAKAN'A VERİLEN CEZA İLE İLGİLİ DR. HİKMET AYDEV'EV TEPKİ VE YORUMU
(TEPKİ VE YORUM)
" Erbakan 'a haksızlık ettiler. Onun kıymetini bilemedik. Erbakan'a haksızlık edildi. Erbakan 'ın hayata geçirdiği Havuz Sistemi Türkiye dengelerini, D-8 oluşumu ise dünya dengelerini alt üst edecek en önemli iki büyük projeydi. Erbakan 'm iki en büyük sevabı günah gibi gösterildi." (l 85)
Dr. Hikmet Aydın DSP Çanakkale Eski Milletvekili
ERBAKAN'A VERİLEN CEZA İLE İLGİLİ MUSTAFA BAŞOĞLU'NUN TEPKİ VE YORUMU

"Avrupa Birliği 'ne girmek üzere olan bir ülkede bunlar olmamalı. Türkiye 'de hiçbir şekilde, vatana ihanet dışında, hiçbir vatandaş düşüncelerinden dolayı cezalandırılmamalı...(184)
Mustafa Başoğlu Sağlık- iş Sendikası Genel Başkanı
(TEPKİ VE YORUM)
ERBAKAN HAKKINDA VERİLEN CEZA KESİNLEŞİRSE
Hukuki hatalara rağmen Erbakan hakkında verilmiş olan hapis cezası kesinleşecek olursa kaybeden kim olur?
Memleketimizin seçkin bir ailesine mensup, babası Ağır Ceza Hakimliği yapmış, ilk, orta, lise tahsilinin yanı sıra Türkiye'nin en gözde üniversitesini birincilikle bitirmiş, genç yaşta profesör olmuş, Türkiye'de ve yurt dışında önemli projelere imza atmış, Odalar Birliği Başkanlığı'nda bulunmuş, 30 yıldır siyasi mücadelede üç defa başbakan yardımcılığı, bir yıl başbakanlık yapmış olan zeki, çalışkan, üretken ve vatan aşığı olan Erbakan mı?
Yoksa, bu değer ve birikimlere şiddetle ihtiyacı olan ve kendi yetiştirdiği Büyük Devlet Adamı 'mn kıymetini bilmeyen Türkiye mi?
Bunu tarih gösterecek...
Önceki kararlar ve bu karar, 74 yaşındaki sağlıklı, dinç, azimli, gayretli, birikimli, cesur, basiretli, istikrarlı, çalışkan ve sabırlı olan Erbakan için belkide yepyeni bir döneme açılan hayır ve hizmet kapısı olacak...
O yine ilerlemede, yükselmede ve savunmada...

ERBAKAN'A VERİLEN CEZA İT F İLGİLİ ECEVİT'İN TEPKİ VE YORUMU
(TEPKİ VE YORUM)
" Erbakan 'm yaptığı bir konuşmadan dolayı l yıl hapis cezası almasını içime sindiremiyo-rum."(186)
Bülent Ecevit Başbakan
ERBAKAN CUMHURBAŞKANI MI OLACAK?

SAVUNULMASI GEREKENİ SAVUNAN ADAM Prof. Dr. Necmettin Erbakan
ÇANKAYA'NIN KAPISI ERBAKAN'A MI AÇILIYOR?
ERBAKAN ÇANKAYA 'YA MI?
"Türkiye 'nin son 30 yıllık kaderinde üç İTÜ (İstanbul Teknik Üniversitelinin adı var. Zaman zaman aynı derslere de devam eden bu üçlünün "elektrik bölümü öğrencisi en küçüğü" devletin zirvesinde öldü. (Turgut Özal). Makam ve görevi "inşaat bölümünün vasat öğrenci "si (Süleyman Demirel) devraldı. Şimdi sanki sıra ilk ikisine İTÜ mescidinde imamlık yapan "okulun en parlağı makineci" (Prof. Dr. Necmettin Erbakan) de..."(190)
Necdet Açan Gazeteci - Yazar
17- İkna edicidir. Muhatabını hareket ve ifadeleriyle ikna edinceye kadar uğraşır ve konuşur.
