26 Ocak 2009 Pazartesi

Hendek (Ahzab) Gazvesi:

Hendek (Ahzab) Gazvesi:



1-

Cenâb-ı Allah, bu gazve ile ilgili olarak

el-Ahzâb sûresinin baş ta­rafındaki ayetleri inzal buyurmuştur:



“Ey inananlar! Allah'ın size olan nimetini hatırlayın.

Üzerinize ordular gelmişti, biz de onların üzerine

rüzgar ve göremediğiniz ordu­lar göndermiştik.

Allah, yaptıklarınızı görüyordu.

Onlar size yukarınızdan ve aşağınızdan gelmişlerdi,

gözler de dönmüştü, yürekler ağızlara gelmişti;

Allah için çeşitli tahminlerde bulunuyordunuz.

İşte orada, inananlar denenmiş ve

çok şiddetli sarsıntıya uğratıl­mışlardı.

İkiyüzlüler (münafıklar) ve kalblerinde hastalık olanlar:

‘Allah ve peygamberi bize sadece kuru vaadlerde bulundular’ diyorlardı.

İçlerinden bir takımı:

‘Ey Medineliler! Tutunacak yeriniz yok, ge­ri dönün’ demişti.

İçlerinden bir topluluk da peygamberden:

‘Evleri­miz düşmana açıktır’ diyerek izin istemişlerdi.

Oysa evleri açık değil­di. Sadece kaçmak istiyorlardı.

Eğer Medine'nin etrafından üzerlerine varılmış olsa,

sonra da kendilerinden fitne çıkarmaları istense,

hemen buna girişip derhal yapmaktan geri kalmazlardı.

Andolsun ki, daha önce,

sırt çevirip kaçmayacaklarına dair Al­lah'a ahd vermişlerdi.

Allah'a verilen ahd sorulacaktır.

Ey Muhammed ! De ki:

“Eğer ölümden yahut öldürülmekten kaçı­yorsanız

bilin ki, kaçmak size fayda vermeyecektir,

kaçsanız bile az bir zamandan fazla yaşatılmazsınız.

De ki: ‘Allah size bir kötülük dilese veya bir rahmet istese,

O'na karşı kim sizi koruyabilir?

Allah'tan başka dost ve yardımcı da bula­mazsınız.

Allah, içinizden sizi alıkoyanları,

size Allah'ın yardımını kıskana­rak, kardeşlerine

‘Bize gelin, zorlanmadıkça savaşa gitmeyin’ diyen­leri bilir.

Kalplerine korku gelince,

ölüm baygınlığı geçiren kimse gibi gözleri dönerek,

-Ey Muhammed! - sana baktıklarını görürsün.

Korku­lan gidince iyiliğinize olanı çekemeyip

sivri dilleriyle sizi incitirler.

Bunlar inanmamışlardır.

Allah, bu sebeple işlerini boşa çıkarmıştır;

Bu, Allah için kolaydır.

Bunlar, düşman birliklerinin gitmediklerini sanıyorlardı.

Bu bir­likler tekrar gelmiş olsalardı,

kendilerinin çöllerde bedevilerin yanın­da bulunup,

sadece sizin haberlerinizi sormayı dilerlerdi.

Aranızda ol­salar, ancak pek azı savaşırlardı.

Ey inananlar! Andolsun ki, sizin için,

Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve

Allah'ı çok anan kimseler için;

Rasûlullah, en güzel örnektir.

İnananlar, düşman birliklerini gördükleri zaman:

‘İşte bu, Allah ve peygamberinin bize vaad ettiğidir,

Allah ve peygamberi doğru söy­lemiştir.’ dediler.

Bu, onların ancak imanını ve teslimiyetlerini artır­dı. . .



İnananlardan,

Allah'a verdiği ahdi yerine getiren adamlar vardır.

Kimi, bu uğurda canını vermiş, kimi de beklemektedir.

Ahidlerini hiç değiştirmemişlerdir.

Bu sebeple Allah, doğruları

doğrulukları ile mükafatlandırır,

iki yüzlüleri de dilerse azaplandırır

veya tevbelerini kabul eder.

Şüphe­siz Allah bağışlayandır, merhamet edendir.



Allah, inkar edenleri, kinleriyle geri çevirdi.

Bir hayra ulaşamadı­lar.

Savaşta, inananlara Allah'ın yardımı yetti.

Allah kuvvetli olan­dır, güçlü olandır.

Allah, kitap ehlinden, kafirleri destekleyenleri

kalelerinden indir­miş, kalplerine korku salmıştı;

onların kimini öldürüyor, kimini de esir alıyordunuz.

Yerlerini, yurtlarını, mallarını ve

henüz ayağınızı dahi basmadı­ğınız yerleri

Allah size miras olarak verdi.

