30 Ocak 2009 Cuma

Üveys El Karnî

Üveys El Karnî
Ali HAYRAN
30.01.2009
Asıl ismi Üveys'tir. Meşhur olan kavle göre babasının adı Âmir'dir (1) Amr olduğunu söyleyenler de vardır. Ebu Amr künyesi ile bilinmektedir. Aslen Yemenli olan Hz. Üveys, Murad kabilesinin bir kolu olan Karen'e mensuptur. Hangi tarihte doğduğuna dair bir kayda rastlanılamamıştır. Muhadramun'dan olu-şu yaklaşık olarak yaşı hakkında bir kanaat vermektedir.

“Muhadrem” tabiri, hadisçilerin ıstılahına göre hem câhiliye zamanını, hem de Peygamberimizin peygamberlik zamanını idrâk edip de Efendimizi (a.s.) görme şerefine nail olmaksızın, müslü-man olanlara verilen isimdir. Oveys el-Kamî hazretleri de bunlar arasında sayılmaktadır.'2)

Sahabe-i kiramdan birçok zatla görüşen Üveys, hem tâbiun'-un büyüklerinden hem de müs-lümanların hayırlılarından sayılmıştır.131

Nitekim Ömer b. Hattab (r.a.) Peygamberimizi (S.AV.).Tâbiûn'un hayırlılarından bir insan vardır ki, ismi Uveys'tir" derken işittim, buyurmuştur. (4)

Hilyetü'l-Evliya sahibi, Hz. Ömer ile Hz. Ali'nin (r.a.) Üveys'le görüştüklerine dair uzunca bir nakil yapmıştır. Buna göre Üveys hac vazifesini ifa etmek üzere Mekke'ye gelmişti. Hz.Omerin (r.a.) de Üveysle görüşme arzusu vardı. Çünkü Peygamberimiz Üveys'ten haber vermişti. Bunun üzerine Hz. Ömer Ebu Kubeys tepesine çıkıp yüksek sesle Yemen hacılarına hitap ederek, aralarında Üveys' isimli birinin olup olmadığını sordu. Yemenlilerden yaşlı ve uzun sakallı birisi kalkarak:

— Ya Ömer, senin bahsettiğin bir Üveys bilmiyorum, ancak kimse ile konuşmayan, pazalarımıza, şehirlerimize girmeyen amcamın oğlu bir Üveys var aramızda; O bizim develerimizi güder biz de O'na akşamlan yiyeceğini veririz. Hz.Ömer "O'nun yerini bana gösteriniz" diyerek Hz. Ali'yi yanına alır doğruca Üveys'in bulunduğu yere gider ve Üveys'i bir ağacın altında namaz kılarken görürler; Hz. Ömer’le Hz. Ali (r.a.) namazını bitirdikten sonra selâm verirler, selâmlarını alan Üveys'e:

— Sen kimsin? diye sorarlar.

Üveys:

- Ücretle çalışan bir deve çobanıyım, diye cevap verir, ismini sorduklarında, isminin "Abdullah" olduğunu söyler. Fakat Hz. Ömer (r.a.):

- Hepimiz Abdullah'ız. Ancak annen sana ne isim takti, deyince "Üveys" cevabını aldı. Sonra kendisiyle sohbet edip, kendilerine dua ve istiğfar etmesini istediler. Sonra Üveys de onların birisinin Hz. Ömer, diğerinin de Hz. Ali olduğunu öğrenince çok sevindi ve onlara çokça hayır duada bulundu(5).

Hz.Ömer'in kendisine gösterdiği bu teveccühden sonra Üveys, Karni'de bilinmeye başlayınca orada ikamet etmekten vazgeçerek Kûfe'ye gelmiş hayatını burada sürdürmüştür. Nitekim Müslim'in Üseyr b. Câbir'-den naklen yaptığı rivayette şöyle denilmiştir;

"...Kûfeliler Hz.Ömer'e gelmişler. İçlerinde Üveys’le alay eden bir adam varmış, Hz. Ömer {r.a.):

- Burada Karnilerden kimse var mı? diye sormuş, hemen bu şahıs gelmiş, Hz.Ömer:

- Şüphesiz ki, Resulullah (s.a.v):

"Size Yemen'den Üveys denilen bir adam gelecek. Yemen'-de bir annesinden başka kimse bırakmıyor. Kendisinde beyazlık vardı. Allah'a dua etti de onu kendisinden giderdi. Yalnız bir dinar veya dirhem yeri kadar kaldı. O'na sizden kim rastlarsa sizin için istiğfar ediversin." buyurdular <6'. Ümmetten şefaat etme salâhiyetine sahip olanlar arasında zikredilen Üveys hakkında râvî Hasan, peygamberimizden şu rivayeti yapmıştır: "Ümmetimden birisi Nebi olmadığı halde şefaatiyla Rebia ve Mudar kabilesi koyunlan sayısınca insanları elbette cehennemden çıkaracaktır." Râvî Hasan der ki, sahabe-i kiram, bundan ya Osman b. Affan'ı ya da Üveys el-Karnî zannederlerdi. (?).