18- Boş zamanlarında hadis-i şerif ve tefsir kitapları okur. (187)
19- Heybetlidir.
20- İstikrarlıdır. 30. yıl önce savunduğu fikirleri, bugün yine savunuyor.
21- Çok bilgi ve birikim sahibidir. Tıp ilminden bahsettiğinde doktor, felsefe ilminden bahsettiğinde filozof, matematikten bahsettiğinde matematikçi, astronomi ilminden bahsettiğinde astronot, dinden bahsettiğinde din adamı zannedersin.
22- Gözleri sürekli hareket halindedir. Ön tarafı gördüğü anda yan tarafları da görebiliyor. Gözünden birşey kaçmaz.
23- Çok naziktir. Emrinde çalışanlara "getir" "götür" şeklinde değil "getirir misin" "götürür müsün" şeklinde talimat verir.
24- En çok sevdiği şairler, Mehmet Akif Ersoy ve Necip Fazıl Kısakürek'tir.
25- Politikacılardan, ilk Meclis'te bulunan Konyalı Vehbi Efendi, Hasan Basrı Çantay ile Adnan Menderes, Mereşal Fevzi Çakmak ve Ali Fuat Başgil'i çok beğenir. Bu sıralamada Atatürk'ü saymaz, 'O'nun yeri başka' der. (188)
26- Sürati çok sever. Bunun sebebi ise zaman tasarrufudur. (189)
27- Seyahat etmeyi sever. En çok sevdiği seyahat, Hac seyahatidir.
387
ERBAKAN'IN BAZI ÖZELLİKLERİ
Prof. Dr. Necmettin Erbakan'm bilinen bir çok özelliği var. Bunlardan bazılarını şu şekilde özetlemek mümkündür.
1- Erbakan'm boyu: 1,86, kilosu ise 90-110 kilo arasında değişiyor.
2- Dindardır. Çocukluğundan beri namazım kılar.
3- Zararlı şeyleri sevmez ve kullanmaz.
4- Çok zekidir. Okuduğu okulları hep takdirle bitirmiştir.
5- Yüzünde tebessüm hiç eksik olmaz. Güleryüzlüdür.
6- Basiretlidir. Hadiselerin neticelerini zamanında tesbit eder.
7- Sabırlıdır. Acıları, sıkıntıları yutarak yoluna devam eder.
8- Azimlidir.
9- Gayretlidir.
10- Çalışkandır. Tembellik en çok sevmediği şeylerdendir.
11- Yoruldum dediği duyulmamıştır.
12- Cesurdur.
13- Cömerttir. Zekât ve sadakalarını hesaplayarak verir.
14- Yumuşak huyludur.
15- Tatlı sözlüdür.
16- Güzel hatiptir. Sade ve net konuşur, konuştukları, dinleyiciler tarafından kolayca anlaşılır.
Anadolu onun için değerli herşeydi Çağlar üstü bir noktaya getirmekdi derdi Çocukluğunda bile çok hesapları vardı Hedefi Dünya idi, Anadolu ona dardı
Çalıştı hep yılmadan, usanadan, bıkmadan Yaradanından başka hiç kimseden korkmadaı En büyük arzusu aziz millete hizmetti Sabırla bilinmeyen, zor işleri çözmekti
Sabır ki en büyük dayanaktı onun için Bunca toplantı, kanvoy, miting ve seçim niçin? Esas gaye, arzu halka ve hakka hizmetti Tek suçu yurdunu, milletini çok sevmekti
Yaş yetmişi aşmış koskoca ulu bir çınar Vatanı için yorulmadan hesaplar yapar Profesör olup patentlere imzalar attı Dünya çapında Müslüman Halk'a onur kattı
Onu anlatmaya, izaha yetmez duygular Boşuna, beyhude ondan duyulan korkular Çünkü insanlığa hizmettir onun gayesi İşte o hakkın ve sessiz çoğunluğun sesi
Boş durmadan daim heybetli, manalı bakan Tek başına çıktığı yolda oldu başbakan O suçlanan, sabreden, hakkı savunan adam O gönülleri feth eden Necmettin Er bakan
Mustafa Macit Almanya
ADAM
28- Önceden giyiminde lacivert takım elbise ve beyaz gömleği tercih ederdi. Ancak 1991 seçimleri sırasında giyim tarzını bir anda değiştirdi. Dünyanın önde gelen markalarından Versace ile Türkiye'nin önde gelen isimlerinden Faruk Saraç'ın kıyafetlerini tercih etmeye başladı.