Allah, her şeye Kaadir olandır.”

{el-Ahzâb, 9-27.)



Tefsirimizde bu ayet-i kerimelerden her biri hakkında söz söyle­yip gerekli açıklamayı yaptık, Hamd ve minnet Allah'adır.

Burada kıssa ile ilgili hususları inşaallah anlatacağız. Güvencimiz ve dayana­ğımız Allah'tır.



İbn İshak, Urve b. Zübeyr, Katade, Beyhakî ve selef-halef âlim­lerinden birkaç kişinin kesin ifadesine göre

Hendek gazvesi, hicri be­şinci senenin şevval ayında yapılmıştır.



Musa b. Ukbe, Zührî'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:

Ahzab (Hendek) vak'ası, hicri dördüncü senenin şevval ayında vuku bulmuş­tur.

İmanı Ahmed b. Hanbel'in Musa b. Davud'dan rivayet ettiğine gö­re Malik b. Enes de böyle demiştir.



Beyhakî dedi ki:

Aslında bunlar arasında ihtilaf yoktur.

Çünkü söylemek istedikleri şudur:

Hendek gazvesi, hicretten dört sene geç­tikten sonra ve

beş sene tamamlanmadan önce vuku bulmuştur.

Şüp­hesiz ki müşrikler, Uhud'dan döndüklerinde,

ertesi sene Bedir'de karşılaşmak hususunda Müslümanlarla sözleşmişlerdi.

Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.) ile ashabı,

hicri dördüncü senenin şaban ayında oraya gitmişlerdi.

Ebu Süfyan ise, o senenin kıtlık senesi olmasını ge­rekçe gösterip Kureyşlilerle birlikte Mekke'ye geri dönmüştü.

Dön­dükten iki ay sonra Medine'ye gelecek halleri yoktu.

Böyle olunca da Hendek gazvesinin hicri beşinci senenin şevval ayında yapıldığı ke­sinlik kazanıyor.

Doğrusunu Allah bilir.



Zührî'nin açık ifadesine göre Hendek gazvesi,

Uhud'dan iki sene sonra yapılmıştır,

Uhud gazvesinin de hicri üçüncü senenin Şevval ayında yapıldığı hususunda ihtilaf yoktur.

Ancak hicri tarihin başlan­gıcını,

hicretin ikinci senesinin muharreminden başlatanlara göre

-ki bunlar rebiyülevvel ayından sonraki ayları hicret senesinden sayma­mışlardır- gazvelerin tarihi böyle değildir.

Yakup b. Süfyan el-Fesevî de böyle demiştir.

Bu zat, açıkça beyan etmiştir ki,

Bedir gazvesi hicri birinci senede,

Uhud gazvesi hicri ikinci senede,

son Bedir gazvesi de hicri üçüncü senenin şaban ayında;

Hendek gazvesi de hicri dördüncü senenin şevval ayında yapılmıştır.

Halbuki bu, cumhurun görüşüne aykırıdır.

Meşhur kavle göre, mü'minlerin emiri Hattab oğlu Ömer,

hicri tarihin başlangıcını

hicret senesinin muharreminden başlatmış­tır.

İmam Malik'e göre

hicret senesinin rebiyülevvel ayından başlat­mıştır.

Buna göre üç kavil ortaya çıkmaktadır ki,

hangisinin doğru ol­duğunu Allah bilir.



Sahih olan, cumhurun kavlidir ki, buna göre

Uhud gazvesi, hicri üçüncü senenin şevval ayında,

Hendek gazvesi hicri beşinci senenin şevval ayında yapılmıştır.

Doğrusunu Allah bilir.



* Buhari ve Müslim'in sahihlerinde üzerinde ittifak edilen bir ha­diste İbn Ömer şöyle demektedir:

“Uhud gününde ben on dört yaşında bir çocuk olarak savaşmak için Rasûlullah'a arzedildim. Ama o, sa­vaşmama izin vermedi.

Hendek gazvesinde ben on beş yaşında bir ço­cuk olarak savaşmak için Rasûlullah'a arz edildim. Bu defa savaşma­ma izin verdi.”



Buna cevaben bir grup âlim -ki Beyhakî de bunlardan biridir- demişler ki:

İbn Ömer, Uhud savaşında ondördüncü yaşın ilk basamağında iken savaşmak için Rasûlullah'a arzedilmişti.

Hendek gazvesinde de onbeşinci yaşın son basamaklarında iken Rasûlullah'a arzedilmişti.



Ben (İ.Kesir) derim ki:

Muhtemeldir ki, ibn Ömer, Hendek gazvesinde sa­vaşmak için Rasûlullah'a arz edildiğinde on beş yaşını tamamlamış idi ki,

o durumdaki bir çocuğa savaşma izni verilebilir.

