24 Ocak 2009 Cumartesi

Tenekeci`ye göre onu kıskanıyorlar

Tenekeci`ye göre onu kıskanıyorlar.
24-01-2009 10:52
Ünlü Şair İbrahim Tenekeci, Milli Gazete`de dün kaleme aldığı yazısında Süleyman Çobanoğlu`nun şiir ve sanatını eleştirirken, küçümseyenlerin onu kıskandığını savundu.



İbrahim Tenekeci"nin köşe yazısı

Süleyman Çobanoğlu, 1967 Afyon doğumlu. "Bizim köy 1871"de kuruldu, cami 1872"de yapıldı. Fukaralıktan kuzu bile kesmiyorlar. Ama camiyi en kısa zamanda yapıyorlar" diyen Çobanoğlu, nasıl bir ortamda yetiştiğinin de ipuçlarını veriyor.

İlkokulu köyünde, orta öğrenimini ise Devlet Parasız Yatılı öğrencisi olarak Ankara ve Afyon liselerinde tamamladı. Kendi ifadesiyle, "Ahmet Rasim"in gıcır gıcır pabuçlarına aldanarak Devlet Parasız Yatılı" oldu. (Parasız Yatılıyı anlattığı Kulplu Beygir şiirinde de buna benzer bir dize var: "Ben o Ahmet Rasim"e özendim de geldimdi.")

Sonrasında İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi"ni bitirdi. "1990"dan itibaren şiir yayınlamaya" başladı. Şiirlerini 23 yaşından sonra gün yüzüne çıkarmasını şöyle izah ediyor: "Üniversiteye gelene kadar şiire yer açmadım kendimde. Hiç şiir yazmasam da, şair olduğumu hiç unutmadım. Şairliğimi elde var bir tuttum."

Şiirleri ağırlıklı olarak Dergâh dergisinde yayınlandı. Bu dergideki ilk şiiri, Mayıs 1990 tarihli 3. sayıda yayınlandı. Bu tarihten 200. sayıya kadar, Dergâh"ta 27 şiir ve 3 denemesi yer aldı. Bu şiirlerden 10 tanesi kapakta kendine yer buldu. "Süleyman Çobanoğlu Dergâh şairidir" diyebiliriz.

Dergâh dergisinin yanı sıra Nar ve Türk Edebiyatı dergilerinde de şiir yayımladı. Nar"da Fakr, İftitah, Kayık, Kehf ve Ördeklerin Atası başlıklı beş şiiri yayınlandı. Fakat bu şiirlerin hiçbirini kitabına almadı. Türk Edebiyatı dergisinin 248. sayısında da Acuze başlıklı şiiri yayınlandı. (Haziran 1994)

Özel bir sohbetimizde, Acuze şiirinin Türk Edebiyatı dergisinde yayınlanma hikâyesini şöyle anlattı: "Türk Edebiyatı gözettiğim bir dergiydi. Ahmet Kabaklı"nın bende izi var. Bir gün iki şiirimle birlikte dergiye gittim. Acuze ile Eski başlıklı şiirler... Yayın yönetmeni önce Acuze"yi, sonra Eski"yi okudu. Eski"de bir kelimeye takıldı: Fak. "Bu fak yerine Türkçe bir kelime koysanız" dedi. Şiiri aldım ve hışımla oradan çıktım. Bu ifade kanımı dondurmuştu. "Fak yerine Türkçe bir kelime koyalım" diyen biri seçiyordu şiirleri... Ne yazık ki Acuze"yi almayı unutmuşum. Bu şiir Türk Edebiyatı dergisinde yayınlanan tek şiirimdir."

Denemelerini ise Güneşin Altı başlığı altında Milli Gazete"de yayınladı.

Çobanoğlu, Milli Gazete"deki yazılarını, "Günlük gazetede acaba politika ve futbol dışında ne yazılabilir diye başlanmış yazılar" olarak nitelendiriyor.

