28 Mart 2009 Cumartesi

MEHMET RUHİ AREL 1880-1930

MEHMET RUHİ AREL 1880-1930

1908 yılında II. Meşrutiyet’in ilanıyla sanat ortamında bir dizi yeniliğin önü açılmış oluyordu. Kuşkusuz bunların başında da model kullanımı gelmekteydi. S. Valeri ve J.W.Zarzecki dönemi Sanayi-i Nefisesi’nin modelleri hamallar, dilenciler, sarıklı yaşlı adamlar ve de 110 yıldan fazla yaşayan ünlü Zaro Ağa idi. Hikmet Onat’ın da kendisiyle yapılan görüşmelerde sık sık dile getirdiği gibi öğrenciler bu yaşlı modellerden etüd etmekten sıkılmıştı ve üstüne üstlük bu modellerin giyinik olmaları, öğrencilerin doğru düzgün anatomik çalışma yapmasına da izin vermemekteydi. İşte, II.Meşrutiyet sonrasında öğrencilerin modelden çalışma hakkına kavuşmalarının bir ürünü Mehmet Ruhi’nin bu çalışması. Çalışmanın Cormon atölyesinde değil de Sanayi-i Nefise Mektebi’nde gerçekleştirildiğinin işareti de kuşkusuz tarihi. 1909 yılında Avrupa sınavını kazanan ve 1910 yılında Paris’e giden sanatçının belki de İstanbul’daki son çalışmaları

Mehmet Ruhi’nin “Sabah Namazı”, “Sabah Namazında Dua”, “Namaz Kılan İhtiyar Adam” gibi varyasyonlarıyla çok defa işlediği konulardan biri… Resim yine sanatçının derin sanat tarihi bilgisine işaret ediyor. Kompozisyon, onlardan daha karanlık olmakla birlikte Kuzey resimlerini akla getirmekte. Almanya, Hollanda, Flandra ve bir kuzey ülkesi olmamasına karşın Venedik’te sanatçı, kandil, çiçek, pencerenin açık ya da kapalı oluşu gibi unsurları kullanarak sembolik bir dil oluşturur ve söz konusu öğeleri kullanarak bir nevi ahlak dersi verir. Yorumlarımızı böylesi bir benzerlik üzerine temellendirecek olursak, resimdeki mum ışığının savaş yıllarını geride bırakmış bir ulusu simgelediği, bu yaşlı adamın bu ulusun geleceği için dua ettiğini, pencereden gelmekte olan ışığın da sağlam bir geleceği muştuladığını düşünmek yerinde olacaktır.

1908 yılında II. Meşrutiyet’in ilanıyla sanat ortamında bir dizi yeniliğin önü açılmış oluyordu. Kuşkusuz bunların başında da model kullanımı gelmekteydi. S. Valeri ve J.W.Zarzecki dönemi Sanayi-i Nefisesi’nin modelleri hamallar, dilenciler, sarıklı yaşlı adamlar ve de 110 yıldan fazla yaşayan ünlü Zaro Ağa idi. Hikmet Onat’ın da kendisiyle yapılan görüşmelerde sık sık dile getirdiği gibi öğrenciler bu yaşlı modellerden etüd etmekten sıkılmıştı ve üstüne üstlük bu modellerin giyinik olmaları, öğrencilerin doğru düzgün anatomik çalışma yapmasına da izin vermemekteydi. İşte, II.Meşrutiyet sonrasında öğrencilerin modelden çalışma hakkına kavuşmalarının bir ürünü Mehmet Ruhi’nin bu çalışması. Çalışmanın Cormon atölyesinde değil de Sanayi-i Nefise Mektebi’nde gerçekleştirildiğinin işareti de kuşkusuz tarihi. 1909 yılında Avrupa sınavını kazanan ve 1910 yılında Paris’e giden sanatçının belki de İstanbul’daki son çalışmalarından Mehmet Ruhi’nin sanatını değerlendirirken sık sık faydalandığımız Hadjinicholao’ya ve onun “sanat yapıtları ve onların çağdaş arka planları arasındaki ilişki” sine bu resimde yeniden dönüyoruz. Cumhuriyet’in kuruluşunu izleyen yıllarda kalkınmaya büyük önem verilmiş ve bir yandan sanayileşme girişimlerinde bulunulurken diğer yandan tarımın ilerlemesi için büyük çabalar sarf edilmiştir. Bu dönemde Mustafa Kemal, “Köylü, milletin efendisidir.” sözüyle Cumhuriyet’in bu polkitikasını özetlemiş ve çağının ressamı Mehmet Ruhi de bu sözü görselleştirmiştir.