29- Denizler kadar engin, gökyüzü kadar yüksek bir hoşgörüye sahiptir.
30- İlme, ilim adamlarına ve din alimlerine büyük sevgi ve saygı duyar.
31- Ne pahasına olursa olsun doğru bildiğini ve karar verdiğini yapar.
32- Dava adamıdır. Kökü ezelde, dalı ebedde olan bir düşünceyi kendisine dava edinmiştir.
33- Vatanına, milletine ve tüm insanlara hizmet etmeyi, en hayırlı ve faydalı amel olarak görür.
34- İyiyi, güzeli, hakkı, hukuku, doğruyu, dürüstlüğü hakim kılmayı kendisine gaye edindi. Bu gayeye ulaşmaması için önü hep kesilmek istendi. Ama o yine hep iyiyi, güzeli, hakkı, hukuku, doğruyu, dürüstlüğü, inanç ve fikir özgürlüğünü, mağduru, mazlumu, muhtacı, yetimi, dulu, esnafı, emekliyi, memuru, amiri, genci, kızı, çocuğu, kadını, vatanı, milleti savunmaya devam etti, ediyor ve edecek..
SONUÇ

(İstanbul, 1998)
Biz maraton koşucularıyız..."
Recep Tayyip Erdoğan İst, Büyükşehir Belediye Bşk.
Maraton koşucuları asla yorulmaz, bıkmaz, yılmaz ve usanmazlar. Hep birlikte hedefe doğru koşarlar...
Sonu olmayan sonsuza doğru koşan maraton koşucularına selam olsun!
391
SENİ SEVİYORUZ SAVUNAN ADAM
Ufkumuz oldun davada Lider oldun vatanda Huzur bulduk sevdanda Seni seviyoruz İmanlı Adam!
Gözlerin sonsuza bakar Milyonlarca kalp seninle çarpar Davanı sevmeyen haktan kopar Seni seviyoruz Mücahit Adam!
Fikirlerin hakka götürü Sözlerin batıla kök söktürür Bu inanç gemiyi karada yürütür Seni seviyoruz Sabırlı Adanı!
Vatan-millet için kükredin Din-iman için söyledin Sevgi, barışdır senin derdin Seni seviyoruz Kahraman Adam!
Zekanla sen bir örneksin Gittiğin gibi birgün gelirsin Sen en tepede görülmeye değersin Seni seviyoruz Savunan Adam!
M. Akif Çalışkan
Almanya
DİPNOTLAR
1- Hürriyet, 18 Ocak 1998, Turan Yılmaz
2- Muhterem Başkan Erbakan, Sayfa 12, Mehmet Cemal
4- Hürriyet, 18 Ocak 1998, Turan Yılmaz
5- Erbakan Devrimi, Sayfa 14, Ahmet Akgül
6- İşte Hayatınız, TRT, Uğur Dündar
7- İşte Hayatınız, TRT, Uğur Dündar
8- Muhterem Başkan Erbakan, Sayfa 19, Mehmet Cemal
9- İşte Hayatınız, TRT, Uğur Dündar
10- İşte Hayatınız, TRT, Uğur Dündar
11- İşte Hayatınız, TRT, Uğur Dündar
12- İşte Hayatınız, TRT, Uğur Dündar
13- İşte Hayatınız, TRT, Uğur Dündar
14- İşte Hayatınız, TRT, Uğur Dündar
15- Hürriyet, 18 Ocak 1998, Turan Yılmaz
16- İşte Hayatınız, TRT, Uğur Dündar
17- İşte Hayatınız, TRT, Uğur Dündar
18- İşte Hayatınız, TRT, Uğur Dündar
19- İşte Hayatınız, TRT, Uğur Dündar
20- Hürriyet, 18 Ocak 1998, Turan Yılmaz
21- El-Bakare Suresi, Ayet:3
22- İşte Hayatınız, TRT, Uğur Dündar
23- İşte Hayatınız, TRT, Uğur Dündar
24- İşte Hayatınız, TRT, Uğur Dündar