Milli Gazete"nin dışında, iki yazısı da Yeni Şafak gazetesinde yayınlandı. Yazılardan biri Nuri Pakdil, diğeri Cevher Dudayev hakkındaydı. Özellikle kültür sanat sayfasında yayınlanan birinci yazı, büyük tartışmalara neden oldu.

İlk ve tek şiir kitabı Şiirler Çağla, Temmuz 1995 yılında Oğlak yayınlarının İlk Yapıtlar serisinden çıktı. Kitabın ikinci baskısı Eylül 1997"de Mavi yayınları, üçüncü baskısı da 1999"da Şule yayınları tarafından yapıldı. (Şiiri yüz metre koşusuna benzetirsek, bu koşuda önemli olan hızlı koşmak değil, iyi çıkış yapmaktır. Çobanoğlu, Şiirler Çağla ile iyi bir çıkış yapmış, daha ilk kitabında birçok genç şairi etkilemiş, nüfuzu altına almıştır. O ana kadar ortalıkta pek görünmeyen Hece şiiri, birdenbire dergilerde boy göstermeye başlamıştır.)

Milli Gazete"de yazdığı denemeleri Aşk ile Hain Kardeş ve Yobazlığa Övgü adlı iki kitapta topladı. (1997) Bu kitapların birinci baskıları Mavi yayıncılıktan, ikinci baskıları ise 1999"da Şule"den çıktı.

Çobanoğlu şiir üstüne teknik yazılar yazmak yerine, şiiri anlatan şiirler yazmayı tercih etmiştir. Kendisi "Bazı şiirlerimin başlangıç noktası, şiirin bizzat kendisidir" diyor. Yani, şiir bilgisini, şiir yazarak göstermek istemiş ve göstermiştir. Süleyman Çobanoğlu"nun şiire nasıl bir saygı ve sorumluluk duygusuyla yaklaştığını, özellikle doksan kuşağı şairleri iyi bilir. Biz buna şahit olduk.

Çobanoğlu"nun şiirle ilişkisi, İsmet Özel"in ifadesiyle, "bir aşk ilişkisidir." Zaten kendisi de şiir bahsi açıldığı zaman, sıklıkla "Yusuf ile Zeliha" örneğini verir.

Şair özgürdür. Şiir ise ayrıca özgürdür. Bu özgürlüğün sınırları değil, çatısı vardır. O çatı, güzel ahlaktır. Süleyman Çobanoğlu"nun şiiri, gücünü işte bu saygı, sorumluluk, aşk ve güzel ahlaktan alır.

Sırf bunlardan dolayı, bir müddet şiir yayımlamamıştır. "Eğer hamle etseydim, kötü şiirler yayınlayacaktım" demesi bu yüzdendir.

Samimiyet nedir?

Peki, şiirin gücünü nasıl anlarız?

Yayınlanmış bir şiire, onu okuyan herkes büyük bir kibirle yaklaşır. Çok yukarılardan, "bakalım ne yazmış" falan derler. İşte o kibri yıkan şiir, güçlü ve yeni şiirdir. Yıkan, yıkılmaz.

Garip akımından İkinci Yeni"ye, oradan da doksanlı yıllara kadar, Hece şiirine bakış da kibir yüklüydü.

Hece şiirini (şairlerini değil, bu ayrı bir konu) küçümseyenler, artık Hece ile bir şey yapılamaz diye iddia edenler, Hece bir daha canlanmamak üzere öldü diyenler vs. Süleyman Çobanoğlu, ortaya koyduğu şiirle, herkesin kibrini ve önyargısını yıkmış, Hece şiirine olan bakışı değiştirmiştir.

Çobanoğlu"nun yaptığı şey, aynı zamanda yıktığı şeydir. Bu durumu şöyle izah ediyor: "Şiire bir şey getirmek yerine, şiir yazmış olmayı tercih ederim."

O bunu "geri geri giderek" değil, önündeki, yani yoldaki barikatları yıkarak yapmıştır. Cenazeden Sonra şiirinde "Artık senindir yıkım" demesi, boşuna değildir.