Bu sebepledir ki,

Nafı bu hadisi Ömer b. Abdülaziz'e tebliğ ettiğinde o şöyle demiştir:

“Bu, küçük ile büyüğü birbirinden ayıran sınırdır.”

Böyle dedikten sonra bu hükmü, bütün şehirlere yazıp göndermiştir.

Cumhur-u ule­ma da bu görüşe itimad edip dayanmıştır.

Doğrusunu Allah bilir.



İbn İshak dedi ki:

Hendek gazvesi, hicri beşinci senenin şevval ayında yapılmıştır.

Yezid b. Ruman, bana Urve'den ve kendilerini ya­lancılıkla itham edemeyeceğim kimselerle Ubeydullah b. Ka'b b. Ma­lik'den ve Muhammed b. Ka'b el-Kurazî ile Zührî'den, Asım b. Amr b. Katade, Abdullah b. Ebi Bekir ve diğer âlimlerimizden nakilde bulun­du.

Bazısı, diğerlerinin söylemediklerini söylediler.

Netice itibariyle dediler ki,

Hendek'te olan hadiselerden birisi de şudur:

Yahudilerden Sellam b. Ebu'l-Hukayk en-Nadrî,

Hüyey b. Ahtap en-Nadrî,

Kinane b. Rebi b. Ebu'l-Hukayk,

Hevze b. Kays el-Vailî,

Ebu Ammar el-Vailî,

Beni Nadir ve Beni Vail kabilelerinden bir topluluk ile -ki bunlar Rasûlullah (s.a.v.)'a karşı- cephe oluşturarak ortaya çıktılar.

Nihayet Mekke'ye, Kureyş'in yanma geldiler ve

onları Rasûlullah (s.a.v.) ile savaşmaya çağırıp şöyle dediler:



- Biz, ona karşı yakında sizinle beraber olacağız.

Onun kökünü kurutuncaya kadar yanınızda olacağız.



Kureyşliler de onlara şöyle dediler:



- Ey Yahudi topluluğu! Siz, ilk ehl-i kitapsınız ve

Muhammed ile ayrılığa düştüğümüz konuyu bilirsiniz.

Acaba bizim dinimiz mi yoksa onun dinimi hak ve gerçektir?



Yahudiler dediler ki:



- Sizin dininiz onunkinden daha hayırlıdır ve

siz de ondan hakka daha yakın kimselersiniz.



İşte onlar hakkında Cenâb-ı Allah, şu ayet-i kerimeleri inzal bu­yurdu:



“Kendilerine kitap verilmiş olanların

puta ve şeytana kanıp, in­kar edenlere:

‘Bunlar, inananlardan daha doğru yoldadırlar.’ dedik­lerini görmedin mi?

İşte, Allah'ın lanetledikleri onlardır.

Allah'ın lanetlediği kişiye as­la yardımcı bulamayacaksın.”

(en-Nisa, 51-52.)



Yahudiler, bu sözleri Kureyşlilere söylediklerinde

onları sevindir­diler ve Rasûlullah'a karşı davet ettikleri savaş hususunda isteklendirdiler. Onlar da bu savaş için toplanıp hazırlık yaptılar.

O Yahudi topluluğu sonra yola çıktı.

Kays-ı Aylan'dan olan Gatafan'a geldiler.

Onları da Rasûlullah ile savaşa çağırdılar ve onlara de­diler ki:



- Yakında ona karşı sizinle beraber olacağız.

Kureyşliler de bu konuda onlara tabi olacaktır.



Bunun üzerine Gatafanlılar, onlarla be­raber savaş için toplandılar.

Bunun üzerine Kureyşliler yola çıktılar.

Onların yöneticisi ve ku­mandanı Ebu Süfyan b. Harb idi.

Gatafanlılar da yola çıktılar.

Onla­rın kumandanı ise Uyeyne b. Hısn b. Hüzeyfe b. Bedir idi.

Bunlar, Be­ni Fezare ile birlikte yola çıktılar.

Haris b. Ebi Harise el-Mürrî de Be­ni Mürre kabilesiyle birlikte yola çıktı.

Mis'er b. Ruhayle b. Nüveyre b. Tarif b. Sühme b. Abdullah b. Hilal b. Halave b. Eşca' b. Reys b. Gatafan da,

Eşca'dan olan kavminden kendisine uyanlarla birlikte yola çıktı.



Rasûlullah (s.a.v.), onların savaş için bir araya gelip karar verdik­lerini duyunca, Medine çevresinde hendek kazdı.