25- İşte Hayatınız, TRT, Uğur Dündar
26- Milliyet, 23 Şubat 1998
27- İşte Hayatınız, TRT, Uğur Dündar
28- İşte Hayatınız, TRT, Uğur Dündar
29- Hürriyet, 18 Ocak 1998, Turan Yılmaz
30- İşte Hayatınız, TRT, Uğur Dündar
31- Muhterem Başkan Erbakan, Sayfa 41, Mehmet Cemal
66- Siyasette 35 Yıl, C.l Sayfa 26, S. Arif Emre
67- Siyasette 35 Yıl, C. 2, Sayfa 44, S. Arif Emre
68- MSP Olayı, Sayfa 64, Sadık Albayrak
69- MSP Olayı, Sayfa 165, Sadık Albayrak
70- S. Arif Emre, Siyasette 35 Yıl
71- Ağır Sanayi, Sayfa 13, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, 1977
72- Ağır Sanayi, Sayfa 13, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, 1977
73- Ağır Sanayi, Sayfa 20, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, 1977
74- Ağır Sanayi, Sayfa 124, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, 1977
75- Ağır Sanayi, Sayfa 89, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, 1977
76- Ağır Sanayi, Sayfa 92, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, 1977
77- Ağır Sanayi, Sayfa 315, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, 1977
78- Ağır Sanayi, Sayfa 95, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, 1977
79- Siyasette 35 Yıl, C.2, Sayfa 230, S. Arif Emre
80- Siyasette 35 Yıl, C.2, Sayfa 231, S. Arif Emre
81- Siyasette 35 Yıl, C.2, Sayfa 156, S. Arif Emre
82- Siyasette 35 Yıl, C.2, Sayfa 152, S. Arif Emre
83- Siyasette 35 Yıl, C.2, Sayfa 153, S. Arif Emre
84- Siyasette 35 Yıl, C.2, Sayfa 153, S. Arif Emre
85- K. Evren'in Anılarındaki Yanılgılar, Sayfa 16, N. Erbakan
86- Siyasette 35 Yıl, C.2, Sayfa 155, S. Arif Emre
87- Siyasette 35 Yıl, C.2, Sayfa 155, S. Arif Emre
88- Siyasette 35 Yıl, C.2, Sayfa 166, S. Arif Emre
89- Siyasette 35 Yıl, C.2, Sayfa 166, S. Arif Emre
90- Siyasette 35 Yıl, C.2, Sayfa 172, S. Arif Emre
91- Siyasette 35 Yıl, C.2, Sayfa 172-173, S. Arif Emre
92- Siyasette 35 Yıl, C.2, Sayfa 175, S. Arif Emre
93- Siyasette 35 Yıl, C.2, Sayfa 176, S. Arif Emre
94- Anılar, Sayfa 168, Kenan Evren
95- Milli Gazete, ( ...... )
96- K. Evren'in Anılarındaki Yanılgılar, Sayfa 15-16, N. Erbakan
97- Siyasette 35 Yıl, C. 2, Sayfa 105, S. Arif Emre
98- Yahudilik ve Masonluk, Sayfa: 394, Bilim Araştırma Yayınlan
99- Sabah, Sayfa 15, 27 Ekim 1996, Necdet Açan-Haşim Akman
100- Siyasette 35 Yıl, C.3 Sayfa: 30, S. Arif Emre
101- Siyasette 35 Yıl, C.2, Sayfa 63, S. Arif Emre
395

32- Milli Gazete, Kasım 1997
33- Muhterem Başkan Erbakan, Sayfa 42, Mehmet Cemal
34- Milli Gazete, Kasım 1997
35- Gündüz Sevilgen, MSP'de Dört Yıl, Sayfa 12
36- Şeniz Yurtman, Günaydın, 7 Ocak 1993