Bahriye Mektebi'ni (1900) ve Sanayi-i Nefise'yi (Güzel Sanatlar Aka¬demisi) bitirdikten (1909) sonra Paris'e giden Mehmet Ruhi Arel, Güzel Sanatlar Ulusal Yüksek Okulu'nda Fernand Piestre Cormon'un yanında beş yıl çalıştı. Birinci Dünya savaşı başlayınca yurda dönüp, Akademi'de perspektif öğ¬retmenliğine atandı. Ama bir süre sonra, "Akademi'deki sanat eğiti¬mini, çağın gidişine uygun görmediği için" görevinden ayrılarak, Dârü-leytam, Kabataş, Namık Kemal, Kız Muallim okullarında ve Bahriye'de resim öğretmenliği yaptı. Bir ara yeniden Akademi'ye döndüyse de, yapılmasını istediği yenilik ve re¬formlar, ancak ölümünden birkaç yıl sonra gerçekleştirilebildi. Ressamlar Cemiyeti'nin kurulmasın¬da büyük katkısı olan Mehmet Ruhi Arel'in resimleri, yaşadığı dönemde Almanya, Avusturya ve İtalya'daki karma sergilere gönderilmiştir.
Özellikle perspektif bilgisi Ahmet Ziya Akbulut’un perspektif bilgisi kadar geniş olan sanatçı, birinci Dünya savaşından hemen sonra Şişli'de Envar Paşa tarafından açılan atölyede, çağdaşı birçok ressamla birlikte çalışmış, kahramanlık ko¬nuları içeren kompozisyonlar yapmıştır.Yaşadığı dönemde yeterince anlaşılıp değerlendirilmemiş bir sanatçı olan Mehmet Ruhi Arel, özellikle yöresel nitelikli yapıtlarıyla çağdaş Türk resminde bir "yol açıcı" kimli¬ği taşır, birçok tablosunda özelliklede İstanbul Resim ve Heykel Müzesi'ndeki büyük Taşçılar kompozisyonu) toplumlal içerikli figürlere öncelik vermiş, halk yaşamına bir gözlemci tutumuyla eğilmiştir. Çok figürlü büyük boyutlu kompozisyonların¬da, Osman Hamdi Bey'in başlatmış olduğu geleneğin içinde yer alır gibi görünürse de, daha çok Hoca Ali Rıza'nın çizgisine yakındır
MEHMET RUHİ AREL 1880-1930

Mehmet Ruhi, resme olan ilgisi Bahriye Mektebi’ndeki öğrencilik yıllarında başlıyor. Askeri okullardaki resim dersleri bilindiği gibi perspektif yani fenn-i menazır öğretimine dayalı. “Oğlu Şemsi Arel’in Portresi”nde, “Leblebici” de, “Bir Zeybek” de, “Sabah Namazında Dua”da, “Kağıthane” de ve diğer pek çok resminde karşımıza çıkan perspektif bilgisinin ustaca kullanımının kökeni kuşkusuz buraya uzanmakta. Sanatçı daha sonra Sanayi-i Nefise Mektebi’ne giriyor ve burada Salvatore Valeri’nin öğrencisi oluyor. Valeri’nin pek de usta bir ressam olmadığı muhakkak. Sanayi-i Nefise’de hocalık yapmasının tek nedeni var o da figür çizmeyi tercih etmesi. Peki Mehmet Ruhi’ye katkısı hiç mi olmadı? Bana kalırsa, bir Oryantalist ressam olan ve bu bağlamda satıcılar, dilenciler gibi farklı kesimlerden kişileri ve farklı etnik gruplardan insanları tuvallerine alan Valeri, Mehmet Ruhi’nin folklor temasına yönelmesinde başlıca etken."

1880 yılında İstanbul Galata’da doğdu, küçük yaşlardan itibaren resme ilgi duydu. Bahriye Mektebi’ni 1908 yılında Gemi Mühendisi olarak bitirdi. 1903 ile 1909 yılları arasında Sanayi-i Nefise Mektebi’nde sanat eğitimi aldı. Osman Hamdi Bey ve Salvatore Valeri’nin öğrencisi oldu. Okulu birincilikle bitirdikten sonra 1910’da açılan Avrupa sınavını kazanarak Paris’e gitti. Burada Ulusal Güzel Sanatlar Yüksek Okulu’nda (l'Ecole Nationale Supérieure des Beaux-Arts) Fernand-Anne Piestre Cormon’un atölyesinde çalıştı.

1914 yılında yurda döndü. 1917’de Celal Esad Arseven’in girişimiyle deniz temalı resimler üretmek amacıyla açılan Şişli Atölyesi’nde İbrahim Çallı, Hikmet Onat, Namık İsmail, Ali Sami Boyar, Ali Cemal Ben’im ile birlikte görev aldı. 1918’de açılan Viyana Sergisi’ne katıldı. Önce çeşitli orta öğrenim kurumlarında resim hocalığı daha sonra da Sanayi-i Nefise Mektebi’nde perspektif (menazır) hocalığı yaptı. Ancak çok geçmeden son görev yeri olan Üsküdar Ortaokulu’na atandı. Sanatçı, 1931’de İstanbul’da öldü.

Türk izlenimci kuşağının en güçlü temsilcilerinden biri olan Mehmet Ruhi Bey son yıllarında seramik çalışmaları da yaptı. Kompozisyonları ve portrelerinde çok başarılı olan Arel, yöresel yaşama eğilimli bir sanatçı olarak bilinir. Osmanlı Ressamlar Cemiyeti'nin kurucularındandır.

Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte, temel ilkelerden olan halkçılık, milliyetçilik ve bunların sonucu olan ulusal egemenlik kavramı kültür ve sanat politikalarının da belirleyicisi olur. Sanayi doğrultusunda girişilen çabalar, büyük kent ölçeklerindeki kültürleşme sorununu gündeme getirir.

Hiç yorum yok:

reklam izle kazan

SPONSOR REKLAMLAR