İbn Hişam’ın ifadesine göre

hendek kazmayı Rasûlullah'a tavsiye eden zat, Selman-ı Farisî'dir.

Taberî ile Süheylî dediler ki:

İlk defa hendek kazan, Menüşehr b. Eyrec b. Feridun'dur ki, bu da Musa peygamber zamanında olmuştu.



İbn İshak dedi ki:

Rasûlullah (s.a.v.), Müslümanları sevab kazan­maya imrendirip teşvik etmek için bizzat kendisi çalıştı ve onunla birlikte Müslümanlar da çalıştılar.

Rasûlullah ile birlikte hendek kazmaya devam ettiler.

Ama münafıklardan bazıları

güçsüzlüklerini bahane ederek bu çalışmadan geri kaldılar.

Kimi de Rasûlullah’ın bil­gisi ve izni olmaksızın gizlice sıvışıp kaçıyorlardı. Bu hususta yüce Allah, şu ayetleri inzal buyurdu:

“Doğrusu, Allah'a ve peygamberine inanan müminler,

peygam­berle beraber bir işe karar vermek için toplandıklarında,

ondan izin almaksızın gitmezler.

Ey Muhammed! Senden izin isteyenler, işte on­lar,

Allah'a ve peygamberine inananlardır.

Bazı işleri için senden izin isterlerse, içlerinden dilediğine izin ver.

Allah'tan, onların bağışlan­malarını dile.

Allah şüphesiz bağışlar, merhamet eder.

Peygamberin davetini,

kendi aranızda birbirinizi çağırmanız gibi tutmayın.

Allah, içinizden savuşup gidenleri şüphesiz bilir.

O'nun buyruğuna aykırı hareket edenler,

başlarına bir belanın gelmesinden veya can yakıcı bir azaba uğramaktan sakınsınlar.

Dikkat edin, göklerde ve yerde olanlar Allah'ındır.

O, içinde bu­lunduğunuz durumu da,

kendisine döndürüleceğiniz günü de gerçek­ten bilir.

Onlara işlediklerini haber verir. Allah her şeyi bilir.”

(en-Nûr, 62-64.)



* Buhari, Abdullah b. Muhammed kanalı ile Enes'in söyle dediğini rivayet etmiştir:



Rasûlullah (s.a.v.), hendeğe gitti.

Muhacirlerle Ensâr’ın

soğuk bir sabah vakti hendek kazmakta olduklarını gördü.

On­ların bu işi yapabilecek köleleri yoktu.

Onların açlık ve yorgunluk çekmekte olduklarını görünce

Rasûlullah şöyle buyurdu:



- Allah’ım! Hayat, ahiret hayatıdır.

Ensâr ile Muhacirleri bağışla !



Orada bulunanlar da Rasûlullah'm bu sözüne cevap vererek şöyle dediler:



- Biz o kimseleriz ki, hayatta kaldığımız müddetçe

cihad etmek üzere Muhammed'e bey'at etmişizdir.



* Buhari, Ebu Ma'mer kanalı ile Enes'in şöyle dediğini rivayet et­miştir:



(yukarıdaki rivayete ilaveten)

Enes diyor ki:

Hendek kazanlara avucumun doluşunca arpa geti­rilir,

onlara rengi ve tadı bozulmuş iç yağı ile karıştırılarak bir yemek yapılır, önlerine konulurdu.

Onlar da aç idiler.

Bu yemek, boğaza tı­kanırdı, pis bir kokusu vardı.



* Buhari, Kuteybe b. Said kanalı ile Sehl b. Sa'd'm şöyle dediğini ri­vayet etmiştir:



Biz, Rasûlullah (s.a.v.)la birlikte hendekte idik.

Saha­beler hendek kazıyorlardı.

Biz de kazılan yerlerden çıkarılan toprak­ları sırtımızda taşıyorduk

Rasûlullah (s.a.v.) şöyle dedi:



- Allah’ım! Ahiret hayatından başka hayat yoktur.

Muhacirlerle Ensâr'ı bağışla.



* Buharî, Müslim b. İbrahim kanalı ile Bera b. Azib'in şöyle dediği­ni rivayet etmiştir:



Rasûlullah (s.a.v.), karnı tozlanıncaya kadar Hen­dek gününde toprak taşıyor idi ve şöyle diyordu:

- Allah'a yemin ederim ki, Allah olmasaydı,

biz doğru yolu bulmaz, hidayete ermez,

tasaddukta bulunmaz, namaz kılamazdık.

Allah’ım! Üzerimize sükûn ve huzur indir.

Düşmanla karşılaşır­sak ayaklarımıza sebat ver.

Kavimler bize karşı taşkınlık ettiler.

Onlar fitne isterlerse, biz fitneye yanaşmayız.