37- İşte Hayatınız, TRT, Uğur Dündar
38- Siyasette 35 Yıl, C.l, Sayfa 175, S. Arif Emre
39- Siyasette 35 Yıl, C. 1 Sayfa 176, S. Arif Emre
40- Siyasette 35 Yıl C.l, Sayfa 177 S. Arif Emre
42- Erbakan Devrimi, Sayfa 21, Ahmet Akgül
43- muhterem Başkan Erbakan, Sayfa 48, Mehmet Cemal
44- İstanbul, Aralık 1995
45- Orhan Fişek, Erbakan: "Laikliğe karşı değiliz" Devir, Sayı: 54,
Kasım 1973
46- TRT Seçim Konuşması, Mart 1989
47- MSP Olayı, Sayfa 92, Sadık Albay rak
48- Siyasette 35 Yıl, C. 1, Sayfa 1983, S. Arif Emre
49- Refah Partisi üzerine bir Araştırma, Konrad Adenauer Vakfı,
10.9.1996
50- siyasette 35 Yıl, C.l, Sayfa 173, S. Arif Emre
51- MSP Olayı, Sayfa: 257, Sadık Albayrak
52- Gazeteler, Ocak 1970
53- Gazeteler, 1970
54- Siyasette 35 Yıl, C.l, Sayfa 203, S. Arif Emre
55- Siyasette 35 Yıl, C.l, Sayfa: 216, S. Arif Emre
56- Yahudilik ve Masonluk (....) Bilim Araştırma Yayınları
57- Milli Nizam Davası İddianamesi Sayfa 6
58- Milli Nizam Davası İddianamesi Sayfa 10
59- Milli Nizam Davası İddianamesi Sayfa 7
60- Milli Nizam Davası İddianamesi Sayfa 4
6l- Milli Nizam Davası İddianamesi Sayfa 21
62- Milli Nizam Davası İddianamesi Sayfa 28
63- Bitmeyen Mücadele, Sayfa 39, Metin Hasırcı
64- Refah Partisi Üzerine Bir Araştırma, Konrad Adenauer VAkfı,
10.09.1996
65- MSP Olayı ( ....... ) Sadık Albayrak

132- Ali Akel, Erbakan ve Genaraller, Sayfa 110
133- Gazeteler, 6 Ekim 1997 Pazar
134- M. Necati Özfatura, Türkiye, 3 Mart 1997
135- M. Necati Özfatura, Türkiye, 3 Mart 1997
136- Nur Sûresi, Ayet 31
137- Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, C. 2 Sayfa 150
138- TBMM Zabıtları, 3 Nisan 1923, C.l, Sayfa 3
139- Bülent Ecevit, TBMM Konuşması, 2 Mayıs 1999
140- Atatürk, Sayfa 199, Kültür Bakanlığı, Güzel Sanatlar Genel
Müdürlüğü
141- Akit, Mayıs 1999
142- Türkiye, 13 Haziran 1997
143- Büyük İslam ilmihali, Sayfa 409, Ömer Nasuhi Bilmen
144- Büyük İslam İlmihali, Sayfa 414, Ömer Nasuhi Bilmen
145- Gazeteler, 12 Nisan 1997
146- Gazeteler, 23 Ocak 1997
147- Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Büyük Lügat
148- Zaman, 2 Kasım 1997
149- Safahat, Mehmet Akif Ersoy
150- Çile, Necip Fazıl Kısakürek
151- Gazeteler, 2 Mart 1997
152- Erbakan ve Genaraller, Sayfa 116, Ali Akel
153- Niçin Yargılanıyorlar? Sayfa 24, Ş. Yılmaz
154- Niçin Yargılanıyorlar, Sayfa 28, Ş. Yılmaz
155- Niçin Yargılanıyorlar, Sayfa 39, Ş. Yılmaz
156- Yeni Şafak, 27 Ağustos 1997
157- Türkiye Gazetesi, 20.03.1997
158- Yeni Şafak, 27 Ağustos 1997
159- Sabah, 19 Mart 1997
160- Erbakan ve Generaller, Sayfa 342, Ali Akel
161- Erbakan ve Generaller, Sayfa 342-343, Ali Akel
