6 Mart 2009 Cuma

Aliya'ya selamlar

Aliya'ya selamlar

Avrupalı siyasi liderlerin entelektüel ve ahlaki sığlığını takip ediyoruz. Berlusconi'nin, Sarkozy'nin kulağına ne fısıldadığı açıklanınca Avrupa medeniyetinin ayaklarını oluşturan bu ülkeler için acıklı bir durum söz konusu oldu!
Berlusconi, Arjantin'de cunta döneminde uçaktan atılan gençler için 'çok uygun bir yere indirme yolu' dedi ve Arjantinli kayıpların anneleri büyük tepki gösterdi.
Avrupa'nın kendinin karikatürü olmuş bu liderleri, ortak zihinlerinin hezimetini temsil ediyorlar.
Eski kıtanın düşünsel ve etik maluliyetinin bir göstergesi de siyasetçileri ve devlet adamları.
20. yüzyılın son çeyreğinde, duru zihniyle modern zamanların gölgesini aydınlatan Aliya'yı yeniden hatırlamak gerekiyor.
Avrupanın biricik bilge liderini kendi sözleriyle duyalım.
'Kendimi hem Müslüman hem de Avrupalı hissediyorum.
Bu kimliklerden birinin diğerini nakzetmeyeceğini düşünüyorum.
İnancımız Doğu'dan, eğitimimiz Avrupa'dandır.
Kalbimiz bir dünyaya aklımız bir başka dünyaya aittir.
Bunun içinde bir affedicilik ve iyilik mevcuttur.
Ben Avrupalı bir Müslümanım. Bu tanımdan da gayet memnunum.
İnsanlar ve kültürler arasında aşılmayacak hiçbir farklılık olduğuna inanmıyorum.
Eğer bir medeniyeti bir değerler bütünü olarak kabul edersek ki bu son tahlilde ahlaki değerler olmalıdır.'
Bosna'nın devlet başkanı, düşünür Aliya İzzetbegoviç, gerek aydın kişiliği gerek ahlaki duruşuyla göz kamaştırıcı bir liderdi...
Avrupa medeniyetinin bütün ikiyüzlülüğünü hayatı boyunca tecrübe etmişti.
Komünizm, Nazizm gibi Avrupanın çocuğu olan totaliter rejimleri o, tarihin içinden yaşadı.
Komünist dönemde hüküm giyerek 4 yıl cezaevinde kalmıştı.
Tito sonrası dönemde de tutuklanarak 14 yıl hapse mahkum olmuş, 1988'de serbest bırakılmıştı...
Büyük bir halk lideriydi. Halkının umudu ve direniş gücüydü.
Aliya'yı anlamak için dört yılda Avrupa'nın ortasında 250.000 Boşnak'ın katledildiği 1992-1996 yıllarına dönmek gerekir.
Aliya, bu dönemle ilgili Bosna'da yaşanan vahşeti anlatmaya dünyadaki hiçbir dilin yetmeyeceğini söyler.
O zamanlar 4 günde 4 bin kişinin öldürüldüğü zamanlardı.
Uygar dünyanın, dehşet dolu savaşı, ölüm kamplarını ve etnik temizliği görmezden gelmesini ahlaki olarak sorgular.
Şiddeti dinmeyen savaşla, önü alınamayan yaşamın iç içe geçtiği Saraybosna'da savaş esnasında 250 konser verildiğini, 1000 kadar tiyatro oyunu sahnelendiğini, üniversitelerin bir gün bile çalışmalarına ara vermediğini anlatır.
Aliya'nın büyüleyici liderliği, gaddarlığa karşı bu insanca karşı duruşu ve insanı, hayatı kutsamasıydı.
Daha sonraları da 'Başımıza gelenler bizi sonsuz intikam hırsıyla doldursa da çok şükür bu hırsın üstesinden gelebildik. Savaş, demokratları ve demokrasileri zor sınavlara tabi tutar. Bizim ahlaki zaferlerimiz, yenilgilerimizden daha büyüktür' demiştir.
Hayatta kalma ve özgürlük mücadelesinde büyük bedel ödeyen Bosna'da her 10 Bosnalı'dan biri savaşta ölmüştü.
Putin, Obama, Sarkozy, Berlusconi'nin lider olarak tasarımlandığı bugün Aliya daha da devleşiyor.
Söylemlerindeki kofluğa yamanmaya çalışan karizmanın yetmediği bu isimler dünyayı belirliyor.
Karizmatik liderliğe endekslenen boy, yaş, sempatiklik, çapkınlık tasnifleriyle kurulan imgelerin yanında sahih bir adam var.
Hayatı boyunca ırkçı şovenizme karşı gelmiş Aliya aynı zamanda Osmanlı'nın da bir mirası.
Avrupa karşısında Batılı ve Müslüman varlığını gururla taşıyan bir miras.
Türkiye'nin Aliya'yı ve hayatını, felsefesini yeniden idrak etmesinin gerektiği zamanlardan geçiyoruz.
Hem Ortadoğu'da hem Avrupa'da Türkiyenin gücü, Aliya'nın gücünün geldiği köklerde aranmalıdır.
Dünya Aliya'nın dediği gibi olsun 'Bizler cehennemi yaşamış, her şeye rağmen aklını muhafaza etmiş insanlarız. Bu da bizim gücümüzdür.'

Hiç yorum yok:

reklam izle kazan

SPONSOR REKLAMLAR