‘Yanaşmayız’ kelimesini yüksek sesle iki kez tekrarladı.



* Buharî, Ahmed b. Osman kanalı ile Bera b. Azib'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:



“Ahzab ve Hendek gününde Rasûlullah (s.a.v.)'ın

hen­dek topraklarını taşıdığını gördüm.

Öyle ki, toprak, onun karın cildini görünmez hale getirmişti.

Onun saç ve kılları çok idi…”



(benzeri birkaç rivayet daha naklediliyor)



İbn İshak dedi ki:

Bana ulaşan haber ve rivayetlere göre hendek kazımı esnasında

Allah tarafından bazı mucizeler izhar edildi ki,

bu mucizelerde, Rasûlullah'ı tasdike ve

nübüvvetini tahkike dair alınma­sı gereken ibretler vardı.

Bu mucizeleri Müslümanlar ayan-beyan görmüşlerdi.

Nitekim Cabir b. Abdullah'ın anlattığına göre

hendek kazımı esnasında

kazma işlemeyen sert bir yere rastlamışlar,

bu du­rumu Rasûlullah'a bildirmişler.

O da bir kap su getirilmesini emret­miş, getirmişler,

suyun içine tükürmüş, sonra Allah'ın müyesser kıl­dığı duaları okumuş, sonra da suyu o sert yere serpmiş.

Orada hazır bulunanlardan biri şöyle demişti:



“Onu hak peygamber olarak gönde­ren Allah'a yemin ederim ki, o sert yer yumuşadı, kum haline geldi. Oraya vurulan bir kazma ve kürek boş dönmüyordu.”





* Buhari, Hallad b. Yahya kanalı ile Eymen'in şöyle dediğini riva­yet etmiştir:



“Cabir'in yanma geldim. Bana dedi ki:

Hendek gününde yeri kazıyorduk. Sert bir yere rastladık.

Sahabeler, Peygamber Efendimizin yanma gelip şöyle dediler:



- Bu sert yer, hendek kazımı esna­sında ortaya çıktı, ne yapalım?



Rasûlullah:



- Oraya ben ineceğim, dedi.



Sonra kalktı, baktık ki,

karnına taş bağlamış,

biz orada hiçbir şey tatmadan aç ve susuz halde üç gün bekledik.



Peygamber (s.a.v.) kalktığında kazmayı eline aldı.

Oraya vurdu. Orası ufalanmış kum haline geldi. Adeta savruluyordu.



Dedim ki:



- Ya Rasûlallah! Eve gitmeme izin ver. (Gittim, karıma dedim ki):

- Peygamber (s.a.v.)'in açlıktan karnına taş bağladığını gördüm. Buna dayanamam. Yanında yiyecek birşey var mı senin?



Karım:

- Yanımda arpa ve bir de oğlak var, dedi.



Oğlağı kestim. Arpayı öğüttüm. Oğlağın etini kazana koydum.

Sonra Peygamber (s.a.v.)'e geldim.

Hamur pişmişti. Kazan da ocak taşları üzerinde idi.

İçindeki et pişmek üzere idi. Rasûlullah'a dedim ki:

- Az bir yemeğim var ya Rasûlallah! Sen ve bir iki kişi kalkın, ye­meğe gidelim.



Rasûlullah:

- Yemeğin ne kadar? diye sordu. Ben de kendisine miktarını söy­ledim. Dedi ki:

- Yemeğin çoktur, güzeldir.

Hanımına de ki, kazanı ocaktan indir­mesin.

Ekmeği de tandırdan çıkarmasın, benim gelişimi beklesin.

Böyle dedikten sonra ashaba:

- Kalkın, dedi.

Muhacirlerle Ensâr, kalkıp geldiler.

Ben eve, karımın yanına gittim. Ona: ‘Haydi kalk bakalım, çabuk ol. Peygamber (s.a.v.) ile Muhacir ve Ensâr geliyor.’ dedim. Karım dedi ki:

- Peygamber sana yemeğin miktarını sordu mu?

- Evet, dedim.



Peygamber (s.a.v.), arkadaşlarıyla beraber geldi. Onlara:

- İçeriye girin, sıkışmayın, dedi.



Bundan sonra ekmeği kendi eliy­le kırıyor, üzerine bir parça et koyuyordu. Sonra da kazanın üstünü, tandırın ağzını örtüyordu.

Hazırladığı porsiyonları ashabına veriyor.

Sonra tekrar kazanı ve tandırdaki ekmeği çekip veriyordu.

Sahabeler doyuncaya kadar ekmek kesilmeye devam etti, nihayet hepsi doydu­lar.

Geriye bir miktar da kaldı. Sonra Rasûlullah bana:

- Şunu ye ve biraz da hediye ver. Çünkü insanlara açlık isabet et­miştir, dedi.



