21 Ocak 2009 Çarşamba

Terör kelimesinin bugünkü Arapça karşılığı "irhâb"dır

Terör kelimesinin bugünkü Arapça karşılığı "irhâb"dır; bu da korkutmak, yıldırmak, caydırmak mânasına gelir. Terörü, "amaca ulaşmak için, doğrudan düşman veya suçlu olup olmadıklarına bakmaksızın, insanların can, mal ve başkaca değerlerine, şiddet kullanarak ve nizami savaş yöntemlerine uymayarak zarar vermektir" şeklinde tanımlamak mümkündür.
Kur'an-ı Kerim'de "caydırmak, yıldırmak, korkutmak" mânasında "irhâb" kelimesinin kullanıldığı şu âyet konumuzla da ilgilidir: "Onlara (düşmanlara) karşı elinizden geldiği kadar kuvvet ve savaş atlar hazırlayın; bununla Allah'ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve onlardan başka sizin bilmediğiniz, Allah'ın bildiği düşmanları korkutup caydırırsınız..." (Enfâl: 8/60). Bu âyette müminlere iki vazife veriliyor: 1. Düşmanlar korkutup yıldıracak -bu amacı gerçekleştirecek- ölçüde savaş gücüne sahip olmak. 2. Bu gücü bulundurarak ve gerektiğinde kullanarak düşman korkutmak, yıldırmak, zarar vermesini engellemek.
Bireye ait, bireylerin veya başına buyruk gurupların yaptıklar terör, kendilerine yönelik bazı amaçlara ulaşmak, faydalar sağlamak, zarara uğramaktan korunmak içindir. Bu maksatla insanların mallarına ve canlarına zarar vermek suçtur, cinayettir, tabîî olarak caiz değildir. Bir kimsenin veya gurubun başkalarından şikayetleri varsa, bir saldırı veya zarara uğramışlarsa bunu gidermenin ve hakkı almanın yolu, suçlu suçsuz insanları bizzat cezalandırmak değil, hukuka ve ilgili mercilere başvurmaktır. Soygun ve kaçakçılık yapmak veya nüfuz alanı açmak gibi maksatlarla teröre başvurmak ise daha büyük bir cinayettir.
Devlet terörü, devletin hukuk dışına çıkarak ve çoğu kez gizli olarak bazı vatandaşlarının veya yabancıların mal ve canlarına zarar vermesidir. Devlet terörünün de amacı, zorunlu savunma değil de menfaat sağlama veya istemediği kimselerden kurtulma olursa meşru olmaz, cinayet sayılır ve emir verenler ile buna alet olanlar (tetikçiler) sorumlu olurlar.
İslamcı terör ifadesi, daha önce de kullanılmakla beraber 11 Eylül olayından sonra daha çok ve özel mânada kullanılır oldu. Yabancıların buna verdikleri mâna, "köktendinci müslümanların gayr-i müslimleri, farklı inanç ve hayat tarzları sebebiyle arkadan vurmalarıdır, bunu yapan müslümanların amaçlar da kısa vadede ülkelerinde tam bağımsızlığı sağlamak, uzun vadede dünyaya hakim olmak, insan hak ve özgürlüklerini ortadan kaldırmaktır". Tanım aşağı yukarı böyle olmakla beraber örneklemek gerektiğinde gösterdikleri, ABD'de yapılan bazı bombalama eylemleri ile İsrail'de yapılan benzeri olaylar ve onların deyişi ile canlı bomba eylemleridir.
ABD'de yapılan bombalama eylemlerinin müslümanlar tarafından yapıldığı ispat edilmiş değildir. İspat edilmesi halinde de meşru olduğu söylenemez. aynı şekilde ABD'nin de, bu eylemleri bahane ederek hukuka, uluslararası kararlara, teamüllere ve kurallara aldırmadan Afganistan'a girmesi, suçlu suçsuz ayırmadan insanları öldürmesi, mala ve cana zarar vermesi devlet terörüdür, meşru değildir.
Filistinlilerin ülkeleri yahudiler tarafından, güç ve şiddetin her çeşidi kullanılarak işgal edilmiştir, işgal edilmeyen yerlerde de Filistinlilerin devlet kurmalarına, hak ve özgürlüklerden yararlanarak yaşamalarına ve gelişmelerine engel olunmuştur. İsrail'in Filistinlilere karşı uyguladığı şiddet tam anlamıyla bir "devlet terörü"dür. Müslüman ve gayr-i müslim halklar tarafından -gösteriş ve slogandan ibaret olan desteklemeler dışında- Filistinliler yalnız bırakılmışlardır. Bu durumda onların önünde iki yol kalmıştır: Ya birer birer ve gurup gurup imha edilmelerini beklemek, yahut da güçleri neye yetiyorsa onu kullanarak ve yaparak kendilerini (canların, mallarını, yurtların, nesillerini, dinlerini, akıllarını, ahlaklarını...) korumak. Böyle bir durum karşısında kalan fertlerin ve gurupların, kendilerini korumak, savunmak ve zulmü ortadan kaldırmak amacıyla yapabilecekleri ve amaca ulaşmada yarar sağlayacağı sanılan her şey "meşru savunma hakkı"nı kullanma çerçevesine girer ve terör olarak değerlendirilemez; tam aksine bunlar, teröre maruz kalmış insanların kurtuluş için başvurduklar zorunlu (başka çaresi, seçeneği olmayan) eylemlerden ibarettir. Fıkıhta (İslam Hukukunda) bu eylemlerin meşru olmasının dayanağı "zaruret" ilkesidir. Zaruretler, bazı yasaklar ortadan kaldırır.

Hiç yorum yok:

reklam izle kazan

SPONSOR REKLAMLAR