1 Mart 2009 Pazar

ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE

ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE

Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünya da eşi ?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,
Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya
Ne hayâsızca tehaşşüt ki ufuklar kapalı !
Nerde gösterdiği vahşetle bu : bir Avrupalı
Dedirir yırtıcı,his yoksulu,sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş,açılıp,mahpesi , yahut kafesi !



Eski Dünya,Yeni Dünya, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi,tufan gibi,mahşer mahşer.
Yedi iklimi cihanın duruyor karşında,
Ostralya’yla beraber bakıyorsun Kanada !
Çehreler başka ,lisanlar ,deriler rengârenk ;
Sade bir hadise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindu,kimi yamyam,kimi bilmem ne belâ
Hani,tauna da züldür bu rezil istilâ !
Ah o yirminci asır yok mu,o mahluk-u asil,
Ne kadar gözdesi mevcut ise hakkıyle sefil ,
Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrarı hayâsız casına.
Maske yırtılmasa hala bize afetti o yüz...
Medeniyet denilen kahpe,hakikat,yüzsüz.
Sonra mel’ undaki tahrike müvekkel esbâb,
Öyle müthiş ki ; eder her biri bir mülkü harâb.



Öteden saikalar parçalıyor âfâkı ;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a’mâkı ;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lâğam;
Atılan her lâğamın yaktığı ; yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müthiş tipidir savrulur enkaz-ı beşer...







Kafa,göz,gövde,bacak,kol,çene,parmak ,el, ayak,
Boşanır sırtlara vadilere sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmert eller,
Yıldırım yaylımı tufanlar, alevden seller.
Veriyor yangını durmuşta açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız tayyâre.
Top tüfekten daha sık ,gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler !
Ne çelik tabyalar ister , ne siner hasmından;
Alınır kal’ a mı göğsündeki kat kat iman ?

İşte çiğnetmedi namusunu , çiğnetmeyecek.
Şüheda gövdesi , bir baksana , dağlar,taşlar...
O, rüku olmasa , dünyada eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından , uzanmış yatıyor ;
Bir hilal uğruna , yâ Rab , ne güneşler batıyor !
Ey , bu topraklar için toprağa düşmüş asker !
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kanın kurtarıyor Tevhid-i...
Bedr’in aslanları ancak , bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın ?
Gömelim gel seni tarihe ! desem , sığmazsın.
Herc-ü merc ettiğin edvara da yetmez o kitab...
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb .
Bu , taşındır diyerek Kâbe’yi diksem başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına .

Sen ki son ehli salibin kırarak salvetini,
Şarkın en sevgili sultanı Selahaddin’i,
Kılıçarslan gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki İslamı kuşatmış,boğuyorken hüsran,
O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın ;
Sen ki , ruhunla beraber gezer ecrâmı adın ;
Sen ki , a’sara gömülsen taşacaksın... Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar,seni almaz bu cihât...
Ey şehid oğlu şehid ,isteme benden makber,
Sana ağuşunu açmış duruyor peygamber.

Mehmet Akif ERSOY

Hiç yorum yok:

reklam izle kazan

SPONSOR REKLAMLAR