Şiirlerini hece ile yazmış, fakat hece şairlerinden hep uzak durmuştur: "Hececilerden pek hazzetmem. Türk şiirini rayından çıkaran adamlardır. Tren camlarından bakıp çoban şiiri yazdılar."

Bir söyleşisinde, şiirlerini hece ölçüsüyle yazmasını şöyle izah ediyor: "Heceyle iş tutuşumun rövanşa benzeyen bir tarafı da var. Orhan Veli"nin Kitabe-i Sengi Mezar şiirinde "tüfeğini depoya koydular" mısraı geçiyor. 1940"lı yıllar. Zaten aruzdan yeni çıkmışsın. Nasıl hecenin bütün imkânlarını kaldırır, yok sayarsın?

Hece sanki kurşundan bir tabutla yedi kat yerin dibine gömülüyor. Tutumun farklı olabilir ama heceyi öldü diye sunma. Orhan Veli"den o dizenin ya da tutumun intikamını almak için şiirlerimi Hece ile yazdım."

Burada ilginç olan şudur: Orhan Veli"nin Kitabe-i Sengi Mezar şiirinde olumsuz bir şekilde geçen isim, aynı zamanda Çobanoğlu"nun ve rahmetli dedesinin de adıdır.

Çobanoğlu"nu hece şairlerinden ayıran elbette birçok özellik ve teknik üstünlük var. Bunların sıralamasını yaparsak, birinci maddeye herhalde "samimiyet" kelimesini yazmamız gerekir.

Birçok hece şairlerinde olmayıp da Süleyman Çobanoğlu"nda olan birinci şey budur.

Şiir, öyle yazılmaz, böyle yazılır demektir. Çobanoğlu bunu en çok hece şairlerine söylemiştir.

Bir diğer özelliği de, Yunus Emre"den Karacaoğlan"a, Yahya Kemal"den Behçet Necatigil"e, hatta modern şiirin ustalarına kadar bütün kıymetli şairleri bir masa etrafında toplaması, onları hesaba katmasıdır.

Şiirler Çağla, Türk edebiyatının toplamıdır, adeta temize çekilmiş halidir. Fakat Çobanoğlu bunu bildik klişelerle değil, yeni bir üslupla yapmıştır. Ahmet Murat"ın "Yepyeni bir süt getirir, görülmemiş bir hayvandan" dizesi, bu durumu çok iyi anlatıyor.

Şiirler Çağla"nın ilk şiirinde geçen "Büyük şiir kuranlar bir ayna bıraktılar" dizesi, Çobanoğlu"nun neye baktığını bizlere açık bir şekilde gösterir.

Yine, Asudeye Antoloji Hazırlarken şiirinde geçen, "İste güneş ve gülü, kuruş sahtedir biraz" dizesi, şairin dünyaya bakışını göstermesi açısından çok önemli.
Sessiz Gemi"ye binen çocuk

Güçlü şiirin özelliklerinden biri de, okuyanı harekete geçirmesi, ona yeni kapılar açmasıdır.

Süleyman Çobanoğlu"nun Otis Tarda şiiri yayınlandığı zaman, Toy Kuşu hakkında bilgi ve fotoğraf toplayan birçok arkadaş biliyorum. Bunlara ben de dâhilim.

Ya da Eminönü şiiri yayınlandığı zaman, Şehit İlker Karter vapurunu görmek için Eminönü ve Karaköy"e gittiğimiz çok oldu.

Tabii bu "hareketi" hep bu şekilde algılamamak lazım... "İçerideki" hareket de konumuzun bir parçasıdır.

Şiirler Çağla"da iki şairin adı geçiyor: Asaf Halet Çelebi ve Ahmet Haşim. Yazı ve söyleşilerinde ise özellikle Behçet Necatigil ismi öne çıkıyor.

"Şairlerin varlığı büyüleyici bir şeydir. Öksüzlüğünü giderir insanın. Necatigil tatlı bir hatıra olamaz, Asaf Halet eğlenceli bir düş değildir. Vardırlar. Nefes alıp verirler..."

