17 Ocak 2009 Cumartesi

FECR-İ ATİ EDEBİYATI (1909-1912)

FECR-İ ATİ EDEBİYATI (1909-1912)

1901’de Servet-i Fünun topluluğu dağıldıktan sonra 20 Mart 1909 tarihinde İstanbul’da Servet-i Fünun mecmuası etrafında, kendilerine Fecr-i Âtî adını veren yeni bir nesil toplanmıştır Kendilerine “geleceğin ışığı anlamına gelen Fecr-i Âti adını veren bu topluluğun sanatçılar 1910 yılında bir bildiri yayımlayarak kendilerini kamuoyuna tanıtırlar. . Bu aynı zamanda edebiyat tarihinde kuruluşunu bir bildiri ile başlatan ilk topluluktur (24 Şubat 1910, Servet-i Fünun).
Bildirilerinde, edebiyatın ciddiye alınması, Batı edebiyatının daha yakından tanıtılması, düşünce ve edebiyat konularında konferanslar düzenlenmesi gibi amaçlarının bulunduğunu açıklarlar.
Geçmişte kaldığını söyledikleri Servet-i Fünun anlayışını eleştirmekle birlikte onların da bir adım ötesine gidememişlerdir.
. Bunun dışında edebiyatımıza bir yenilik getirememişler bu nedenle de özentici, taklitçi bir topluluk olarak eleştirilmişlerdir
Başlıca Sanatçıları:
Ahmet Haşim, Aka Gündüz (Enis Avni), Ali Canip Yöntem, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Mehmet Fuat Köprülü, Refik Halit Karay, Celal Sahir, Faik Ali..

ÖZELLİKLERİ
1 - Sanatın saygıdeğer ve şahsi olduğu anlayışını benimserler
2 - Servet-i Fünun’u batılı edebiyatı tam olarak oluşturamamakla suçlarlar. Fakat konu, biçim, dil ve
anlatım yönünden Servet-i Fünunculardan hiçbir farkları yoktur. Onlar, serbest müztezatı biraz
daha serbestleştirmişler ve Servet-i Fünuncuların tam kavrayamadığı sembolist şiirin güzel
örneklerini veren şairler yetiştirmişlerdir
3 - Fransız edebiyatını örnek alırlar.
4 - Dilleri süslü, sanatlı, ağdalı ve ağırdır. Ancak Servet-i Fünunculardan daha sade bir dil kullanmış
5 - Aşk, ve tabiatı konu olarak işlemişlerdir. Aşk genellikle hissi ve romantiktir. Tabiat tasvirleri ise gerçekçi
değil, Haşim’de olduğu gibi şahsîdir.
6 - Kısa ömürlü olan bu topluluk, sembolizm, empresyonizm ve romantizm gibi akımları eserlerine
uygulamışlar,
Avrupaî edebiyat ile Milli edebiyat arasında bağ oluşturmuşlardır.
7 - Şiire herhangi bir yenilik getirmemişler, Servet-i Fünun’un devamı olmaktan öteye gidememişlerdir.
8 - Aruzla şiir yazan Fecr-i Âtî şairlerinin en tanınmış ve en orijinali Ahmet Haşim'dir.
Sanat anlayışlarında birlik ve bütünlük oluşturamamaları ve 1911’de kurulan Milli edebiyatında etkisiyle 1912’de dağılmışlar, ferdî olarak değişik alanlarda eserler vermişlerdir.


MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİ (1911-1923)

Modern Türk Edebiyatını yaratma amacıyla kurulan Tanzimat, Servet-i Fünun ve Fecr-i Âtî toplulukları büyük hamleler yapmakla beraber ruhta büyük ölçüde Fransız sanatına bağlı, dil ve üslûpta Osmanlıcayı sürdüren, millî kimlik ve kişiliğe ulaşamamış bir edebiyat vücuda getirmişlerdir.

Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılışı sırasında, Türk aydınlarının büyük bir bölümü, ümmete bağlı Osmanlıcılığın terk edilerek milliyetçiliğin benimsenmesinin, memleketin geleceği için gerekli olduğuna inanıyorlardı. Bu inanç sonucunda Türkçülük ve Milliyetçilik akımları doğmuş, her sahada millî kimlik arayışları
Meşrutiyet (1908) 'den sonra memlekette başlayan ve o devirde “Türkçülük” adı verilen milliyetçilik hareketi, “edebiyatta millî kaynaklara dönme” düşüncesinin doğmasına yol açmıştır. “Millî kaynaklara dönme” sözüyle ; dilde sadeleşme, aruz vezni yerine hece veznini kullanma, yerli hayatı yansıtma amaçlanmıştır.. Bunları gerçekleştirmeyi ülkü edinen edebiyat akımına “Millî Edebiyat” adı verilmiştir
1911 yılında Selanik’te çıkan “Genç Kalemler” dergisinde Ömer Seyfettin’in “Yeni Lisan” adlı makalesinin yayımlanmasıyla başlamış, “Milli Edebiyat” terimi de ilk defa bu dergide kullanılmıştır
İlk temsilcileri: Ömer Seyfettin, Ziya Gökalp ve Ali Canip Yöntemdir.
İLKELERİ
Milli Edebiyat akımının özellikleri, Cumhuriyet’in ilk on yılının da bir özeti olmaktadır. Bu çerçeve
içerisinde, Milli Edebiyat akımının ilkeleri de şu şekilde belirtilebilir:

1 - Dilde sadeleşme : Dilde sadeleşme hareketi 1911 nisanında Selanik'te Ömer Seyfettin, Ali Canip ve Ziya Gökalp tarafından çıkarılan Genç Kalemler dergisinde “Yeni Lisan” adıyla ileriye sürülmüştür Dilde sadelik, Türkçe karşılığı olan Arapça ve Farsça kelimelerin atılması. Yalın (süssüz, sanatsız, özentisiz) bir dille yazma; İstanbul Türkçesini kullanma konuşma dilini yazı dili haline olarak tanımlanmıştır. “Millî edebiyat'ın millî lisan'dan doğacağı”nı (Ömer Seyfettin) söylemişlerdir.
2 -Halk edebiyatı şiir biçimlerinden yararlanma ve hece ölçüsünü kullanma : hece ölçüsü kullanma davası ilkin Mehmet Emin'in 1897 Yunan savaşı dolayısıyla yayınladığı “Türkçe Şiirler “ adlı kitabı aracılığıyla ortaya sürülmüş, Rıza Tevfik'in halk şiirleri yolundaki koşma ve nefesleriyle desteklenmiş ise de, uzun zaman gerçekleşememiş; ancak Birinci Dünya Savaşı içinde, özellikle 1917'de Servet-i Fünun dergisi tarafından “Şairler Derneği” adıyla toplanan gençler (Orhan Seyfi, Yusuf Ziya, Faruk Nafiz, Halit Fahri, Enis Behiç. ) tarafından benimsenmiştir
3 - Bu dönemde aruz vezni de bir yandan sürüp gitmiş ve Mehmet Akif, Ahmet Haşim, Yahya Kemal gibi üç kuvvetli sanatçının elinde varabileceği gelişmenin en yüksek noktasına erişmiştir.
4 - Yerli hayatı yansıtma davası Konu seçiminde yerlilik Konularını hayattan, ülke şartlarından seçme
Millî kaynaklara yönelme olarak özetlenir. Yalnız birkaç şair (Mehmet Emin, Mehmet Akif, kimi şiirleriyle Yahya Kemal, Cumhuriyet devrindeki bazı şiirleriyle Faruk Nafiz, v.b.) ve daha çok hikâye ve roman yazarları tarafından benimsenmiştir