Zühdü takvası, ibadet ü taate düşkünlüğü, dünyaya zerre kadar değer vermeyişi, Hz. Ömer (r.a.)'ın hayretini mucib olacak seviyede ileri idi Yiyip içmeden, günlerce uyumadan ibadet ve zikirle meşgul olurdu. Es-bağ b. Zeyd şöyle demiştir:

Üveys akşam olduğu zaman "bu gece rükû gecesidir" der ve sabaha kadar rükû ederdi. Yine ertesi gün akşam olunca" bu gece secde gecesi" der ve yine sabaha kadar secde ederdi. Akşam olunca evinde zaruri yiyeceği ve giyeceğinin dışında ne varsa hepsini tasadduk eder ve şöyle dua ederdi: "Allah’ım! açlığından ve çıplaklığından ölenlerden dolayı beni muahaze etme". Kendisine ne için böyle yaptığı sorulunca; "ibadetimi meleklerin ibadetine birazcık olsun benzetmek için böyle yapıyorum" derdi. (8)

Yine Üseyr b. Câbir'in Hz. Ömer b.Hattab (r.a.)'den yaptığı rivayette Peygamberimizin, Uveys için"... Eğer Üveys Allah adına yemin etse Cenab-ı Hak elbette O'nu yemininde doğru çıkarır..." buyurduğu nakledilmiştir (9).

İnsanlardan müstağni olarak yaşar, kimseden katiyyen bir şey istemezdi. Muharib b. Disar, merfûan Hz. Peygamber Efendimizden (s.a-v) yaptığı rivayette şöyle söylemiştir: "Benim Ümmetimden mescidine ve namazgahına çıplaklığından ötürü gjde-miyen ve imanından dolayı kimseden birşey istemeyi de kendisine men eden insanlar vardır. Bunlar Üveys el Karnî ve Furat b. Hayyan el-Iclî’ dir" buyurmuştur.(10) Ebu Bekir b. Ay-yaş'ın Muğire'den yaptığı rivayete göre de O, sade iki elbise giyinirdi, kimseden bir şey almaz ve istemezdi.(11)

Hz. Ömer'e Kûfe'den gelen bir heyet takdim edilmişti. Halife:

"-Karn'den burada kimse var mı?" diye sormuş, heyet içerisinden birisine 'işte bu zâttır' diye Hz. Ömer'e gösterilmişti. Hz. Ömer (R.A.) onlara Üveys'i tanıyamadıklarını ve Üveys hakkında vârid olan hadis-i şerifleri söyleyerek O'na lâyık olan İlginin gösterilmesi gerektiğini bildirmesi üzerine, memleketine dönen bu zât, adeti hilafına evine gitmeden önce Üveys'in yanına giderek kendisinden dua istedi. Üveys ancak kendisiyle bir daha alay etmemek ve Hz. Ömer'den işittiğini kimseye söylememek kaydı ile ona dua etti.

İmam Şa'ranî Hazretleri, Ta-bakâtında Üveys'in eşkalini şöyle tarif etmektedir. Orta boylu, omuz aralan geniş, gözleri İrice, yüzü buğday rengi, teni beyaz ve sağlan kızıla çalardı. Çenesi daima göğsüne yapışık durur ve daima secde mahalline bakardı.

İnsanlarla meşgul olmaz, kimse ile konuşmaz, çarşı pazarlara gitmez. Herkesin güldüğü şeyde o ağlardı.

Harem b. Hayyan'ın Şefaat ve istiğfar dilemek üzere Üveys'e gidişi şöyle rivayet edilir:

"Harem bin Hayyan, Üveys'in şefaat etmedeki derecesini ve mertebesini bildiği için onu görmek istedi. Fırat kenarında ab-dest alırken buldu. Onun vasfını bildiği İçin görünce onu tanıdı, selâm verdi. Elini öpmek istedi, fakat Üveys elini vermedi. Riyâzat ve taattan zayıflamış ve rengi benzi sararmıştı. Onun sevgisinden Harem ağladı, Üveys de ağladı ve

-Yâ Harem b. Hayyan dünyâ zahmetlerinden nicesin? diye sordu.

Harem de:

- Yâ Üveys! Beni daha gör muş değilsin. Benim adımı ve atamın adını ne bildin? deyince

Üveys: Mü'minlerin canı birbirini bilir diye cevap verdi.