Ahmed b. Hanbel, Veki' kanalı ile

Hz. Peygamberin karnına taş bağlamasından bahseder.

“Delâil” adlı eserde Beyhakî, Hakim kanalı ile Cabir'den naklen

hendekteki sert ve kazma işlemez yer ile yemek kıssasını anlatmıştır.

Bu kıssanın uzunluğu, Buharî'nin rivayetine göre daha tamamdır.



Bu rivayette Beyhakî'nin nakline göre Cabir şöyle demiştir:

“Peygamber (s.a.v.) evimizdeki yiyeceklerin miktarını öğrenince hendekte çalışmakta olan bütün Müslümanlara:

- Kalkın, Cabir'e gi­delim, dedi. Onlar da kalkıp bize geldiler.



O kadar utandım ki, dere­cesini ancak Allan bilir.

Kendi kendime şöyle dedim: ‘Bize kalabalık bir halk geldi. Oysa evde bir ölçeklik arpa ve de bir oğlak var.’

Sonra karımın yanına varıp ona şöyle dedim:

- Rezil rüsvay oldun mu!

İşte Rasûlullah (s.a.v.), hendekteki bü­tün çalışanları evimize getiriyor.

- Rasûlullah, yemeğimizin miktarını sana sormadı mı?

- Evet, sordu.

- Öyleyse Allah ve Rasûlü daha iyi bilir.



Böyle demekle karım,

bendeki o şiddetli üzüntü ve kederi giderdi.

Rasûlullah (s.a.v.) da evimize geldi ve:

- Cabir, sen bana yardımcı ol ve etin taksimini de bana bırak, de­di.



Rasûlullah’ın bizzat kendisi eti parçalıyor, ekmeği koparıp dağıtı­yor. Sonra da tencerenin ve tandırın ağzını kapatıyordu.

Herkese bi­rer miktar yemek dağıttı. Nihayet hepsi doydular.

Geride tandırdaki ekmek ile kazandaki et yine dopdolu kaldı.

Sanki hiç eksilmemişti!

Sonra Rasûlullah (s.a.v.) bana:



- Hem kendin ye, hem başkalarına he­diye et.

Bugün boyunca hem kendin yiyecek, hem de başkalarına he­diye edeceksin, dedi.”



* Ebu Bekir b. Ebi Şeybe de Cabir'den böyle bir rivayette bulunmuş ve rivayetinin sonunda şöyle demiştir:

“Cabir'in evine gelen misafir­ler, 300 ya da 800 kişi idiler.”



* Yunus b. Bükeyr, Hişam b. Sa'd kanalı ile Cabir'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:

“Onlar 300 kişi idiler.”



* Buhari, Arar b. Ali kanalı ile Cabir b. Abdullah'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir:



(bu rivayette ilaveten)

Hamurumuzu çıkarıp Rasûlullah’ın yanına getirdim.

O da hamu­run üzerine tükürdü ve hamur bereketlendi.

Sonra et kazanının yanı­na geldi. İçine tükürdü.

O kazandaki etler de bereketlendi. Sonra:



- Ekmekçiyi çağır da seninle beraber ekmek yapsın.

Kazandan da etleri çıkarmaya başla.

Ama kazanı ocağın üzerinden indirmeyin, de­di.



Misafirler 1.000 kişi idiler.

Vallahi, hepsi yedi, artık doyduktan sonra yemeği bıraktılar.

Başka tarafa çekip gittiler. Kazanımız da dolu kaldı.

Hamurumuz da eskisi kadar idi. Hiç eksil­memişti.”



( Buhari’den benzeri rivayet)



Muhammed b. İshak dedi ki:

Said b. Mina, kendisine -şöyle haber verildiğini bana anlattı:

“Beşir b. Sa'd’ın kızı -ki bu, Numan b. Beşir'in kız kardeşidir- dedi ki:

Beni, anam Amre binti Revaha çağırdı ve

bir avuç hurmayı elbi­semin içine koyduktan sonra:

- Ey kızcağızım! Bunu babana ve dayın Abdullah b. Revaha'ya gö­tür ki, yesinler, dedi.



Ben de onu alıp götürdüm. Rasûlullah (s.a.v.)'a rastladım.

Ben, babam ve dayımı arıyordum. Rasûlullah bana dedi ki:

- Ey kızcağızım! Yanıma gel, senin yanında ne var? Dedim ki:

- Ya Rasûlallah! Bu hurmadır. Anam beni bununla babam Beşir b. Sa'd ile dayım Abdullah b. Revaha'ya gönderdi ki, bu hurmaları ye­sinler.