a) Şiir alanında, hece vezninin ilk ürünlerini veren şairlerin (Mehmet Emin'den başka) hemen hepsi bir yandan aruzla yazmışlar; bir yandan da, Türkçülük hareketinin ve Ziya Gökalp'in etkisiyle, hece veznine yönelmişlerdir. Ne var ki, bunların hece vezniyle ortaya koydukları ürünler, yalnız biçim (dil, vezin, nazım biçimi) kaygısıyla yetinilen, derinliği olmayan, yalınkat manzumelerdir
Gerçek değer taşıyan şiirler, aruzun son üç ustasının “Mehmet Akif, Ahmet Haşim, Yahya Kemal” kaleminden çıkmıştır. Bunlardan Mehmet Akif, önce Tev¬fik Fikret'in uyguladığı “nazmı nesre yaklaştırma” hareketini sürdürüp geliştirmiş; Ahmet Haşim ile Yahya Kemal ise, bunun tam tersi bir tutumla, “şiir nesre çevrilme olanağı bulunmayan nazımdır; (...) musiki ile söz arasında, sözden çok musikiye yakın, ortalama bir dildir” (A.Haşim), ve “şiir, nesirden bambaşka bir hüviyettedir : musikiden başka türlü bir musikidir” (Y. Kemal) görüşünü savun¬muş ve uygulamışlardır. Bu üç şair, bir yandan da, Türk şiirinde üç ayrı akımın temsilcisi olmuşlardır : Mehmet Akif, şiirde Tevfik Fikret'ten devir aldığı “Realizm” akımını geliştirmiş, “hayal ile alışverişi olmadığını, her ne demişse görüp de söylediğini, en beğendiği mesleğin hakikat olduğunu” bildirmiş, Fecr-i Âti topluluğundan gelen Ahmet Haşim, Batıdan gördüğü “Sembolizm” akımını benimsemiş, “dünyanın şekillerini hayal havuzunun sularında seyrettiğini; onun için, dünyanın taşlarını ve bitkilerini renkli bir akis gibi gördüğünü” belirtmiş; Yahya Kemal de, yine Batıda gördüğü “Romantizm” akımını benimsemiş ve bu anlayışla, Divan şiiri yolunda klasik şiir denemelerine girişmiş; sade dille ve yeni nazım biçimleriyle yazdığı şiirlerinde de yine biçim kusursuzluğuna, yapmacıksız ve sağlam anlatıma önem vermiştir ( New klasik şair)
.
b ) Hikâye ve roman alanında, bir bölümü “Fecr-i Âti” topluluğundan gelen “Yakup Kadri, Refik Halit), bir bölümü bu topluluk dışında kalan (Ebubekir Hâ¬zım, Ömer Seyfettin, Halide Edip, v.b.) sanatçılar, aralarındaki sanat anlayışı ve dünya görüşü ayrılıklarına rağmen, yerli, hayatı yansıtma konusunda birleşmiş görünürler. Tanzimat ve Edebiyat-ı Cedide hikâye ve romanlarında olayların İstanbul sınırları içinde kapalı durmasına karşılık, bu devirde, hikâye ve roman yurdun her köşesine açık tutulmuş, her tabakadan halkın yaşayışı konu olarak ele alınmıştır. Özellikle köy ve taşra hayatını anlatan başarılı ilk örnekler (Ebubekir Hâzım: Küçük Paşa; Refik Halit: Memleket Hikâyeleri; Reşat Nuri: Çalıkuşu, v.b.) bu devirde verilmiştir. Kimi kitapların adları (Refik Halit: Memleket Hikâyeleri: Ömer Seyfettin: Yalnız Efe - Anadolu romanı.) sonradan “memleket edebiyatı” diye adlandırılan bu çığırı açıkça belirtir. İlkin edebiyat dışı bir amaçla, “taşraların ne halde olduklarını, köylülerin ne yaptığını, ne istediğini, memleketin neye muh¬taç olduğunu yerinde görüp incelemek” için “Tanin Gazetesi”nin Anadolu'ya gönderdiği bir yazarının Anadolu'daki şehir, kasaba ve köyleri dokuz ay (1909-1910) adım adım dolaşarak hazırladığı röportaj niteliğindeki gezi notları (Ahmet Şerif: Ana¬dolu'da -Tanin) ve aynı yıl içinde “Anadolu fatihaları” nı dile getirmek amacıyla yazılan, fakat yayınlandığı zaman hiç de ilgi uyandırmadığı halde, Cumhuriyet devrinde dikkati çeken bir roman (Ebubekir Hâzım: Küçük Paşa) ile açılan bu çığır; Refik Halit'in Anadolu sürgününden getirdiği hikâyeler “Memleket Hikâyeleri” ile geniş bir ilgi görmüş; Kurtuluş Savaşı yıllarında ise Anadolu insanının çetin alınyazısı üzerine eğilme hareketi (Halide Edip: Dağa Çıkan Kurt, Ateşten Gömlek / Yaban, Millî Savaş Hikâyeleri) artık zorunlu ve yaygın bir hal almıştır
Gözleme dayanan bu yerli hayatı yansıtma isteğinin sonucu olarak, çoğu yazalar Realizm (Ömer Seyfettin, Yakup Kadri, Refik Halit, Reşat Nuri, Memduh Şevket, v.b), hatta kimileri Natüralizm (Bekir Fahri, Selâhattin Enis, kimi hikâyeleriyle F. Celâlettin, kimi romanlarıyla Osman Cemal, v.b.) ilkelerini benimsemişlerdir
Çoğu Fransız (Yakup Kadri, Refik Halit Reşat Nuri, Peyami Sata, Abdülhak Şinasi), kimisi İngiliz (Hailde Edip), kimisi Rus (Memduh Şevke) edebiyatlarının etkisi altında kalan bu devir sanatçılarının bir bölüğü de Hüseyin Rahmi ve Ahmet Rasim yolunu sürdürmüşlerdir (Ercüment Ekrem, Sermet Muhtar, Osman Cemal, kimi hikâyeleriyle F. Celâlettin
c) Tiyatro alanındaki verim, hikâye ve roman kadar başarılı sayılamaz. Ger¬çi, Meşrutiyetin ilânıyla birlikte birçok tiyatro topluluğu ortaya çıkmış; hattâ bir de tiyatro okulu açılıp ilk resmî tiyatro (Dârülbedayi-i Osmanî) kurulmuş; bunlar eser yetiştirmek için pek çok yazar o alanda birtakım denemelere girişmiş ise de, bunların çoğu başarı çizgisinin çok altındadır. çeviri ve uyarlama arasında bir tek çevirmenin (İbnürrefik Ahmet Nuri) uyarlamaları belli bir değer çizgisinin üstüne çıkmıştır