162- Erbakan ve Generaller, Sayfa 27-28 Ali Akel
163- Yeni Şafak, 23 Mayıs 1997
164- Gözcü, 7 Ağustos 1997
165- Akşam, 26 Mayıs 1997
166- Gazeteler, Mayıs 1997
102- Prof. Dr. Necmettin Erbakan, Ağır Sanayi, Sayfa 37-39
103- Gazeteler, 19 Ocak 1978
104- Bitmeyen Mücadele, Sayfa 61, Metin Hasırcı
105- K. Evren'in anılarmdaki Yanılgılar, Sayfa 83,84, N. Erbakan
106- Kanat operasyonu, Ufuk Güldemir
107- Kenan Evren'in Anılarmdaki Yanılgılar, Sayfa 63, N. Erbakan
108- Bitmeyen Mücadele, Sayfa 293, Metin Hasırcı
109- Siyasette 35 Yıl, C. 2, Sayfa 255 S. Arif Emre
110- Siyasette 35 Yıl, C. 2, Sayfa 302, S. Arif Emre
111-12 Eylül, Sayfa 108, Recai Kutan
112- Siyasette 35 Yıl, C. 2, Sayfa 287, S. Arif Emre
113- 12 Eylüpden Mamak Hücrelerine, Sayfa 67, Ahmet Oğuz
114- 12 Eylül'den Mamak Hücrelerine, Sayfa 75, Ahmet Oğuz
115- S. Arif Emre, Siyasette 35 Yıl, C. 3, Sayfa 316
116- Sıkıyönetim Askeri Savcısı' mn iddinamesi, 1981
117-Bitmeyen Mücadele, Sayfa 117, Metin Hasırcı
118- Ahmet Oğuz, 12 Eylül'den Mamak Hücrelerine, Sayfa 65
119- Ankara Sıkıyönetim Mahkemesi, MSP Davası Kararı
120- Refah Partisi üzerine Bir Araştırma, Konrad Adenauer Vakfı,
12 Eylül 1996
121- Ali Akel, Erbakan ve Genaraller, Sayfa 178
122- Sabah, 18 Kasım 1995
123- Erbakan ve Genaraller Sayfa 48, Ali Akel
124- iktidarda 1 Yıl, RP-DYP koalisyonu İcraatları, Sayfa 12/15
(96-97)
125- İktidarda 1 Yıl, RP-DYP Koalisyonu İcraatları, Sayfa: 12/15
(96-97)
126- Kerim Aytekin, Müslüman Ülkelerle Münasebetler ve
İşbirliği, Sayfa 11
127- İktidarda 1 Yıl RP-DYP Koalisyonu İcraatları, Sayfa 145/146
(1996-97)
128- Fussilet Suresi, Ayet 26
129- Erbakan ve Genaraller, Sayfa 103, Ali Akel
130- Sadık Albayrak, MSP Olayı, Sayfa: 74
131- Ali Akel, Erbakan ve Genaraller, Sayfa 111
167- Erbakan ve Genaraller, Sayfa 31, Ali Akel
168- Yeni Şafak, 20 Kasım 1997
169- Gazeteler, 17 Ocak 1998
170- Milli Gazete, Ocak 1998
171- Milli Gazete, Ocak 1998
172- Sabah, 17 Ocak 1998
173- Akit, 18 Ocak 1998
174- Yeni Yüzyıl, 17 Ocak 1998
175- Yeni Şafak, 18 Ocak 1998
176- Akşam, 17 Ocak 1998
177- Radikal, 17 Ocak 1998
178- Yeni Yüzyıl, 17 Ocak 1999
179- Milliyet, 24 Mayıs 1999
180- Basın Toplantısı, 14 Mart 2000
181- Akit, 16 Mart 2000
182- Milliyet, 11 Mart 2000
183- Milli Gazete, 1 Nisan 2000
184- Milli Gazete, 1 Nisan 2000
185- Milli Gazete, 11 Mart 2000
186- Gazeteler, 11 Mart 2000
187- Hürriyet, 18 Ocak 1998, Turan Yılmaz
188- Turan Yılmaz, Hürriyet, 18 Ocak 1998
189- Turan Yılmaz, Hürriyet, 18 Ocak 1998
190- Sabah, 27 Ekim 1996, Necdet Açan

Hiç yorum yok:

reklam izle kazan

SPONSOR REKLAMLAR