Harem, Üveys'den nasihat diledi. Üveys "Eûzu billahi mine'ş-Şeytani'r- racim" dedi, ağladı ve şu âyeti okudu, "(ölümden sonra dirilmek yok, kıyamet yok ne demek?) Biz gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunanları eğlenmek İçin yaratmadık! (Oyuncak değil bu yarattıklarımız). Onlar sâdece gerçek bir sebeple, (hikmetli bir gaye ile} yarattık. Fakat onların çoğu bilmiyorlar. (Hakkın batıldan aynlacağı) hüküm günü, hepsinin buluşacağı gündür. O gün dost, dostundan bir şey savamaz. Ve onlara yardım da edilmez. Ancak Allah'ın yardım ettiği kimseler (kurtulur). Şüphesiz O üstündür, merhametlidir. (12) Ayet-i kerimeyi okuyunca çok ağladı, kendinden geçti ve baygınlık geldi.

Hz. Üveys'in vefatı ile alâkalı olarak bir iki rivayete rastlanmaktadır. Bunlardan Esbağ tarikiyle yapılan rivayette "Ben Sıf-fin günü Hz. Ali'ye şahid oldum. Şöyle diyordu: "Kim ölüm üzerine bana biat edecek?" bunun üzerine 99 kişi ölüm üzerine O'na biat etti. O, yeniden "Başka yok mu?" deyince, birisi daha geldi ki, üzerinde eski ve yünden bir kaftan vardı ve başı traş olmuştu. Bu zatın Üveys el-Kamî olduğu söylendi. Biat etti harbe girdi ve şehid edildi.(13) Hişamü'l-Kelbî'den yapılan rivayetle de yine O'nun Sıffin savaşında şehid edildiği bildirilmiştir(14). Abdurrahman b. Ebi Leyla'nın rivayeti de bu iki rivayeti teyid eder durumdadır. Demek ki, hicri 37 yılında şehit edilmiş. Vefatı ile alakalı Abdullah b. Seleme tarikiyle yapılan rivayette Hz. Ömer zamanında Azerbaycan'a yapılan sefere katıldığı, hastalanarak orada öldüğü söylenirse de bu senette metruk olan İbn-i Adî olduğundan iltifata mazhar görülmemiştir. (15)

Hz. Üveys'in, Peygamberimizi görmediği halde, Ondan feyiz alması, tasavvufta "üveysilik" namıyla bir makam oluşturmuştur ki, büyük zatları görmeden mânevi olarak onlardan istifade edenlere "üveysf denilmektedir.

Risale-i Kudsiye'de (16) Şeyh İsmet Efendi Muhammed Halid Ziyaüddin’i anlattığı bahiste şunları söylemektedir.

Çün oldur kutb-i irşad bahr-ı rahmet

Hem oldur gavs-ı a'zam sırr-ı izzet

Üveysî’dir tarikat anla halet

Bulursun İn'ikasla Hakka vuslat

Aziz sen bende ol Hakka gidelim

Cemal-i bâ kemali seyr edelim.

Şeyh ismet Efendi Risale-i Nur ve Üstad Bediuzzaman Hazretlerine de aşağıdaki mısralanyla işaret etmektedir:

Bu gavsdır zûlcenaheyn şöyle sayyâd

Ona teslim olanlar oldu İrşâd

Ki bin yıldan beri hiç böyle Üstâd

Cihâna gelmemiştir dedi evtâd

Heman teslim olup Hakka gidelim

Cemâl-İ bâ kemâli seyr edelim.

Zamanın demiştir ehl-İ irfan

Bunun ilminde yokdur şimdi inşân

Halife çok yere gönderdi olân

Cihanı nura gark etti elan

Bu nurdan bul aziz Hakka gidelim

Cemâl-î bâ kemâli seyr edelim.

Üveys el-Karnî, İnsanlarla düşüp kalkmadığı için fazlaca rivayette bulunmamıştır. Kendisinden rivayet yapmak isteyenlere de kendisinin muhaddis, müfti veya kaadî olmak istemediğini beyanla reddetmiştir. Hz. Ömer, Hz.Ali'den bir kaç rivayeti ölmüş, kendisinden de Ab durrahman b.Ebi Leyla ve Beşir b. Amr rivayet etmiştir.