Bu Dönemin Başlıca Sanatçıları
Bilim yolunda: Ziya Gökalp. Fuat Köprülü. v.b
Şiir alanında : (Aruz vezniyle) Mehmet Akif, Ahmet Haşim, Yahya Kemal Beyatlı, v.s.
(Hece vezniyle) Mehmet Emin Yurdakul, Rıza Tevfik Bölükbaşı, Halit Fahri Ozansoy, Enis Behiç Koryürek, Orhan Seyfi Orhon, Yusuf Ziya Ortaç, Faruk Nafiz Çamlıbel, v.b.(Bunlardan Ahmet Haşim fıkra ve gezi notları; Yahya Kemal makale; Halit Fahri, Yusuf Ziya, Faruk Nafiz man¬zum oyun da yazmışlardır.)
Hikaye ve roman alanında: Ebubekir Hâzım Tepeyran, Ömer Seyfettin, Halide Edip Adıvar, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Refik Halit Karay, Ercüment Ekrem Talu, Selâhattin Enis, F. Cemâlettin, Osman Cemal Kaygılı, Reşat Nuri Güntekin, )
(Bunlardan Ömer Seyfettin, Yakup Kadri, Refik Halit, Reşat Nuri, Sermet Muhtar, Mahmut Yesari oyun da yazmışlardır. İçlerinde anı yazanlar da vardır: Ebubekir Hâzım, Ömer Seyfettin, Halide Edip, Yakup Kadri, Refik Halit.
Tiyatro alanında: Musahip-zâde Celâl, İbnürrefik Ahmet Nuri, v.b

Hiç yorum yok:

reklam izle kazan

SPONSOR REKLAMLAR