Rasûlullah (SAV):

- Onu getir, diye buyurdu.



Ben de onu Rasûlullah’ın avuçlarına döktüm.

Hurmalar avuçlarını doldurmadı.

Sonra bir bez getirilmesini emretti. Bez yere serildi.

Sonra hurmayı onun üzerine koydu ve bezin üstüne yaydı.

Sonra yanında bulunan birisine şöyle dedi:



- Hendek eh­line: ‘Yemeğe gelin’, diye seslen.



Bunun üzerine hendek ehli oraya gelip toplandılar ve yemeğe başladılar.

Hurmalar gittikçe artmaya başladı.

Hatta hendek ehli doyduğu halde

hurmalar bezin etrafından yere dökülüyordu.”



İbn İshak dedi ki:

Bana Selman-ı Farisî'nin şöyle dediği nakledil­di:

“Hendekten bir bölüme vurdum.

Bir kaya karşıma çıktı ki, çok sert ve katı idi.

Rasûlullah ise bana yakın bir yerde idi.

Vurduğumu ve yerin sert olduğunu görünce yanıma gelip indi.

Elimden kazmayı aldı.

Oraya bir darbe vurdu ki, kazmanın altından bir parıltı çıktı.

Sonra bir darbe daha indirdi, onun altından da bir parıltı parladı.

Sonra üçüncü bir darbe daha vurdu, onun altından bir kıvılcım daha çıktı. Dedim ki:

- Babam ve anam sana feda olsun ya Rasûlallah!

Kazmanın altın­dan, sen vurdukça kıvılcım çıktı. Bu nedir?

- Ey Selman, sen o parıltıyı gördün mü?

- Evet...

- Birinci parıltı ile Allah, bana Yemen fethini nasip etti.

İkincisin­de ise Allah, onunla bana Şam ve batının fethini nasip etti.

Üçüncü parıltıya gelince, Allah, onunla bana doğuyu fethetmeyi müyesser ey­ledi.”





* İbn Cerir tarihinde, Muhammed b. Bişar ile Bendar'dan rivayet olunduğuna göre



Rasûlullah (s.a.v.), hendekte her on kişiye kırk ziralık bölümü kazma görevini verdi. Muhacirlerle Ensâr, Selman üzerin­de tartıştılar. Rasûlullah: ‘Selman, bizim ailedendir.’ dedi.



Amr b. Avf dedi ki:

Ben, Selman, Hüzeyfe, Numan b. Mukarrin ve Ensâr’dan altı kişi, kırk ziralık bir yeri kazmakla görevlendirilmiştik.

Kazmaya başladık. Nihayet sert bir kaya parçası ile karşılaştık.

Kaz­mamız kırıldı. Onu yerinden çıkarmamız zorlaştı.

Selman, kendi çadı­rı içinde bulunan Rasûlullah’ın yanma gitti, durumu ona arzetti.

Ra­sûlullah yanımıza geldi.

Selman'dan kazmayı alıp o sert kaya parçası­na vurdu.

Kaya parçalandı. Ama darbe anında kayadan bir kıvılcım çıktı.

Bu parıltı, bütün Medine'yi ışıklandırdı.

Karanlık gecedeki bir kandili andırıyordu,

Rasûlullah (s.a.v.), fetih tekbiri getirdi.

Bunun üzerine Müslümanlar da tekbir getirdiler.

İkinci darbeyi vurdu. Son­ra üçüncü darbeyi de vurdu.

Selman ile Müslümanlar, bu parıltıyı Rasûlullah'a sordular. O buyurdu ki:



- Birinci darbe anında görülen parıltı, bana

Hire kasırları ile kisranın Medayin şehrini gösterdi.

Oraları sanki köpek dişleri gibi idi.

Cebrail, ümmetimin oralara sahip olacağını bana haber verdi.

İkinci darbe esnasında görülen parıltı,

Rum diyarındaki kızıl kasırları bana gösterdi.

Onlar da sanki köpek dişleri gibi idi.

Cebrail, ümmetimin oralara da sahip olacağını bana haber verdi.

Üçüncü darbe anında görülen parıltı ise,

San'a kasırları­nı bana aydınlatıp gösterdi.

Oraları da sanki köpek dişleri gibi idi.

Cebrail, ümmetimin oralara da sahip olacağını bana haber verdi. Size müjdeler olsun!



Müslümanlar bunun üzerine sevinip birbirlerini müjdelemeye ve:



- Allah'a hamd olsun. Bu vaad edilen şey, gerçektir, demeye başladılar.



Ravi diyor ki:

Müşriklerin birleşik cephesi karşımıza çıktığında müminler dediler ki:



- İşte bu, Allah ve peygamberinin bize vaad etti­ğidir.

