3 Ocak 2009 Cumartesi

Soru:

Soru:
1- Gecelerin çok kısa olduğu aylarda kuzey bölgelerindeki çalışanlar ve öğrenciler akşam ve yatsı namazlarını sürekli olarak cem edebilirler mi? Yine aynı kişiler kış aylarında takdir esasını dikkate alarak sabah namazını (kendi bölgelerinde vakit girmediği halde) erken kılabilirler mi?
2- Namaz vaktinin çıkmasına çok az bir süre kaldığı durumlarda su olduğu halde teyemmüm ederek kılınan namaz sonradan iade edilmek zorunda mı?

Cevap:
Namaz vakitlerinin alametleri oluşmadığı yer ve zamanlarda hangi namazın vakit işareti yoksa o namaz farz olmaz, kılınmaz diyenler hata ediyorlar. Çünkü müslümanlar vakit işaretlerine değil, Allah'a ibadet ediyorlar. Allah Teâlâ normal zaman ve mekanlarda kendisine belli ibadetlerin yapılması için uygun aralıklarda oluşan alametlerin esas alınmasını, bu alametler oluştuğunda ibadetin yapılmasını istemiştir. Alamet, mesela beyaz şafağın kaybolması oluşmadığında yatsı kılınmaz diyenler ibadeti bu alamete bağlamış oluyorlar. Halbuki doğrusu ibadetin, her anı Allah'ın nimetlerine mazhar olarak yaşayan kulun "günlük hayatına" paralel kılınmasıdır. İnsanlar, alametler bulunsun bulunmasın, geceler ve gündüzler haftalarca, aylarca sürsün sürmesin "yirmi dört saate göre belirlenen günlük hayat" yaşamakta, buna göre yemekte, içmekte, çalışmakta ve istirahat etmektedirler. Mesela gecenin bir ay sürdüğü bir yerde insanlar bir ay yemeden, içmeden, çalışmadan uyku uyuyarak yaşamıyorlar; ortalama sekiz saatlik mesâî yapıyorlar, sekiz saat uyuyorlar ve sekiz saat de başka şeylerle meşgul oluyorlar. İşte bu saatlerde insana ömür, sağlık ve imkan veren Allah'a -bu mânada günlük hayata paralel olarak- ibadet edilecektir. Bunun da mânası "namaz vakitlerini takdir yoluyla belirlemek ve buna göre ibadeti edâ etmektir. Meşhur Deccâl hadisi de bu uygulamanın doğru olduğunu göstermektedir (Bizim, İslam'ın Işığında Günün Meseleleri, isimli kitabımızda geniş bilgi vardır).
45. enlem derecesinden kuzeye doğru ilerledikçe nerede namaz ve orucu o mıntıkanın alametlerine göre kılmak zorlaşıyorsa veya alametler oluşmuyorsa orada 45. enlem derecesinin takvimi veya o mıntıkanın son normal takvimi uygulanır. Bu uygulama namaz bakımından zorluk çıkarırsa -zorluk bulunduğu yer ve zamanlarda- cem yoluna gidilir; çünkü namazların yolculuk dışında cemedilmesinin illeti zorluk, tehlike, ihtiyaç gibi durumlardır.
Sabah namazının son vaktinde uyanan kimsenin boy abdesti alması (gusletmesi) gerekiyor, fakat bunu yaptığı takdirde namaz geçiyorsa ve bu sebeple teyemmüm ederek sabah namazını kılmış, daha sonra boy abdestini almış ise sabah namazını yeniden kılması gerekmez. Abdest konusu da böyledir. Genel kural şudur: Su bulunmaz veya su bulunduğu halde onu kullanmaya bir engel bulunursa teyemmüm edilir ve namaz kılınır; bu namaz eda edilmiş, sahih bir ibadettir, onu iade etmek için bir sebep yoktur. Bizim meselemizde engel, zamanın darlığıdır, namaz vaktinde eda etmek için başka çare yoktur; şu halde mazeret meşrudur, bu yüzden teyemmüm edilmiştir, sahih olarak eda edilen namaz iade edilmez. Eğer bu durumda iade etmek gerekli olsaydı, soğuk yüzünden teyemmüm ederek namaz kılanın da iade etmesi gerekirdi; çünkü o da namazı geçirmeyi göze aldığı takdirde uygun yerde üşümeden gusledebilir ve namazını da vakti geçtikten sonra kılabilirdi; buna rağmen vaktinde kılmak için teyemmüme başvurdu, namazını eda etti ve iade de etmedi, etmiyor.

Hiç yorum yok:

reklam izle kazan

SPONSOR REKLAMLAR