Üveys'in günümüze kadar gelen bir kaç rivayetinin yanında iki münacaatı Mecmuatul-Ahzab'ın Şazefiye cildinde Ahmet Ziyaüd-din Hazretleri tarafından dere edilmiştir. Üstâd Bediuzzaman hazretleri de bu münacaatlardan birisini günlük evradı arsasına almış, aynı zamanda ehemmiyetine binaen de yirminci mektubun ikinci makamında tercemesini vermiştir. Bu tercemeyi aynen vermeyi faydalı olacağı kanaatiyle uygun buldum:

'...Evet bütün mevcudat, güya lisan-ı hâl ile, Üveys'el- Karnî gibi şöyle münâcât ederler derler ki:

"Yâ Dâhenâ! Rabbimiz Sensin! Çünki biz abdiz. Nefsimizin terbiyesinden âciziz. Demek bizi terbiye eden Sensin!.. Hem Sensin Halik. Çünkü biz mahlûkuz; yapılıyoruz. Hem Rezzak Sensin! Çünki biz nzka muhtacız; elimiz yetişmiyor. Demek bizi yapan ve rızkımızı veren Sensin... Hem sensin Mâlik! Çünki biz memlûkuz. Bizden başkası bizde tasarruf ediyor. Demek Mâlik'imiz Sensin... Hem Sen Azîz'sin İzzet ve azamet sahibisin! Biz zilletimize bakıyoruz; üstümüzde izzet cilveleri var. Demek Sen'in İzzetinin âyinesiyiz... Hem Sensin Ganiyy-i Mutlak! Çünkü biz fakiriz. Fakrımızın eline yetişmediği bir gına veriliyor. Demek ganî Sensin, veren Sensin... Hem Sen Hayy-ı Bakîsin! Çünkü biz ölüyoruz, ölmemizde ve dirilmemizde, bir daimî hayat verici cilvesini görüyoruz... Hem Sen Bakisin! Çünkü biz, fena ve zevalimizde, Sen'in devam ve bekanı görüyoruz... Hem cevap veren, atiyye veren Sensin! Çünkü biz umum mevcudat, kâlî ve hâlî dillerimizle daimî bağırıp istiyoruz; niyaz edip yalvarıyoruz. Arzularımız yerlerine geliyor; maksudllarımız veriliyor. Demek bize cevap veren Sensin..

Ve hakeza..."(17)

l-el İsabefi Temylzsi's-Sahabe, lbn-1 Hacer.

1/115

2-Sahih-i Bııhart Muhtasarı Teerid-l Şartı Tetcc-

mesl. Ahmed Naim, 1/35

3-Üsdül-Gabe fi marifetli-Sahabe, Ibnül Esli,

1/179; Kltabu'z- Zühd Ahmed b. Hanbel, S.344

4-d-lsabe. 1/115

5-HUyetd'l Evliya, Ragıp d-lsfehan!. 2/82.

ö Sahih-l Müslim Tercüme w Sahi, Ahmet Da

vudoğlü, 10/466.

7- Kttabu'z-Zühd. s.343.

8 Hilyetül-Evllya. 2/87

9-S.Müslim Tercüme w Şerhi, 10/468

10-Kıtabu'z Zühd, s.341. eJ-lsabe. 1/116

11-Kllabu'z Zühd, S.346.

12-Sure-l Duhan, ayet, 38-42.

13-el İsabe, Ifllö.

14- Üsdol-Gabe, 1/180, d-lsabe 1/115

15-el-ISabe, 1/116.

16-Rlsale-l Kudslye, Şeyh tsmet Elendi

17-Meklübat, Şad ı Nursî. s 222

Hayatta en iyi şey başkasının iyiliğini istemek ve bir insanı huzura kavuşturmaktır.

Eğer Allah'ın tevfikine mazhar olmuşsan, herkesin iyiliğini iste ve herkesi huzura, rahata eriştir.

Lütuf ve merhametle gönülleri kendine bağla. Kimseyi elinle, dilinle incitme.

işinden çıkarılmış olana yol göster.Her içi yanan için yüreğin yansın.

Dertlilerin her derdine deva bul; çünkü her kim birinin kalbini yaralarsa kötü bir iş yapmış olur.

Izdırab içinde kıvranan hastaları rahata kavuştur. Kötü duruma düşen biçârelerin çâresi ol.

Gençliğinde Allah yolunda yürü. Gençlerin Allah'ı tanımaları, bilmeleri iyidir. İhtiyarlıklarında annene, babana hizmet et. Gençliği ve deliliği kafandan çıkart.

Bezdiğin zamanlar bile onları azarlama. Ömrün olursa sen de ihtiyarlayacaksın. Annen seni kucağında büyüttü, baban ise yıllarca seni yetiştirdi.

Güler yüz ve tatlılıkla onların kalblerini kazan. İşte kardeş iyi huylu olmak da budur.

(NÂSIR-I HUSREV, SAADET-NAME.)

Hiç yorum yok:

reklam izle kazan

SPONSOR REKLAMLAR