Bir de Yahya Kemal var. Öyle ki, Süleyman Çobanoğlu, Beyatlı"nın "Ok" şiirinde geçen "Eğerçi bellisin benim katımda" dizesini şiirine başlık olarak kullanmaktan çekinmemiştir. Yahya Kemal ile özel bir hukukunun olma nedeni, ilk karşılaştığı şairin Yahya Kemal, ilk şiirin de Sessiz Gemi olmasıdır. Hikâyesi ise şöyledir: "1976 olması lazım. Sabah evden çıkıp ambara gittim. Rahmetli dedemin sandığı var. Onu açtım. Hazreti Ali Cenkleri, Tatlı Dil mecmuası var. Onu karıştırırken Sessiz Gemi"yi okudum. İnanılmaz etki yaptı bana. Bu mucizeyi düşündüm. Bunu yazanın ne kadar büyük biri olduğunu düşündüm."

1999 yılında, "Şiir hayretle yazılan ve hayretle okunandır" derken, belki de o ilk karşılaşma anına gönderme yapmaktadır.

Çobanoğlu"na göre, "Yahya Kemal"de inanılmaz dil tutumu, ruh, kafiye var"dır. Etkisinde kaldığı bir diğer şiir de Behçet Necatigil"in Gizli Sevda şiiridir. "Edip Cansever veya İlhan Berk"in zayıf şiirleriyle karşılaşsam, belki de şair olmazdım" demesi, çıkış noktası hakkında ipuçları vermektedir.

İsmet Özel, Dergâh dergisinin Kasım 1995 tarihli 69. sayısında, "Süleyman Çobanoğlu, heyhat!" başlıklı bir yazı yazmış ve Şiirler Çağla"ya işaret etmişti.

İsmet Özel, yazısında, Çobanoğlu"nun sıkışan Türk şiirine yeni bir hava getirdiğini, fakat bunu geri geri çıkarak yaptığını söylüyordu. Çobanoğlu ise, on üç sene sonra, "geri geri çıkmak" bahsine şu şekilde açıklık getirdi: "Sessiz Gemi ve Gizli Sevda gibi şiirler yüzünden, Birinci ve İkinci Yeni, bende bir korkuya sebep oldu. İsmet Özel"in "geri geri çıkmak" sözü buna işarettir. O öbeğin karşısında gerilemeyi tercih ettim."

Süleyman Çobanoğlu, Şiirler Çağla"dan sonra on şiir yayınlamıştır. Yine, üzerinde çalışmaya devam ettiği bazı şiirleri de vardır. "Cenab-ı Hakk"ın ilhamına güvenirim. İlham, hiç ocaktan indirmememiz gereken bir meseledir" diyen Çobanoğlu, yeni bir şiir kitabıyla her an karşımıza çıkabilir.

EK

Süleyman Çobanoğlu Kanal 7 televizyonunda program yapmaya başlar başlamaz, "televizyoncu şair" suçlamalarına maruz kaldı. Bugün, bu saldırının ne kadar haksız ve kötü niyetli olduğunu daha iyi anlıyoruz. O yıllarda, bir tane "kanal" vardı ve orada program yapma imkânı Çobanoğlu"na nasip oldu. Bugün ise onlarca kanalda birçok şair, program üstüne program yapıyor. Çobanoğlu"nu "televizyoncu şair" olarak suçlayan kimi şairler de buna dâhil... Şimdi kimse kimseyi "televizyoncu şair" olarak suçlamıyor. "Çobanoğlu"nun şanssızlığı, bu alandaki ilk isim olmasıydı" bile diyemiyoruz, çünkü ondan önce Kemal Sayar gibi şairler de televizyonda program yapıyordu. Çobanoğlu"na yapılan saldırıları ya da "televizyoncu şair" şeklindeki küçümsemeleri, ancak bir kelimeyle açıklayabiliriz: Kıskançlık.

(Milli Gazete)

Hiç yorum yok:

reklam izle kazan

SPONSOR REKLAMLAR