Allah ve peygamberi doğru söylemiştir.

Bu onların ancak ima­nını ve teslimiyetlerini artırdı.



Münafıklarsa şöyle dediler:



- Muhammed, size Yesrib'ten Hire ka­sırlarını ve kisranm Medayin şehrini gördüğünü haber veriyor ve bu­raların fethinin size nasip olacağını bildiriyor.

Oysa siz, hendek kazı­yorsunuz.

Karşımıza çıkmaya güç yetiremiyorsunuz !



Böyle diyen münafıklar hakkında şu ayet-i kerime nazil oldu:

“İkiyüzlüler ve kalblerinde hastalık olanlar:

‘Allah ve peygamberi bize sadece kuru vaadlerde bulundular, diyorlardı.”

(el-Ahzâb, 12.)





Taberanî, Abdullah b. Ahmed b. Hanbel kanalı ile İbn Abbas’ın şöyle dediğini rivayet etmiştir(yukarıdak,lerle benzer rivayet)



Neseî, İsa b. Yunus kanalı ile ashabtan bir adamın şöyle dediğini rivayet etmiştir:



(Diğer rivayetlerdeki bilgilere ilaveten)



“Sonra üçüncü darbeyi vurduğumda Habeş şehri ve çevresindeki kasabalar bana gösterildi, öyle ki, oraları gözlerimle gördüm.

Size ilişmedikleri müddetçe Habeşlilere ilişmeyin.

Sizi kendi halinize bı­raktıkları müddetçe Türklere de ilişmeyin.”



Neseî, bu şekilde uzun uzadıya rivayet etmiştir.

Ondan da ancak Ebu Davud, böyle bir rivayette bulunmuştur:



“Size ilişmedikleri müddetçe Habeşlilere ilişmeyin.

Sizi kendi ha­linize bıraktıkları müddetçe Türklere de ilişmeyin.”





İbn İshak,

Hz. Ömer ve ondan sonra Hz. Osman zamanlarında

yukarıda sözü edilen şehirlerin fethedilişleri esnasında

Ebu Hüreyre’nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:



“Aklınıza gelen yerleri fethediniz.

Ebu Hüreyre'nin nefsi elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki, sizin fethettiğiniz ve kıyamet günü­ne kadar fethedeceğiniz memleketlerin anahtarları

mutlaka daha ön­ce Allah tarafından Muhammed (s.a.v.)’e verilmiştir.

Anahtarları ona verilmeyen yerleri fethetmediniz ve edemeyeceksiniz.”



* İmam Ahmed b. Hanbel, Haccac kanalı ile Ebu Hüreyre'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: Rasûlullah (s.a.v)’ın şöyle buyurduğunu işit­tim:



“Ben özlü sözlerle gönderildim.

Allah tarafından, düşmanlarımın kalbine korku salınarak bana yardım edildi.

Bir ara ben uyumakta iken,

yer hazinelerinin anahtarları bana getirildi ve elime verildi.”



Buhari, bunu Yahya b. Bükeyr ile Sa'd b. Ufeyr'den münferid ola­rak rivayet etmiştir. Bunların ikisi de yukarıdaki hadisi, Leys'den ri­vayet etmişlerdi.

Onun yanında Ebu Hüreyre şöyle demişti:



- Rasû­lullah (s.a.v.) gitti. Siz de şu anahtarları çıkarıyorsunuz.





* İmam Ahmed b. Hanbel, Yezid ve Muhammed b. Amr kanalı ile Ebu Hüreyre'nin şöyle dediğini rivayet etti:

Rasûlullah (s.a.v.) buyur­du ki:



“Allah tarafından düşmanlarımın kalbine korku salınarak bana yardım edildi ve bana özlü sözler verildi.

Yeryüzü benim için mescid ve temizleyici kılındı.

Bir ara ben uyumakta iken yer hazineleri bana getirildi ve elime bırakıldı.”



Buharî ve Müslim'in sahihlerinde şöyle bir rivayet vardır:



“Kayser öldükten sonra artık başka bir kayser gelmeyecektir.

Kisra öldükten sonra artık başka bir kisra gelmeyecektir.

Nefsim kudret elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki,

bu ikisinin hazinele­rini Allah yolunda harcayacaksınız.”



Sahih hadiste şöyle buyrulmuştur:



“Şüphesiz yüce Allah, doğusuyla, batısıyla yeri bana mülk kıldı ve

ümmetimin mülkü, bana mülk kılman yerlere kadar ulaşacaktır.”



İbn Kesir; “el-Bidaye ve’n-nihaye” ; c:4; 159-177 Çağrı Yayınları

Hiç yorum yok:

reklam izle kazan

SPONSOR REKLAMLAR